Mümtaz Soysal: Teke tek

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Umulur ki, İtalyan Dışişleri Bakanı Lamberto Dini'nin yarınki Ankara ziyareti iki ülke arasındaki ilişkilerde oluşan yaraları iyileştirmeye yarasın. Bakanın Türkiye'yle yakınlaşmaya eskiden beri yatkın kişiliği ve Roma Büyükelçiliği'ne en değerli diplomatlarından birini gönderen Ankara'nın ilişkilere önem veren davranışı bu konuda iyimser olmayı gerektiriyor.

Tabii, şimdi yine de sorulacak soru, yamalı bohça gibi çok partili İtalyan hükümetinde Başbakan Massimo D'Alema'nın Öcalan olayında niçin aynı feraseti gösteremeyip Türkiye'yle olan ilişkilere bunca zarar vermiş olmasıdır.

O konuda özürler bulmak mümkün. Önceki parti lideri Occhetto'nun açıkça söylediği gibi, PKK başının Moskova'dan Roma'ya getirilişi, başlangıçta hükümetin bilgisi dışında olmuştur: Eski İtalyan Komünist Partisi'nin devamı niteliğindeki kuruluşlardan biri olan Sol Demokratlar Partisi'nde Rusya'daki eski komünistlerden birkaçıyla yakın ilişkide olanlar bu kaçışı düzenlemişler, sonra da hükümetin olaya sahip çıkmasını sağlamışlardır.

D'Alema'nın önemli hatası, boyutlarını bilmediği bir olaya sahip çıkmayı hem parti dayanışmasının, hem de Avrupa solculuğunun gereği saymasıdır.

Avrupa solunun genellikle yaptığı aynı yanlışı yaparak.

Yani, her etnik kıpırdanışı, amaçlarına ve yöntemlerine bakmadan, özgürlük adına desteklenmeye değer bir hareket sayarak.

Ama, daha büyük hata, dış politika deneyimi kısa bir politikacının o davranışla Türk-İtalyan ilişkilerine vereceği zararı ölçememiş olmasıdır.

Hepsinden de önemli olarak, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemini görmeyişi. Görseydi, yaptıklarını yapmazdı.

Bu noktada, üç büyük devlet, yani Almanya, İngiltere ve Fransa ile öbür Avrupa devletlerinin dış politika üsluplarında genellikle bir fark görülüyor.

Büyükler, dış politika konularında, kendi çıkarlarıyla Avrupa Birliği'nin çıkarları tam örtüşmedikçe, Avrupalılık adına yapılacak işlerde ve takınılacak tutumlarda kendi çıkarlarına zarar verecek çizgilerden biraz uzak duruyorlar. Küçükler ise tam tersine, herkesten daha Avrupalı gözükmek uğruna, kendi çıkarlarına ters gelecek tuzaklara düşüveriyorlar.

İtalya bu tuzağa düşmemeli ve Avrupa'da elden ele atılan bir topu Avrupalılık adına benimseyip Türkiye'yle olan ilişkilerini bozmamalıydı.

Zaman zaman Türkiye'nin de buna benzer bir başka yanlışa düştüğü ve Avrupa'daki devletlerle olan ikili ilişkilerini hep onların Türkiye'ce güdülen tam üyelik politikasında takındıkları tutuma göre ayarladığı görülüyor.

Oysa, Türk-İtalyan ilişkilerinde olduğu gibi, öyle ikili ilişkiler vardır ki, onları ayakta tutup akıllıca geliştirmek, hem karşılıklı çıkarlar açısından, hem de sonuçta her iki tarafın bütünleşmiş Avrupa'yla ilişkileri bakımından en sağlıklı yoldur.



Yazarın Tüm Yazıları