Ne yapmalı?

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Ne kadar ‘‘sinirlerinize hâkim olun’’ deseniz de, bazı olaylar vardır ki, söylediklerinizin pek işe yaramayacağını bilirsiniz.

Korkarız, Suriye krizinde bunu düşündürecek belirtiler var:

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek Ankara'ya geldi, ‘‘arabulucu’’ rolüne soyunmuş olarak bazı tavsiyelerde bulundu.

Ama karşısında ‘‘Ya Suriye yola gelir yahut da sonuçlarına katlanır’’ diyen bir kadroyu bulunca Kahire'ye dönmeden önce, programında olmamasına rağmen Şam'a uğramayı tercih etti.

Başbakan Mesut Yılmaz'ın dün TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmaya bakacak olursak, Hüsnü Mübarek'in Ankara'dan sonra Şam'a uğraması, ‘‘son bir diplomatik temas şansı‘‘ yaratabilir. Ancak Türkiye böyle bir görüşmenin, ‘‘PKK dışında bir konuyla sulandırılmasına’’ izin vermemeye kararlıdır.

Buna karşılık Suriye'den hiç ses gelmiyor. Hafız Esad, Suriye'de iktidarı ele geçirdiği günden beri uyguladığı ‘‘inadından dönmeyen adam’’ rolünü bu olayda da sürdürüyor. Hatta ihtimal, Suriye'yi ‘‘terörist ülke’’ ilan etmesine rağmen ABD Dışişleri Bakanlarının Şam'ı kaç kere ziyaret ettiğini, Başkan Bill Clinton'ın kendisiyle görüşme yaptığını vs'yi dikkate alarak ‘‘Türkler de söylerler, söverler ama sonunda yumuşayıp oturalım anlaşalım derler’’ düşüncesiyle hareket ediyor.

Bu hesap tutar mı tutmaz mı göreceğiz. Ama bize soran olsa deriz ki, özellikle Bülent Ecevit'in hükümette ve etkin bir konumda olduğunu göz önünde tutmak doğru olur. Bir başka deyişle Kıbrıs'a 1974 Barış Harekâtı'nın yapılması kararını veren kişinin Bülent Ecevit olduğu unutulmamalıdır.

Öte yandan uluslararası tepkilere bakınca, ABD'nin ‘‘söylemeye mecbur olduğu kadar sözle’’ yetindiği ve ‘‘Suriye'nin terörist devlet’’ listesinde bulunduğunu, Türkiye'nin tepkilerinde haklı görülebileceğini ama sorunun diplomatik yollardan çözülmesini istediği görülüyor.

Bu tepkide Türkiye-Suriye krizi yüzünden Ortadoğu'daki dengelerin tekrar altüst olmasından ve İsrail-Filistin barış görüşmelerinin olumsuz yönde etkilenmesinden duyulan endişeyi görmek mümkün. Ama ABD'nin ‘‘Türkiye, Suriye'ye bir ders verse iyi olur’’ diye düşündüğü de saklanamaz.

Rusya'nın, Fransa'nın ve Avrupa Birliği'nin ‘‘gelişmeleri izliyoruz’’dan ileri bir anlam ifade etmeyen açıklamalarla yetinmeleri, öteki ülkelerin resmi bir tepki ortaya koymamaları, ya krizin mahiyetinin anlaşılamaması veya kimsenin kendisini şimdiden angaje etmek istememesi ile açıklanabilir. O nedenle ortada öteki ülkelerin tavrını esas alacak bir gelişmenin bulunmadığı söylenmelidir.

Bu durumda yapılması gereken nedir?

Bize kalırsa hükümet TBMM'ye başvurmalı ve ‘‘Gerektiğinde Suriye'ye karşı silahlı kuvvet kullanmak’’ için yetki istemelidir. Ancak bununla kalmamalı, uluslararası hukuk açısından Türkiye'yi kimsenin suçlamasına imkân vermeyecek her türlü teşebbüsü yapıp sonuç almayı ihmal etmemelidir.



Yazarın Tüm Yazıları