‘Öğrenci eylemleri’ krizi

ÖĞRENCİLER henüz ‘hayatın gerçeklerini’ kavramamış oldukları için, kâğıt üzerindeki bazı hakları kullanabileceklerini sanıyorlar. Bu yanılgılarının sonucunda yaptıkları yüzünden, ya hapsi boyluyorlar, ya sıkı dayak yiyorlar.

Yumurtalı eyleme hiç girmeyeceğim, muhatabı için oldukça tatsız ama dünyanın her yerinde fazlasıyla sıradan olan bir protesto eylemi, ‘ileri demokrasi’ aşamasına geçmiş ülkemizde ciddi bir siyasi kriz haline geldi. Daha ne diyeyim?

Lafı dolandırmanın lüzumu yok, burası iktidarın hoş karşılamadığı şeylerin ifade edilmesinin bedelinin giderek ağırlaştığı bir ülke. “Parasız eğitim istiyoruz” diye pankart açtı diye hapse tıkılan öğrencileri daha önce de yazmıştım. Son olarak, YÖK protestosu yapmak isteyenlerin ne hale geldiğini hep birlikte gördük.
Çok şükür o günleri geride bıraktık ama zamanında eli tabancalı, Bahçelievler’de bir evde kıstırdıkları yedi genci boğazlayanlar arasından gelenlerin yumurtalı protestoyu mahkûm ettiği bir noktaya gelmek de ayrıca düşündürücü. Veya çok basit, dertleri demokrasi falan değil, eskiden de solcu gençlere tahammülleri yoktu, şimdi de, eskiden de polislerin dövdüklerini değil, polisleri kollarlardı şimdi de!

* * *

En acıklısı, sol siyasetten gelme liberal ve demokratların bir sürüsünün bu takıma katılması, yumurta atmak üzerine derin akıl yürütmelere girmesi. Nerden baksanız, hüzünlü, acıklı, ürkütücü bir tablo!

İktidarlar, hatta ‘paradigma’ değişiyor ama baskıcı, otoriter siyasetler ve onların mazeret olarak kullandığı söylemler değişmiyor. Bir zamanlar haktan hukuktan bahsedenler ‘anarşist’ti, olmadı ‘mürteci’ idi, şimdi geldiğimiz noktada yine öyle. Protesto edenlerin ‘illegal örgütlerle bağlantısı’, ‘kullanılıyor olmaları’ vs. eskiden duymaya alışık olduğumuz ne varsa tıpkısı, yeni iktidarın ağzından tekrar ediliyor.

Oysa, şimdi iktidar olanlar da, zamanında hak ve özgürlük talep ettiklerinde, o dönemin iktidar söylemi çerçevesinde, ‘irtica tehdidi’ mazereti ile benzer baskılara maruz kalmışlardı. Şimdi ittifak ettikleri Fethullah Gülen çevresi bile, o zaman farklı bir iktidar söyleminin parçası olarak, karşılarındaydı. Fethullah Gülen, 1989’da Sultanahmet’de yapılan bir başörtüsü eylemi için, İzmir’de yaptığı bir konuşmada bakın neler diyordu:
“Çok yakın arkadaşlarımız fotoğraflarıyla tespit ettiler. Sultanahmet’te olan hadiselerin arkasında da esas din düşmanları var. Başka yerlerde olan hadiselerin arkasında bilgi düşmanları var. Sözde türban adına yürüyorum diyenler istihbarat örgütlerince derdest edilince bu başörtülü mantolu, çarşaflı, kadınların çoğu erkek olarak çıktı ortaya. Ve bunların çoğu bir kostüm dükkânından nasılsa İslami kıyafetler almış açık saçık kadınlar olduğu tebeyyün etti.” (Kaynak: İmza Dergisi, özel ek, Aralık 1989-Ocak 1990/zikreden Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan)

* * *

Demek ki neymiş? Birileri o zamanlar insanların türban ile üniversiteye girmek gibi bir sorunları olduğunu teslim etmek istemiyormuş. Bu yönde verilen mücadeleyi anlamak yerine, ardında bit yeniği aramaya koyuluyormuş, eylem yapan başörtülüler ‘sözde’ diye töhmet altında bırakılıyormuş. 28 Şubat ile doruğa çıkan bu baskıcı dil ve anlayışın daha bilindik, tipik çok örneği var. Çarpıcı ve hafızlardan silinmiş olduğu için Gülen örneğini verdim. Sonuçta önemli olan, hedefi, ne zaman kimin olacağı değişen ama kendisi değişmeyen otoriter zihniyet ve siyaset anlayışı. Kısacası, eski vesayet, baskı (artık ne derseniz deyin) sistemi yıkıldı, yenisi geldi, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Fazla söze hacet yok, konu bu, Türkiye’nin bu açıdan geldiği nokta ortada!
Yazarın Tüm Yazıları