Oktay Ekşi: Yadırganan ziyaret...






Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

ÖNCE bizim Dışişleri dünyası rahatsızlığını dile getirdi. Ardından Başbakan Bülent Ecevit, bir soruyu yanıtlarken ‘‘Evet ölçü kaçmış olabilir’’ demek zorunda kaldı.

Mesele ABD'nin nispeten yeni Büyükelçisi Mr. Robert Pearson'ın önce başta Başbakan olmak üzere koalisyon liderlerini sellemeh-üs-selam (yol yordam gözetmeden) ziyaret etmesiydi.

Nasıl oldu? Böyle Başbakan'la ‘‘çat kapı’’ görüşme olanağını bu büyükelçiye kim sağladı, bilemiyoruz... Belki randevu talebi Amerikan Elçisi'nden gelince birileri kural mural dinlemeyecek kadar çekinmiştir. Öyle ya... Boru değil süper güç büyükelçisi söz konusu...

Ama bildiğimiz yanlış değilse, siz süper güç büyükelçisi de olsanız, devletlerarası ilişkilerin bu konularla ilgili uygulamalarında dev ile cüce aynı kurallara tabidir. Yani bu büyükelçi hazretleri, ülkesini Andorra yahut Monaco veya Lüksemburg gibi irice bir köy büyüklüğündeki ülkelerde de temsil etse, başbakandan yahut başbakan yardımcısı konumunda bir yetkiliden randevu istediği zaman önce ‘‘Bir dakika...’’ derler. Ardından, ‘‘Size derhal yanıt vereceğiz’’ türünden bir cümleyle vakit kazandıktan sonra oyunun kurallarını işletirler. Yani önce Dışişleri'ne ‘‘Böyle bir talep var, ne yapalım?’’ diye sorarlar. Oradan alınacak tavsiyeye olabildiğince uyarak büyükelçiye nihai yanıtı iletirler. Örneğin, ‘‘Sayın Başbakan'ın programı bildiğiniz gibi bugünlerde son derece yoğun. O nedenle acaba sizi Dışişleri Bakanımızla görüştürsek olmaz mı?’’ derler. Böylece ilgiliye biraz ‘‘hizaya gel’’ mesajı verilmiş olur.

Daha sonra Başbakan'la görüşmesi yine de sağlanabilir. Örneğin, Başbakan'ın programında değişiklik yapıldığı mesajı verilerek acele görüşmeye çağrılabilir. Bunun anlamı ‘‘Biz seni ciddiye alıyoruz ama sen de kimle görüştüğünü unutma’’dır.

Ama siz öyle yapmaz, ‘‘Sayın Büyükelçi, Başbakanımız sizi derhal kabul edecekler’’ türünden bir yanıtla adamın yolunu gözetliyormuş gibi davranırsanız gelir, aynen Büyükelçi Pearson'ın yaptığı gibi, ayarı kaçmış sorular yöneltir.

Dahası... Başbakan'dan aldığı yanıtla yetinmeyip -ki bu ciddi bir nezaketsizliktir- tutar koalisyon ortağı öteki liderleri de ziyaret ederek aynı soruyu onlara da sorar...

Eh... Türkiye'ye gelen Amerikan elçilerinin ádetidir. Önce kendilerini Dominyon Valisi veya Yüksek Komiser zannederler. Sonra bulundukları ülkenin Türkiye olduğunu öğrenirler. Hatta Marc Grossmann gibi, daha sonra Türkiye'nin dostları listesinde de yer alırlar. Ama bu noktaya gelinceye kadar da epey çam devirirler.

Biz 1950'lerdeki Büyükelçi George McGhee'den bu yana pek çoğunu biliriz. Hepsini iyi düşüncelerle anmayı da isteriz. Ama kendileri de isterse.

Yazarın Tüm Yazıları