Ömür biter ihanet bitmez

Ve karşınızda Emre Konuk...

Haberin Devamı

O Türkiye’ye psikoterapiyi getiren psikolog. Aile terapisi uygulamasını da o getirdi, travma terapisini de. O, Türkiye’de psikolojinin bir meslek olarak tanınması için, bu alana hayatını adayan kişi. Zaten şu anda da DBE’nin (Davranış Bilimleri Enstitüsü) kurucu başkanı.
Ben ihanet-aldatma konusunda 49 soruyla karşısına dikildim. Kırmadı, sabırla bütün sorularımı yanıtladı. Yetmedi, birlikte Arnavutköy’e balık tutmaya gittik. İyi bir terapi, herkese tavsiye ederim!
Gördüm ki, Emre Konuk gerçekten bir derya. Ona sormak istediğim farklı konularda daha bir sürü şey var. İleriki günlerde… Bugün ihanetten dalıyoruz meseleye. Buyrun buradan okuyun...

*  Evlilik sorunları, ne zaman terapiyle çözülmeye başladı?
- Terapinin tarihi, dünyada 100, bizde 25 sene. O kadar yeni.
*  Peki aldatma ve ihanetin terapiye yansıması...
- O daha da yeni. 90’lı yılların ortası. Belli bir tarihe kadar, erkeğin aldatmasının haber değeri bile yoktu. Kabul edilmesi gereken bir şeydi. Ruhen isyan eden kadınlar olurdu, fakat susturulurlardı. Ailenin büyük teyzesi, yengesi hemen devreye girer, “Kızım bak, hepimizin başına geliyor. Hayrettin Amcan farklı mıydı sanki? Bu böyle, tembih ederiz, bir daha yapmaz!” derdi. Evlilik sorunlarının çözüm stili buydu.
*  Kadınlar bunun terapilik bir şey olduğunu düşünmezlerdi bile, öyle mi.../images/100/0x0/55ea594df018fbb8f87a210a
- Tabii canım ne terapisi! Terapinin esamesi de okunmuyordu, adı ‘psikoloğa gitmek’ti. Yani ‘deli doktoruna gitmek’... Aldatıldı diye insanlar niye deli doktoruna gitsin ki! Bir de o yıllarda, kadınlar, sıkıştılar mı bayılırlardı. Bayıldıkları zaman da, kavga varsa dururdu. Bu da bir tür, ilişkileri yönlendiren bir mekanizmaydı.
*  Sonra ne oldu ki kadınlar, gerçeğin farkına vardı?
- Türkçeye feminizimle ilgili bazı kitaplar çevrildi. Çok okudu kadınlar. Geliştiler. Medya köşe başlarını da kadınlar tutmaya başladı. Bu açıdan çok hizmeti dokunmuştur medyanın. Birlikte toplanır, “Aile içi şiddet, ensest, aldatma, bunların gündeme getirilmesi lazım” derdik. Getirirlerdi. Biz terapistler de, onlara malzeme verirdik. Toplumun dönüşmesini biz de istedik. Ve dönüştü. Türkiye, ekonomik açıdan büyüyen bir döneme girdi. Kadın çalışmaya başladı. Tabii o zaman sesleri daha yüksek çıktı. Ve aldatmanın, o kadar da normal bir şey olmadığı ortaya çıktı.
*  Nedir aldatma? İki ‘ayıp organ’ın buluşması mı?
- Kaba hatlarıyla böyle bilinir. Cinsel ilişkide bulunmak, en ağırıdır. O olmadan gerçekleşen aldatılmalar, çabuk atlatılır. Duhul olmayacak! Bir zamanlar hakimler de buna bakardı: “Duhul vaki oldu mu kardeşim? Olmadı mı, tamam o zaman iğfal- miğfal yok!”
*  Peki gerçekte nedir aldatmanın tarifi?
- Herkese göre değişir, insan sayısı kadar aldatma çeşidi var. Kimi, “Aşık olsa anlayacağım ama etrafta yatabileceği kim varsa yatıyor. Bu en pespaye aldatma!” diyor. Kimi de, “Sadece tensel ilişki kursa, sadece haz peşinde koşsa anlayacağım ama aşık olmuş. Benim için aldatma budur!” diyor. Ya da geliyor mesela, “Eşim Rusya’da çalışıyor, orada yalnız. Tamam, birtakım şeyler yaşayabilir ama orospuyu buraya getirmesinin manası yoktu!” diyor. Getirmese sorun yok yani. Bir şekilde düzen devam ediyor, akşamları telefon ediyor, çocuklarıyla konuşuyor. Erkek için, ‘iyi bir aile babası’ olmakla, aynı anda bir sevgilisinin olması çelişmiyor.
KADIN OLMAK YORUCU BİR ŞEY
*  Nasıl yani?
- Erkeğin ruhu ayrılmıyor. Erkek, kendine, “Ben ne yapıyorum, nereden geldim, nereye gidiyorum?” gibi sorular sormuyor. O, aldatma vukuatları için terapiste filan da gelmek istemiyor. Ancak kadının zorlamasıyla geliyor. Kadın ise bir sevgili bulduğu zaman, hemen bu sorular başlıyor. Kadının bir sevgilisi olunca, genellikle eşiyle cinsel ilişki de kurmuyor. Çok daha komplike. Dolayısıyla işi daha zor. Bunca yıldır terapi yapıyorum, her gün burada bir sürü kadın dinliyorum, hiçbir şekilde kadın olmaya özenmedim! Yorucu bir şey kadın olmak.
*  Peki hastanız, “O Rus’u İstanbul’a getirmesinin manası yoktu” dediğinde, siz, “Rusya’da o kadın zaten var, getirip getirmemesinin bir önemi yok, bu adam sizi aldatıyor” demiyor musunuz?
- Tabii ki hayır. Öyle dersem, etrafındaki insanlardan farkım kalmaz...
*  Ama burada bir ‘ikiyüzyülük’ yok mu? Sevgili buraya getirilmeyince ortadan
kalkmıyor ki...
- Ama o kadının değerler dünyasında durum öyle değil. “Irak sınırından öteye olabilir, kocam birileriyle yatabilir, bu aldatma değildir” diyor, o bunu kabul ediyor. O değerler dünyasıyla, benim vuruşmamam lazım. Vuruşamam zaten, yenik düşerim, gelmez bir daha buraya. ‘İkiyüzlülük’  benim dilim, benim dünyam, ona empoze etmemem lazım. Benim yapabileceğim şey, adamla anlaşmak, “Bu acıyı ortadan kaldırmak için bir şey yapılabilir mi?” ona bakmak, bana yardımcı olmasını sağlamak. “Karınız ağır bir yara aldı, bu yarayı tamir edici şeyler yapmamız lazım, sakın bir daha tekrarlamayın” demek.../images/100/0x0/55ea594df018fbb8f87a210c*  Ama adam, o Rus sevgiliyle yatıp kalkmaya devam etmek istiyor...
- Evet ama karısıyla da birlikte olmak istiyor! Karısıyla bir sıkıntısı yok ki. Ailesi devam etsin istiyor. Sevgilisiyle güzel vakit geçiriyor o kadar. Aşık olduğu takdirde, daha zorlanıyor ama kadın kadar değil. Erkekler için bunlar, çok da abartılacak, ölüm kalım meseleleri değil.
*  Siz, terapist olarak bu durumu nasıl ‘tamir’ ediyorsunuz?
- Adam, kadına tekrar güven verecek, sevgisini ve şefkatini gösterecek. Yani gönlünü alacak. Arkama kocayı da alayım ki, baltalamasın beni. Bu koşullar hazırlanırsa, o travmayı halletmek nispeten kolay. Teknik bir çalışma. Ama koca mutlaka bana yardımcı olacak.
*  Aldatan erkeğin ruh hali nasıldır?
- Bazılarının ruhunda playboyluk ya da zamparalık yok. Meydanı boş buluyorlar ve o sırada bir Rus kızı denk düşüyor, huri gibi, özeniyorlar ve “Hayır” diyemiyorlar. Çoğunluk böyle. Bir de erkek milletinin, kötü bir huyu var. Bir kadın onlarla ilgilendiyse, ille de yatmaları gerekiyor! Böyle başını belaya sokan çok adam var. Diyor ki mesela, “Yeni evliyiz. Karımı seviyorum. Üç yaşında da bir kızımız var. Ama işyerinde genç bir kız, bana ilgi gösteriyordu, çok güzel sohbet ediyorduk, bir gün öğlen yemek yerken, göz göze geldik ve...”, “Kızın, elini tuttun değil mi?” diyorum, “Evet, nereden biliyorsunuz?” diyor. Biliyorum işte! Öğle vakti neresini tutacaksın? Niye tutuyorsun? O kızın, hayatından bir şikayeti yok, senin de yok, niye çarşıyı karıştırıyorsun? Bir de şöyle bir ekol var: Yetmiyormuş gibi kalkıyor, bir de karısına yediği haltı söylüyor, dürüst olacak ya!
*  İtiraf ediyor yani...
- Evet. “Niye?” deyince de, “Bizim gizlimiz saklımız yok, okuldan beri her şeyi birbirimize söyleriz” diyor. Gerçi benim için iyi iş, ortalık karışıyor! Müşteri birken, beş oluyor!
ALDATTIĞINI SÖYLEMEMEK LAZIM
*  Ne yani? Söylememek mi lazım...
- Tabii ki söylememek lazım. At o kızı hayatından, o kız da seni atsın. Çeneni tut, bu olay kapanıp gitsin. Ne manası var ortalığı karıştırmanın, karını üzmenin.
*  “Yatakta bile yakalansan, inkar edeceksin!” Mantık bu mu yani...
- Bir dakika, bir dakika! Şu değil: “İstediğin gibi karını aldat, yakalanırsan da inkar et.” Ama uymuşsun şeytana, aldatmışsın bir kere, bir daha da tekrarlanmayacak, tövbelisin, o zaman sus. Ve aileni toparla...
*  Nerede dürüstlük?
- Bazen pragmatik davranmak gerekiyor! Devam edeceksen o kadınla, farklı. Ama eğer karına geri döneceksen, çarşıyı karıştırma!
*  Peki şu iki tepkiye ne diyorsunuz: “Kocam beni aldattı. Aşık olsaydı affedebilirdim...” “Kocam beni aldattı. Ama aşık değil, o zaman affedebilirim...”
- Bir kadın a’yı yaşıyor, diğer b’yi. Gerçeği de yansıtmıyor o söyledikleri. Bir çeşit kendilerini kandırıyorlar. Aldatılmak, sebebi ne olursa olsun çok acı veren bir şey.
*  Peki ya “Benden gizlemeseydi, bana açık davransaydı, kim bilir belki de onu affedebilirdim” diyen kadınlar...
- Açık davranıldığı da oluyor ama tepki pek değişmiyor. Genellikle  hakikati öğrenmek için yapılan bir numara! Çoğunlukla palavra. Her aldatma, ister başında ister sonunsa söylensin, söylendiği an kişiyi çok ama çok ağır yaralar.
*  Ya çok sevdiğim bir kız arkadaşımın kocası onu aldatıyorsa ve ben bunu biliyorsam. O zaman da mı söylemeyeceğim...
- Çok kolay değil söylemek...
*  Ama arkadaşım salak yerine düşüyorsa, herkes biliyor ama o bilmiyor ve herif hayvanın tekiyse, devam ediyorsa başkalarıyla yatmaya...
-Bu farklı bir durum. Söylemeyince de onu aldatan kocasıyla aynı grupta yer alıyorsun gibi algılanabilir. Ama... Söylediğin zaman da çarşı karışır! Zor bir rol. Bazen insanlar şu veya bu nedenle, aldatılmaya razı olabiliyor. Deklare etmek arkadaşının seçeneklerini sınırlandırabilir. Belki uyarılabilir. Bu da ona seçim yapma
şansı tanır. Hangisi pratik açıdan daha az zarar verir dersen: Söylememek...
*  “Aldatma beyinde olur” meselesi...
- O en vahimi! Ümitsiz vaka. Diyelim ki yemek yiyorsun bir yerde, iki saatin kaç dakikasında, sadece sevgilinin gözünün içine bakabilirsin ki? Gözünü kaçırıp bir başka tarafa mı baktın, yandın, karşındaki, “Ya işte, ben zaten biliyordum. Sen beni beyninde aldatıyorsun!” diyor. Bu da terapiyle halloluyor ama en zoru bu...
*  Aldatmanın beyinde başladığına inananların ne tür sorunları var?
- Habire kendilerine başkalarıyla kıyaslıyorlar, en ufak olaylara kadar. Teorik olarak eşelendiğin zaman, genellikle geçmişinde ya dışlanma, ya ihmal, ya terk, ya kardeşler-arkadaşlar arası bir kıyaslanma var...
*  Peki aldatılma nasıl bir acı?
- Çok çok büyük bir acı. Bir insanın yaşayabileceği en ağır acılardan biri. Deprem oldu diyelim, evet çok ağır bir travma, eşini kaybettin, mahvoldun. Ama bu zararı veren kim? Coğrafya ya da Allah. Allah, zaten tanımı gereği kötülük yapmaz. “Bizi sınıyor” diye düşünebilirsin, zaten dini inancı güçlü olanlar daha çabuk atlatıyor. Coğrafyanın nesine kızacaksın? Fay hattına da öfkelenecek halin yok. Deprem bölgesinde, travma sonrası stres bozukluğunu aşabilmek için, yakınlarını kaybedenlerle, ortalama beş seans çalıştık. Geçmiyor, bitmiyor ama hafifliyor. Aldatma ise öyle değil. En ağır travma, insanın insana yaşattığı travma. “İçimde etler buruluyor” diyor, “Sanki etlerimi koparıyorlar Emre Bey, o kadar acı duyuyorum” diyor. Emin olun bunları da hissederek söylüyorlar.
*  Kızgınlık, öfke, çaresizlik, dışlanma, utanç, beğenilmeme, kendine olan güvenin sarsılması...
- Evet, aldatmada hepsi var, hepsi hissediliyor. Bir yakınınız öldü diyelim, acı, kayıp, özlem gibi duygular hissediyorsunuz. Ama aldatıldığınız zaman, duygularınızın sayısı o kadar çok ki... Ve işin kötüsü, birbiriyle çelişiyor. Adamı/kadını kaybetmek istemiyorsun çok seviyorsun ama çok da kızıyorsun ve inanılmaz öfkelisin. Canın çok acıyor ama öbür tarafta aşk var...
*  Ve Türk erkeği, bunu bir ahlaki sorun olarak görmüyor!
- Evet. Bizim kültürümüzde bu hâlâ erkeğin hakkı olarak görülüyor. Doğal bir hal olarak yaşanıyor. Batı kültüründe, kadın-erkek eşitliği, yarım yüzyılı aşkın bir süredir söz konusu olduğu için orada durum farklı tabii.
*  Erkeğin bu kadar ‘poligamik’ olmasının, genetikle filan alakası var mı?
- Olsa dahi, “Bu genetik bir meseledir, dolayısıyla doğaldır” diyen bir zihniyeti ben kabul edemiyorum. Bu, tabii ki erkeklerin kendilerini mazur göstermek için uydurdukları bir kılıf. Genetik bir farklılık var diye, ille de karını aldatman gerekmiyor. Karını aldatmayacaksın, o kadar. Nefsine hakim olacaksın.

Haberin Devamı

SON ZAMANLARDA BİR SAPANCA TRENDİ VAR HEP ORADAKİ OTELLERDE YAKALANIYORLAR

Haberin Devamı

*  Erkekler genelde en çok hangi açığı veriyor? Ve nasıl yakalanıyorlar?
- Erkeklerin bir kısmı, kadını gerizekalı olarak görüyor. Evde mesela televizyonu açamıyor, kumandayı kullanamıyor ya, cep telefonunu kurcalayamaz ve aleti çözemez zannediyor. Tabii halt ediyor! Kadın, bir şeyi hissetmeye görsün, o telefon nasıl kullanılıyor filan hepsini öğreniyor. Hatta, Çin’den program indirip, kocasının işyerindeki bilgisayarından maillerini kontrol eden kadınlara rastladım. Son zamanlarda bir ‘Sapanca trendi’ var, sevgilisini kapan, oraya götürüyor. Hep soruyorum, “Nerede yakalandın?” Sapanca’daki otelleri söylüyorlar.
*  Nasıl yakalanıyorlar? Karıları, kredi
kartı ekstrelerinden Sapanca’daki otel ödemesini mi görüyor...
- Hayır, çok daha aptalca. Adam çıkarken faturayı cebine koyuyor, ıslık çala çala eve geliyor, karısı da ceplerini boşaltırken faturayı buluyor. Erkek için abartılacak bir şey yok, ha spor salonuna gitmiş ha Sapanca’daki otele gidip biriyle sevişmiş.
*  Peki neden cebinde taşıyor faturayı. Yakalanmak için mi?
- Demin anlattığım örnek, unuttuğu için. Ama eşi tarafından yakalanmak isteyenler de var. Adam, karısının ilgisinin azaldığından şikayetçi. Bunu da onunla paylaşıyor, diyor ki, “Yeni bir mağaza açacağız, gel sen de uğraş, hatta sen sorumlu ol. Seninle tanıştığımızda çalışıyordun, çok da keyif alıyordun.” Zannediyor ki, karısıyla daha çok vakit geçirebilecek. Mağaza açılıyor, gerçekten de çok başarılı oluyor ama bu sefer de kadın o kadar çok çalışıyor ki, gece 12’lerde eve gelmeye başlıyor. Adam yine kendini ikinci planda hissediyor. Gidiyor, şehrin ta öteki ucunda küçük bir dükkan sahibesiyle ilişki kuruyor. Baktığın zaman hiç uymuyorlar. Uyarsa zaten ilişki devam edecek, adam devam etmesini istemiyor ama karısının bu ilişkiden haberdar olması için uğraşıyor. Hani kıskanır da, belki ilgisini tekrar kazanır diye. Adam bir sürü açık veriyor ama kadının gördüğü yok. Sonunda dayanamıyor, sevgilisini koluna takıyor Nişantaşı’nı baştan sona yürüyor. Kadına 20 tane telefon geliyor. Sonra da bana terapiye geldiler. Bu tabii ilişkiyi düzene sokmak için pahalı bir yöntem. Yalancıktan karını aldatacaksın, sonra kendini yakalatacaksın, sonra da zorla terapiye geleceksin! Ama işte yapanlar var.

Haberin Devamı

UZAK DURULACAK ADAMLAR VE KADINLAR LİSTESİ

1. Geçmişinde aldatma varsa
2. Sık sık sizi çok beğendiğini, sonra da hiç beğenmediğini söylüyorsa
3. Sık sık ayrılıp tekrar bir araya geliniyorsa
4. Kıskançlık sık gündeme geliyorsa
5. Alkolün (veya madde) kötüye kullanımı varsa
6. Beğendiğiniz, değer verdiğiniz en az birkaç özelliği yoksa
7. Eğitim/kültür farkı bir rahatsızlık olarak yaşanıyorsa
8. İlişkinin ana motoru seks ise
9. “Evlenince düzelir” diye düşünüyorsanız
10. Beraberliğinizi sıkıcı buluyorsanız
11. Durmadan ‘Aslında ne demek istediğinizi’ anlatmak zorunda kalıyorsanız
12. Taraflardan biri hami, koruyucu rolünde ise
13. Kuralların ‘Pekala da çiğnenebilir’ olduğunu düşünüyor ise
14. Heyecan olsun diye tehlikeli işlere bulaşıyor ise
15. Başkalarından daha fazla yatak arkadaşı olmuş ise
16. İşinden makul bir nedeni olmadan aniden ayrılıyor ise
17. Sürekli söz verip, çoğunu tutmuyorsa
18. Sorumluluklarına sahip çıkması istenince kendini baskı altında hissediyorsa
19. Talepleri yerine gelmeyince, geçerli açıklamalar olsa bile sinirleniyorsa
20. İnsanlar onu ya seviyor ya da nefret ediyorsa
21.  Başkalarının iş yapış şeklinde genellikle hatalar buluyorsa...

Haberin Devamı

ŞEYTANA UYDUMCULAR ROMANTİKLER VE İFLAH OLMAZLAR

*  Erkekler hangi gerekçelerle aldatıyor?
- 1- ‘Şeytana uydum’cular var. Gerçekten de şeytana uymuşlardır. Affedilmek için bir sürü bahane söylerler, bir kısmı samimidir de, tövbe ederler, affedilirlerse de, karılarını bir 10 sene kadar aldatmazlar. Ama ‘aldatma isteği’ hep derinlerde vardır. Bütün erkeklerde vardır. 2- Romantikler. Romantik aşkı yaşamak adına aldatırlar. Ama romantik edebiyatta da olduğu gibi bir türlü o aşklarına kavuşamazlar. Bazen ‘duhul’ dahi vaki olamaz ama genellikle kan ve gözyaşı vardır. Romantikler biraz gülünecek ve acınacak haldeler. 3- İflah olmayanlar. Adından da anlaşılacağı gibi, onlar ne yaparsanız yapın iflah olmazlar. Her şart ve fırsatta aldatırlar. Bütün kadınların bu adamlardan uzak durması gerekir.
*  Nasıl anlaşılır o adamlar?
- Çok kolay anlaşılır da, kadınlar bunu görmez. Sürekli gözü dışarıda, ne zaman boşta kalsa, bir kadınla bir şeyler yapıyor. Dilinde o var, üslubunda, beden dilinde. Yalnız tabii bu erkeklerin en önemli özelliği: Çok cazip oluyorlar. Kadınlar da bunlara ciddi bir çekim duyuyor. Zaten orada zokayı yiyorlar. ‘Yatılacak erkek’le, ‘Evlenecek erkeği’ ayırt edemedikleri için. İflah olmayanlarla yatıp kalkabilirsiniz ama onlarla evlenilmez. Kadının da ruhu o adamın ki gibi olsa, şahane bir çift olacaklar, sevişecekler, sevişecekler, sonra “Allahaısmarladık” diyecekler, kavga-mavga olmayacak. Ama kadının ruhu o değil; kadın sürekli onu iyi etmeye çalışıyor.
*  Yaşlanınca filan normale dönerler mi?
- Bak, işte böyle naifçe düşünüyor kadınlar! Sen de öyle düşüyorsun. Hayır, dönmezler. O adam seni hep aldatacak. Niye uslansın, uslanamaz ki, mizacında, ruhunda var bu.
*  Peki siz, karşınızdaki kadına, “Senin kocan, iflah olmaz bir adam. Ben seni iyi etsem de, o yine aldatacak!” diyor musunuz?
- Diyorum ama bu dille değil! “Kemal’in geçmişini biliyor musunuz?” diyorum, anlatıyor, “Bunlar, bunlar da var demek” diyorum, “Siz, biliyorsunuz yani...” Bir şekilde yüzleşiyor bütün o durumlarla...
*  Bir terapist isterse, bir çiftin ayrılmasına sebep olabilir mi?
- Kafayı takarsa, evet.
*  Aldatan erkeğin hiç haklı tarafı yok mudur?
- Oda hararetinde zekası olan her erkek, haklı bir şey bulur!
*  Yakalanmazlarsa, ömür boyu gider mi bu aldatma hikayeleri...
- Gidebilir. Yeter ki sistem bozulmasın
*  Erkeklerde hiç vicdan yok mu!
- Sıfır diyemem ama bu alanda genelde yok. Kendilerine doğal geliyor ama karıları yaparsa gelmiyor. Bu mekanizma böyle çalışıyor. Bazen vicdani bir muhasebe yapar gibi oluyor erkek, ama hızla titreyip kendine dönüyor.
*  Kadın aldatınca peki...
- Aşık oluyor. Ve sonra ne yapacağını bilmiyor. Bir tarafta ailesi ve bir şekilde hâlâ sevdiği kocası var ama diğer tarafta aşk var. Çok acı çekiyor.
*  Bu sebeple size gelip, “Bana yardım edin” diyen var mı?
- Var tabii. Ben, “İkisi birden yürümez” diyorum, “Karar ver: Aileni bir arada tutmaya çaba harcamak mı, yoksa aşkına gitmek mi?” Eğer kocasıyla olan ilişkisinde geçmişte güzel şeyler yaşamışsa, öbürünü unutabileceğini söylüyorum. Teknik açıdan mümkün. Ben ilk etapta aileyi kurtarmayı öneriyorum.
*  Neden?
- Çünkü aşığı tanımıyorum! Ne yapacağı belli değil. Sapık mıdır değil midir, ben ne bileyim. Ya kadın ileride daha zor durumda kalırsa...
*  Ama ‘aşk’ var ortada...
- Bir ilişkide, aşkın büyüklüğü hiçbir şekilde, ailenin mutluluğu için bir garanti vermez. Hatta bana göre ters orantılı. bile olabilir. Şöyle ki: Çok aşık olduğunda, dikkat etmen gereken şeylere bakmıyorsun. Herkes  seni uyarıyor ama sen görmüyorsun.  Eskiler mesela, doğru soruları sorarmış, “Babası ne iş yapıyor?” Ya da oturduğu mahalleye gidip, bakkaldan, çakaldan bilgi toplar, araştırırlarmış: “Nasıl tanırsınız bu beyefendiyi?” Ama şimdiki gençler bu tür şeylerle dikkat etmiyorlar...
*  Siz, bir tür görücü usulünden söz ediyorsunuz...
- Yok, hayır, günümüzde artık oraya dönemeyiz. Ama o mekanizmada bir doğruluk payı var. Gençlerin şunu öğrenmeleri gerekiyor. İş, ciddiye bindiği anda, perspektifini değiştirmen lazım. Şu soruları soracaksın: “Bu insanla bir aile kurulur mu? Bu adamdan iyi bir baba olur mu?” Evet, klasik gibi görünüyor ama bunları yapman lazım. Buraya bir sürü insan geliyor, “Demek evleniyorsunuz” diyorum, “Bana birkaç tane şey söylesene, niye evleniyorsun bu adamla?” “Çünkü çok seviyorum” diyor. “Başka?” “O da beni çok seviyor” diyor. “Başka?” “Çok güldürüyor beni” diyor. “Başka?” Boş boş bakıyor. Bak kızım, sen lunaparka gitmiyorsun! Evleniyorsun. Proje 50 senelik. Lamı cimi yok. Devlet ciddiye almış sizi, belediyeden de bir görevli geliyor. Ayda kaç parayla filan yaşayabileceğinizi bilmeniz gerekiyor. Bu adamla 20 metrekareye giriyorsun, iki tane vik vik ağlayan çocuk çıkacak ortaya, seni güldürmeye devam edebilecek mi sanıyorsun ya da bunun bir önemi kalacak mı?
 Devamı yarın Hürriyett’te

Yazarın Tüm Yazıları