Ondan öğrenecek

çok şeyim varBizim beraberliğimiz ben doğmadan önce planlanmış...

Haberin Devamı

Annem ve teyzem İzmir’de bir açık hava sinemasında. Ben annemin karnındayım. Film, Kerime Nadir’in bir romanından uyarlanmış. Filmin kadın kahramanının adı Funda.
Annem çok etkilenmiş, ağlıyor. “Bebeğim eğer kızsa, adını Funda koyacağım” diyor.
Ve film, tekerlekli iskemleye bağımlı bir genç adama aşık kadının öyküsünü anlatıyor...
Annem çok zor bir doğum sonunda beni dünyaya getiriyor. Adım çoktan hazır; Funda! Tarih, 29 Kasım 1970.
Yıllar sonra, 26 yaşında bir genç kızım. Tarih 29 Mayıs 1996. Bir sohbet toplantısında (ki toplantıdaki yaş ortalaması 60) genç bir adamla tanışıyorum. Kuantum fiziğinden bahsediyor.
Gözlerim parlıyor, çünkü görünen dünyanın ardında neler oluyor diye meraktan deliriyorum. Genç adam çok bilgili. Herkes onu dinliyor.
Adamın yanında, daha birkaç gün önce rüyamda gördüğüm bir kişinin bana doğru uzattığı bastonlar duruyor. Rüyadaki sahne geliyor gözümün önüne. İnanılacak gibi değil. Çünkü o bir engelli. Bu adam, Oğuzhan, hayatımın erkeği olacak, tüm dünyamı değiştirecek adam.
Tanıştırıldığımız andan itibaren konuşmaya başlıyoruz. Konuşuyoruz... Konuşuyoruz... Günler, aylar boyunca hep konuşuyoruz. Ve onca yıla rağmen bugün hâlâ konuşuyoruz.
İkimiz için de felsefi kaygılar, engellilikten önde geliyor. Tabii ki ana konumuz insan.
Eğer yaşamınızdaki birtakım işaretleri doğru okuyabilirseniz, hikâyenizin önceden yazıldığını görürsünüz.
Sonra ne mi oluyor? Funda evlenme teklif ediyor! “Hadi gel artık evimizde konuşmaya devam edelim” diyor...
Şeytan tüyü var Oğuz-han’da. Annemle, babamla, teyzemle tanışıyor, kısa zamanda hepsini fethediyor. Hepsinin Ozi’si oluyor.
O konuştukça herkes mest. Uzay, yıldızlar, yaşam, doğum ve tabii bugünkü mesleği astroloji...
ANNEANNEM O DEFTERE KADERİMİ YAZMIŞ
Doğum saatimi araştırırken birden anneannemin bir notu ilişiyor gözüme. Bir deftere not almış. Defter 1971 tarihli.
Ben 1970 doğumluyum ama anneannem 29 Ocak 1971 tarihine bir not düşmüş. “Funda dünyaya geldi, saat 6.45.”
Birden elim ayağım buz kesiyor. Bu not düşülen tarih, Oğuzhan’ın doğum günü!
Anneannem bir yıl sonraki ajandaya, tesadüfen Oğuzhan’ın doğduğu güne benim doğduğum saati yazmış. Aslında kaderimi yazmış...
Yaşam adına bizlere sunulmuş programın akışına söz söyleme hakkına sahip miyiz?
Hikâyemizi yazan yaratıcının planına uyup sadece bu hikâyeyi yaşamak kalıyor bize.
Bugün evliliğimizin üzerinden tam 16 yıl geçti. Bu süre içinde birlikte öğrendiğimiz sayısız şeyi anlatmak için kitaplar yetersiz.
Dışarıdan bir el bize bulaşmadıkça, bizi engelli ve sağlam diye ayırt etmedikçe hiç sıkıntımız olmadı bugüne kadar.
Bir dönem çocuk evlat edinmek istedik. O sırada çocuk esirgeme müdürü bir hanımdı.
Oğuzhan beş kat merdiveni çıkamayınca, “Merdiven çıkamayan adamdan baba mı olurmuş?” dedi. Çok kırıldık ve asla unutamadık.
15 yıl önce engellilere bakış açısı bugünkü gibi değildi. İnsanların bakışı bizi çok zorladı. Ama arkamızdan söylenenlere kulak asmadık.
Evet! Oğuzhan yürüyemiyor. Tekerlekli sandalyesi var, bastonları var. Ama o Türkiye’de tekerlekli basketbol oynuyor ve koçluk yapıyor, şampiyonluklar kazanıyor. O çok yönlü biri; yeniçağ felsefesi, astroloji üzerine çalışıyor sürekli.
Birlikte kurduğumuz 
www.bilincokulu.com sitesinde insan ilişkileri ve astroloji, ayrıca benim uzmanlığım olan Feng Shui alanında danışmanlık yapıyoruz.
Kişisel gelişim bahçesi adını verdiğim ve çok önemli deneyimler kazandığım alan ise bana kocaman bir ömrü hediye ediyor.
BÜYÜK AŞKIMIZ SONSUZA DEK SÜRECEK
Şimdi tekerlekli sandalyede olan ama yaşama aşkının bu denli güçlü olduğunu hiç kimsede görmediğim Oğuzhan’la evliliğimiz konusunda bir yanlış anlaşılma olsun istemiyorum.
Ne ben yaşamımı Oğuz-han’a feda ettim ne de o söylenenlere inanıp yaşamını değersiz buldu. Birlikte tökezledik, yorulduk, zorlandık ama bu öğrenmelerin aşığı olduk.
Ortopedik engelli bir insanın hayatında çiçekler açtırmış olabilirim. Görünen yüzü ile ayakta olan ben olsam bile, her zaman herkesi ve kendini inanılmaz bir yaşama sevinciyle ayağa kaldıran eşimin yaşam aşkıdır.
Kendimi fedadan kendimi yaratma hikâyesine çeviren onun bu aşkıdır. Ve birbirimize karşı sonsuza kadar süreceğine inandığım büyük aşkımızdır.
? Funda Pekkutsal Ceyhan
Onun öğretilerinden ve yaşamının çeşitli boyutlarından yararlanmak isterseniz, size “9 Kutsal Bahçe” kitabını okumanızı özellikle tavsiye ederim.

Funda ile Oğuzhan’ın öyküsü

Haberin Devamı

Olağan dışı tesadüflerin bir araya getirdiği iki insan... Bedensel engelli Oğuzhan ve güzeller güzeli Funda...
Funda, tanışmalarını şöyle anlatıyor: “Yıllardır görmeyi arzu ettiklerimi, gözlerimin önündeki perdeyi kaldıracağını bilmeden ‘merhaba’ dedim ona. Bana ‘Gel’ dedi, ‘Gidiyoruz. Bu çölün içinde nasıl yaşanacağını göstereceğim sana. Gel de bir de bulunduğum yerden bak kendine. Durduğun her yeri cennet yapabileceğini, her yerin seninle yeşerdiğini görebileceksin. Bırak da hayatı sana, senin görmediğin bir ışık içinde tarif edebileyim.’ Kanatlarının altında uçmaya hazır olduğumu fark ettiğimde, o bana zaten uçtuğumu söyledi.”
İşte gerçek bir aşk öyküsü... Bundan sonrasını da yine Funda’nın satırlarıyla sürdürelim...

 

Yazarın Tüm Yazıları