Ölüm de aşka dahil

Seneler önceydi... Bebek sırtlarında olağanüstü kişilikli bir eve davet edilmiştim. Rengi, konumu, kokusu, dokusu, salonun şekli, duvardaki resimler, Bebek koyunu gören o teras, sürreeldi. Masal evi gibi... Nermin ve Pamir Bezmen’in evi... Çok etkilenmiştim o evden, sürekli birbirine dokunan ve 24 saat dip dibe yaşayan o çiftten... Biraz da şaşırmıştım. Ama yani aralarındaki kimya, aşk, sevgi, şefkat, tutku, elektrik, adı her neyse, fark edilmeyecek gibi değildi. Ben tanığım yani. Büyük aşktı, derin aşktı... Di’li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü 10 Ocak’ta taraflardan biri, ani bir beyin kanaması geçirdi, diğerini burada bırakarak gitti... Bu röportajdan sonra öğrendim ki, ölüm de aşka dahil olabiliyormuş.

Kendinizi tam olarak nasıl hissediyorsunuz?

-Yangınla donmalar arasında med-cezirdeyim. Yüreğim yanıyor, ateşe atsalar anlamam. Diğer taraftan, Pamir’imin yokluğu ile tenimin harareti düştü, öylesine üşüyorum...

Bütün bunlar sizin değil de, bir başkasının başına gelmiş gibi mi?

-Hayır, işin garibi çok bana ait gibi. Madem bu acıyı yaşayacaktım, hakkını verip doyasıya yaşamak istiyorum. O yüzden ilk günden beri sakinleştirici filan almadım. Bu bir kábus ya da hayal değil. Pamir’le olan hayatımın bir başka gerçeği. Acıyı unutmak için uyuşmayı reddediyorum. Tarifi zor ama ben acımın tadını çıkarıyorum.
/images/100/0x0/55eb0249f018fbb8f8a5123e
Şok var mı peki?

-Olmaz mı? Ölüm, şartlar ne olursa olsun hiç hazırlanamadığımız bir yolculuk. Tabii ki şok yaşıyorsunuz ve çok özlüyorsunuz. Biz o kadar ayrılmazdık ki, özlemimin başlaması için saniye bile beklemem gerekmedi. Pamir gözünü kapadığı andan beri onu özlüyorum.

Uzakta bir yerde seyahatte ama gelecek gibi mi?

-Bensiz hiçbir yere adım atmazdı ki. Bu emrivaki karşısında sanırım onun ruhu da henüz şaşkındır, evimiz, yatağımız ve sonsuzluk arasında bir yerlerde henüz gidip gelmelerdedir.

Birazdan sesini duyacaksınız gibi mi geliyor? Ya da merdivenlerden aşağıya inecek gibi mi?

-Benim için Pamir her yerde şimdi. Daha önce olduğundan daha çok yerde, aynı anda ve hiç olmadığı kadar benimle. O benim hep yanımdaydı, şimdi derinlerde içimde, zihnimde, yüreğimde, ruhumda. Kimse, hiçbir şey, benden bu bütünlüğü alamaz. Tatlı, yumuşacık sevgi sözcükleri, áşık mavi bakışları, hep benimle, yanımda, etrafımda...

O zaman her gün size "Biciko" diye seslenen 34 yıllık eşinizi, biricik sevgilinizi kaybetmediniz siz...

-Hayır. Zaten Pamir’in ardından "kaybetmek" sözcüğü çok ağır geliyor, kabullenemiyorum. Kozmosta hiçbir şey kaybolmuyor ki, böylesine sevgi dolu bir insanın enerjisi kaybolsun... Pamir’imin şimdi o muazzam ve mükemmel bütünün bir parçası olduğunu hissediyorum.

Aşkınız olmanın dışında sizin için ne ifade ediyordu?

-Görmüş geçirmiş entelektüel öğretmenim, bebelerimin babası, arkadaşım, sırdaşım, gülmelerde, hüzünlerde, sevişmelerde, düşüncelerde ruh ikizim, hayatı sırtlamakta gücüm ve her şeye rağmen benim hiç büyümeyen çocuk ruhlu yetişkin çocuğumdu.

Sizinki neden bu kadar eşsiz bir aşktı?

- Çünkü biz hiç çetele tutmadan aşkı yaşadık, evliliği ve hayatı paylaştık. "Ben" "Sen" yoktu bizde, hep "Biz" vardı. Senelerce ben onun hayatını kolaylaştırdım. Ne zaman ki ben yazmaya, çizmeye başladım, o bana yol açtı. 34 senedir günde 24 saat beraber olmamıza rağmen hiç bıkmadık birbirimizden. Ertesi güne yine áşık uyanmak için hep samimi bir gayretle sarıldık...

Hem 34’üncü evlilik yıldönümümüz  hem de oğlumuzun düğün günüydü

O son gün değişik olan ne vardı?

-Oğlumuzla sevgili Ariella’yı evlendirecektik hem de bizim 34. evlilik senemizi kutlayacaktık. Evde olağanüstü bir heyecan ve coşku vardı...

"Ah evet, anlamalıydım, sezmeliydim" diyeceğiniz bir şey...

-Trajediyi işaret edecek bir şey mi? Yok hayır. Nikahı kameraya almıştık, sonradan defalarca seyrettim hani bir ifade, bir bakış yakalarım diye. Hiç. Bir tek, bir gece evvel şöyle bir rüya görmüştüm: Batan bir transatlantikte Pamir beni kaybediyor, canhıraş bir biçimde arıyor ama bulamıyor... 10 Ocak gecesi biz yukarıda hazırlanırken aşağıda vals çalıyordu. Bana rüyamın da etkisiyle, Titanik faciasını hatırlattı, yanımda traş olan Pamir’e "Gemi batmadan gel bir öpüşelim" dedim. Gülüştük.

Sonra ne oldu?

-Aşağıya indik. Yakın akraba ve çocukların bir kaç arkadaşıyla kutlanan samimi bir geceydi. Süslemeleri filan kendim yapmıştım. Herşey çok güzeldi.

Kaç kere "Biciko" dedi o gece?

-Sürekli, her zamanki gibi. Defalarca birbirimizi ne kadar sevdiğimizi söyledik, dokunduk, öpüştük.

Ne giymişti?

-Smokin. Favori giysisiydi. Hep smokinle ölmek istediğini söylerdi. Öyle de gitti son yolculuğuna... Tam şu merdivenin altındaydık, nikah kıyılmıştı, herkes dans ediyordu, herkes çok mutluydu. "Sağ kolum buz gibi, beni yukarı götür Biciko" dedi.

Kötü bir şey olacağı geldi mi aklınıza?

-Böyle bir günde, bu kadar mutluyken mi? Asla... Çıktık yukarı. Yatağa uzanmak istedi. Halini hiç beğenmedim, hemen hastaneyi aradım, vakit kaybetmemek için de, "Sen çocuklarla git sevgilim, ben hemen arkandan geliyorum" dedim. "Biciko beni bırakma, sen de gel" dedi. Tuvaletimi yırtar gibi çıkardım, hep beraber arabaya bindik...

Hastane yolunda arabadasınız...

- Evet, kucağıma başını koydu, sarıldı. Ben de ona sarıldım, öptüm, öptüm... Öperken uykuya daldı. Yol boyu sevgi sözcükleriyle onu uyandırmaya çalıştım. Ama olmadı, uyanmadı. Yine de 72 saat boyunca bir mucize olmasını bekledim. Makinede kalp atış çizgisi mavi olana dek bir mucize olacağına inandım.

Onu tekrar hayata döndürmek için neler yaptınız?

-72 saat yoğun bakımda kaldı. O üç gün boyunca öptüm, öptüm, öptüm ve yanında ağladım, göz yaşlarım yüzüne aktı. Hani olur ya, hisseder de uyanır diye... Uyanmadı.

Herhangi bir vasiyet?

-Bu evi ve ondan kalan değerleri yaşatmamız.

Evin bahçesine gömülmeyi istermiş, doğru mu?

-Evet.

O öldükten sonra sizi etkilemeye çalışacak adamları korkutup kaçırmak için mi?

-Evet öyle esprili şeyler söylerdi. Yalnız günlerimde olabilecek tehlikelere karşı beni korumak için arka bahçeye gömülmek isterdi.

Bu mumlar gece gündüz yanıyor mu?

-Her akşam... Birlikte ne yapıyorsak, devam. Müziğimiz çalıyor, soframız kurulu, ev gelenlerle dolup taşıyor, Pamir bizimle yaşamaya devam ediyor.

Bir kadın, ölü bir adama da aşık olmaya devam edebilir mi?

-Evet çünkü ölüm de aşka dahil. Ölen sizin aşkınızsa, kaçınılmaz bir şekilde ölüm de o aşkın parçası oluyor. Pamir’ime şimdi uzun bir mektup yazıyorum. Yazarken de canım kocama, sevgilime bir kere daha, yeniden áşık oluyorum. Bugünlerde ben 19, Pamir 37 yaşında. Ve daha çok yeni başladık. Bir 34 senemiz daha var yol alacak...

Tanıştığımızda ben 19’dum Pamir 37

Ne zaman, nasıl, nerede tanıştınız?

-1972’de. Pamir’in şirketine yönetici asistanı adayı olarak mülakata gittim. Hiç unutmuyorum üzerimde petrol mavisi kloş etekli bir elbise vardı. "Pamir Bey" döner koltuğunda sırtı kapıya dönük telefondaydı. Elinde piposu vardı. Bana doğru döndüğünde... Heyecandan kızardığımı hissettim...

Büyük bir mahcubiyet, tedirginlik, hayranlık...?

-En çok hayranlık. Çakmak çakmak tutkulu ve sevecen bakışları vardı. Dönemin en önemli ve en çok vergi veren sanayici ailesinin veliahtı olmasına rağmen de dudaklarındaki alçakgönüllü, sevecen bir tebessüm. Personeliyle olan sıcacık ilişkisi, o nezaketi, inceliği... Gerçekten hayran olmamak mümkün değildi. Ama iki yıl boyunca hep Pamir Bey oldu. Tamam ona hayranlık duyuyordum ama yanlış bir şey yapacağım diye de ödüm patlıyordu. Rahat, sıcak ama bir o kadar da mükemmeliyetçi ve titizdi. Ben de tıfıl bir üniversite öğrencisiydim... Çalıştığım ilk haftalarda ofisteki hatalı káğıtları çöpe atmaya bile utanırdım. Toplar eve götürür, akşamları şofbende yakardım. Yıllar sonra söylediğimde Pamir çok gülmüştü.

19 yaşında tanıştığınıza göre, onun ellerine doğmuş gibisiniz...

-Öyle de denebilir. Ben çok şanslıydım, genç bir kızın hayatı anlamasında, mücadelesinde, evlilikte, aşkta, beraber yola çıkabileceği Pamir’den daha mükemmel bir erkek olamaz. Ben öğrenmekten zevk alıyordum, o öğretmekten... O, ona yaşattığım coşkuma hayrandı. Ben onun birçok tecrübeli kadının görmediği ve anlamadığı veya anlayamadığı taraflarını keşfetmiştim.

Aynı zamanda size şekil veren insan mı?

-O benim sakin, yumuşak, dengeli tabiatımın ardında yatan çılgın, coşkulu, öğrenmeye aç, bazen serseri, bazen de melankolik tarafımı keşfetmişti. Hamurumu şekillendirebilmem için bana destek oldu. Ama hiçbir zaman manipüle etmedi. Aşkımızın bir güzelliği de buydu: Kendi öz benliğini kaybetmeden verici olduk biz. Aksi, aşk değil kölelik olurdu. Biz birbirimize áşıktık, bir diğerimizin kölesi hiç olmadık.

Birlikte çalışmanızın avantajları...

-Oldu tabii. İlişkimiz aşka ve ardından evliliğe dönüştüğünde, artık onun aklından geçenin ne olduğunu anlamak için konuşmamız gerekmiyordu, gözlerine bakmam yetiyordu. Ona hayranlığımın yanı sıra, onun hayatını kolaylaştırmak, onu kollamak arzusuyla çıktım ben bu aşk yolculuğuna.

Eşinden size aşık olduğu için mi ayrıldı?

-Evet. Mavi boncuğu bol, tutkulu, heyecanlı ve yakışıklı bir erkekti. Tam bir salon beyefendisi... Nazik, eğlenceli, komplekssiz, esprili... Bu, onu her yaştaki kadın için çok çekici kılardı. Haliyle hayranı çoktu. Düşünün ben de henüz 19 yaşındaydım, bu kadar kadın arasında beni hayatı boyunca beraber olmak üzere seçmesi, hayatın henüz başında aldığım "bir hayat boyu ödüldü..."

Aklınıza gelir miydi bir gün patronunuzla evleneceğiniz...

-Aslına bakarsan hayır. Yetişme şeklim, bir başka evliliğin üzerine hayat kurmak bana yabancı şeylerdi ama işte o 74’ün Haziran’ında gönüller başka bir fikre kapıldı ve bizi sürükledi...

Peki "Yapma, etme kızım! Çok gençsin" filan diyen çıkmadı mı?

-Çıkmaz mı? Ama dinleyen kim? Pamir de ilk olarak annesine söyledi. Şermin anne, "Hayatının en akıllı işini yaparsın" demiş. Bu, bana büyük destek oldu. Benim babamın en büyük derdi ise; Pamir’in eski eşinin hayatını nasıl idame ettireceği idi. Kızının bir evliliğe mal olduğumu duyunca çok üzülmüştü. Ama Pamir, aslında o evliliğin çoktan bittiğini ve bana ne kadar áşık olduğunu anlatabilmek için elinden geleni yaptı. Aramızdaki yaş farkına gelince, hiç sorun olmadı.

Hep mi hayrandı kocanız size?

-Hep, hep, hep hayrandı. Tapardı adeta. Onun gözünde en güzel çocukları ben doğurmuştum, en güzel kitapları ben yazıyordum, en romantik, en akıllı, en sofistike, en zarif, en güzel, en komik kadın bendim. Sonu yoktu beğenisinin!

34 yıl göz açıp kapayıncaya kadar çabuk mu geçti...

-Biz 24 saat birlikteydik, o yüzden standart evlilik saatleri ile kıyaslanırsa, 34 X 3, yani 102 evlilik senesine tekabül eder. Ama çok çabuk geçti, çok çabuk, doyamadım... Ben yanında değilken ölmekten korkardı hep. Sonunda kucağımda öldü...

Size yaşattığı hayat için bir cümle kurmanızı istesem, ona seslenerek...

- Mucizeydi bir tanem, mucizeydi!

BENİ ZAMANDAN BİLE KISKANIRDI

Kıskanç mıydı?

-Evet ama tatlı bir kıskançlık. Beni hep yakınında isterdi ve hep dokunabilmek... Zamandan bile kıskanırdı beni. Bana itimadı sonsuzdu ama ondan başka biriyle dans etmemi istemezdi.

Sizin büyük başarılara imza atışınızı gördü. Sizce ne hissetti?

-Benimle iftihar ediyordu. Başarılarımla coşuyordu. Ayaklarımın üzerinde durabildiğim için de içinin rahat olduğunu söylüyordu.

Hiç mi "Bu yazı işi seni benden alıyor Biciko" demedi?

-Yok hayır. Yazıyı rakip kabul etmedi kendisine. Gece uzun çalışmalarımda, saatte bir çalışma odama gelir, öper, okşar ve yine yatağa dönerdi. Biraz gecikirse, ben arada ona uğrar, öper, tekrar yazıya dönerdim.

Siz hiç yatakları ayıran çiftlerden olmadınız mı?

-Hayır, hep kaşık gibi sarılıp yattık. Hiç küs uyumadık, küs uyanmadık.

Kitaplarınızda inanılmaz bir erotizm var, hatta estetik bir pornografiye bile girebilecek sahneler... Kızmıyor muydu?

-Tam tersine aşkı böyle güzel anlattığım için çok mutlu oluyordu. Hıncal Uluç, "Yazana değil, yazdırana bakacaksınız!" demişti, çok hoşuna gitmişti. Aşkı, seksi, erotizmi öyle anlatabilmemde payı olduğunu o da, ben de zaten biliyorduk. Pamir’im benim içimdeki sakin ve çılgın kadınların her birini ayrı ayrı keşfetmişti. Onları tanımaktan ve her biriyle ayrı ayrı tanışmaktan büyük keyif alırdı...
Yazarın Tüm Yazıları