Ölümsüz gerilla Che Guevara

Dalgalı saçlı, bereli, kısa sakallı, uzaklara bakan adam, uyumadan önce son gördüğüm kişiydi.

Düzene başkaldırışın simgesiydi, umuttu, cesaretti. Birkaç yıl içinde, yerini Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafına bırakacaktı. Adı, Ernesto Guevara’ydı. Nam-ı diğer, sıkça kullandığı bir sözcük olan "Che", yani "arkadaş". Yaşasaydı, 14 Haziran 2008 günü, 80 yaşında olacaktı.
/images/100/0x0/55eb0fe3f018fbb8f8a891c5
"Önce bir tıp öğrencisi, sonra bir doktor olarak, Latin Amerika’nın Haiti ve Dominik Cumhuriyeti dışındaki tüm ülkelerini gezdim" diye yazıyordu Che. Fakirliğe, açlığa, hastalığa tanıklık ettim. "Tıp bilimine katkıda bulunarak ün kazanmak yerine, bu insanlara yardımcı olmam gerektiğine karar verdim." Kısa bir süre sonra Fidel Castro’ya rastlayacak ve esas aradığının o olduğunu anlayacaktı. 27 Temmuz Hareketi’nin kumandanlığından Küba başsavcılığına, merkez bankası başkanlığına, sanayi bakanlığına uzanan yükselişine paralel olarak, gerilla savaşının teori ve pratiğini kaleme alacak ve dünyayı dolaşarak Küba sosyalizmini anlatacaktı.

1964’ün son günlerinde, New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitap eden Che, önce Paris’e gitti, ardından Mao’yu ve Nehru’yu ziyaret etti. Çok sayıda Afrika ülkesine uğradıktan sonra Cezayir’e gelerek, İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri’nde bir konuşma yaptı ve bu onun topluluk önüne son kez çıkışı oldu. Dinleyiciler arasındaki genç diplomat K. Gajendra Singh, (1992-96, Hindistan’ın Türkiye ve Azerbaycan Büyükelçisi, ayrıca Hint-Türk Araştırmaları Vakfı’nın Başkanı) 12 Haziran 2008 tarihli internet bloğunda "Siyah beresiyle, hem bir Hollywood, hem de bir Bollywood yıldızının karizmasını taşıyordu" diye yazmakta.

Fidel Castro’nun görüşlerine ters düşecek biçimde Sovyetleri eleştiren, Mao rejimini göklere çıkartan Che, Cezayir konuşmasından sonra Küba’ya döndü. Önce kamu hayatından çekildi, ardından tamamen ortadan kayboldu. Tam 32 yıl sonra, ikinci vatanına bir tabutta geri döndü ve Santa Clara’da kendisi için hazırlanan anıtmezara kondu. Tabii, içindekiler onun kemikleriyse.

KAYBOLAN ELLERİ KESİK CESET

ABD Başkanı Johnson, Che Guevara’nın az sayıda Bolivyalı asiyi bir kampta eğitmekte olduğunu, ulusal güvenlikten sorumlu Walt Rostow’un 23 Haziran 1967’de kendisine verdiği bilgi notundan öğrenmiştir. Aynı belgede, ABD’nin Bolivya’ya sağladığı askeri desteğin önemi ve CIA’nın gelişmeleri yakından izlediği kayıtlıdır. Ajan Gustavo Villoldo ve Felix Rodriguez’in Bolivya’ya gönderilişi bu tarihlere rastlar.

Başkan, 9 Ekim 1967’de, Amerikalıların eğittiği Bolivyalı birliğin, La Higuera yakınlarında asilerle girdiği çatışmada üç kişiyi öldürdüğünü, iki kişiyi yaralı ele geçirdiğini, birinin Guevara olabileceğini öğrenir. Ertesi sabahki bilgi notu, "Bolivyalı askerlerce infaz edilen yaralının, Che olduğundan yüzde 99 eminiz" cümlesiyle başlar.

Ertesi gün, Vallegrande’deki Malta Hastanesi’nin çamaşırhanesinde, fotoğrafçı Freddy Alborta, Guevara’yı Latin Amerika’nın yeni İsası konumuna getirecek olan, gözleri ve pantolonunun üst düğmesi açık, belden yukarısı ve ayakları çıplak ünlü fotoğrafı çeker. Ardından otopsiye geçilir. Başhekim Dr. Moises Abraham ve asistanı Dr. Jose Maria Cazo’nun imzaladığı aynı tarihli raporda, göğsünde ve bacaklarında 9 kurşun yarası bulunduğu kayıtlıdır. Kimliklendirme amacıyla cenazenin her iki eli bileğinden kesilir ve formaldehid doldurulmuş teneke kutuda La Paz’daki merkez karargáha gönderilir. Hem onun, hem de çatışmada öldürülen diğerlerinin cesedi önce yakılmak istenir, sonra gömülür. Nereye gömüldükleri yıllarca bir sır olarak kalır.

Guevara’nın doğum yeri Arjantin’den çağrılan iki uzman polis, alışageldikleri "Juan Vucetich" yöntemini kullanarak kesik ellerin parmak izlerini inceleyemez ve muşambaya transfer ettikleri izlerle ülkelerine döner. Arjantin polisi, bu izlerin, Guevara’ya ait olduğunu bildirir. Yine Bolivya’ya çağrılan Arjantinli bir el yazısı uzmanı, ölenin üzerinde ele geçen günlükteki el yazılarının Guevara’ya ait olduğunu raporlar.

UÇAK PİSTİNİN ALTINDA MI

Emekli Bolivyalı General Mario Vargas Salinas, "Gömüldüğü yeri biliyorum, Vallegrande’deki eski uçak pistinin altında" deyince, Amerikalı gazeteci John Lee Anderson’un kalbi durabilirdi. Otuz yıla yakın bir süre geçmişti ve Malta Hastanesi’nde otopsisi yapıldıktan sonra ortadan kaybolan erkek cesedinin Che Guevara olduğuna inanan azdı.

Bolivya Başkanı’nın emri üzerine oluşturulan soruşturma komisyonu, Arjantin’deki yedi yıllık askeri rejim boyunca "ortadan kaybolan" onbine yakın kişiyi bulmaya çalışan EAAF adlı sivil toplum örgütünden (Equipo Argentino de Antropologia Forense) yardım istedi. Kübalı antropolog ve adli tıp uzmanlarının da desteklediği EAAF, iki yıl uğraştıktan sonra, 28 Haziran 1997 günü, uçak pistinin altındaki kalıntılara ulaştı. EAAF başkanı Luis Fondebrider, kafatası, diş ve kemiklerin antropometrik yöntemlerle incelendiğini, iskeletlerden birinin Guevara’ya ait olduğunu bildirdi. Küba’daki anıtmezara götürülen bu kalıntılardır.

Guevara’nın diş ve kemiklerinden DNA analizi yapılmadı. Buna karşılık, Bolivya’nın farklı yerlerindeki kazılarda ele geçen birçok gerilla kemiği bu yöntemle kimliklendirilmiştir. Hatta bazılarını, Küba’nın Havana Genetik Merkezi’nden Lleonart, Kriminal Laboratuvarı’ndan Pena, Adli Tıp Enstitüsü’nden Bacallo’nun yer aldığı ekip gerçekleştirdi ve uluslararası dergilerde yayınladı.

Geçen yıl ortalık karıştı. 71 yaşındaki eski bir CIA ajanı konuştu. "Buldukları Guevara değildi" dedi. "Onu ben gömdüm. Gömmeden önce saçını kestim. DNA analizi yaptırmaya izin verirlerse, gömdüğüm yeri ailesine söylerim."

BENİM AJANIM İŞİNİ BİLİR

Che Guevara’yı sorgulayan ve infazına tanıklık edenler arasında, Bolivya askeri üniforması giymiş, ancak asker olmayan iki kişinin bulunduğu biliniyor. İlki, "Yüzüne ateş etmeyin" şeklinde uyarıda bulunan, Küba devriminden sonra ABD’ye iltica etmiş, Castro karşıtı CIA ajanı, Felix Rodriguez’dir. Yıllar sonra Rodriguez, bir çelik Rolex saati gazetecilere gösterip Guevara’nın bileğinden çıkarttığını söylemiştir. Rodriguez, Guevara’nın ölümünden önceki son fotoğrafında da boy gösterir. Elleri kelepçeli devrimcinin bir yanında üç Bolivyalı askerin, diğer yanında ajanın göründüğü fotoğrafın, fotomontaj olduğu ileri sürülüyor.

Anıtmezardaki kalıntıların Guevara’ya ait olmadığını iddia eden diğer Küba doğumlu CIA ajanı ise Gustavo Villoldo. Villoldo’nun DNA analizi çağrısına Guevara’nın çocukları (oğullarından biri Balıkçılık Bakanı) kulak asmadı. 2007 Kasımı’nda, elindeki "anıları" (ceset fotoğrafları, parmak izi kartı ve yüze yakın saç kılını) açık artırmayla 119 bin 500 dolara Teksaslı Bill Butler’e sattı. Saçların DNA’sıyla Santa Cruz’daki kemikler karşılaştırılmadığı sürece, anıtmezardakinin Guevara olmadığı dedikoduları sürecek.

Ölü sırtından turizm

Günün birinde yolunuz Bolivya’ya düşerse eğer, dünyanın bulutlara en yakın başkentine, La Paz’a uğrayacaksınız demektir. Geçtiğimiz yıl, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na cebinden çıkarttığı koka yaprağını gösteren ve "Bu yaprak, halkımın umududur" diyerek uluslararası sözleşmeleri çiğneyen Devlet Başkanı Evo Morales’in soydaşlarının, tezgáhlara serdiği And dağlarının rengi ve lezzetiyle karşılaşacaksınız.

Kentin irili ufaklı onlarca müzesinden vaktiniz kalırsa, binlerce yıllık Tiahuanacu Harabeleri’ni ya da Titicaca Gölü’nü görecek, trafik kazasında dünya rekorunu elinde bulunduran Yungas Vadisi’nin Ölüm Yolu’nda, 1500 metrelik uçurumlara bakarak heyecanlanacaksınız.

Orta yaşın üzerindeyseniz, üstelik ağzınızdan devrim, gerilla gibi sözcükler de çıkmışsa, rehberiniz, La Higuera Köyü’nü, ardından Vallegrande’yi görmenizi önerecektir. Tozlu, dar ve virajlı yoldaki altı saatlik otobüs yolculuğunuz boyunca, size duvarlara çizilmiş sakallı ve bereli adamın resmini gösterecek, sonra "İşte burada yakalandı, önce bu okula götürüldü, ertesi gün burada öldürüldü, bir helikopterin iniş takımlarına bağlanan cesedi Vallegrande hastanesine götürüldü ve elleri kesildi" diyecektir. Sözünü ettiği, bölge halkının "Aziz Ernesto"sudur, yani Che Guevara’nın ta kendisi.

Ünlü fotoğrafın öyküsü

Kırk yıl önce duvarımda asılı fotoğrafın modası hiçbir zaman geçmedi. Hatta, fotoğrafçılık tarihinin en fazla çoğaltılan örneği olduğu söyleniyor. Ona, Marakeş’teki kartpostalda, İstanbul’daki anahtarlıkta, Maradona’nın dövmesinde, /images/100/0x0/55eb0fe3f018fbb8f8a891c7savaş karşıtı Amerikalı’nın fularında, Filistinli’nin atkısında, top model Gisele Bundchen’in bikinisinde ve akla hayale gelmeyen daha nice yerde rastlamak mümkün.

68 kuşağının pop ikonuna dönüşen ünlü fotoğrafın orijinalini, bundan birkaç hafta önce Viyana’nın WestLicht Galerisi’nde, Guevara’nın doğumunun 80. yılı münasebetiyle açılan sergide gördüm. Kübalı fotoğrafçı Alberto Korda’nın, 5 Mart 1960 günü çektiği ve "Guerrillero Heroico" (Yiğit Gerillacı) adını verdiği asıl fotoğrafta, Che Guevara’nın sol arkasında bir palmiye ağacı, sağ yanında başka bir erkeğin profili görünüyor. 31 Temmuz 2008’e dek açık kalacak sergi, bu fotoğrafın yanı sıra Osvaldo Salas, Rene Burri, ayrıca adı bilinmeyenlerin çektiği görüntüler aracılığıyla, sadece 68 kuşağını değil, onların çocuklarını dahi etkileyen ve Küba devriminden bağımsız olarak ününü sürdüren efsanevi "Comandante Che"nin devrimci yaşam felsefesini öğretmeyi amaçlıyor, Bolivya’nın bir köyünde silah arkadaşlarıyla birlikte ölümüyle sonlanıyor.

"Belçika’dan Havana’ya silah getiren Fransız bandıralı La Coubre gemisi infilak etmiş, yüzden fazla dok işçisi ölmüştü. Ertesi gün, Colon Mezarlığı’ndaki törende, Küba’nın günlük Revolucion gazetesi için fotoğraf çekmekteydim. 90 milimetrelik objektifli, Leica M2’mi kürsüye yöneltmiş sağa sola gezdiriyordum ki, vizörde yeni hükümetin sanayi bakanı Che Guevara’nın yüzü belirdi. Bir modern zaman peygamberini andırırcasına uzaklara doğru bakıyordu. İşte o an, elim deklanşöre gitti, iki kare çektim," diye anlatmıştı Alberto Korda.

Revolucion gazetesi, cenaze töreniyle ilgili haberlerinde Che’nin portresini kullanmadı. Yine Korda’nın çektiği, Fidel Castro, Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir fotoğraflarını basmayı tercih etti. Korda, henüz kimsenin rağbet etmediği fotoğrafı, yedi yıl stüdyosunda sergiledikten sonra, İtalyan yayıncı Giangiacomo Feltrinelli’ye hediye etti. Birkaç hafta sonra aynı fotoğraf, İtalyan gazetelerinin birinci sayfasındaydı. Haber, dünyayı sarsacak nitelikteydi: "Küba devriminin efsanevi kumandanı, Fidel Castro’nun silah arkadaşı Che Guevara, Bolivya ordusunun askerleri tarafından öldürülmüştür." 1967 yılının sonbaharıydı ve aynı fotoğrafın milyonlarcası, 1968 baharından itibaren dünyanın neresinde bir öğrenci, işçi ya da köylü hareketi varsa, orada ön saflardaydı.

2001’de ölen fotoğrafçı Korda, Guevara’nın portresinden bir Küba Pesosu bile kazanamadı. Sadece bir tek kez, o da içki içmeyen devrimcinin manevi şahsına hakaret kabul ettiğinden, fotoğrafı Smirnoff votkasının reklamında kullanan Lowe Lintas reklamcılık şirketinin aleyhine dava açtı. 50 bin dolara uzlaştıkları, parayı Havana’daki bir hastaneye bağışladığı biliniyor. Orayı seçmesinin nedeni açık. 1956 Kasım’ında Fidel Castro ve bir avuç Kübalı’yla birlikte adaya çıkan, iki yıllık silahlı çatışma sonunda diktatör Fulgencio Batista’yı devirmeyi başaran, Arjantin doğumlu Ernesto Rafael Guevara de la Serna, Buenos Aires Tıp Fakültesi mezunu bir doktordu.
Yazarın Tüm Yazıları