Mumya Veloş

Bazen düşünüyorum düşünüyorum ve diyorum ki; “Ayşe sen bu Veli’nin büstünü diksen, ayaklarından saçlarına kadar öpsen, bir dediğini iki etmesen; yine de hakkını ödeyemezsin bu adamın.”

Haberin Devamı

Adamdaki sabır takdire şayan, inanılması neredeyse imkânsızından...
Neredeyse bir yıldır adama etmediğim kalmadı, o bana kendimi değerli hissettirdikçe şımardım, kendimi bir halt sandım, helal süt emmiş biri olmasaydı Veli şimdiye kadar bin kez şutlamıştı beni.
Neyse gelelim bugünlere, bildiğiniz üzere bir süredir -dağlara taşlara- pek mutluyuz Veliyle.
O kadar mutluyuz ki normalde tahammül edemeyeceğim kıskançlıklarına dahi sesimi çıkarmıyorum.
Lokantalara gittiğimizde tam insanların olduğu yere bakan sandalyeye oturacağım, hop benimki beni oradan kaldırıyor, duvara bakan sandalyeye oturtuyor.
Tüm gece duvarı ve Veli’yi seyrediyorum, “yahu neden böyle yapıyorsun?” diyorum.
“Adam kısmı art niyetlidir, senin onun yanındaki kadına ya da başka bir şeye baktığını düşünmez, direk kendisine baktığını kur yaptığını düşünür.”
İçimden bir çüş çekip; “peki Velicim” diyorum.
Ya da bir barda bir şeyler içerken başlıyor Ajda çalmaya, ayağa kalkıp bir sağa bir sola sallanacakken yine Veli “hooop” diyor, “otur bakalım, yok öyle ayakta durmak murmak.”
Yine içten bir “çüş” ve “peki Velicim.”
Bu arada artık bana kız kız gezmek falan da yasak ya da en fazla saat dörde, beşe kadar serbest.
Hava karardı mı kadın kısmı evde olurmuş ama bu kural beyler için geçerli değil tabi ki bizimki erkek erkeğe takılıyor ara sıra.
Neyse mutlu olduğumuz için dediğim gibi pek takılmıyorum bu durumlara çünkü adam itiraf etti; “anlasana, sana aşığım” dedi, “aşkta denge olmaz, adı üstünde deliliktir” dedi.
Ve gönlümü fethetti.
Geçen gece dedik ki güzel bir akşam yemeği yiyelim, öyle bir yere gidelim ki önce şık bir yemek, sonra müzik; tüm geceyi o mekânda geçirelim.
Yeri seçtik, o gece nedense pek bir özendim; saçımdan başıma, küpemden bileziğime, ojeme kadar güzel olsun diye uğraştım; bir de çok şık giyinince oldum tam kıvamında.
Beni bu halde gören kot pantolonlu Veli dedi ki;
“Yok olmaz, bu güzelliğin yanına hıyar gibi kotlu adam yakışmaz, hemen dün aldığım Albertopromicinikolofolonti takım elbisemi giyeceğim.”
Ay giydi, aman Allah’ım adam oldu taş.
Koyu vizon renk ceket- pantolon, içinde açık mavi gömlek, ayağında Partivorinicinolitini ayakkabılar…

Haberin Devamı

Of Allah’ım of…
İki şık insan yola çıktık, mekândan içeri girince ayıptır söylemesi milletin gözü gönlü açılıverdi.
Kurulduk masamıza, önce çilek ve şampanya geldi, düşünsenize; adeta cennetteyim.
Sonra yemeklerimizi söyledik, onları beklerken ben masadaki bir şeyleri kurcalamaya başladım.
“Neyi?” derseniz, şu; Veli’nin işlerinden biri yemek masalarında bulunan bazı şeylerin üretimi. (ne olduğunu yazamıyorum, lime lime eder beni) Aldım elime masadakileri, markalarına bakacağım; hangi rakibimizin diye.
Veli de oflayıp kızıyor bu arada bana.
Baktım okuyamıyorum markalarını, dedim ki masadaki mumu alayım. Mumu kaldırmamla beraber alt haznesine dolan mumun suyu elimden fırlayıp Veli’nin kafasından aşağı dökülmez mi!
Saçı, takım elbisesi, her yeri batmaz mı, Veli bir yandan bağırmaz mı; “yandım Allah” diye!
Adam bir anda mumyaya dönüştü mü, etrafımızı garsonlar sardı mı, hele ki şef garson kavga ediyoruz da bile bile adamın kafasından aşağı attım sanmaz mı, peki bu arada Veli sinirinden kudururken beni bir gülme krizi tutmaz mı!
Hepsi oldu, vallahi billahi bir saat güldüm, belki bir o kadar da üzüldüm aslında ama sinirlerim bozuldu bir defa.
Neyse ki Veloş pek kızmadı ama inatla tüm gece ceketini de üzerinden çıkarmadı.
“Çıkarsana, rezil oluyoruz” dedim.
“Yoo, ne rezilliği, janfrncorottopoti’de buna benzer damlalı bir ceket vardı, geçirmece diye almamıştım, ona benzedi. Hahahaa”
İşte böyle geçti bizim yemek, seviyorum bu adamı galiba.

Yazarın Tüm Yazıları