Olumsuzluğun eşgüdümü

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye'yi yönetmeye soyunanların ezeli kusuru kumar konusunda da görüldü.

Bir ülke kendi toprağında kumarhane açılmasını niçin serbest bırakır?

Kumarın insanı mahvettiğini, ocak söndürdüğünü, aile yıktığını ve bir yığın mafya suçuna kaynaklık ettiğini bile bile?

Çünkü, toplumunuzu bu afetten korumaya çalışırken, yabancılar için şöyle düşünürsünüz: ‘‘Madem dünyada bu tutkuya kapılmış bir yığın insan var; vatandaşımız olmayanlar gelip burada kurtlarını dökerlerse, turizm teşvik edilir, kumarın yıkımı sınırlı kalır. Tatilde bir-iki kez oynamaya heves eden turistler de eğlenip giderler.’’

Yeter ki, toplumu bu beladan korumak için gerekli önlemler alınabilsin: Kumar salonlarının turizm kuruluşlarıyla sınırlı kalmasını sağlamak, sıkı pasaport denetimi yapmak, işleticileri gözetim altında tutmak gibi.

Bunu beceren ülkeler de vardır. Ama, Türkiye başlangıçta güya bütün bu önlemlerini alarak başlattığı ‘‘turistik kumar’’ işini beceremeyip kendi toplumuna bulaştırınca, salonları kapatarak işin içinden çıkıverdi.

Tıpkı, enerji sorununu çözsün, dağıtım aksıyorsa şebekeleri onarsın, üretimde yetersizlik varsa yatırımları akıllıca planlasın diye bakan yapılanların, bu çabayı göze alamayınca satıp savarak ve imtiyaz dağıtarak işin içinden çıkışları gibi.

Özel kesimi yatırıma yöneltsin, devlet işletmelerini düzeltsin, verimi artırıp kamuya gelir sağlasın diye Sanayi Bakanlığı'na getirilenlerin, güçlüklerden ürkünce, kamu kuruluşlarını satıp işin içinden sıyrılışları gibi.

Öyle olumsuzluk ki, hem yapılacak yapılmıyor, hem de yapılan yıkılıyor.

Madalyonun öbür yüzü daha da düşündürücüdür.

Türkiye kumarı yasaklayıp da ne yaptı? Kumarhane sahiplerinin Kıbrıs'a taşınacağını ve Türk kesiminde turizmin gelişeceğini düşünerek teselli buldu.

Orada sayıları zaten 20'ye yaklaşan kumar salonlarının kolaylıkla 50'ye çıkabileceğini düşünmeden.

Sanki KKTC'yi bilinçli olarak içten çürütmek istercesine.

Üstelik, ‘‘fuhuş turizmi’’ sayesinde müthiş ‘‘gelişme’’ gösteren Rum kesimine karşılık, ‘‘kumar turizmi’’yle gelişmenin kuzeye uygulanan dış ulaşım ambargoları yüzünden pek kolay olmayacağını unutarak.

Daha önemlisi, Kuzey Kıbrıs için ‘‘Türkiye'deki talebi karşılayacak yüksek öğretim’’e yönelmek gibi çok daha olumlu, yararlı ve hayırlı bir yol varken.

Gerçekten de, Kuzey Kıbrıs'ı bir ‘‘üniversiteler kesimi’’ yapmak, resmi ya da özel üniversitelerine çeşitli teşvikler yoluyla kaynak aktarmak ve akademik niteliklerini yükseltmek, hem oranın ekonomisine katkı sağlayacak, hem de KKTC'ye uluslararası saygınlık kazandırıp tanınma çabasını kolaylaştıracaktır.

Ama, ne oluyor? Böylesine akıllıca bir yol tutturulacağına, Türkiye'deki vakıf üniversiteleri furyası teşvik edilip derme çatma kuruluşlar yaratılarak hem yüksek öğretimin genel niteliğini düşürmekte, hem de Kıbrıs'a akabilecek öğrenci potansiyelinin önü kesilmektedir.

Olumlu işlerin eşgüdümü her yerde görülmüştür de, olumsuzluklar arasında eşgüdüm sağlamak ancak Türkler'in becerebileceği bir marifettir.













Yazarın Tüm Yazıları