Özgürlük ve başkalarının hayatı

ŞU günlerde bir televizyon dizisinde rol alan bir hanım arkadaşım anlattı. Bir dinlenme arasında çekimin yapıldığı hastanenin kantininden kahve alıp asansöre biniyor.

Kendisiyle birlikte asansöre binen bir adam, arkadaşıma ters ters bakıp, ‘Ramazanda oruç tutmamaya utanmıyor musun, bir de karşıma geçmiş kahve içiyorsun!’ diyor.

Arkadaşımın dediğine göre, adamın arkadaşımın yüzüne tükürmediği, saçını başını yolmadığı kalmış. Bu durumu yorumlamaya çalışalım:

Müslüman vatandaş sahip olup yararlandığı din ve inanç özgürlüğünü kullanarak oruç tutuyor; ama bununla yetinmiyor, Müslüman olup olmadığını bilmediği bir hanımın özgürlük alanında saldırıya geçiyor.

Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti olmadığı için, vatandaşların oruç tutup tutmamak kendi bireysel tercihleridir. Laik devlet oruç tutana ve tutmayana eşit mesafede olmak zorundadır. Laik devletin ramazan ayında en önemli görevlerinden biri, oruç tutmayanları oruç tutanların saldırılarına ve tacizlerine karşı korumaktır. Devlet bu görevini yerine getirmemektedir.

* * *

Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerine sık sık yolculuk yapan bir avukat arkadaşım, cumartesi günü yayınlanan yazımı okuduktan sonra telefon etti. Turizm tur operatörünün yazdıklarını doğruluyor. Onun da ramazan ayı içinde tanıklıklarına göre kasabadan ilçeye, ilçeden il merkezine, il merkezinden öteki il merkezine bütün lokantalar, büfeler, bakkallar ve fırınlar kapalıymış. Bu kapanma olgusunu liberal ekonomiye, arz ve talebe dayandırmak isteyenler var; ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Şiddeti de içeren bir baskı söz konusu.

Adı gerekmeyen bir ilçede bir yargıç, avukat arkadaşımı çay içmeye davet etmiş. Çay getirmeleri için de Emniyet’in kantinine telefon etmiş. Çünkü adliyenin çay ocağı kapalıymış. Yargıç, sadece Adliye’ninki değil, Kaymakamlık ve Vilayet de aralarında olmak üzere bütün kamu kuruluşlarının yemekhane, kantin, büfe ve çay ocaklarının kapalı olduğunu söylemiş.

Böyle bir durumda bütün vatandaşların oruç tuttuğu, bu nedenle on bir ay hizmet veren yerlerin kapalı olduğu söylenecektir. Açmak ve işletmek zorunluluğu olmayan özel kuruluşların kapalı olabileceğini kabul etsek bile devlet, belediye ve kamu kuruluşlarında yemekhane, kantin, büfe, çay ocağı gibi yerlerin kapalı olması, devletin bütün din ve inançlara eşit mesafede olmadığının, dolayısı ile laik devlet olamadığının kanıtıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özellikle ramazan ayında dinler ve inançlara karşı eşit uzaklıkla durmadığı gibi bir din ve inancın baskılarına karşı birey ve toplumu korumamaktadır. Çünkü, azınlıkta kalan istisnalar dışında, devlet ve kamu yöneticileri böyle durumlarda gereken laik iradeden yoksundur.

* * *

Devlet, belediyeler ve bütün kamu yönetimi ‘vatandaş’ı ‘sahur davulları’na karşı korumalıdır. Müslüman olmayan, Müslüman olduğu halde türlü nedenlerle oruç tutmayan vatandaşlar, oruç tutanlara gereken dikkat ve saygıyı göstermektedirler. Ancak karşı taraftan aynı dikkat ve saygıyı gördükleri söylenemez. Otuz gün boyunca davul sesinden, davul seslerinin harekete geçirdiği otomobillerin alarm gürültüsünden uyku uyuyamamaktadırlar. Üstelik davulcular kapı kapı, daire daire dolaşarak zorla para toplamakta ve devlet bunlara karşı vatandaşı korumamaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları