Ne virüsmüş be!

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ekonomik, sosyal bir sürü sıkıntımızdan sonra...

Geçen hafta yeni bir bela icat etmiş bulunuyoruz:

Virüs belası.

Biliyorsunuz, Uzak Asyalı bir ‘‘hacker’’, Çernobil adı verilen virüsü, felaketin yıldönümü olan 26 Nisan'da, saatli bomba gibi patlatıp, Türkiye'de de birçok bilgisayarı mahvetti.

Günlerce konuşudu, yazıldı, çizildi.

Bu haber bir takım ‘‘sevimli namussuz’’ların pek hoşuna gitti.

Çünkü canları sıkılıyor!

Ve oyunu oynamaya karar verdiler.

Dediler ki, ‘‘3 mayısta cep telefonlarına virüs girecek!’’

Palavraydı tabii.

Ama 3 mayısta telefonlarını kapatanların sayısını, tahmin dahi edemezsiniz! Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim; o kadar çok. Millet, cep telefonu kapalı dolaşırken, bu fırlamalar, bilgisayarlarının önünde kıs kıs gülüyorlardı.

Kimbilir ne eğlenmişlerdir.

Bunlar böyle bir malzeme yakalar da, ucunu bırakırlar mı?

Elbette ki hayır!

İlk eylemlerinde başarıya ulaştıktan sonra, uygulayabilecekleri başka yerlerin listesini yapmaya başladılar.

İşte buyrun:

*

Olmaz demeyin.

Bu da oldu.

Çernobil virüsü'nün yeni varyantı (Win/Cih2 Waterpipe) su boruları yoluyla, evinizdeki çamaşır makinalarını da tehdidi altına aldı.

Mekanik beyinli cihazlarda etkisi olmayan virüs, elektronik beyinlilerde, her haziran ayının 14'ünde, ay dolunay şeklinde ise tetikleniyor ve makinanın ‘‘hassas yünlü programı’’nı bozuyor.

‘‘Hassas yünlü programı’’ bozulan cihazlar, içine konan yünlü çamaşırları 145 (evet 145!) derecede yıkayarak çekmesine, XL kazakların VVS (very very small) ebadına küçülmesine yol açıyor.

Lütfen bu durumdan herkesi haberdar edin!

*

Bir de...

12/6/99 tarihinde kablolu TV'nizi açmayın!

Kesinlikle. Çünkü televizyonunuzun tüpüne bulaşabilecek bir virüs daha ortaya çıkmıştır. Üstelik uzaktan kumandaya da bulaşırsa, müzik setinize geçip CD'lerinizi de silebilir.

Bu arada Moulinex marka kettle'ınıza 6/5/99 tarihinde su doldurduysanız, sakın kaynatmayın.

ISKI'nin 6/5/99 tarihinde kullandığı klor, içindeki metal aksamla etkileşime giriyor.

Porselen kahve fincanlarınız sırlı ise bozulabilir veya çay bardaklarınıza geri dönüşümü olmayan hasar verebilir.

İnsanlık namına, bu durumdan da herkesi haberdar edin!

Hiçbir kadın mutfağa dönmesin!

MİMOZA, Allah için sevdiğim bir dergi...

Seda çıkarıyor.

Seda'yı da severim, hiç tereddütsüz kendini feminist olarak tanımlayan kadınlardandır. Gerek Sabah Gazetesi'nde yazdığı yazılarda, gerek katıldığı panellerde, gerekse arkadaş sohbetlerinde hep bunun altını çizer. Kafa kadındır. Feminist olmaktan rahatsızlık duymaz. Hiç kıvırtmaz, neyse odur, savunduğu şeylerden vazgeçtiği de görülmemiştir. Muhtemelen MİMOZA'nın ‘‘o’’ harfinin altına bir ‘‘+’’ işareti koymak ve feministlerin sembolüne dönüştürmek de onun fikridir. Demek istiyorum ki, Seda Güler, kesinlikle tutturduğu çizgisinde başarılıdır, yemez içmez, bu ülkedeki kadınlar için yazar durur.

Ben ise feminist değilim.

Çünkü birşeyci olmak, ‘‘ist’’ olarak anılmak hoşuma gitmiyor. Ama kendisini hayatta öyle ya da böyle, bir yere, gruba ait hisseden ve onların söylemleriyle ifade eden insanlara da saygı duyuyorum. Kendileri bilir.

Yargılamak bana düşmez.

Fakat MİMOZA'nın bu haftaki kapağıni gördüğümde, o kapağını içerdiği anlamın feminist ideolojiye ters düştüğünü fark ettim.

Söz konusu kadın Tansu Çiller bile olsa!

Çünkü bir çifte standart söz konusuydu.

Tamam ben de Tansu Çiller'in siyaseti acilen bırakması gerektiğini düşünenlerdenim, ama ‘‘TANSU MUTFAĞINA DÖN!’’ demek de bir acayip. Yıllarca kadınların mutfaklarından çıkmaları gerektiğini söyleyen sizler değil miydiniz? Sizler değil miydiniz, kadınları çalışma hayatına, siyasete ısındırmak isteyen, kadınları üretici kılmak isteyen. Sıradan tüketiciler ya da ev kadınları olmaları yerine, değer üreten varlıklar haline gelmelerini isteyen. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Tamam bütün eleştirilere katılıyorum, evet dönsün ama mutafağına değil, işine, mesleğine...

Yazarın Tüm Yazıları