Nükleere dair gerçekler ve yalanlar

Geçen hafta, Çernobil kazasının 28’inci yıldönümünde Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu ülkemizde yapılması planlanan nükleer santrallere dair çok önemli açıklamalar yaptı.

Haberin Devamı

Gündemi yüksek siyaset ve Haşim Kılıç kapladığı için kaynadı gitti.
Bir bakmakta fayda var. Özetle şöyle:
1 VVER 1200 model reaktörün Akkuyu, ATMEA 1 rektörünün de Sinop’a yapılması planlanıyor.
Her iki reaktör de dünyada denenmedi ve kullanılmıyor. İlk defa ülkemizde denenecek.
Öte yandan, yeni nesil olarak ifade edilen reaktörler teknolojik bir ilerlemeden ziyade, güvenlik açısında yapılan eklemelerle tanımlanıyor.
Yani, yeni bir teknoloji olarak ifade edilen konular aslında 50 yıl önceki temel nükleer santral biçimlerinden farklı değil.
Dünyada hiç denenmemiş nükleer santrallerin ülkemizde inşa edilmesi varolan riski perçinleyecek.
2 Nükleer santrallerden yok edilemeyen radyoaktif atıklar çıkar. Bu atıkların dünyada çözümü, bertarafı bulunmuyor.
Nükleer atıklara net çözüm getiren ülke dünyada yok.
Yapılması halinde, Akkuyu ve Sinop’ta da ciddi bir nükleer atık sorunu ile karşı karşıya kalınacak.
Yapılan uluslararası sözleşmede ve tartışmalarda da atıklara dair ne gibi önlemler alınacağı belirtilmiyor.
TBMM’de verilen soru önergelerinde atıkların yönetimine dair sorulara “Şirket sorumludur” cevabından öte bir cevap verilemiyor.
Zaten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulan proje tanıtım dosyasında da atığa dair herhangi bir ifade yer almıyordu.
3 Fukuşima ya da Çernobil benzeri bir kazanın Akkuyu veya Sinop’ta yaşanması durumunda ülkemizin nasıl bir risk altında kalacağını belirlemek için Çevre Mühendisleri Odası bilimsel bir çalışma yaptı.
Bu çalışmada Tek Parçacık Entegre Yörünge Modeli kullanılarak, Akkuyu ve Sinop`tan olacak bir radyoaktif serpintinin izleyeceği yollar hesaplandı.
Her iki nokta için, atmosfere salınan parçacıkların 4 günlük güzergahları belirlendi.
Bu çalışma 2010’a ait tüm günler için tekrarlandı ve şu sonuçlar elde edildi:
Hem Akkuyu hem de Sinop’ta meydana gelecek bir radyoaktif sızıntı Türkiye’nin büyük bölümünü etkileyecek.
Sinop için yapılan çalışmada, Karadeniz Bölgesi’nin tamamı ile İç Anadolu’nun kuzeyinin daha yüksek risk taşıdığı görülüyor.
Potansiyel santral sahası olarak belirtilen Kırklareli-Kıyıköy ise 20 milyon kişinin yaşadığı bölgede bulunması nedeniyle en riskli alanlardan biri.
Ermenistan ve Bulgaristan’daki nükleer santraller de büyük tehlike arz ediyor.
Bu santralleri bahane ederek, Türkiye`ye santral inşa etmek yerine, bu santrallerin kapatılması için uluslararası girişimde bulunulması gerekiyor.
Ülkemiz, dışa bağımlı geri bir teknoloji olan nükleer santrale bağımlı değil.
Kimi zaman yüzde 25’e varan kayıp kaçak oranlarının düşürülmesi her iki santralin yapımına gerek duymamamızı sağlar.
Öte yandan evlerde ve özellikle fabrikalarda enerji tüketiminin düşürülmesi mümkün.
Enerji Bakanlığı’nın kurumlarla, bilim insanlarıyla ve meslek odaları ile görüşerek enerji tasarrufu seferberliği ilan etmesi, dışa bağımlılığı çözer, nükleer santral yapımından ülkemizi kurtarır.

Yazarın Tüm Yazıları