Namık Ekin’e mi kızmalı kendimize mi?

Üşenmedim, arşive girip geçen yılın gazetelerine baktım.

Namık Ekin’in su altında kalarak kırdığı dünya rekoru ne kadar haber olmuş diye...

Bir yıl önce 121 saat 35 dakika kalmış Namık Ekin su altında...

Medya da ufak tefek ilgi göstermiş bu habere...

Rekora başlarken çift sütuna 5 santim, rekoru kırdıktan sonra da iç sayfalarda biraz daha irice haber olmuş Namık Ekin...

Peki bugün?

Bir haftadır Amerikalı sihirbaz David Blaine’le yatıp kalkıyoruz.

New York’ta su dolu bir kürenin içine kendini hapsedip bir hafta kalan Blaine, günlerdir medyada yer alıyor.

İkinci gününde bunu yaptı, dördüncü gününde Türkiye’ye selam gönderdi, yok gözünü kırptı, yok takla attı...

Tabii bu gösteriye Türk medyasının yoğun ilgi göstermesinde, Blaine’in doktorunun Murat Günel adında bir Türk olması da etkili.

Ne var ki bu ilginin yarısı bile Namık Ekin’e gösterilmiyor, gösterilmedi.

Aynı rekoru bir Türk kırınca küçücük haber, dünyanın öbür ucunda bir Amerikalı kırınca günlerce manşetlerde...

Hakkını yemeyelim Blain de Namık Ekin’in su altında kalma rekorunu 176 saate çıkararak bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı.

Medyanın bu çelişkisi enteresan!

Peki tek suç medyada mı?

Adı üstünde bu bir rekor denemesi ve gösteri.

Amerikalı her şeyi olduğu gibi bu gösteriyi de iyi pazarlamayı ve satmayı biliyor.

Namık Ekin nerede olduğunu bile bilmediğimiz bir havuzun içinde 121 saat kalırken, elin Amerikalısı New York’un göbeğine cam küre koyarak tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başarıyor.

Namık Ekin de geçen yıl bu işe para ayıracak birilerini bulup Taksim’in göbeğinde aynı gösteriyi yapmış olsa herhalde daha fazla ilgi çekerdi.

Türk basınının Blaine’e Namık Ekin’den fazla ilgi göstermesi yazısını tam burada noktalıyordum ki, Ekin’den bir mail geldi...

David Blaine’e meydan okuyormuş!

"Ben 5 metrede ve klorlu havuzda kaldım. Blaine ise 2 metrede tatlı suda. Aynı modern koşullar bana sağlanırsa Blaine’in rekorunu kıracağıma söz veriyorum" diyor...

İstanbul Belediyesi’nden de sponsorluk isteyip, Taksim’e cam fanus konulmasını talep ediyor.

Belediye taşın altına elini koysa da görsek...

Belki bu sefer medyada Blaine’den daha geniş yer bulur Namık Ekin.

Mehmet Günsur bir ay sonra ölecek!

Kadın hayranları için ’kötü haberi’ geçtiğimiz ay Kelebek duyurmuştu:

Mehmet Günsur, İtalyan sevgilisi ile yaz aylarında evlenecek.

Yakışıklı oyuncuyla ilgili bir ’kötü haber’ de benden.

Beyaz Gelincik dizisinden ayrılıyor.

Öğrendiğim kadarıyla bunun çeşitli nedenleri varmış.

En önemlisi evlilik tabii...

Evlenmek için İtalya’ya gidecek olan Günsur, burada yeni bir filmde rol almak için çalışmalara başlayacak.

Zaten Beyaz Gelincik’le yaptığı kontratı da bir yıllıkmış.

Bir diğer önemli neden ise Günsur’un bu diziyle istediği geri dönüşü alamaması.

Hikayenin Günsur üzerine kurulu olmaması, Beyaz Gelincik’in diğer genç oyuncuları Erkan Petekkaya ve İsmail Hacıoğlu’nun da zaman zaman öne çıkması Günsur’un kontratını uzatmamasında etkili olmuş.

Bunun üzerine de senaristler dizide Mehmet Günsur’un canlandırdığı Mustafa Aslanbaş’ı öldürmeye karar vermişler.

Sezon sonunda yayınlanacak son bölümde Mustafa ölecek, Beyaz Gelincik de yeni sezonda Mehmet Günsur’suz devam edecek.

Tabii bu yazı sonrasında senaristler değişiklik yapabilir, Günsur’un ayrılışını başka şekilde noktalayabilirler.

Onu da yazayım da yalancı çıkmayayım: Senaristler Mustafa Aslanbaş’ı öldürmezse, okumak için Amerika’ya gönderecekler.

Heykel özürlü

Resmin ve heykelin yasak olduğu islam kültürünün etkisiyle bir türlü barışamıyoruz heykel sanatıyla...

Yapmayı bildiğimiz tek şey Atatürk heykeli.

Onların da çoğu ya orantısızdır ya da tartışma konusu...

Geçen ay Roma’da her biri Rönesans ustalarının elinden çıkma çeşmeleri, meydanlardaki heykelleri görünce de aynı geyiği çevirmiştik...

"Heykelle barışık değiliz abi"...

Ya kolunu bacağını kırarız ya üzerine boya atarız ya da içine tükürürüz.

Ne yazık ki biz buyuz!

Heykeli sevmeyiz.

Geçen gün Ankara’daki bir heykelin kolları bacakları kırıldı.

Esenler Belediyesi’nin diktiği Nazım Hikmet heykeli de gözden uzak bir yere kaldırıldı.

Ama kimin kaldırdığından Başkan Gürbüz Çapan’ın bile haberi yok.

İnsanın içi sıkılıyor.

Meydanları süsleyen görkemli heykellerimizin olmamasına, olanların kırılmasına, kırılmayanların da garabet anıtı olarak durmasına...

Neresinden tutsanız şu heykel işi elimizde kalıyor.

İnsanın içi sıkılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları