Oya Berberoğlu: Buraya gazoz içmeye gelmedik

Oya BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Tayyip Erdoğan rüzgarı estirilmeye başlandı... Özallar'ın avukatı ve bir dönem iş ortakları da olan Münci İnci'nin çiftlik evinde Erdoğan onuruna verdiği yemekle kamuoyuna tekrar yansıdı bu rüzgar. Arkasından TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı'nın evindeki gizlenmeye çalışlan yemekle devam etti... Fazilet Partisi'nin İstanbul eski Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan da çeşitli kesimlerle toplantılarını sürdürüyor...

Tabii herkesin aklına ‘‘Neler oluyor? Erdoğan ne yapmak istiyor, neye hazırlanıyor, merkez sağda yeni bir oluşumun habercisi mi bunlar?’’ gibi çeşitli sorular geliyor. Özellikle siyasi arenada tansiyon bu bakımdan da yükseliyor!

Önce bir hatırlatma yapalım sonra yemeğe geçelim...

Siyaset yasağı getirilen Tayyip Erdoğan bu yasaktan kurtuluyor.

Meclis Alt Komisyonu'nda görüşülen af tasarısında ‘‘memnu hakların’’ iadesi için üç yıllık bekleme süresi bir yıla, beş yıllık süre de iki yıla indirildi. Böylece, Erdoğan ve diğer yasaklılar 1 yıl sonra yeniden siyasete dönebilecekler.

Politikada büyük iddiaları olan Tayyip Erdoğan'ın şu günlerdeki toplantı etkinliklerinin arkasında, danışmanlığı görevini üstlenen Münci İnci ile Cenajans'ın sahibi Nail Keçili var. Bülent Eczacıbaşı'nın evinde bir grup işadamıyla yenilen yemekli toplantının aracısının da Münci İnci olduğu söyleniyor.

İnci'nin evindeki yemekte Yalım Erez de vardı. Erez, ‘‘Münci davet etti eşimle gittim. Ülkenin meselelerini konuştuk. Bazı gazeteciler de vardı’’ diyor. ‘‘Yeni bir oluşum mu?’’ soruma, ‘‘Bir haftasonu yemeğiydi o kadar’’ karşılığını vermekle yetiniyor. İnci'nin yemeğine FP Milletvekili, gazeteci Nazlı Ilıcak'ın yanı sıra basın dünyasından Fehmi Koru ve Yalçın Doğan da katılmıştı.

Bülent Eczacıbaşı'nın evindeki yemeğe gelince...

12 kişilik bir davetti. TÜSİAD içinde sıkıntı da yarattı. Davetli olmasına rağmen TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu katılmadı. Yurtdışına gitti. Eczacıbaşı, davetinin tartışılacak bir yanı olmadığını anlatmaya çalıştı, ‘‘Birbirimizi dinlemeli, anlamalıyız, gücümüzü kavga ederek harcamamalıyız’’ mesajları verdi.

Doğaldır ki Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin önde gelen işadamlarının evlerinde yemekli toplantılara katılması ilk değildi. Belediye Başkanlığı ve sonrasında ülkenin en zengin aileleri Erdoğan'ı evlerinde sıkça konuk etti... Koç Ailesi de bunlardan biriydi...

Eczacıbaşı'nın Yeniköy'deki evine Tayyip Erdoğan, arkadaşı Cüneyd Zapsu ile gitti. ‘‘Cüneyt ben evi bilmiyorum sen beni götür’’ diyerek.

Azizler Holding'in sahibi Cüneyd Zapsu ve diğer bazı işadamlarıyla da konuştum.

Erdoğan'a neler sorulduğunu merak ediyordum. Zeytinyağlı enginarlar, balıklar yenilirken önce işadamları kendi aralarında işlerinden konuşuyorlar.

Sonra bir işadamı, ‘‘Buraya gazoz içmeye gelmedik herhalde’’ diyerek sadede gelinmesini sağlıyor...

Erdoğan'a tahmin edebileceğimiz sorular soruluyor. Önce çıkan soru ise ‘‘Siz şeriatçı mısınız Tayyip Bey?’’ oluyor. Erdoğan da herhalde ‘‘háşá’’ demiştir! Erdoğan'ın nasıl bir laiklik sorusuna, ‘‘Laik düzen inançları koruyan bir düzendir. Böyle bir düzene karşı çıkmam mümkün değildir’’ dediği söyleniyor...

Erdoğan'ın bir lafı ilgimi çekti. Tam belki bu cümlelerle olmamış olabilir, ama şu mesajı vermiş: ‘‘Turgut Özal'ın bıraktığı yerden gideceğim...’’

Anlaşılıyor ki Erdoğan, partisi Fazilet'in başına oynamıyor. Başka açılımlar peşinde. ‘‘Radikallikle marjinallikle hiçbir yere varamayız diyormuş’’ Erdoğan. İçinde bulunacağı hareketin Türkiye'deki oyların yüzde 85'ine talip olması gereğinden hareket ediyormuş.

O yemekteki bir işadamı, ‘‘Erdoğan, Özalcı olmaya başlamış’’ diyor.

Bir başkası, ‘‘Bir değişim başlamıştır. Gerekliydi de’’ yorumunu yapıyor. (Sağda ortalık çok karışacak. ANAP'ta da liderliğe hazırlananlardan bazıları ‘‘83 ruhu, Özal ruhu’’ diyor. )

Cüneyd Zapsu'ya ‘‘Tansiyonu yükselttiniz’’ diyorum. Zapsu ise ‘‘Ülke gergin bir ortamdaydı aksine biz tansiyonu düşürmek istedik’’ diyor. ‘‘Siyasilerin tansiyonu ’’ deyince de ‘‘Sadece mevcut siyasilerin tansiyonu fırlasın’’ esprisini yapıyor...

‘‘Demokrasi bizim için amaç değil araçtır’’ diyen bir Tayyip Erdoğan vardı. İzleyelim bakalım, o resim mi bu resim mi...

Sadi Somuncuoğlu'nun çadırkent ailesi

MARMARA depreminden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın başlattığı ‘‘Kardeş Aile Kampanyası’’na bakanların çoğu katılmamıştı. Bunlardan biri de MHP'li Sadi Somuncuoğlu.

Ancak Somuncuoğlu, bir aile yerine çok kardeş ailesi olsun istemiş. Çadırkent kurmuş... İzmit'te. Depremin ikinci haftasında. Adı Bahçecik Damlar Çadırkenti. Şu an 950 kişi barınıyormuş. Somuncuoğlu, eşini dostunu, şirketleri, dernekleri seferber etmiş. Şimdiye kadar 100 milyar lirayı aşkın para harcanmış. En büyük yardım Türkocakları'ndan gelmiş. Çadırları Borova firması bağışlamış. Çadırlar yağmura, soğuğa dayanıklı çıkmayınca naylonlarla korumaya alınmış. Çadırkentte kreş, sağlık ocağı, çamaşırhane de varmış. Çadırlara radyo da vermişler. Bir çadırı da TV izleme çadırı yapabilmişler. Bu çadırkent de diğerleri gibi kriz masalarına devredildi. Ancak, günde üç öğün yemeği Somuncuoğlu'nun ekibi vermeye devam ediyormuş.

Dünya Bankası ve Üst Kurul

ŞU Bankacılık Üst Kurulu'nun bir türlü atanamamasının nedenlerini, nasıl siyasi çarpışmaların olduğunu zaman zaman bu sütunda yazıyoruz. ANAP ile DSP'nin ‘‘Kurul Başkanı olacak kişi senden olsun benden olsun’’ çekişmelerini...

Bu arada finans kesimi, büyük gruplar da boş durmuyorlar... Tanıdıkları yakın birilerinin gelmesi için kulis yapıyorlar...

Bankaların gözetim ve denetiminden sorumlu olacak, banka kapatma da dahil büyük yetkilerle donatılmış Kurul'un atanması, Kurum'un işleyişi çok gecikecek gibi. Zaten Bankalar Yasası'nda belirtilen tarihe kadar atama yapılmadı. Yasadaki boşluktan yararlanılıyor. Kurul atanana kadar Hazine'nin bu görevi yapmaya devam etmesi anlamında.

Tabii Bankacılık Üst Kurulu'nun bu kadar yetkileri olunca ve işini etki altında kalmadan yapacak başkan ve üyeler olursa bunun siyasi faturası da olacak. Kurul'un geciktirilmesinin önemli nedenlerinden biri de bu. 20'yi aşkın bankanın incelemede olduğu söyleniyor. Kurul düzgün işlerse ilk etapta 5-6 bankanın kapatılması gerektiği savunuluyor. Eee bunun faturası da mevcut hükümete çıkar öyle değil mi?

Dünya Bankası heyeti bir süredir Ankara'da. Hükümet kanadında, ‘‘ara çözümle önce bankacılık kesiminin rehabilitasyonu yapılsın sonra Kurul atansın, Kurum işlemeye başlasın gibi bir durum var. Bankacılık sisteminin rehabilitasyonu için 750 milyon dolarlık fon ayrılmış. Dünya Bankası'ndan bu yönde alınacak kredinin yükseltilmesi için görüşmeler yapılıyormuş. Bankacılık Üst Kurulu görevini Merkez Bankası'nın üstlenmesine yönelik öneriler ise kabul görmüyor.

Bu arada bir söylenti. Ali İhsan Karacan, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal'ın arkadaşı. İkisi de murakkıp kökenli. SPK'nın eski Başkanı Karacan'ın Hazine veya Bankalar Üst Kurul Başkanlığı için kulislerde adı tekrar konuşulmaya başlandı.



Yazarın Tüm Yazıları