Mümtaz Soysal: Kılavuz

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

GEÇEN gün, bir İstanbul gazetesinde ‘‘Atina, Türkiye'nin AB yolunu açıyor’’ başlıklı haberinin girişi şöyleydi: ‘‘Yunanistan, dış politika konularında ve Türk-Yunan ilişkilerini yakından ilgilendiren alanlarda bazı çağdaş adımlar atmaya hazırlanıyor. Yunan hükümeti, Türk-Yunan ilişkilerinde esen ılımlı barış rüzgárlarının aynen korunması, yıllar geçtikçe kemikleşen Kıbrıs sorununun çözümü için bazı yeni parametrelerin görüşülmesi ve Türkiye'nin AB adaylığı yolunda daha çabuk ilerlemesi için bazı fikir ve düşünceler oluşturmaya başladı.’’

Kendisinin de hükümet kaynaklarına pek uzak olmadığı anlaşılan Atina muhabiri, ‘‘hükümet kaynaklarına yakındır’’ dediği haftalık TO VİMA'dan aktararak, Başbakan Simitis ile Dışişleri Bakanı Papandreu arasındaki bir ‘‘zihin jimnastiği’’nden söz etmekteydi. Jimnastiğe göre, ilişkilerin şimdiki sıcaklığı bir süre devam ettirilerek karşılıklı güven artırıldıktan sonra ve ancak o zaman, sıra ‘‘yüksek diplomasi’’ denen konuları görüşmeye gelecekti. Güveni artırmak için de, ‘‘Helsinki kararlarından yola çıkarak AB adaylığının gerektirdiği alanlarda Türkiye'nin daha hızlı adım atabilmesi için Yunanistan katkısını sürdürecek, insan haklarının, yalnız Kürtler ve azınlıklar değil, bütün Türk halkı için geçerli olmasını sağlayıcı adımları’’ destekleyecekti.

Yakın komşunun lütfettiği bu destek sözleri, Helsinki sonrasının ‘‘Merak etmeyin, elinizden tutar, AB'ye girişinize kılavuzluk ederiz’’ demeçleriyle birleştirilince, bunun anlamı ‘‘yüksek diplomasi denen konular görüşülsün istiyorsanız, önce insan haklarını yoluna koyduğunuza bizi de ikna etmelisiniz’’ demekti.

Aynı jimnastiğe göre, üçüncü tur Kıbrıs görüşmelerinin sonuçsuz kalması olasılığına karşı, ‘‘AB üyeliğinin kendi çıkarlarına olacağı’’ konusunda Kıbrıs Türkleri ikna edilerek federasyon görüntüsü gerisinde Kıbrıs Cumhuriyeti şemsiyesi altına girmeleri sağlanacak, ambargonun kaldırılması da Maraş'ın verilmesi koşuluna bağlanacaktı.

Ne var ki, İngiliz üssüne bitişik bir köyde KKTC toprağındaki nöbetçi kulübesinin sınıra daha yakın yere taşınması bile Papandreu'yu ‘‘Bu karar Türk-Yunan ilişkilerindeki olumlu havayı bozar’’ demeye itti ve ‘‘olumlu hava’’dan ne anlaşıldığını göstermeye yetti. Ardından, AB Genel İşler Komitesi'nde, Kıbrıs görüşmelerini ‘‘Birleşmiş Milletler kararları temeline oturtma’’ ve böylece ‘‘her konunun serbestçe görüşülmesi’’ne dayalı son görüşmeleri baltalama yolundaki Yunan girişimi geldi.

Nihayet, ‘‘Oniki mil kararıyla Ege'nin kapalı denize dönüşmesinden endişe duyuyorum’’ diyen Başbakan Ecevit'e karşı, ‘‘Endişesini anlayışla karşılıyorum; yeter ki Ege'nin yarısını istemesin’’ sözlerini eden Papandreu, Ege'ye sahipliğinin asıl kimde olduğuna inandığını ortaya koymuş oldu.

Dostluğun hiç olmazsa önümüzdeki sonbahara kadar süreceği düşünülüyordu. Atina'dan gelen kötü koku böyle bir iyimserliğe bile izin vermiyor. Ama, o kılavuzlukla burunları bu çeşit kokulardan kurtarmak zaten mümkün değildi.

Yazarın Tüm Yazıları