Ölüler konuşmaz

Her ikisi de bilim adamıydı ve her ikisi de biyolojik silah uzmanı. Önce biri, beş kişiyi öldüren antrakslı mektupları göndermekle suçlandı, sonra diğeri. İlki aklandı, dolar milyoneri oldu. Diğeri, yargılanamadan öldü. Birkaç ay daha hayatta kalabilseydi, belki kül olup havalara savrulmayacaktı. Hatta yıl sonuna varmadan o da zengin olabilirdi.

9 Ağustos 2008 Cumartesi sabahı, 2. Cadde, Doğu 118’deki beyaz boyalı küçük kilisede biraraya gelenler, pek sıradan kişiler değildi. Müteveffanın kızı, oğlu ve 33 yıllık eşi hariç, hemen hepsi, Amerikan ordusunun Fort Detrick’teki bulaşıcı hastalıklar araştırma enstitüsünde çalışan bilim insanlarıydı. Tıpkı, onun gibi. “Ne kadar iyi bir eşti, çocuklarına ne kadar da düşkündü.” dedi aralarından biri. “Her pazar şu kiliseye gelmişsem eğer, onun orgunu dinlemek içindi” dedi bir diğeri. Rahip Murphy, duasını tamamlamak üzereydi ki, arka sıralarda oturan bir kadın, yanındakinin kulağına eğildi, “36 yıl memleket için çalıştıktan sonra, vatan hainliği ile suçlanmaya dayanamadı, 2 şişe kodeinli hap yuttu” diye fısıldadı. “2001 Ekim’inde 5 kişiyi öldüren şarbonlu, yani antrakslı mektupları o gönderdi diyorlar, ne garip ki, Irak’ta savaşan askerlerimizi kara ölümden koruyan antraks aşısını da o üretmişti.” Hürriyet
Kadın haklı mıydı bilinmez. Ölümü, belki intihar değil kazaydı. Son zamanlarda çok içiyordu çünkü. Bir psikiyatra da gidiyordu. Kullandığı ilaçlardan biri alkolle etkileşime girip, ölümüne yol açmış olabilirdi. Gerçeğin ortaya çıkması mümkün değil. Otopsi yapılmasına gerek duyulmadı çünkü. Kaldırıldığı hastanenin kan tahlili sonuçlarıyla yetinildi.
Törenden sonra dağıldılar. Mikrobiyolog Dr. Bruce Edwards Ivins’in cenazesi, yandaki mezarlığa değil, doğruca krematoryuma götürüldü. Vasiyetine “Yakılmak istiyorum” diye yazmıştı, “Gömmeye kalkarsanız, bankadaki 50 bin dolarımı, Aile Planlaması Kliniği’ne bağışlıyorum.” Kürtajlarıyla tanınan kliniğin, Dr. Ivins’in can düşmanı olduğunu herkes bilirdi. Doğrusu, yakılmak için bundan daha iyi bir tehdit bulamazdı.

KOMPLOCULAR SORUYOR: İNTİHAR MI, CİNAYET Mİ? NEDEN YAKILDI?

Suçlu olduğuna inanan komplo teorisyenleri, 62 yaşındaki bir erkeğin, gün 24 saat izlenmesinin ve ilk gençliğindeki kız arkadaşları da dahil olmak üzere, özel hayatının en ince ayrıntılarına kadar girilmesinin yarattığı psikolojik baskılara dayanamayıp intihar ettiğini kabul etmiyor. “Kendini öldürdü ve yaktırdı, çünkü bedeni dahil, her türlü delili yok etmek istedi” diyor.
“Bedenindeki deliller”den kasıt, yıllardır antraks araştırmalarında çalıştığından, kanında dolaşması muhtemel antraks bakterilerinin DNA profilleri. Eğer bunlar incelenebilseydi ve biri laboratuvarındaki buzdolabında bulunan RMR-1029 kodlu cam kaptaki antraksın DNA’sı ile uyuşsaydı, mektupları onun gönderdiği iddiası kuvvetlenecekti. Çünkü, mektuplardaki antraksın DNA profilinin, buzdolabındaki RMR-1029’u tuttuğu söylenmişti.
Masumluğuna inanan komplo teorisyenleri ise, yılan hikayesine dönen, ülke tarihinin en pahalı soruşturmasını kapatabilmek için öldürüldüğünü, “Gördünüz mü, esas suçlu oydu, idam cezasıyla yargılanacağını anladığı için intihar etti” deneceğini ileri sürüyor.
Bu kafa karışıklığını gidermek mümkün olamayacak. Ölüler konuşamaz çünkü. Halbuki, Dr. Ivins 24 şubat 2009’a kadar sabredebilseydi, büyük bir olasılıkla şimdi yaşıyor olacak, önümüzdeki aylarda yargıç önüne çıkacak, FBI elindeki delilleri sunacak, Dr. Ivins ya suçunu kabullenecek ya da kendini savunabilecek, biz de yıllardır tartıştığımız bir olayın ardındaki gerçeği görebilecektik. Dr. Ivins masumsa, yıl sonuna varmadan dolar milyoneri olacağı kesindi. Tıpkı, FBI’ın ondan önce suçladığı, bir diğer biyolojik silah uzmanı, virolog Dr. Steven Hatfill gibi.

HASTAYI KASAP SANDILAR GAZETECİ ÇIKTI

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Larry Bush, 2 Ekim 2001 sabahı Florida’daki Atlantis JFK Tıp Merkezi’ni mikrobiyoloji laboratuvarına çağırıldı. Sabaha karşı, yüksek ateşle, bilinci kapalı olarak acile getirilen 63 yaşındaki erkek hastaya menenjit tanısı konmuştu ve beyin-omurilik sıvısı preparatına bir de onun bakması isteniyordu.
Dr. Bush, mikroskoba gözünü dayadı. Parlak ve yuvarlak alanının içinde, mavi renkli çomakları gördü. “Hasta kasap mı, çoban mı? diye sordu. “Ne münasebet” dedi laboratuvarın sorumlusu, “hayvanın ne canlısı, ne ölüsüyle ilgisi var. American Media şirketinde fotoğraf editörüymüş.” Saçmalama Larry, dedi doktor beyninin içinde. “11 Eylül’ün üzerinden sadece 3 hafta geçti. Yoksa şimdi antraksla mı saldırıyorlar?”
Komplo teorilerini severdi Dr. Bush. “Başkan Kennedy öyle değil, böyle öldürüldü” diye fikirler yürütürdü, durup, durup. Son zamanlarda da aklını biyolojik silahlara takmıştı. 100 yılda sadece 18 kez rastlanan antraksın aklına gelmesi bundandı. “Bir de CDC’dekiler baksın” dedi. Yanılmış olmayı ne kadar isterdi.
Dr. Larry Bush yanılmıyordu. Teyid için başvurduğu Atlanta’daki Bulaşıcı Hastalıkları Kontrol Merkezi CDC’nin raporu, gördüklerinin antraks basili olduğunu kanıtladı.
Bay Robert Stevens, üç güne varmadan öldü. Ertesi gün Sağlık Bakanlığı, “Bir biyolojik saldırıyla karşı karşıyayız” açıklamasını yaptı. Birkaç hafta içinde, hastanelik olan 22 kişiden dördü öldü.

FBI 2.5 MİLYON DOLAR ÖDÜL VAAD ETTİ

Tek ortak noktaları vardı: Medya mensuplarına ve iki demokrat senatöre gönderilmiş mektupları açmak. Ülke felç olmuştu. Kongre toplanamıyor, Anayasa Mahkemesi binası boşaltılıyor, televizyon stüdyoları ve gazete binaları, gaz maskeli, tepeden tırnağa özel giysiler içindeki personelce taranıyor, yüzlerce posta kutusundan örnek alınıyordu.
Saldırganlar antraksı nereden bulmuş olabilirlerdi ki? Princeton, New Jersey’den postalanan zarfların içinden “Antibiyotik alın. Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Allah büyüktür” yazılı kağıtlar çıkmıştı. Başkan Bush gibi pek çok kişi “Yurtdışındaki bir terör örgütü olmalı” diye düşündü. “Muhtemelen El Kaide.
FBI, bilgi verecek olana 2.5 milyon dolar ödül vereceğini ilan etti. Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin 40 bin üyesine “Aranızdan bir veya birkaçı mektupları göndereni tanıyor, yardım edin” diye e-posta gönderdi. Antrakslı mektup korkusu bütün dünyayı, bu arada ülkemizi de sardı. Bir süre, göndericisini tanımadığımız her mektup ve paketi, eldiven ve maskeyle açtık. Bütün önlemlerde olduğu gibi, panik geçince, eldiveni de maskeyi de, bir kenara attık.

SUÇLANANLARDAN BİRİ ZENGİN OLDU DİĞERİ İNTİHAR ETTİ

Mikroorganizmaların alt türlerine ya da genetik varyantlarına suş denir. Mektuplarda ve ölenlerin kanında, antraks basilinin Ames suşuna rastlanmıştı. FBI, ülkenin 16 laboratuvarında bu bakteriyle araştırmalar yapıldığını biliyordu. Silahlı Kuvvetlerin Fort Detrick’teki araştırma merkezi bunlardan biriydi ve 1997-99 arasında Fort Detrick’te çalışan Dr. Steven Hatfill, FBI’nın şüpheliler listesinin birinci sırasındaydı. Çünkü, biyolojik silah uzmanı Dr. Hatfill, 99’da bir rapor yayınlamıştı. Raporda, zarf içine konan 2.5 gram antraksın, postacılar tarafından fark edilmeyeceği kayıtlıydı ve 2001 Ekim’inde Senatör Tom Dascle’ye gönderilen mektup zarfındaki antraks miktarı 2 gramdı. Dr. Hartfill’in özgeçmişinde yer alan bilgilerden bazılarını uydurduğu da ortaya çıkmıştı. Üstelik, antrakslı mektupların postalanmasından hemen önce antibiyotik almaya başlamıştı.
FBI’ın Dr. Hartfill’den kuşkulanmasının nedeni sadece bunlar olmasa da, aylar sonra “pardon” demek zorunda kaldı. Dr. Hartfill de, itibarını beş paralık ettiklerinden ötürü, hem Adalet Bakanlığı’nı, hem de hakkında tek satır yazmış, tek kare fotoğrafını göstermiş olan hangi gazete, hangi televizyon kanalı ve bulgularını toplumla paylaşmış hangi bilirkişi varsa mahkemeye verdi. Kimiyle uzlaştı, kimiyle uzlaşamadı, nihayetinde milyonlarca doların sahibi oldu.
6 Ağustos 2008’de FBI ve Adalet Bakanlığı yetkilileri bir basın toplantısı yaptılar ve “2001 Eylül ve Ekim’inde çok sayıda kongre üyesi ve medya mensubuna imzasız antrakslı mektuplar göndererek 5 kişinin ölümüne ve pek çok kişinin hastalanmasına neden olan Dr. Bruce Edwards Ivins’dir” dediler. Dr. Ivins, tıpkı “pardon” denen Dr. Hartfill gibi, Silahlı Kuvvetlerin Fort Detrick’teki merkezinde çalışan bir araştırıcıydı. Bu kez FBI’nın elinde, antraks DNA’sına dayanan deliller vardı ama, mahkemeye çıkartacağı zanlı yoktu. Dr. Bruce Edwards Ivins, resmen suçlanmasından birkaç gün önce, 29 Temmuz 2008’de intihar etmişti.

CİNAYET SİLAHI BUZDOLABINDA AMA KATİL KİM?

29 Ocak 2006’da, yine bu sayfada yayınlanan “Biyoterör komplo teorisi değil, gerçeğin ta kendisidir” başlıklı yazımda, “Henüz, mektuplardaki ve şarbondan ölenlerin vücudundaki “Bacillus anthracis”in DNA profili ile, dünyanın değişik yerlerinden gönderilen “Ames”lerin hiçbirinin profili tutmadı. Katil , kimbilir kimin buzdolabında?” diye yazmıştım.
Bundan 2.5 yıl sonra FBI, katil Ames’in Dr. Bruce Edwards Ivins’in buzdolabında olduğunu ileri sürdü ve bu sonuca varmasını sağlayan deneylerle ilgili konuşma yasağını kaldırdı. Verilerin en kısa zamanda uluslararası hakemli bilimsel dergilerde yayınlanacağını, böylelikle kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, mektuplara bulaşık antraks bakterileri ile, Irvins’in laboratuvarındaki buzdolabında bulunan kaptaki organizmanın birbirinin aynı olduğunun görüleceğini açıkladı.
Henüz bu yönde herhangi bir makale yayınlanmadı ama, toplanan delilleri bizzat çalışan resmi bilirkişilerden bazıları, Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin 22-25 Şubat 2009 arasında düzenlenen toplantısının, 24 Şubat tarihli panelinde ilk kez konuştular ve gerek DNA, gerekse kimyasal analizlerle ilgili kafalarda soru işaretleri yaratan önemli açıklamalarda bulundular. Bilirkişilerin hepsi, saldırıda kullanılan bakteri, “büyük bir olasılıkla Dr. Bruce Edwards Ivins’in buzdolabındaki RMR-1029 kodlu kaptan kaynaklanıyor” dedi. Bu kuşkular, 7 yıldır sürmekte olan soruşturmanın kolay kolay tamamlanamayacağının, belki de Dr. Ivins’ın gereksiz yere intihar ettiğinin bir işareti.
Saldırıda kullanılan bakterinin, doktorun buzdolabındaki RMR-1029 kodlu kaptan kaynaklandığını kabul etsek bile, dolabı başka birinin açamayacağı kanıtlanmadan, mektupları onun gönderdiği kesinlik kazanamaz. Kısacası, 2001 antraks saldırısının henüz sadece kaynağı belli, saldırganın kimliği meçhul.
İş böylesine sarpa sarınca, Amerikalı komplo teorisyenleri yeni bir senaryo ürettiler. “Terörle mücadele yasasına dayanarak zaten her yeri arıyor, herkesi dinliyor, e-postaları, chat’leri izliyorlardı. Geriye sadece postadaki paketler, mektuplar kalmıştı. Antraks soruşturmasını ileri sürerek, şimdi onları da açıyorlar” deniyor.

YARSAV BAŞKANI’NA GÖNDERİLEN TOZ ŞARBON DEĞİL PABA ÇIKTI

Geçtiğimiz haftalarda, üzerinde ABD’den gönderildiğini gösteren damga bulunan mektup zarfını açan Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, masasına dökülen tozun, haklı olarak antraks (şarbon) olacağından kuşkulanmış, Refik Saydam Hıfzıssıhha laboratuvarları, tozun paraaminobenzoik asit, kısaca PABA olduğunu bildirince, rahat bir nefes almıştık. Çünkü maya, melas, mantar, ıspanak ve tahılda bulunan PABA, deriye sürüldüğünde bazılarında allerjiye, çok miktarda yutulduğunda ise bulantı, kusma, ateş, hatta komaya yol açmakla birlikte, antraksla karşılaştırıldığında, sütten çıkmış ak kaşık kadar masumdur. Yeri gelmişken, 1919’da 9. Kolordu sağlık müfettişi muavinliği görevi ile Mustafa Kemal’in yanında Samsun’a çıkan, ilk Sağlık Bakanımız, 4. Başbakanımız, askeri tıbbiyeli Dr. Refik İbrahim Saydam Bey’in adını gururla taşıyan Hıfzıssıhha’nın, ülkemizde Kimyasal, Biyolojik, Radyasyon ve Nükleer Tehlikeli Maddeler (KBRN) Birimi’ni kuran ilk sivil kuruluş olduğunu belirtelim.
Yazarın Tüm Yazıları