Obezite artık ulusal bir sağlık problemi

Beş yıldır biz yazdık, siz okudunuz ama etkili ve kalıcı önlemler bir türlü alınmadı.

Tehlike "Ben geliyorum" diyordu, geldi! Geçen hafta da belirttik, obezite ulusal bir sağlık problemi olup bizim de canımızı yakmaya başladı! Bugün "Neden şişmanlıyoruz?" sorusunun yanıtını aramaya ve çözüm yollarını tartışmaya çalışacağız. 

KİLO fazlalığı veya şişmanlık, vücutta yağ dokusunun artması sonucu ortaya çıkan patolojik bir durum. Yağ dokusu artışı belli bir noktaya kadar hoş karşılanabiliyor. Her insanın ideal vücut ağırlığından % 23 civarında daha fazla kilolu olması hoş görülebilir. Böyle bir durum, yağlar özellikle göbek çevresi ve karın içinde birikmedikçe ciddi bir sorun yaratmaz. Sorun yalnızca estetik bir boyutta sıkışıp kalır. Ama eğer ideal vücut ağırlığınızın % 5’inden daha çok yağlanırsanız, problem o sevimli halini kaybedip, bir sağlık tehdidine gelir. Böyle durumlar için "fazla kilolu" tanımı kullanılıyor. Eğer ağırlığınızdaki artış ideal ağırlığınızın %10’unu geçerse vay halinize! İster kabul edin, ister etmeyin artık siz de hasta şişman biri gibi kabul ediliyorsunuz. Vücut yağ oranınız erkekseniz %25’i, kadınsanız %35’i geçince de "obez" damgasını yiyorsunuz...

Masadaki tehlike

Çağın en büyük sorunlarından biri olan şişmanlığın bizde de sorun haline gelmesinin birçok nedeni var. Özellikle çocukluk ve ergenlik çağında alınan kilolar, geleceğin şişman insanlarını işaret ediyor. Beslenme alışkanlıklarınızın değişmesi, aile içi stresler, çekirdek aile yapısının kaybolması, beslenme saatlerinin önemli bir diliminin okullarda gerçekleşmesi ve kontrolsüz hale gelmesi, ergenlik sorunlarının ortaya çıkardığı yeme problemleri, yeni hayatın dayattığı bilgisayar ve masa başında geçirilen uzun saatler, çalışan annelerin, eve geç gelen babaların, okula erken gidip evde kimseler yokken dönen çocukların çoğalması, strese, depresyona ve diğer duygusal sorunlara bağlı yeme bozuklukları ilk akla gelen sebepler... Ayrıca ekonomik güçlüklerin sebep olduğu yeni ve yanlış beslenme alışkanlıkları, şeker, un, nişasta ağırlıklı besin seçimleri, ayaküstü beslenme tarzının yaygınlaşması, su, ayran, süt yerine şekerli, kolalı içeceklerin tercih edilmeye başlaması, özellikle cips, bisküvi ve benzeri atıştırmalıkların neredeyse yiyecek yerine kullanılması, okullarda beden eğitimi-jimnastik ders saatlerinin azaltılması, çocukların ödev zorlamaları ile masa ve sandalyelere yapıştırılması, mahallelerde, park, oyun bahçesi ya da yol kenarlarında yürüyecek kaldırımların neredeyse hiç kalmaması da şişmanlığın nedenleri arasında yer alıyor. Yani listeyi daha da uzatmak mümkün.

İç göç faktörü

Bizim ülkemizi ilgilendiren önemli bir faktörün de iç göçler ve sosyal değişimler olduğunu düşünüyorum. Özellikle köy ve tarım yaşamının yerini şehir ve endüstriyel yaşama bırakması, şehirlere göçen işsizlerin ekonomik zorluklar nedeniyle daha çok karbonhidrat tüketme zorunda kalmaları, köyünde kasabasında çiftçilik, hayvancılık yaparken günde 300-500 kalori yakmak zorunda olan insanımızın şehirlere göçünce yan gelip yatması, yani hareketsiz kalması (işsizlik sorunu burada önemli bir faktördür) vücudu etkiliyor. Bizde özellikle gecekondu ve varoşlarda yaşayan kadınlar arasında kilo sorunu daha yaygın.

Konunun bence en önemli noktası, sorunun bizim ülkemizde özellikle çocuklar, gençler ve kadınlar arasında yaygınlaşmasıdır. Çocuk ve genç obezitesi gelecek nesil için ciddi bir sağlık tehdididir. Bugünün kilolu-şişman gençleri 5-10 yıl sonrasının şeker, kalp hastaları, hipertansiyonluları, 30-40 yıl sonrasının romatizmalıları anlamına geliyor. Orta ve ileri yaşlarda sıklaşan kilo sorununun da şeker hastalığı, kalp krizleri, felçler, safra kesesi taşları, artritler, daha da tehlikelisi bazı kanserler için çok önemli bir risk oluşturduğunu artık sağır sultan bile biliyor. Fazla kilo demek sağlıksızlık, yaşam kalitesi kaybı, hastalık tehdidi, obezite ise hasta olmak anlamına geliyor.

Kiloyla birlikte hipertansiyon ve şeker hastaları da artıyor

Kilo sorunu yaygınlaştıkça şeker hastalarının sayısı da günden güne artıyor. Bir başka tehlike de hipertansiyon sıklığının yükselmesi. Her iki hastalık da başlangıç dönemlerinde belirti vermiyor, ama organ hasarlarına yol açıyor. Uzmanlara göre şu anda Türkiye’de yaklaşık dört milyon kişi diyabetli olduğunu bilmeden yaşıyor. İki milyona yakın insanımızın hipertansiyonlu olduğundan haberi bile yok. Oysa her iki hastalıkta da hastalığın içten içe, belirti vermeden, sinsi bir şekilde sürdüğü dönemlerde de organ hasarları devam ediyor. Yani damarlar sertleşiyor, daralıyor, göz, böbrek, kalp başta olmak üzere birçok organ ve doku hastalanıyor. Bu nedenle özellikle kilo fazlalığı problemi olanların mutlaka tokluk şekerlerini, kolesterol ve trigliseridlerini kontrol ettirmeleri ve zaman zaman da kan basınçlarını ölçtürmeleri gerekiyor.

Ulusal eylem planına ihtiyaç var

Sorunun çözümü için ulusal bir eylem planı yapılmasına ihtiyaç var. Sağlık Bakanlığımızın böyle bir eylem planı hazırladığını biliyoruz. Başarılı olunabilmesi için bu eylem planına Beslenme Endüstrisi’nin, Tarım Bakanlığı’nın, yazılı ve görsel basının, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, üniversitelerin YÖK’ün-, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, Türk Diyetisyenler Birliği’nin, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ve tabii ki Türk Tabipler Birliği’nin de katılması gerekiyor. Biz bu konuyu daha sık yazmaya, ülkemiz ve geleceğimiz için önemli bir sağlık tehdidi haline gelen kilo fazlalığı ve şişmanlık konusuna dikkat çekmeye devam edeceğiz.

Şişmanlığın neden olduğu hastalıklar

Şeker hastalığı

Tansiyon yüksekliği

Kalp damar hastalıkları

Karaciğer yağlanması

Artroz

Reflü özofajit

Safra kesesi taşı

Gut

Meme, prostat, kalın bağırsak kanserleri

Psikolojik sorunlar

Horlama ve uyku apnesi
Yazarın Tüm Yazıları