Mutlu olmak kolaydır

"Mutluluk sanatı" üzerine yazılanların bugünlerde daha çok okunmasının, konuşulanların büyük bir dikkatle dinlenmesinin sebebi mutsuzluk dalgasının bir salgın hastalık hızıyla dünyamızı sarmasıdır.

"Hayatımızın gerçek amacının mutluluğu aramak olduğuna inanıyorum. Gerçek mutluluğa ulaşmak Batı’da her zaman hasta edici, anlaşılmaz, ele geçmez bir şey gibi görülmüştür. Varlığımızın esas anlamı mutluluktur, mutluluğu aramaktır. Mutluluğu gerçek bir hedef olarak görmek ona doğru olumlu adımlar atmamızı sağlar" diyen Dalai Lama çok haklıdır.

Mutlu olmak için pek çok şeye ihtiyacınızın olduğunu düşünebilirsiniz ama ihtiyaç duyduğunuz o şeylerin çoğunun aslında eskiden zaten sahip olup sonradan kaybettiğiniz şeyler olduğunu pek fark edemezsiniz.

Hayat kalitemizi bozan güncel sorunlardan çoğunun kaynağı mutsuzluğumuzdur: Uyku sorunları, yorgunluk yakınmaları, çarpıntı atakları, mide-bağırsak spazmları, kas ve eklem ağrılarınızın, göğüs sıkışmaları ve nefessiz kalmalarınızın, kırgınlık ve alınganlıkların, hiddet ya da öfke patlamalarına kapılmamızın, eşimize, işimize, arkadaşımıza bile güvensizlik duymalarınızın, endişe ve korkularınızın arkasında çoğu kez mutsuzluk sorunu yatmaktadır

MUTSUZLUK BULAŞICIDIR

Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalık gibidir. Hastalığın kişisel olmaktan çıkıp toplumsal bir sorun haline dönüştüğünü düşünenlerin sayısı artmaktadır: Kavgacı, gürültücü, suç oranı yüksek, yardımlaşma, şefkat, hoşgörü oranı düşük bir toplum haline gelmemizin sebebi mutsuzluktur. Aşktan, dostluk ve arkadaşlıktan, sevgi, başarı, takdir ve iltifattan çok çelme takmayı, kazıklamayı, kıskançlık, düşmanlık, kin, nefret ve aşağılamayı daha çok kullanmamızın nedeni de büyüyen toplumsal huzursuzluk ve mutsuzluktur.

Konunun sosyolojik yanı bizim işimiz değil ama sağlık tarafı bir hayli önemlidir.

Mutlu olmaya hazır bir toplumuz. Kolay, uysal, heyecanlı, hareketli ve inançlıyız. Ama, ne yazık ki hayatımızdan memnun değiliz! Eğer mutluluk ölçümü yapılabilse ülke olarak çok arka sıralarda yer bulabileceğiz. 20-30 yıl öncesine oranla refah düzeyimiz, sağlık sistemimiz, yaşam kalitemiz daha iyi gibi görünüyor ama kişisel ve toplumsal mutsuzlukta en üst noktalardan birindeyiz.

NEDEN YAYGINLAŞIYOR

Mutsuzluğun dalga dalga yayılmasının pek çok sebebi var. Bakın Dalai Lama bunun için neler diyor:

"Sakin ve barış dolu bir zihinsel durumu koruyabilirseniz, sağlığınız kötü iken de mutlu biri olabilirsiniz. Olağanüstü zengin biri de olsanız, yoğun bir öfke ve hiddet anında sahip olduklarınızın tümünü kırıp atmak da isteyebilirsiniz. O anda elinizdeki zenginliklerin hiçbir anlamı yoktur. Büyülü bir refah örtüsünün altında, hayalkırıklığına, gereksiz kavgalara, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına kadar götüren ciddi ruhsal huzursuzluk vardır. Varlığın, zenginliğin, aradığınız tatmini ve neşeyi getireceğinin garantisi yoktur. Diğer yandan eğer içsel niteliğe, sakin-dingin bir ruha ve içinizde belirli bir dengeye sahipseniz dışsal olanaklarınız eksik olsa bile mutlu ve neşeli bir hayat yaşamanız mümkündür."

Mutsuzluk virüsünü yaygınlaştıran sebeplerin birincisi ve en önemlisi tatminsizlik gibi görünüyor. Olan ile yetinmemek, olmak-olgunlaşmak yerine sahiplenmeye öncelik vermek, eskilerin deyimi ile "hırsı aklının önünde gitmek" hep sorun olmuştur. Daha büyüğünü, yenisini, hızlısını, güçlüsünü, farklısını istemek mutluluğun önündeki en büyük engel.

NE YAPMALIYIZ

Mutlu olmak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Mutluluk daha iyi bir hayata yolculuk olmaktan çıkıp, ulaşılması güç bir dağ, varılması güç bir çöl haline geliyor.

Mutlu olmak için biraz yavaşlayıp, soluklanıp, gülün, nergisin, kirazın, baharın ve aşkın tadına daha çok bakmalıyız.

Kötüyü unutmalı, iyiye sarılmalı, birbirimize daha çok yaklaşmalı, yaslanmalıyız.

Birbirimize ve hayata daha çok inanmalı, güvenmeli, paylaşmalıyız.

Kızmamalı, öfkelenmemeli, darılmamalıyız.

Yaşamaktan daha çok hoşlanmalı, "keşke"lere ,"oysa"lara "ben"lere daha az takılmamalıyız. Pişman olmamalı, pişmanlık duyacağımız şeyleri yapmamalıyız.

Geride kalan keyifsiz, neşesiz ve acılı zamanlara takılıp kalmamalı, üzülmemeli, yanmamalıyız. Sporcuların dedikleri gibi önümüzdeki maçlara bakmalıyız!

Yaşayan ve var olan her şeye hayranlık duymalı, kucaklamalıyız.

Daha az istemeli, daha çok vermeli, daha az küsüp daha çok sevmeliyiz.

Üzüntüden kaçmalı, kendini bilmeli, fazlalıklarımızı atıp hafiflemeli, köşelerimizi, sivriliklerimizi törpülemeliyiz.

Olumlu düşünmeli, güzel ve hoş şeyler düşlemeli, zihnimize bize iyi ve güzel gelecek beklentiler yüklemeliyiz.

Sosyal ilişkilerimizi geliştirip güçlendirmeli, aidiyet duygusuna önem vermeli, inanç dünyamızı güçlendirip geliştirmeliyiz.

En zor zamanlarda bile "Bu da geçer" deyip dik durmayı becerebilmeliyiz.

Kendimize ve ailemize zaman ayırmalı, kişisel gelişimimizi sürdürmeliyiz.

NASIL YAŞIYORLAR?

Hakan Peker
(Şarkıcı)

1.83 boyundayım ve 76 kiloyum. Genelde üç öğün yemek yemeye çalışıyorum. Sabah kahvaltısını mutlaka yaparım. Peynir, zeytin, reçel ve domates kahvaltıda vazgeçemediklerim arasında. Ara sıra yumurta da yiyorum. Öğle yemeklerini genelde hafif geçiriyorum. Kırmızı et, beyaz et, sebze, meyve ve unlu mamulleri tüketiyorum. Her gıdadan yeteri miktarda almaya çalışıyorum. Alkol kullanmıyorum. Çok sık olmasa da sigara içiyorum. Vitamin takviyesi almıyorum. Uyku benim için çok önemli. Günümün sekiz saatini mutlaka uykuya ayırıyorum. Spor olmazsa olmazlarım arasında. Haftada üç gün mutlaka yürüyorum. Bunun dışında ağırlık çalışıyorum. Her iş gibi benim işimde de stres mevcut. Spor yaparak stresten uzak durmaya çalışıyorum. Stresin sağlığımı olumsuz etkilemesine izin vermiyorum. Dengede tutmaya çalışıyorum. Ailemden gelen ırsi bir hastalık yok. Her gün kanımı sulandırması için bir aspirin içiyorum.

PROF. MÜFTÜOĞLU’NUN YORUMU

Hakan Peker’in beslenme alışkanlıkları iyi görünüyor. Uykusuna, egzersiz aktivitelerine yeteri kadar dikkat etmesi sevindirici. Stresin olumsuz etkilerinin farkında olması ve düzenli egzersizleri bir stressavar gibi kullanması da sevindirici. Hakan Peker’in yaptığı iş gereği uyku zamanı kaymaları ve iyi havalandırılmamış ortamlarda yüksek solunum performanslı çalışmalar yapması dışında ciddi bir riski yok gibi görünüyor. Kötü havalandırılmış müzikholler, gece kulüpleri hem sanatçılar hem de izleyiciler için büyük bir sorundur. Sayın Peker’e vücut direncini artırmak amacıyla multivitamin-mineral karışımlarından (Pharmaton, Centrum, One a Day....) yararlanmasını, günde 500 mg C vitamini desteği almasını tavsiye ederim. Sayın Hakan Peker’e sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir yaşam diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları