Mümtaz Soysal: Geciken gençlik

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

OLİMPİYATLAR'a Türkiye'den katılacak sporcu sayısı öncekine göre biraz artmış. Atlanta'ya 54 kişi katılmıştı. Sydney için derece tutturanların sayısı ise, şimdiden 57. Yelkende ve kürekte ikişer sporcunun daha baraj aşması bekleniyor. Yüzmede, derece tutturmuş dört erkek, iki kız var. Onlara bir yüzücü daha katılabilir.

Yetenekli çocuklara ve gençlere yüzme öğretmenliği yapan deneyimli bir Alman çalıştırıcı, ‘‘Türkiye'de 10-14 yaşları arası harika yüzücüler çıkıyor, Amerika'da bile ilk 10'a girebilecek ölçüde; ama, o yaşlardan sonra ilgi ve dereceler birdenbire düşüyor; anlayamadım gitti!’’ demekteymiş.

Anlamayacak ne var? On beş yaşında çocuklar liseye başlıyor. Lise demek, üniversiteye giriş sendromuna girmek demektir: ‘‘Nereyi nasıl tutturacağım?’’ endişesi, yemeden içmeden kesilme, moral bozukluğu, okulla dershane arasında gidip gelme ve bocalamalar, gezip tozmayı, eğlenceyi, sporu unutuş...

Herkesin üniversiteye girmesi elbet şart değil ve tabii ki bir seçme gerekli. Türkiye, sınırlı olanaklarıyla, Fransa gibi isteyenin istediği yere girmesini serbest bırakıp ilk sınıfta acımasız bir eleme de uygulayamaz. Bir ara, üniversitelerin çoğalması ve iki aşamalı giriş sınavıyla, bu sorun çözülür gibiydi ve okul başarı ölçüsünün de eklenmesiyle sistemin sakıncaları törpülenmeye başlamıştı. Ama, aday sayısındaki artış ve tek aşamalı sınav, genç öğrencilerde liseye girişten üçüncü yılın haziran ortalarına kadar kesintisiz süren bir gerilim yaratıyor.

Önümüzdeki hafta sonu bu büyük gerilimin boşalışı yaşanacak.

Belli ki, seçme sistemi üzerinde biraz daha derinliğine düşünmek, okul başarısının hesaba katılmasıyla başlayan iyileştirmeyi sürdürmek, gerilimi yıllara yayan ve okulu hep devrede tutan bir eleme usulü geliştirmek gerek.

Hepsinden önemlisi de, okulların öğretim yöntemleriyle test denen zorunlu bela arasında uyum sağlamak. Ya bu konuda yeterli uzmanlık kazanılamadı ve test düzenleme başarısız; ya da dershane sektörünün propagandası iyi öğrencilikle sınav başarısı arasında yapay bir kopukluk yaratmayı becermiştir.

Öyle ki, ‘‘Ne kadar iyi öğrenci olursan ol, dershaneye giderek, ne demekse, test marifetini öğrenmemişsen başarılı olamazsın!’’ inancı yerleşmiş, okul sisteminin paralelinde müthiş bir ‘‘dershane endüstrisi’’ doğmuştur.

Artık, özel ve resmi okul, Türkçe ve yabancı dilde öğretim ikilemlerinin üzerine bir de okul ve dershane ikilemi eklenmiştir. Bunlara çare bulması beklenen Bakanlık ise, geçenlerde, lise son sınıf öğrencilerinin yılbaşından sonraki devamsızlıkları sayılmayacak anlamına gelen bir kararla, okul yerine kursa gitme eğilimini büsbütün artırmıştır. Liselerde son sınıflar bomboş şimdi.

Böyle olunca, asıl gençliklerini üç yıl geciktirmiş olan öğrenciler, üniversiteyi, ciddi öğrenimin değil, özlemi çekilen ‘‘sosyal etkinlik’’ çılgınlığının alanı saymakta ve bu yüzden okul sporu güme gitmiş olmaktadır.

Yazarın Tüm Yazıları