Ölmeden Asla

Güncelleme Tarihi:

Ölmeden Asla
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2000 00:00

Pakize SUDAKimsiniz, ne iş yaparsınız bilmiyorum. Bildiğim tek şey var; ağzınızla kuş tutsanız sizi takdir edemeyiz. Kusura bakmayın. Yapamayız. Genlerimizde yok. Başarılarınıza dair tek söz duyamazsınız bizden. Ölüm hariç. Ölürseniz başka, o zaman öve öve bitiremeyiz. Yere göğe koyamayız. Yeter ki ölünüzü yere koymuş olalım.Ezelden beridir böyleyiz. Hatta sırf bu yüzden atalarımız bile ‘‘Kör ölünce badem gözlü olur; kel ölünce sırma saçlı olur’’ demek zorunda kalmışlar.***Ölü severiz biz. ‘‘Ölünün arkasından kötü konuşulmaz’’ derler; bu söz ‘‘Dirinin önünden de arkasından da iyi konuşulmaz’’ diye dvam etmeliydi.Belki de birine iki çift güzel söz söylemek için ölmesini beklememizin sebebi ‘‘Dur bakalım son güne kadar performansını koruyabilecek mi?’’ endişesidir. Çok mükemmelliyetçiyizdir ya; ölüme beş kala ya boktan bir iş yaparsa? Adamı boşşu boşuna övdüğümüzle kalırız. Aman kalmayalım. Boşu boşuna iş yapmaz bu memleketin evlatları. Hiçbir zaman. Kimseye haketmediği onuru bahşetmez.‘‘Yergiler, eleştiriler’’ derseniz, onlarda haksızlık mübahtır. Bol keseden dağıtabiliriz. Dozu mozu önemli değildir. Ama övgü damlalıkla verilmelidir. Hatta hiç verilmese daha iyi olur. Dedim ya, neme lâzım, son gün bir faul yapacağı tutar.***Lafı nereye getireceğimi anlamışsınızdır. Kemal Sunal'a. Madem Kemal Sunal ‘‘Bir büyük usta’’ydı, Madem ‘‘Bir ahir zaman efsanesi’’ydi,Madem ‘‘Yeri doldurulamaz’’dı,Madem ‘‘Tek başına bir akım’’dı,Madem ‘‘Bir dev’’di,Niye bunları ona söylemezdiniz? O bizi senelerce güldürdü keşke biz de onu bir kerecik gülümsetseydik. Keşke sağlığında ‘‘Siyaset Meydanı’’na konu olsaydı; keşke Ecevit ondan ders aldığını bir hafta önce söyleseydi.Ardından yazmayan kalmadı. Keşke bu duygu ve düşüncelerini -ki onlar Kemal Sunal ölünce düşmemiştir gönüllerine ve akıllarına, bir köşede hep vardır- birkaç satırlar sıkıştırıverselerdi yazılarına.Belki de filmlerinin çok etkisinde kaldık; ‘‘Kapıcılar Kralı’’ olduğu için ‘‘Beğeni’’yi kapıcılara ihale ettik.***Bazen söyleşi yaptığım kişilerde gözlemlediğim ya da herkesin bildiği hoşlukları ortaya koyan bir ‘‘son söz’’ yazıyorum. Arkadaşlarımdan ‘‘Çok ağırlamışsın’’ diyenler oluyor. Hep ‘‘Ne güzel giydirmişsin adama’’ demek istiyorlar.Hadi övmekten vazgeçtim; gidip düz bir söyleşi bile yapamazsınız; eğer seçtiğiniz kişinin bu günlerde piyasaya bi albümü çıkmadıysa ya da son zamanlarda bir sansasyonun içinde yer almadıysa. Yayımlayacak gazete bulsanız, okutacak adam bulamazsınız. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında duydum; Yıldız Kenter'le bir söyleşi yapmış bir arkadaşımız. ‘‘Buruşuk kadını koyamayız’’ demişler çalıştığı gazeteden. Onlar da haklıdır belki. Kimse gazetesini sattırmamak üzere bulunmuyor görevinin başında. Belki de kabahat Yıldız Kenter yerine Ebru Şallı'yı merak edenlerdedir.Zaman zaman Ertuğrul Özkök yaşayan sanatçılarımızla ilgili yazıyor. Onların gözden kaçırdığımız güzel yanlarının altını çiziyor. ‘‘Ne gerek vardı?’’ diyenler oluyormuş. Öyle ya ‘‘Ortada fol yok, yumurta yok’’.***Peki sağlığında yok farzettiğimiz, halka rağmen görmezden geldiğimiz insanları ölünce farkına varmak, abarta abarta göklere çıkarmak neden? Belki de insanın her cenazede aslında kendi ölümüne ağlıyor olmasına benzer bir durumdur.Evet. Ölü seviyoruz biz. Ama ilelebet de değil. Bu sene Barış Manço'nun mezarının başında sadece sekiz kişi varmış.***Kemal Sunal'a gelince, ölüm başlı başına üzücü zaten. Kimi hangi yaşta bulursa bulsun. Bir de bir şekilde hayatımıza girmiş biriyse. Kemal Sunal her rolün adamı değildi belki ama tarzının ustasıydı. Üzülmemek elde değil. Kendisini sevgiyle anarken, onu bize sevdiren tiplemelerin yaratıcılarına da buradan teşekkür etmek istiyorum. Senarist, yönetmen... Kim varsa.***Ve bu yazıyı da bir başkasının yazısıyla bitirmek istiyorum. Çok noşuma giden bir Kemal Sunal yazısıyla. Yaptığım belki de birilerini yaşarken takdir etme isteğidir. ‘‘Çay gibi’’ diyor Kemal Sunal sevgisi için Vedat Özdemiroğlu. Özdemiroğlu'nun satırları da öyle. İyi demlenmiş sıcacık bir bardak çay tadında. Okuyunca hak vereceksiniz.‘‘Bize ait bir duygu. Bizim ortak sevgimiz. 'Biz ne isek, işte öyle'. Teoriyi aşan bir pratik. Çay gibi bir şey! Hep elimizin altında, gözümüzün önünde. Üzerinde çok konuşmadan yaşamak. Sevgiden öte bir kanıksama. Belki de onu üzecek kadar alışmış olmak. Ama birbirimizi hiç aldatmadık!Hep 'gerçek hayatında hiç gülmezmiş' dediler. Onun gerçek hayatı bizim seyrettiklerimizdi. Ölümünün provasını yaşamıştı. 'Öldü' dediler, çıkıp ekranlara konuştu. 'Panik olmasın diye önceden konuşmuş, bant o' dediler.İşte şimdi en hazininden bir panik.Bize aittir. Kısa pantolonlu dizimizde kabuk bağlayan yara, dini ve dinsizliği bilmeden neşeyle sahura kalkmak. Çay gibi. İmaj sahibi buzlu çayı reddeden bir sıcaklık.Seni 'eşşolueşek' ölüm seni!’’Mış muş...Üç yılda bir diş fırçası alıyormuşuz.Yapmayın arkadaşlar! İsraf haramdır.Devlet civciv dağıtacakmış.İyi olur. Zaten yaptığı zaman 10 tane yumurta parasıydı. Zam falan gerekmez artık. Avrupa'nın en kötü giyineni İngilizlermiş.O kuş yuvası gibi şapkaları yeter.Kars'ta büyük ahırlar bir bir Nataşa'ların çalıştığı pavyona dönüşüyormuş.Netice değişmiyor; maksat ‘‘Et’’ olsun.Dolgun göğüse on dakika bakmak yarım saat spor yapmaktan daha yararlıymış.Bu, kişinin vücudunun hangi bölgesini sertleştirmek istediğine bağlıdır.Trafik canavarının röntgeni çekiliyormuş.Ne lüzum var; belli ki midesi geniş, kalbi yok, ciğeri beş para etmez.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!