Otel lobisinden canlı yayın

BAŞBAKAN Erdoğan’ın kaldığı Ritz Otel’de günüme kardiyo ile başladım.

Haberin Devamı

Başbakan akşamüzeri gelecekti ve önümde bütün bir gün vardı.
Otelin fitness salonuna indim ve görevliye “Başkan Obama’nın yürüdüğü bandı gösterin” dedim.
Obama da Berlin ziyaretinde bu otelde kalmıştı. Onun otelde sabah jimnastiği yaptığını okumuştum.
Gösterdiler.
Çıktım ve her zamanki gibi 40 dakika yürüdüm.
Tekrar edeyim, Başkan Obama’nın yürüdüğü bantta
yürüdüm.
Oradan çıkıp Axel Springer binasındaki Bild’in merkezine gittim.

***

Başbakan Erdoğan, öğleden sonra saat 17.00 civarında Berlin’de askeri havaalanına indi.
Öğrendiğime göre Anadolu Ajansı dışında hiçbir gazete veya medya kuruluşu havaalanına sokulmamış.
Hatta gazetecilerin arabalarını dışarıda yola park etmelerine bile izin verilmemiş.
Hürriyet’in Berlin Temsilcisi Celal Özcan saat 17.30 civarında “Geliyorlar” mesajı atınca aşağı lobiye indim.
Gördüğüm manzara şuydu:
Lobinin girişinin iki yanına emniyet şeridi çekilmiş ve ortada geniş bir koridor bırakılmıştı.
Güvenlik şeridinin iki yanında iki-üç sıra insan bekliyordu.
Aralarında çok sayıda başı örtülü kadın vardı.
Otelin önünde ise bir kalabalık birikmişti.
Biz içeride beklerken, dışarıdan ara sıra bir uğultu kopuyordu.
Herkes “Geliyor” diye cep telefonunu hazırlıyor, sonra kollar yorulunca indiriyordu.

***

Saat 18.00’i biraz geçerken etrafta telaşlı bir hareketlenme başladı.
Ben biraz geride durduğum için parmak uçlarımda yükseldim.
O an eski Avrupa Birliği’nden sorumlu bakan Egemen Bağış’ı gördüm.
Öncü olarak lobiye o girmişti.
Ondan sonraki gelişmeler şöyle oldu.

Haberin Devamı

Erdoğan ‘Purple Rain’ eşliğinde salona giriyor

BAŞBAKAN Erdoğan lobiye girerken, otelin barındaki müzik sisteminde Prince’in ünlü şarkısı “Purple Rain” çalmaya başladı.
İnsan Başbakan girerken Türk Hava Yolları uçaklarındaki ulvi müziği beklediği için Prince beni şaşırtıyor. Özellikle gitar solo kısmını çok sevdiğim için, aklım müziğe takıldı ve Başbakan’ın girişini unuttum.
Gazetecilik açısından büyük zaaf. Kendimi çabuk topladım ve gözlemlerime devam ettim.

Göğsünü siper eden adam konuşuyor

ERDOĞAN lobiye girdiği an heyecan doruğa çıkıyor.
Herkesin elinde bir akıllı telefon, mümkün olduğunca yukarı kaldırıp Erdoğan’ın girişini çekmeye uğraşıyor.
Böylece önümde bir akıllı telefon duvarı oluşuyor. Bakıyorom iPhone, iPad ve küçümsenmeyecek sayıda Samsung kullanılıyor. Anlıyorum ki Türk muhafazakârları teknoloji kullanımında hiç de fena değiller.
Lobinin hemen girişinde bir adam, Erdoğan tam önüne geldiğinde, sesini yükseltip yazdığı şiiri okumaya başlıyor.
Tam aklımda kalmadı ama mealen şöyle bir şey haykırıyordu:
“Göğsüm sana siper, bedenim sana amade...”
Arkasından daha yüksek sesle bağırıyor:
“Sayın Başbakanım izin verin yarın toplantınızda bu şiiri okuyayım.”
Şiir okuyup 3.5 ay hapis yatan bir Başbakan’a daha güzel jest olabilir mi...

Haberin Devamı

‘Balıkçı’ ile ‘telekinezici’ hangisinin reytingi yüksek

LOBİYE giren 2 bakan ve danışmanın salon reytingleri şöyle:

ÇAĞATAY KILIÇ
Lobiye ilk giren yeni Spor Bakanı Kılıç oluyor. Yeni bakan olduğu için fazla tanıyan yok.
Oysa en çok tanınanı olması gerekir.
Erdoğan’ın yanına Almanca çevirilerini yaparak girmişti.
Yani Almanya’yı bilen biri.
Ama tanınması biraz zaman
alacak gibi.

EGEMEN BAĞIŞ
İkinci olarak salona o girdi.
Tanınma katsayısı Kılıç’tan
yüksek.
Dikkat ediyorum en çok onunla fotoğraf çektirmek isteyen var.
Merkel için söylediği “Seçimi kaybedip balığa gider” lafı ve hakkındaki rüşvet iddiası lobideki muhafazakâr kesim üzerinde aleyhte değil lehte etki yapmış.

YİĞİT BULUT
Jöleli saçlarıyla
o kadar kolayca fark ediliyor ki, en çok onun alkış alacağını bekliyordum.
Ama öyle olmadı.
Bütün telekinezi şovu ve Almanların üçüncü havalimanı ihalesinden korktuğu için Gezi’yi desteklediği tezlerine rağmen burada henüz yeterince tanınma sağlayamamış.
Öyle anlaşılıyor ki, Alman medyasının ti’ye aldığı telekinezi olayı henüz muhafazakâr kanat üzerinde etkili olmamış.
Lobide gecenin kazananı açık ara Egemen Bağış...

Haberin Devamı

Uçaktaki gazeteciler ortadan kayboluyor

LOBİDEKİ barın kenarına ilişip bir kadeh Riesling ısmarlıyorum ve etrafı gözlemeye devam ediyorum.
Tahmin edeceğiniz gibi iğne atsan yere düşmeyecek lobide içki içen tek kişi benim. Almanya toprağında olduğumuz için kendimi içki özgürlüğüne iltica etmiş gibi hissediyorum.
Radarımda Başbakan’la uçakta gelen gazeteciler var.
Bir ara Vakit’ten Hasan Karakaya’yı görüyorum. Ama daha yerimden kalkmadan ortadan kayboluyor.
Öteki gazetecileri ise hiç görmüyorum.
Oradan restorana geçince uçaktan tek gazeteciye ulaşıyorum.
Bir masada Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’yı görüyorum.
Berlin’de yaşayan oğlu ile oturmuş yemek yiyor.
Masada bir şişe Güney Afrika Şiraz’ı var.
Gözüm içki içmeyi seven Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ı arıyor ama lobide göremiyorum.
Büyük bir ihtimalle odasına çekilip gözlerden uzak bir kadeh atmayı tercih etmiştir diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Anlamıyorlar

BAŞBAKAN Erdoğan’la Alman Dış Politika Enstitüsü’ndeki konuşmadan
sonra sohbet ediyoruz.
Otel lobisinden canlı yayınAramızda şöyle kısa bir konuşma geçiyor:
Sayın Başbakan çok iyi görünüyorsunuz.
“Bunca saldırıya rağmen hâlâ iyi görünüyorsam şanslıyız demektir.”
Yumuşak bir üslupla konuştunuz. Böyle konuşunca daha güzel ve etkili oluyor.
“Ben hep böyle konuşuyorum ama anlamıyorlar.”

Merdivende tanıdık sima

ERDOĞAN’ı beklerken lobiden asma kata çıkan merdivenlerde tanıdık bir sima dikkatimi çekiyor.
Kırlaşmış saçları ile oraya buraya talimat veren kişiyi merak ediyorum.
1970’li yıllardaki ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden Serdar Çelebi’ymiş.
Artık AK Partili olmuş ve Erdoğan’ın kayıtsız şartsız destekçisiymiş.
Aklıma Devlet Bahçeli’nin Bursa mitingi sırasında atılan “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarını eleştirdiği konuşması geldi.
Bugünlerde Almanya’da Erdoğan’ı en çok destekleyen isimlerden biri de Ozan Ceyhun...
Solun, kızılından yeşiline kadar bütün yelpazesinde dolaştıktan sonra şimdi muhfazakâr sağın AK’ında karar kılmış.
O da Almanya’da Erdoğan’ın en büyük destekçilerinden biri.

Haberin Devamı

Başörtülü kadınların yüzündeki ifade değişti

ERDOĞAN’ı bekleyen başörtülü kadınların tek tek yüzlerini seyrediyorum.
Şunu açıkça görüyorsunuz.
Yüzlerindeki o eski ifade değişiyor.
Çok daha hayata açıklar.
Gülüyorlar.
Gelip bana merhaba diyorlar.
Erkeklerin yanında çok daha kendilerinden emin bir halleri var.
Bir de başlarını bağlama biçimi sanki giderek daha farklılaşıyor gibi geldi.
Önlerdeki o siyah bant azalmış.
Arkadaki ileri doğru sivri çıkıntı atılmış.
Ön taraf sımsıkı boyna sarılı değil, hatta bilinçli şekilde açık bırakanlar var.
Ama dediğim gibi en önemlisi, yüzlerdeki gülen, yumuşamış, kendinden emin ve sempatik ifade...
Berlin’de Ritz Otel’in lobisinde en hoşuma giden şey buydu.

Alman medyasının ‘ışığın askerleri’ne bakışı

HÜRRİYET’in Berlin Temsilcisi Celal Özcan’dan Erdoğan’ın gelişi öncesi Alman medyasında çıkan yazıların özetini istedim.
Şurası çok açık. Gezi eylemleri Alman medyasının Erdoğan’a bakışını köklü biçimde değiştirmiş.
Onun hakkında kullanılan en hafif ifade “Otoriter...”
Açıkça “Diktatör” diyenler de var.
Ancak Gülen okulları hakkında da çok eleştirel bir duruşları var.
Ziyaret öncesinde bu okulları hedef alan 3 önemli yazı yayınlanmış.

DER SPIEGEL:
Dergi “Işığın askerleri” başlıklı bir yazıda bu okulları incelemiş.
Çocuğunu göçmenlere karşı önyargılı olmaması için bu okullardan birine veren bir Alman kadın polis, şikâyetlerini anlatmış.
Hayat tarzı yüzünden öteki öğrenciler tarafından dışlanmış.
Kızı, Türkçe Olimpiyatları’na katılması için Türkçe öğrenmeye zorlanmış.
Adını açıklamayan bir Türk veli, kızının başörtüsü takmaya zorlandığını söylemiş.

WELT AM SONNTAG:
“Seçkinler”
başlığı altında bir tam sayfa yayınlamış.
Almanya’da Gülen cemaatine ait, 50’ye yakın okul, 300’e yakın Işık Evi olduğunu anlatmış.

ARD TELEVİZYONU:
Alman istihbaratının Gülen
hareketine karşı uyardığını anlatan bir program yayınlamış.
Gülen’in asıl hedefinin bir din devleti kurmak olduğunu iddia etmiş.
Gülen düşüncesinin demokratik düzene ters olduğunu, din, bilim özgürlüğü ve kadın erkek eşitliği kavramlarıyla hiçbir ilgisinin olmadığını anlatmış.
Evet otel lobisinden canlı yayınım burada sona eriyor.
Yarına otel lobisinden çıkıyorum ve yeni kulis bilgileri ile karşınızdayım.

Kahvaltı salonunda önce klasik peynirler bitti

Sabah kahvaltıya saat 09.00’da indim.
Açık büfe Türk kahvaltı zevkini açıkça gösteriyordu. Buna karşılık bizim kaşarı ve gravyeri andıran peynirler tükenmişti.
Kendime geriye kalan keçili ve rokfor tarzı peynirlerden keyifli bir kahvaltı yaptım.
En çok ilgi gören yiyeceklerden biri yumurtaydı.
Kahvaltı salonunda Türkçe hiçbir gazete yoktu. Almanya’da Sabah dışında Erdoğan’ın hoşuna gidecek bir gazete olmadığı için bence yerinde bir karardı.
Buna karşılık onun sinirini bozacak bir şey vardı. Salondaki tek İngilizce gazete Wall Street Journal’dı.
Bu gazeteyi adını vererek eleştirdiği biliniyordu.
Dikkat ettim benden başka kimsenin masasında yoktu.

Yazarın Tüm Yazıları