Ne yazık ki evet

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Aşağıgadi açıklamayı zorunlu olarak yayınlıyorum:

Duyuru

Gazetemiz yazarlarından usta kalem Serdar Turgut, bir süre ara verdiği yazılarına bugünden itibaren dördüncü sayfada tekrar başlamaktadır.

Onun geri dönmesini heyecanla bekleyen halkımıza duyurulur.

Aslında bu açıklama gazetenin birinci sayfasında yer alacaktı ama, bunun gazetenin ciddiyetine darbe vuracağı düşünülerek bu fikirden son anda vazgeçilmiştir.

Hürriyet Gazetesi

üst düzey yönetimi...

* * *

Haydi itiraf edin, beni özlemiştiniz değil mi?

* * *

16 gün boyunca Türkiye'nin sorunlarından tamamen koptum.

Çok mutluydum.

17'inci gün ise, uçağa bindim ve gazeteler önüme geldi.

Tatilde sadece şarap içmiştim. Mecburen iki duble viskiyi üst üste devirmek zorunda kaldım.

Ve sonra müthiş bir haber okudum.

Bence son 50 yıldır filan, Türkiye'yi böylesine güzel anlatan, siyasi ortamı böylesine güzel tanımlayan bir haber yayınlanmamıştı.

Haber, ithal edilmesi planlanan ineklerle ilgiliydi.

Üst düzey yetkililer, Türkiye şartlarına en uygun olacak ithal inek türüne karar vermişlerdi.

Bu inek genetik deformasyona uğratılmıştı.

Sesi çıkmıyordu hayvanın. Yani ‘mölemeyen’ inek ithal edilecekti.

Anlaşılan devlet artık potansiyel piknik alanı olan kırlarda da sessizlik istiyordu.

* * *

Ne anlama geldiğini bilmesem de, bu sesi çıkmayan inek ithali işi de mutlaka derin devletin bir komplosu olmalıydı.

Şimdi diyeceksiniz ki paranoya yapıyorsun.

Vallahi değil, çünkü tatildeyken başıma öylesine bir iş geldi ki derin devletten ne kadar korksam haklıyım.

New York'ta bir gece televizyonun karşısında uyuya kalmışım.

Uyumadan önce 35'inci kanalı seyrediyordum.

Neden bir, iki veya 25'inci kanal değil de 35'inci kanal diye sorarsanız laf uzar, esas konumuzdan uzaklaşırız.

Onu başka bir yerde, ‘‘Küçüklerin okuması zararlıdır’’ ikazını yaptıktan sonra anlatırım.

Öyle uyuyup kalmışım.

Tabii bu arada küçüklere zararlı olan bir programın karşısında uyumayı başarmamın da ne kadar acıklı bir olay olduğunu umarım anlıyorsunuzdur.

Neyse, sabahın köründe feci bir hisle uyandım.

Bir facianın yaşanmakta olduğu besbelliydi ama uyku sersemliğiyle ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyordum.

Sonra birden bütün kötü hislerin televizyonda o anda yayınlanmakta olan programdan kaynaklandığını algıladım.

Ben uyumaktayken program değişmiş ve aynı kanalda Hint MTV'sinden naklen yayına geçilmişti.

Evet HİNT MTV'sinden dedim, yanlış duymadınız.

O anda ekranda ‘Macarena’nın Hintçesi yayınlanıyordu.

Sonra Top 10 listesi geri sayıma geçildi ve Hindistan'da popüler olan bütün klipler yayınlandı.

Dehşetten donup kalmışım. Kendimi ‘‘Elm Sokağında Kâbus’’ filmindeki kötü rüya görmekte olan çocuklar gibi hissettim.

Anlaşılan ben izne ayrılmadan önce bazılarını yazılarımla fena kızdırmıştım.

Onun öcünü alacakları belliydi.

Ve güçleri o kadar fazlaydı ki New York'taki 35'inci kanalı bile ele geçirmişlerdi. Oradan bile beni tahrip edecek yayınlar yapıyorlardı.

* * *

Özer Çiller'i televizyonda izlerken çok tuhaf bir hisse kapıldım.

O programı başka bir yerde izlemiştim ama nerede olduğunu bir türlü çıkaramıyordum.

Üstelik de Özer Çiller'in televizyona ilk kez çıktığı söyleniyordu.

Sonra neden onu daha önce izlemiş olduğum gibi bir hisse kapıldığımı anladım.

Adam aynen, tıpa tıp Deepak Chopra gibi konuşuyordu.

Hani şu Amerika'da çok satan kitapları olan Hint asıllı adam var ya, işte Özer de aynen onun gibi laflar ediyordu.

Yok mutluymuş, yok kendisini seviyormuş, falan filan bir sürü palavra.

Maharashi Maharashi ile başlayıp, Deepak Chopra ile süren neslin üçüncü zinciri Özer'di.

* * *

Sonra Yavuz Donat, Sedat Ergin, Fatih Çekirge ve Emin Çölaşan tarafından hazırlanan NTV'deki ‘‘Kapalı Kapılar Ardında’’ programını izledim.

Bu programı da izlerken, özellikle anonsunu izlerken tuhaf bir hisse kapıldım.

Eskiden izlediğim bir programdı bu da.

Özellikle anonstaki müzik bu hissi yaratıyordu bende.

Sonra birden hatırlayıverdim.

Bir daha sefere siz de dikkat edin bakın, göreceksiniz ki bu programın ananons müziği memleketimizde ‘‘Görevimiz Tehlike’’ adıyla gösterilen, ancak aynen çevirisi ‘‘İmkânsız Görev’’ olan ‘‘Mission Impossible’’ macera dizisinin müziğine çok benzemektedir.

Bence arkadaşlar bu müziği hemen değiştirtsinler, çünkü yanlış anlamalara yol açabilir.

Yazarın Tüm Yazıları