Murat Bardakçı: 25 yıldır gizli kalan diyalog

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Kocatepe, bu konuşmadan sonra battı

Akdeniz'de 1974'ün 21 Temmuz günü denizcilik tarihimizin en büyük dramlarından biri yaşandı: Hava kuvvetlerimize bağlı savaş uçakları, harekát bölgesinde bulunan Kocatepe muhribimizi Yunan savaş gemisi sandılar, muhribe bomba yağdırdılar ve Kocatepe'yle beraber 54 denizcimiz Akdeniz'e gömülüp şehid oldu.

Kissinger, hatıralarında o günün sabahında Ecevit'le yaptığı bir telefon görüşmesinin tam metnini veriyor. Ecevit telefonda bazı Yunan savaş gemilerine Türkçe’yi daha önceleri NATO karargáhında öğrenmiş olan personelin yerleştirilip Türk bayrağı çekildiğini ve bu gemilerin batırılacağını söylüyor. Biran önce ateşkes ilán edilmesini isteyen Kissinger'ın cevabı ise ‘‘Türkçe konuşulan bir gemiyi batırırdığı için Türkiye'yi kimse suçlamaz’’ oluyor.

İşte, Kissinger'ın yayınladığı görüşme metni:

‘ECEVİT: Bir sorunumuz var. Yunanistan'ın inanılırlığından şüpheliyiz. Yuannides'in şeref sözü bir oyundan ibaret. Yuannides'in sözlerinin gerisindeki oyunu şimdi anladık. Yunan bayrağı taşıyan her her gemiye ateş açabileceğimizi söylüyor ve gemileri Türk bayrağı çekiyor!

KISSINGER: Eh, kendi gemilerinizi batırırsanız sizi hiç kimse suçlayamaz.

ECEVİT: Hayır Dr. Kissinger, onlar bizim gemilerimiz değil. Onlar Yunan gemileri. Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri.

KISSINGER: Evet bay başbakan, eğer bunlar hakikaten Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileriyse batırabilirsiniz.

ECEVİT: İki çeşit hile yapıyorlar. Biz NATO müttefikiyiz ve Türk pilotlar kodumuzu biliyorlar. Onlar (Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri) Türkçe konuşuyorlar; pilotlarımızla Türkçe ve bizim kod kelimelerimizi kullanarak temas kuruyorlar. Yunanistan'ın sözlerine daha fazla itimad edemeyiz.

KISSINGER: Tam olarak istediğiniz nedir? Sizin zeki bir insan olduğunuzu Harvard günlerinden biliyorum. Size saygı duyuyorum ama bunu kabul edemem. Bu iş böyle giderse altı hafta boyunca devam edebilir.

ECEVİT: Mütareke istediklerini söylüyorlar. Ateşkesi adaya asker yığmak için istismar etmek istedikleri açıkça ortaya çıktı. Yunanlılar bu metodlara son vermeliler.

KISSINGER: Hangi metodlara son vermeliler?

ECEVİT: Ateşkese hazır olduklarını söylüyorlar. Halihazırda bize ateşkesi ihlál etmekte kullanacakları hileleri de göstermiş durumdalar.

KISSINGER: Bana ateşkesi kabul etmeyeceğinizi mi söylüyorsunuz?

ECEVİT: Ateşkesi kabul edeceğiz.

KISSINGER: Bugün mü?

ECEVİT: Şu anda sorunu görüşmekle meşgulüz.

Sonuçta o gün öğleden sonra, Türk Hava Kuvvetleri Amerika'nın sözlerindeki ağırlığı doğrularcasına pilot hatası neticesi bir Türk destroyerini batırdı’

Henry Kissinger, Birleşik Amerika'nın efsanevî dışişleri bakanıydı ve otuz yıl boyunca Amerikan dış politikasının önde gelen isimlerinden olmuştu. Vietnam savaşının sona ermesinden Mısır'la İsrail arasında imzalanan barışa ve Amerika'yla Kızıl Çin arasındaki yakınlaşmaya kadar 1970'li yıllarda dünyanın dört bir yanında yaşanan birçok olumlu diplomatik gelişme onun eseriydi.

Amerikan dışişlerinde 1950'lerde başlayan kariyerinin zirvesine 1973 Ağustos'unda tırmandı ve dışişleri bakanı oldu. Bakanlık koltuğunda 1977'ye kadar kaldı, sonra Amerika'nın önde gelen üniversitelerinden Georgetown'da hocalık yapmaya ve anılarını yayınlamaya başladı.

Kissinger'ın anılarının son cildi, bundan iki ay önce çıktı: ‘‘Years of Renewal’’, yani ‘‘Yenilenme Yılları’’. Eski dışişleri bakanının 1150 sayfa tutan renkli diplomatik maceraları şimdi Amerika'da listebaşı. Amerikalılar Vietnam Savaşı sırasındaki gizli temasları, 1970'lerde yaşanan petrol ambargosunun perde arkasını, Latin Amerika'daki bilinmeyen pazarlıkları, Angola'yı kan gölüne çeviren iç savaşın gerisinde yaşananları ve daha birçok olayı birinci elden, yani Kissinger'dan öğreniyorlar.

‘‘Yenilenme Yılları’’nın Türkiye'deki ilk bahsi önceki hafta hiç beklenmeyen bir yerde, Meclis Genel Kurulu'nda geçti. TBMM'de Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılması konusu tartışılırken kürsüye gelen Güneş Taner sözü Bülent Ecevit'in dış politikadaki tecrübesine ve Kissinger'in anılarına getirdi, sonra anılardan bazı alıntılar yaptı. O günlerde gündeme ‘‘Hocaefendi’’ unvanını takınan zatın maceralarıyla İmralı'daki davanın gölgesi düşmüştü ve Kissinger'in anıları sözün tam mánásıyla kaynayıp gitti.

Tam 1150 sayfalık devásá kitabı ben Güneş Taner'den tedarik ettim, okumaya başladım ama daha yarısına bile gelmeden şaşkınlık içinde kaldım. Kissinger öyle olaylardan bahsediyor ve öylesine derin ayrıntılar veriyordu ki, elimde olmadan ‘‘Bizde birisi kalkıp ta Kissinger'in yazdıklarının değil aynını, dörtte birini bile yazmaya kalksa devlet sırlarını açığa çıkarmakla suçlanır, hayatı kararırdı’’ diye düşündüm.

İşte, hatıralardan bizimle ilgili bazı bölümler: Amerika'nın sabık dışişleri bakanı Kıbrıs harekátı sırasında Amerika'yla Yunanistan'ın nasıl bir acz içinde bulunduklarını ve Ecevit'in şartları nasıl değerlendirdiğini anlatıyor, Makarios'tan ‘‘düzenbaz piskopos’’ diye bahsediyor ve bu arada Kocatepe muhribinin batışından hemen önce Ecevit'le yaptığı çok önemli bir telefon konuşmasının metnini veriyor.

Kissinger'in anılarının başka ilginç bölümlerini, meselá Washington'un ‘‘Kürt politikası’’ adı altında bölgede neler çevirdiğini, İran Şahı’yla anlaşıp Molla Mustafa Barzani’ye kaç milyon dolar ödediğini, Şah’ın fiyatı sonra nasıl yükselttiğini ve bu politikanın Kissinger’in ifadesiyle nasıl bir ‘trajedi’ halini aldığını merak ediyorsanız ‘Yenilenme Yılları’nı temin edip okuyun.

Amerika'nın eski dışişleri bakanı Henry Kissinger, yeni yayınladığı anılarında 1974 Kıbrıs harekátına ve Bülent Ecevit'e geniş yer ayırıyor. Kissinger Ecevit'in Kıbrıs politikasının Türkiye açısından başarı olduğunu yazarken Kocatepe muhribinin kendi uçaklarımız tarafından batırılmasından az önce Ecevit'le yaptığı bir telefon görüşmesinin zaptını da veriyor.

Şair, şahin çıktı

...Ecevit'i 1957'den, Harvard'daki uluslararası bir seminerdeki öğrenciliğinden beri tanırdım. Mesleğe yazar olarak girmiş, siyasetle henüz bütünüyle uğraşmaya başlamamıştı. O zamanlarda Paris'in edebî merkezlerinden etkilenen Avrupalı entellektüellerin geleneksel sol görüşlerine sahipti. Bu fikirler siyaseti meslek olarak seçmesinden sonra önemli bir değişikliğe uğramadı. Zira şiir ilk tutkusuydu ve siper harbihi tercih edecek olan alışılmış Türk siyasetçilerinden daha esnek ve hassas davranacağını ümid ediyordum.Böylelikle hiç kimsenin, hatta Makarios'un bile beklemediği patlama nihayet 15 Temmuz 1974 sabahı geldi.

...Ankara'da yeni başbakan Bülent Ecevit'in sosyalist partisiyle liderliğini aşırı İslamcı Necmettin Erbakan'ın yaptığı aşırı milliyetçi Milli Selámet Partisi arasında kurulmuş istikrarsız bir hükümet vardı. Ecevit yola bir şair olarak çıkmıştı, Yuannides (Yunan cuntasının lideri) aslında bir polisti, Makarios ise din adamı kılığında bir Makyavelci.

...Yuannides Türkiye'nin Kıbrıs sorunundaki tavrını yanlış anladı. Bütün bunların ötesinde Türkiye otonom bir Türk bölgesi talebinden hiç vazgeçmedi ve 1964'le 1967'deki rezaletleri asla affetmedi. Watergate (skandalıyla) meşgul olan Amerika Birleşik Devletileri ise durumun kritik bir noktaya yaklaştığına inanmadı.

...Ecevit'in zihninde (Kıbrıs'taki) eski statükoyu onarmak vardı. Daha doğrusu, Türkiye'nin on yıldan fazla bir zamandan beri elde etmek için gayret gösterdiği, denize çıkışı olan bitişik bir Türk bölgesi hedefini güçle veya baskıyla gerçekleştirebilecek fırsatı yakalamıştı. Nixon (Watergate skandalı yüzünden) resmen suçlanmanın eşiğindeydi, Kıbrıs yönetimi hiçbir devlet tarafından tanınmamıştı, Yunan cuntası ise uluslararası bir parya halindeydi. Ecevit, karşı koyulması imkánsız olan bütün bu şartların birleşiminin oluşturduğu bir ortam buldu.

Johnson'dan Paşa'ya Rus şantajı

Kıbrıs'ta 1964'te yaşanan kriz sırasında Türkiye adaya çıkarma hazırlıklarına başlamış ama yapamamıştı. Askerî harekáttan son anda vazgeçilmesinin sebebinin zamanın Amerikan Başkanı Lyndon Johnson'un Başbakan İsmet İnönü'ye 1964'ün 5 Haziran'ında gönderdiği bir mektup olduğu sonradan öğrenilecekti.

Belge, Türk siyaset tarihine ‘‘Johnson mektubu’’ olarak geçti ve ana fikri bugüne kadar ‘‘Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkması halinde Amerika'nın bütün yardımlarını keseceği’’ şeklindeki bir tehdit olarak yorumlandı.

Kissinger anılarında Johnson mektubunu bambaşka bir şekilde yorumluyor, başkanın bu mektubu yazmaktaki amacının Ankara'yı siláh gücü bakımından zora sokmak değil, ‘‘bir Sovyet müdahalesi halinde yalnız bırakmak tehdidinde bulunmak’’ olduğunu söylüyor ve Johnson'u eleştiriyor:

‘...Makarios 1963'ün sonlarına doğru anayasada ...önemli değişiklikler yaptı. Toplumlararası çatışma kaçınılmazdı. 1974 olaylarında önemli bir rol oynayacak olan Nikos Sampson adındaki eşkiyanın liderliğinde Lefkoşa'nın Türk mahallesinde bir katliam yaşandı. 1964'de taraflar arasında önce Londra'da, sonra Cenevre'de bir konferans toplandı ve Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball'ın başkanlığındaki bir uzlaştırma heyetinin de katıldığı bu konferans başarısız oldu.

Türkiye soydaşlarını korumak maksadıyla istilá tehdidinde bulundu ama Başkan Lyndon Johnson'un gönderdiği ve Sovyetler Birliği'nin bir tepkide bulunması halinde müttefiklerin Türkiye'yi Sovyetler'e karşı korumak yükümlülüğünü dikkate almayacağı yolundaki ihtarı üzerine bundan vazgeçti. Bir başka ifadeyle Atlantik İttifakı'ndan korunma istenemeyecek ve Türkiye Sovyeter Birliği'nin merhametine terkedilecekti.

Hiçbir NATO müttefiki daha önce bu şekildeki bir üsluba muhatap olmamıştı ve bundan sonra da olmadı. ...NATO, üyelerini potansiyel saldırıların kurbanı olacakları için değil, aralarında Birleşik Amerika'nın da bulunduğu diğer bütün üyeleri ulusal çıkarları gerektirdiğinden dolayı koruyordu. Bu, özellikle Türkiye gibi jeopolitik bakımdan vazgeçilmez bir bölgede bulunan bir ülkeler için böyleydi. Son derece önemli böyle hayatî varsayımlar üzerinde bir şüphe yaratan Johnson'un mektubu NATO'nun garantisini stratejik bir mecburiyet olmaktan çıkartıp Amerikan politikasının kaprisi haline getirdi. Bununla beraber Türkiye uçurumun kenarından geri çekilmiş olsa bile, bunu Kıbrıs'ın ilerideki krizlerini ipotek altına alan kırgınlıklar bahasına yaptı’’

Henry Kissinger anılarında 1964'teki Kıbrıs krizi sırasında ABD Başkanı Johnson'un Başbakan İsmet İnönü'ye gönderdiği ünlü mektubu da yorumluyor. Kissinger, ‘‘Johnson Türkler'i bir Sovyet müdahalesi halinde NATO'dan korunma isteyememek ve Sovyetler'in merhametine terkedilmekle tehdit etti’’ diyor.



Yazarın Tüm Yazıları