Panik atak ve vesvese sakın geri gelme……

Şu sekiz ay boyu kendimle ilgili çok şeyi paylaştım sizinle, siz gaz verdiniz ben de zaten yaşadıklarımı yazmaya dünden razıymışım meğer…

Haberin Devamı

Bazı haller, yaşanmış acılar, paylaştıkça, konuştukça azalıyormuş evet..

 

Ama sizlerle paylaştığım, herkesin dikkatini fazlaca çeken, bir sürü soruya maruz kalmama sebep olan bir şey var ki, şu aralar beni yiyip kemirmekte…

 

Ne mi? Yaşadığım hastalıklarım…

 

Ofof, bir hataya düştüm, yaşadığım hastalıkları yazdığım için herkes okudu, medyaya ifşa ettim kendimi bilmeden istemeden. TV’ye çıkmama kararındaki ben, doktorum programına çıktım, yanımdaki doktorların, karşımda seyircilerin, “Yok artık.. Vah vah!”diyen şaşkın bakışlarına maruz kaldım.

 

Haberin Devamı

Eeee? Sonrasındaherkessormaya deşmeye başladı mı yaşadığım hastalıkları. Ben anlattıkça herkes “Ay nasıl baş ettin bunca şeyle?”dedi mi? Sizlerden “Ah Ayşecik, vah Ayşecik” diye mailler geldi mi? Ekşi sözlükte bile adım biyonik kadına çıkmış mı? Piliniz dursa ölür müsünüz?” diye soranlar bile oldu mu?

 

İşte şu an bana ne olduysa bunlar sebep oldu…

 

Panik ataktan kurtulmuşken, panik ataklara yardım ederken, millet “Aaaaaa vay neler geçirmişsin, hala nasıl yaşıyorsun?” deyince, ben de bunları kafamda sotalayıp durunca, tüm vesveselerim geri gelmeye başladı mı?

 

Yalan yok başladı…..

 

Uzunca sürelerdir aramadığım eski doktorlarımı, elimde telefon rehberi, başladım mı a’dan, z’ye aramaya?…

 

Sabah baş ağrısıyla uyanınca, Ali Çetin Sarıoğlu’na saldırıyorum, “Ali abi kesin beynimde bir şey var benim. Karıncalanıyor, ağrıyor, sanki kafam tencere, biri onu kepçeyle karıştırıyor, ben bi mr çektiriyim mi?”

 

Haberin Devamı

“Ayse saçmalama! Dur bakalım bekle, konuşuruz yine.”

 

Ardından Kamil Adalet’e… “Kamil Bey, bu pilimin şarjı mı bitiyor acaba? Arada düzensiz atış da var. İki adım atsam, sankibeş kilometre yürümüş kadar yoruluyorum ben.”

 

“Ayşe bir hafta önce pil kontrolünü yaptık. Her şey iyi maşallah. Kafana takma, senden daha acil hastalarım var. Ameliyata giriyorum, baybay…”

 

Sonra, Fevzi Şen’e… “Fevzi bak sana ne diyicem… Yumurtalıklarım ağrıyo benim. Belime de vuruyor bu ağrı, hani demiştin ya otuzbeşten’ten sonra mamografi ve rahim ağzı kanseri için sık gel diye… Ee ben gelmedim, seni dinlemedim, şimdi kesin hepsi var bende..”

 

“Of Ayşe,dokuz aylık hamile bir hastam var yanımda, telefonu kapıyorum suratına. Ayrıca saçmalama, üç ay önce Smear,ultrasonfalanyapmışız hepsi normal çıkmış işte rahatla…”

 

Haberin Devamı

Benim bu aralar yaşadığım vesveselere ve taciz ettiğim doktorları yazsam bitmez…

 

Baktım doktorlarımın hiçbiri beni kale almıyor, ben de bu aralar her türlü hastalığı kendime konduruyorum, bünyemi bitkisellerle güçlendirmeye karar verip kendimi mısır çarşısına attım.

 

Aktar Mehmet dünya tatlısı bir adam o beni sevdi, ben onu. “Neye ihtiyacınız var?” dedi?

 

“Bak Mehmet, kalp akciğer, mesane, mide, karaciğer, yumurtalık, beyin, adale, kol, kas, ne varsa vücutta hepsini güçlendirmek istiyorum ben.. Tansiyon, kolesterol, şeker, tiroid, onları da kontrol altına alalım… Ayrıca ne tavsiye edersen onlara da varım…”

 

Mehmet bu, işe yıllarını vermiş kendisi aynı zamanda sağlıkçı, hastanelere de danışmanlık yapıyor…….

 

Haberin Devamı

Mehmet hemen atladı “Tamam bacım ne istediğini anladım. Yapacağım çay karışımları ve özel bir pekmez var, bunları hazırlamak üç dört saati bulur. Sen bekleme git, ben sana eve getiririm” dedi.

 

Akşam on gibi Mehmet elinde iki koliylegeldi evime, başladı kolileri açıp bana anlatmaya.

 

“Bu çayı günde ikikere içeceksin, pekmez sabah akşam bir tahta kaşığı yenecek, sakın metal kaşık sokmayasın bozulur, unutma. Sana ayrıca keçi boynuzu getirdim onu da arada ye. Ha bu altın çilekten de getirdim, sabah üç akşam üç. Lavanta kürünü de yap, her akşam bir bardak iç, on beş güne kalmaz zımba gibi olup bana dua edersin…”

 

 Ha bir de oram buram ağrıyor dedin ya, İsveç şurubu da benden sana hediye. Her sabah aç karnına bir kaşık iç, sinirlerine iyi gelir. Biraz sinirli gördüm seni, bi yerin ağrıdı mı da bu şurubu pamuğa damlat sür ağrıyan yerine acın geçer. Ha anlamadığın bişey oldu muydu da beni ara, yirmidörtsaat hizmetindeyim bacım.”

 

Haberin Devamı

Panik atak ve vesvese sakın geri gelme……

 

“Ayrıca hesap da bu, istersen taksit yaparız..”

 

“Mehmet gitti, ben, iki koli ve İvanka kaldık baş başa.

 

“Ulen” dedim, “Bir aylık maaşın da bitkilere gitti,çaresi yok bunları yiyip içeceksin…”

 

O gün bugün yaklaşık onbeşgündür bitkisel bir hayat yaşıyorum ben.

 

Sabah bir kaşık pekmez, pekmezi yutmam için bir bardak su ve sırtıma İvanka yumruğu.

Sonra İsveç şurubu, içinde alkol de varmış bu meretin, bir kaşıkla çakır olmaca.

 

Ardından altın çilek. Aslında çileğe alerjim vardır ama bu altındandır dedim, tereddüt etmeden yedim, beş dakikayı geçmedi telefonda annemle konuşurken annem bir an “Ağzında bişey mi var senin sesin Sezen gibi geliyor?”dedi… Bir anormallik olduğunu anlayıp kendimi aynanın karşısına attım, aman Allahım o ne? Ayşe’nin dudaklar gitmiş, yerine Anjelina Jolie’ninkiler gelmiş. (Ne yalan söyliyim, aslında bu durumu sevdim.)

 

Akşamüstü lavanta kürü, aman tanrım onu içmek için gerçek bir çaba göstermek lazım. Bildiğin lavanta. Ne zaman bardağıelime alsam, aklıma aralarına lavanta kesecikleri koyduğum iç çamaşırlarımgeliyor, iç içebilirsen.

 

Arkadan keçi boynuzuna diş geçirmek için verdiğim savaş da hepsinin cabası.

 

Baktım kafayı yememe beş kaldı, “Ben niye yine böyle oldum, niye ölüm ve hastalık korkusu bastı beni?” diye, en güvendiğim iki kişiyi arayıp ağlayarak dert yandım….

 

1) Anne: Anne yine geldiler bana, hastalıkları kurmaya başladım kafamda eskisi gibi..

 

“Boşa kuruyorsun kızım. Allah ne yazdıysa o olur ama yanlış yoldasın. Ben de senin kadar kendimi eve kapasam, sokağa çıkmasam, hastalık ne ki, deli olurum deli! Ayrıca biraz spor yap, insan daha dinç hissediyor kendini. Altmışüçyaşında her sabah yedi ‘de zorla jimnastiğe gitmem neden sence?”

 

2) Aykut Oğut: (“Evrenden Torpilim Var” kitabının yazarı can arkadaşım)

 

“Aykut, kaç zamandır buluşup görüşemedik. Bak sana ne sorucam… Ben sürekli hastalıklarla bozdum şu sıralar, vesvese yapıyorum hep, of ya sence niye?”

 

“Ayşe sen bunları aşalı çok oldu biliyorsun ama madem sordun söyliyim. Hastalıkları bizim yarattığımızı biliyorsun ve ne zaman yapıyoruz bunu? Kendimizi çok sevmediğimiz zaman. Hastalıklar o zaman hortluyor. Bir düşün, sonra konuşalım….”

 

 Bir düşündüm, annemin dedikleri de, Aykut’un dedikleri de doğru.

 

Her ne kadar kabul etmekte zorlansam da, bu aralar kendimi pek sevmedim galiba. Bir süredir kendimi hor görüyorum nedense. Ayrıca çok da huysuzum bu aralar. Geçen gün yarım saat kadar bilgisayarın kablosuyla bile kavga ettim, dalaşacak yer arıyorum kendime.

 

Ayna karşısında dahi kendimle boğuşuyorum. Saçıma başıma, burnuma, kaşıma, karnıma her yerime taktım bu aralar…

 

Şimdi diyeceksiniz ki, “Bunun adı depresyon. Git, aşık falan ol…”

 

Ben de size diyeceğim ki, “Haklısınız ama benim depresyona falan girmeye hiç niyetim yok.. Mamafih, aşk fikri fena değil, bu konuya gereken ilgiyi göstereceğim…”

 

Ayrıca karar verdim vesveselerimden kurtulacağım. Boşuna niye yiyip duruyorum ki kendimi. Sanki bir şeyleri değiştirebileceğim. Şu kiralık dünyada, hiçbir şeyin hesabı kitabı yapılamıyor, kontrat ne zaman bitiyor kimsenin bilebilme şansı yok, günün anın keyfini çıkartacaksın, geçmişi arkanda bırakıp, önüne bakacaksın, sahip olduğun her şey için şükür edip, sahip olamadıklarını inanarak isteyeceksin, ben böyle yapmaya karar verdim.

 

Not: Bu hafta bir yaş daha büyüyorum, acaba kırktan gün alıyor olmak mı beni böyle yaptı? Herhalde biraz etkisi var…

 

Yazarın Tüm Yazıları