Otomobilli...

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bedavadan altıma çekseler tabii ki reddedecek değilim ve İsveç firmasının dünyanın en mükemmel kaportalarından birisini ürettiğini domuz gibi biliyorum ama zevkler ve renkler tartışılamaz, ben ‘Volvo’ otomobillerden pek hoşlanmam.

Galiba bunun nedeni İngmar Bergman'ın ‘Vahşi Çilekler’ filmine uzanıyor.

Orada, ölüm arifesi yolculuğundaki adamın taşıtı bu markadandı ve yapıtın kötümserliğine ek olarak, tankı andıran vasıta içimi daha da karartmıştı.

Öte yandan, ben ‘Ford’ otomobillerden de çok fazla hazetmem.

Şüphesiz, Amerikan fabrikanın ürettiği o emsalsiz ‘Lincoln’lere veya eski Bağdat Caddesi piyasalarının gözdesi ‘Thunderbird’lere söyleyecek lafım yok.

Fakat ben bunları değil şirketin harcıalem modellerini kastediyorum.

Neyse, gelelim sadede...

* * *

EFENDİM, iki üç hafta oluyor ki ‘Ford’ kumpanyası ‘Volvo’yu satın aldı.

Mister Henry'nin soyadını taşıyan ABD devi yedi milyar doları şırınk diye bastırdı ve İskandinav firmasının otomobil branşına külliyen sahip oldu.

Göteborg fabrikasının yine kendi logosuyla mı, yoksa Detroit'teki heyüla şirketin amblemiyle mi üretim yapacağı konusu ise henüz karara bağlanmadı.

Şaşırdım kaldım. Çünkü gazetelerden takip ediyordum, bu ‘Volvo’ teknoloji yatırımları ve maliyet artışları çok yüksek rakkamlara ulaştı diye ilkin İtalyan ‘Fiat’la flörte girmiş, sonra da Fransız ‘Renault’la söz kesmişti

Şimdi sen kalk Amerikan ‘Ford’la nikah kıy !

Doğrusu, sarışın Vikingin bu dansöz aşifteliğine pek kızdım.

Onun da ötesinde, ben severim sevmem ayrı iş ama sen haninin ‘Volvo’susun.

Hem dünya otomobil uygarlığına damga vurmuş çok köklü bir markasın, hem de İsveç'le özdeşleşmişsin... Ulusal sembole dönüşmüşsün...

Nasıl olur da elin Coni'sine gelin bile değil, kapatma olarak gidersin ?

Üstelik, o kadar hoşlanmasam bile ben ‘Volvo’nun var olmasını istiyorum.

İskandinav markanın da o harikulade ‘Packard’lar, nefaset ‘Rambler’ler, küçümen ‘Simca’lar, gölge ‘Alpine’ler, lüks ‘Minerva’lar veya kadife ‘Studebaker’lar gibi tarihe karışmasını reddediyorum.

Bergman'ın iç karartıcı ‘Vahşi Çilekler’ filmini tekrar tekrar görmeye razıyım, ben ‘Volvo’ otomobillere gelecekte de hayat hakkı talep ediyorum.

Laf ola, beri gele !..

* * *

LAF ola, beri gele, çünkü ‘Ford’un ‘Volvo’yu satın alması tıpkı ‘Mercedes’ in ‘Chrysler’le birleşmesi, ‘BMW’nin ‘Jaguar’ı yutması ya da ‘General Motors’ un ‘Nissan’a el atması gibi artık mecrası değişmeyecek bir akıntı oluşturuyor.

Üstelik, henüz yolun başındayız. Önümüzdeki kısa-orta vadede otomotiv sektörü daha da tekelleşecek. Dünya çapında dört-beş firma kalacak.

Tıpkı elektronikte, bankacılıkta, uçak, kimya ve savunma sanayiinde olduğu gibi kaporta endüstrisinde de yerküreye bir kaç devasa kartel hükmedecek.

Böyle bir cereyana göğüs germeye çalışmak ucuz Don Kişotluk yapmaktan ve uzak nostaljiyalarda avunmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Zira şu bir gerçek ki, eğer daha ucuza daha gelişmiş taşıt edinmek ve daha az yakıt harcayarak çevreyi daha az kirletmek istiyorsak, bunları sağlayacak yüksek teknoloji için muazzam yatırımlar gerektiğinden ve küçük - orta boy şirketler de böyle bir külfetin altından kalkamadığından, onların büyüklerle birleşmesi kaçınılmazlık arzediyor. Ekonominin kuralı bunu elzem kılıyor.

Dolayısıyla, ben kahramanlık taslayıp ve sinema yapıtlarında nostaljiya arayıp pek hazetmediğim ‘Volvo’nun bile gelecekteki varlığını talep etmişim ne yazar, talep etmemişim ne yazar, ‘Volvo’ benim de altıma ucuz fiyatla otomobil çekemediğinden, çaresiz onu ‘Ford’ yutacak.

‘Ford’u da alacağımdan değil ya...



Yazarın Tüm Yazıları