Mutluluğun en önemli anahtarı güçlü aile bağları ve arkadaşlık

Güncelleme Tarihi:

Mutluluğun en önemli anahtarı güçlü aile bağları ve arkadaşlık
Oluşturulma Tarihi: Nisan 04, 2005 21:33

İnsan yüreğini şen şakrak kılan ne? Araştırmacılar bu konuya daha yakından eğildi ve çoğumuzu hayrete düşürebilecek bulgular elde etti: En çarpıcı mutluluk özellikleri ve en düşük düzeyde depresyon belirtileri, arkadaş ve aile bağları güçlü kişiler arasında yaygın.

Kar beyazı kumlar sahilin kızgın güneşi altında ışıldarken, masmavi suların içinde alacalı tropikal balıklarla tembel deniz kaplumbağaları oynaşıyor. Palmiye ağaçlarının gölgesinde buz gibi biranızı yudumluyorsunuz. Kısacası, yaşamın keyfine alabildiğince varabileceğiniz cennetten farksız bu yerde, dünyanın en önde gelen ruhbilim uzmanları toplanmış ve insan mutluluğunu tartışıyorlar!

Psikolojinin odak konusu en başından beri kaygı, depresyon, nevroz, takıntı, paranoya ve sanrı gibi insan beynini yiyip bitiren birtakım olumsuz durumlar oldu. Uzmanların amacı, hastaların acı ve üzüntülerinden sıyrılıp normal bir ruh durumuna, yeni "eksi beşten sıfır konumuna" getirilmesiydi.

Mutluluğu araştırmak, Amerikan Psikoloji Derneği’nin başkanı Seligman’in ana projesi idi. Psikologları, insanları doyuma ulaştıran, yaşama bağlayan ve yaşamı anlamlı biçimde mutlu kılan unsurların ne olduğunu araştırmaya çağırıyordu. Ona göre, ruhsal sağlık ruhsal rahatsızlığı olmamanın ötesinde bir şey olmalıydı. Mutluluk, insan beyniyle ruhunun canlı ve zinde tutulması gibi bir şey olmalıydı.

Zaman içinde bazı ruhbilimciler, ruhsal bozuklukların dışına çıkarak, bedensel sağlığın, uzun yaşamın ve de mutluluğun göstergelerinden biri olan iyimserlik konusunu irdeledi.

Bu konuya en çok eğilenlerden biri de Illinois Üniversitesi ruhbilimcilerinden Edward Diener oldu. Dr. Mutluluk lakabıyla bilinen Diener yirmi yılı aşkın bir süredir insanları yaşamda nelerin hoşnut kıldığını, nelerin mutsuz ettiğini araştırmaktaydı. Dünyanın önde gelen ruhbilim uzmanlarının, cennet bir köşede düzenli buluşarak mutluluk konusunu tartışmaları ile pozitif psikoloji toplantılarını başlatmış oldu.. Böylece, mutluluk, iyimserlik, olumlu düşünce ve sağlıklı kişilik özellikleri gibi konularda bir araştırma patlaması yaşandı.

İnsanoğlunu mutlu eden ne

Bu araştırmalar insanın gönlünü hoş tutan şeyler konusunda, akla hayale gelmeyecek birtakım bulguları da su yüzüne çıkarttı. Söz gelimi, bolluk zenginlik ve paranın satın alabileceği onca güzellikleri ele alalım.

Araştırmalar insanın temel gereksinimleri karşılandığında, ek gelirin yaşamdan alınacak keyfe pek de bir katkısı olmadığını ortaya koyuyor.

Ya, iyi bir eğitim? Anne ve babalar, üzgünüz ama, ne iyi bir eğitim ne de yüksek IQ düzeyi mutluluğun yollarını açabiliyor.

Gençlik? Ne yazık ki, gençlik te bir işe yaramıyor. Işin aslına bakacak olursanız, yaşlılar gençlere kıyasla yaşamın tadını çıkarmayı çok daha iyi biliyorlar ve kendilerini bunalıma sürüklenmekten çok daha iyi koruyorlar.

Kısa bir süre önce Amerikan Hastalık Denetim ve Engelleme Merkezleri tarafından gerçekleştirilen bir araştırma, 20-24 yaş arasındakilerin ayın ortalama 3,4 gününde üzgün olduklarını, buna karşılık yaşları 65 ile 74 arasında olanlarda bu ortalamanın 2,3 gün olduğunu gözler önüne seriyor.

Din ve arkadaşlık

Peki evlilik? Biraz çetrefilli bir durum: evliler genelde bekarlara kıyasla daha mutlular. Ne var ki, bu durum onların evlenmeden de zaten mutlu kişiler olmalarından kaynaklanabilir.

Ya televizyon izlemek? Mutlulukla hiç ilgisi yok. Günde üç saatten fazla televizyon izleyenler ekran başında daha az zaman geçiren kişilerden çok daha mutsuzlar.

Ama, dinsel inancın ruhsal bir rahatlama sağladığı görülüyor.

Ancak bu rahatlamanın dinin Tanrısal gücünden mi, yoksa cemaat unsurundan mı kaynaklandığı bilinmiyor.

Arkadaşlar ve arkadaşlıklar? Kesinlikle olumlu bir etki yaratıyor. Illinois Üniversitesi’nde 2002 yılında yapılan bir araştırma deneklerin %10’unda görülen en çarpıcı mutluluk özelliklerinin ve en düşük düzeyde depresyon belirtilerinin, arkadaş ve aile bağları güçlü kişiler arasında yaygın olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacı "Dr. Mutluluk", "Toplumsal yeteneklerin geliştirildiği, kişisel ilişkilerin ve toplumsal desteğin güçlü olduğu alanlarda çalışmak insanın mutlu olmasında önemli bir rol oynuyor," diyor.

Dünya Mutluluk Veri Tabanı

Rotterdam Erasmus Üniversitesi mutluluk araştırmaları profesörü Ruut Veenhoven mutlulukla ilgili bu tür bulgular açısından engin bir kaynak.

"Mutluluk Araştırmaları" adında bir dergi çıkartan ve "Dünya Mutluluk Veritabanı" (www2.eur.nl/fsw/research/happiness) adlı bir siteyi yöneten Veenhoven, günde bir iki kadeh içki içenlerin yeşilaycılardan çok daha mutlu olduklarına dikkat çekiyor.

30-50 yaşlar arasındakilerin öteki yaş gruplarına kıyasla daha mutsuz olduklarına da parmak basan Veenhoven, bunun nedenini orta yaş grubunun daha fazla sorumluluk, daha az özgürlüğe sahip olmasına bağlıyor. 25 yıldır bu işin içinde olan araştırmacı, "Mutluluk yaşadıklarınızdan ne denli hoşnut olduğunuzdur.

Cennetten farksız bir ortamda yaşıyor olabilirsiniz, ama her şeyi dert eden bir kişiliğe sahipseniz yaşam sizin için cehennem azabına dönüşebilir," diyor.

Ruh durumlarının ölçülmesi

Mutluluk, doğal olarak, durağan bir ruh durumu değildir. En şen şakrak, en mutlu insanlar bile zaman zaman hüzünlenebilecekleri gibi, en neşesizlerin de mutlu olduğu anlar vardır.

Bu durum mutluluğu ölçmeye çalışan bilim insanlarının işini iyiden iyiye güçleştirmektedir. Bu güçlüklerin üstesinden gelmek için de araştırmacılar birtakım yöntemler geliştirdiler. Diener’in geliştirdiği "Yaşamdan Hoşnutluk Ölçeği" bu yöntemlerin en basit olanı ve en çok uygulananı.

Kimi bilim insanları beş sorudan oluşan bu basit değerlendirmenin pek de sağlıklı sonuçlar vermeyeceğini savunsalar da, Diener verilerin aile ve arkadaşların izlenimleri, olumlu duyguların dışavurumu ve düşük depresyon belirtileri gibi başka birtakım değerlerle uyuştuğuna dikkat çekiyor.

Araştırmacılar daha gelip geçici ruh durumlarını incelemek amacıyla da birtakım yöntemler geliştirdiler. Ünlü Macar araştırmacı Csikszentmihalyi, deneklerle gelişigüzel aralıklarla iletişim kurmak için önce ses uyarıcılı, daha sonra elde tutulan bir bilgisayardan yararlanan yeni bir yöntem geliştirdi.

Yeni yöntem

Bu yöntemde deneğin karşısına ansızın çıkan ekranda "Ne yapıyorsun?", "Yaptığından ne kadar keyif alıyorsun?","Tek başına mısın, yoksa birileriyle iletişim içinde misin?" türünde bir dizi soru oluyor. Deneyim örneklemesi adı verilen bu yöntem pahalı, müdahaleci ve zaman alıcı olmakla birlikte, kişinin belli bir zamanda yaptığı şeyden duyduğu mutluluğun kusursuz bir portresini çiziyor.

Geçtiğimiz Aralık ayında Princeton Üniversitesi ruhbilimcilerinden Nobel ödüllü Daniel Kahneman önderliğindeki bir ekip mutluluğun değerlendirilmesine yarayan yeni bir yöntem geliştirdi.

Günlük-yeniden yapılandırma adıyla bilinen bu yöntemde katılımcılar bir gün önce neler yaptıklarını, kimlerle birlikte olduklarını en ince ayrıntılarıyla belirttikleri ve her durumda ne tür duygular yaşadıklarını (mutlu, sabırsız, üzgün, kaygılı, bitkin v.b) 1-7 arasında bir puanla değerlendirdikleri bir anket formunu dolduruyorlar.

Kahneman’ın araştırmaları yaşadığımız bir olaydan ne kadarının akılda kalacağının o deneyimin bizde yarattığı duygusal yoğunluğa ve nasıl noktalandığına bağlı olduğunu ortaya koyuyor.

Öyle ki, yöntemi Italya’da tatilde olan birine uyguladığınızda, o kişiyi siparişi alacak uyuşuk bir garsonu öfkeyle beklerken ya da çanak çömleğin yüksek fiatından yakınırken yakalamanız işten değildir. Ancak tatil sonrasında ona tatilin nasıl geçtiğini soracak olursanız, ortalama bir kişinin anımsayacağı şeyler o tatilde yaşadığı doruk anlar ve sonunda hissettikleri olacaktır.

"Gerçek mutluluk"

Kahneman mutluluğu araştıran sosyal bilimcilerin insanların izlenimlerinden çok, gerçekte yaşadıkları deneyimlere özellikle eğilmeleri gerektiğine inanıyor.

Seligman ise, tam tersine, kişinin anımsadıklarına ağırlık veriyor ve,"Bana göre bireyin yaşamı deneyimlerinden çok, anımsadıklarından ibarettir," diyor. Seligman an be an yaşananları araştırmanın gelip geçici haz ve hoşnutsuzlukların abartılmasına yol açtığına inanıyor.

2002 yılında yayımlanan "Authentic Happiness=Gerçek Mutluluk" adlı yapıtında mutluluğun daha derin bir kavram olduğuna dikkat çeken Seligman bunun üç farklı bileşkenden oluştuğunu öne sürüyor: haz (mutluluğun güleryüzlü parçası), bağlılık (kişinin ailesi, işi, duygusal ilişkileri ve hobilerine olan ilgisi) ve anlam (daha kapsamlı bir amaca ulaşmak için kişisel güçlerden yararlanma).

Mutlu ve doyurucu bir yaşama açılan bu üç yoldan en önemsizinin haz olduğunda ısrar eden Seligman,"Insanlar genellikle yaşamlarını haz temeli üzerine kurduklarından, bu görüşüm çok kişiye şaşırtıcı gelebilir," diyor.

Mutluluk elde edilebilir mi?

Mutlulukla ilgili araştırmaların can damarını mutluluğumuzun ne denli denetim altında tutulduğu sorusu oluşturmaktadır. 1996’da Minnesota Üniversitesi araştırmacılarından David Lykken kişinin yaşamdan keyif almasında genlerin rolünü irdeleyen bir tez yayımladı. Şimdi 76 yaşında olan Lykken 1936-1955 yılları arasında Minnesota’da doğan 4000 ikizle ilgili bilgiler topladı.

Ikizlerden elde ettiği mutlulukla ilintili verileri karşılaştıran araştırmacı yaşamdan keyif alma duygusunun yaratılmasında genetik programlamanın %50 oranında bir payı olduğu sonucuna vardı. Lykken gelir düzeyi, medeni durum, din ve eğitim gibi sonradan edinilen unsurların kişinin mutluluğuna %8 oranında bir katkısı olduğunu, geri kalanını da "yaşamın gelgitlerinin" oluşturduğunu ortaya koydu.

"Emotion: The Science of Sentiment= Duygu: Duyarlığın Bilimi" adlı yapıtı kaleme alan West of England Üniversitesi’nden Dylan Evans mutluluğun evrimsel sürecin gereksinimleri sonucunda belirlendiğini öne sürüyor.

"Bizleri en çok mutlu eden şeylerin atalarımızın da yaşamlarını sürdürüp çoğalmalarına katkıda bulunan duygusal ilişki, anne ve babaların çocuklarıyla ilişkileri, yakın arkadaşlık gibi şeyler olduğunu görüyoruz," diyen Evans mutluluğun asıl işlevinin, gerçekten de, bireyin mutluluğunu ve genlerini çevreye yaymasına katkıda bulunmak olduğuna dikkat çekiyor.

Tsunami çocukları

Genlerin etkisinden yola çıkan Lykken her kişinin, tıpkı ideal kilo gibi, kendine özgü ve önceden belirlenmiş bir mutluluk sınırı olduğuna inanıyor. Yaşananlar, iyi ya da kötü, ne olursa olsun, kişinin dönüp dolaşıp varacağı noktanın önceden ayarlanmış bu sınır olacağını öne sürüyor. Tsunami sonrasında yüzlerinde gülücüklerle okula dönen kimi Asyalı çocuk görüntüleri insanoğlunun bu şaşırtıcı yeteneğini vurgulamaktaydı.

Bir dizi araştırma da insanoğlunun bu özelliğini gözler önüne seriyor. Örneğin, piyangodan para kazananlar üzerinde 1978’de yapılan bir araştırma bu kişilerin mutluluğuyla denetim grubu arasında pek de belirgin bir fark olmadığını ortaya koyuyordu. Kaza sonucu bacaklarını kullanamaz duruma gelenler bile bir süre sonra, tam anlamıyla olmasa da, yeniden yaşamla bağlarını sürdürebiliyorlar.

Diener ciddi bir kaza sonrasında öfke ve kaygıyla dolup taşan kişilerin sekiz haftada yeniden mutluluğu yakaladıklarına dikkat çekerken, Kahneman da belden aşağısı tutmayan kişilerin yemek yemekten, arkadaşlarıyla birlikte olmaktan ve gazete okumaktan aldıkları keyfin hayret verici olduğuna parmak basıyor.

Üç bileşke

Edward Diener, yani Dr. Mutluluk, insanların yaşamında iki olayın mutluluğu kalıcı bir biçimde sarstığını ortaya koydu: eşinden olmak ve işinden olmak. Eşini yitiren bir kişinin kendini toparlaması en az beş-sekiz yıl alıyor. Aynı biçimde, işini yitiren birinin sıkıntıları yeniden iş bulmasından sonra da bir süre devam ediyor.

Sekiz yıl önce mutlulukta sabit sınır kuramını ortaya attığında, Lykken daha mutlu olmaya çalışmanın insanın boyunu uzatmaya çalışması gibi boş bir çaba olacağı yönünde kesin bir yargıya varmıştı. Bu görüşünde yanıldığını çoktan fark eden araştırmacı artık mutluluk düzeyini olumlu ya da olumsuz yönde değiştirmenin büyük ölçüde insanın elinde olduğuna inanıyor.

Lykken’in bu yenilikçi görüşü mutluluk çıtasının yükseltilip alçaltılabileceğini ortaya koyan pozitif psikolojinin görüşünü destekliyor. Seligman ve aynı görüşü savunan öteki araştırmacılar için bu süreç mutluluğun üç bileşkesi üzerinde çalışmayı gerektiriyor:

yaşamdan daha çok zevk almak,

kişinin yaptığına daha çok ilgi göstermesi ve

yaşamın daha anlamlı kılınmaya çalışılması.

İnsanlarla iletişim

Araştırmacılar bunu başarmanın çeşitli yolları olduğuna inanıyorlar. Kaliforniya Üniversitesi ruhbilimcilerinden Sonja Lyubomirsky mutluluğu körükleyen farklı etmenler üzerinde çalışıyor. Bunlardan biri deneklerin yaşamda minnettar oldukları şeyleri kaydettikleri bir tür günlük.

Lyubomirsky insanların haftada bir kez kendilerine bağışlanan nimetleri dürüstçe kaleme almalarının mutluluk düzeyinde belirgin bir artış sağladığına, oysa böylesi bir kayıt tutmayanlarda herhangi bir değişiklik meydana gelmediğine tanık oldu.

Kaliforniya Üniversitesi’nden Robert Emmons, minnettarlık uygulamasının ruh durumunu iyileştirmenin ötesinde, enerjiyi arttırmak, ağrıyı dindirmek ve yorgunluğu gidermek gibi birtakım fiziksel yararlar da sağladığını ortaya koydu.

Pozitif psikoloji yandaşlarına göre mutluluğu körükleyen bir başka unsur da özgeci ve sevecen davranışlar. Bir huzurevini ziyaret etmek, arkadaşınızın çocuğuna ev ödevinde yardımcı olmak, komşunuzun çimlerini biçmek, ya da büyükannenize mektup yazmak gibi işlerin özellikle de bir güne sığdırılmasının mutluluğu çarpıcı bir biçimde körüklediği görülüyor.

Başkalarıyla iletişim

Mutlulukla ilgili bilimsel verilere bakılırsa, başka insanlarla iletişim en can alıcı unsur olarak ortaya çıkıyor. Csikszentmihalyi, "Hemen hemen herkes başka biriyle olduğunda kendisini daha mutlu hissediyor. Bu son derece çelişkili bir durum, çünkü birçoğumuz bir an önce evimize varıp kafa dinlemeye can atıyoruz.

Oysa, insanın evine kapanması mutluluk açısından yapılabilecek en feci şey," diyor. Iyi de, tek başına olmaktan hoşlanan biri sevecenlik uygulamalarıyla şen şakrak birine dönüşebilir mi? Oldum olası karamsar bir kişi bardağın dolu olan yarısını görmeyi öğrenebilir mi? Minnettar kaldığımız olayları kaydetmek sihirli bir değnek gibi etkisini gösterebilir mi? Kaçımız bu listeyi yepyeni şeylerle doldurabiliriz?

Lyubomirsky tüm bunların olası şeyler olduğuna inanıyor ve,"Her gün kendinize yeni bir hedef belirlemelisiniz. Zamanla bu hedeflerden bir bölümünün alışkanlığa dönüşeceğini ve bir külfet olmaktan çıkacağını umuyoruz," diyor.

Kim haklı?

Time dergisinde yayımlanan Mutluluğun Bilimi başlıklı ilginç yazıda (Claudia Wallis) şöyle deniyor: Gelgelelim, başkaları bunun geçerli olacağından pek emin değiller. Kimileri kişiliğin öylesine esnek olmadığına ve insanların alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmediklerine inanıyor.

"The Positive Power of Negative Thinking= Olumsuz Düşüncenin Olumlu Etkisi" adlı kitabı kaleme alan Wellesley College psikoloji profesörlerinden Julie Norem, "Yaşamı didik didik edip neyin ters gidebileceğini bulmaya çalışan karamsarlar için bu işe yarayabilecek bir yöntem olabilir.

Gerçekten de, olumsuz bir tavrın yerini olumlu bir tavırla doldurmaya kalkıştığınızda kafanız daha da karışabilir," diyor. Norem pozitif psikolojiyle ilgili görüşlerin kişinin kendi başına karar alması ve olumlu bir tavır sergilemesinin karmaşık sorunlara nasıl çözüm getirebileceği konusunda birtakım "terslikleri" daha da pekiştireceğinden korkuyor.

Peki, kim haklı? Işte, size herkesin kendi başına uygulayabileceği bir deney. Yaşamın nimetlerine biraz daha şükretmek ve biraz daha sevecen davranmakla hiç bir şey yitirmezsiniz, ama sonuçları size çok şey kazandırabilir.

Mutluluğunuzu Ölçün

Aşağıdaki şıkları 1 ile 7 arasında bir puan vererek değerlendirin.

1- Yaşamım çoğu yönden tam da istediğim gibi.

2- Yaşam koşullarım mükemmel.

3- Yaşamımdan hoşnutum.

4- Bugüne dek yaşamdan istediğim her şeyi elde ettim.

5- Yeniden dünyaya gelecek olsam, yaşamımın hemen hemen hiç bir şeyini değiştirmezdim.


Değerlendirme

31-35 puan: yaşamdan sınırsız bir keyif alıyorsunuz

26-30 puan: çok mutlusunuz

21-25 puan: biraz mutlusunuz

20 puan: kayıtsızlık noktası. Yaşam size ne mutluluk veriyor, ne mutsuz ediyor.

15-19 puan: biraz mutsuz

10-14 puan: yaşamdan keyif almıyorsunuz

5-9 puan: son derece mutsuzsunuz
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!