Mümtaz Soysal: Donanma ve Kıbrıs

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Dün, 9 Eylül, İzmir'in kurtuluş yıldönümüydü. Bugün de, 10 Eylül, kurtarılan kente Mustafa Kemal'in giriş günü.

Dünkü Cumhuriyet'te Celal Yılmaz, kurtuluş vesilesiyle hazırladığı güzel yazıya, başka bakımlardan kızdığımız H.C. Armstrong'un ‘‘Bozkurt’’undan da satırlar almıştı: ‘‘Bütün cadde ve sokakların kenarları sevinçle haykıran, gözyaşı döken, dua eden, Yunan korkusundan onları kurtardığı için diz çöküp Tanrı'ya şükreden insanlarla doluydu. Kapalıçarşı'nın sarsılan kemerleri altından geçerek kente girdi. Düşman! Rıhtımdan bir taş atımı kadar bile olmayan, cehennemi toplarıyla dev gibi yükselen, fakat hiçbir şey yapamayan, çaresizce demir atmış bekleyen müttefik savaş gemileri işte oradaydılar. Karargáh olarak seçilmiş eve giden Mustafa Kemal'in yüzünde alaycı bir ifade vardı. Onların güçsüzlüğünde kendi gücünün büyüklüğünü görüyor olmalıydı.’’

İster istemez, Mütareke İstanbul'unda edilmiş ‘‘Geldikleri gibi giderler!’’ sözünü anımsarsınız, değil mi?

Üstelik, o yenilgi gününde, büyüklüğü son zaferle doğrulanmış bir güç de yoktu henüz.

Bu gibi durumlarda edilen ‘‘donanma’’ sözcüğü, Kıbrıs sorununun içini dışını bilenlere Birleşmiş Milletler'deki görüşmelerde KKTC Cumhurbaşkanı'nın söylediği bir sözü anımsatır.

Türk tarafı, sağlamlığına inandığı tutumunda ısrar etmekte, Güvenlik Konseyi ise baskıyı artırmaktadır. Denktaş, Konsey'de ‘‘daimi üye’’ beş büyük devletin, Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in baş temsilcilerinin oturduğu küçük odaya tek başına çağrılır. Hafiften başlayıp ağır zorlamalara varan sözler, ‘‘Razı olmazsanız, şöyle olur, böyle olur’’ tehditleri.

Bunlara karşı, haklı tutumun su götürmez kanıtları da ortaya konduktan sonra söylenen, dinleyenlerce unutulacak gibi değildir: ‘‘Ne yani? Direnirsem, koca donanmalarınızı kıyılarımıza yığarak, özgür yaşamak isteyen yüz küsür bin kişilik küçük ve masum bir halkı topa mı tutacaksınız, sıkılmadan?’’

Gambot diplomasisi hiç bu kadar küçülmemişti.

Doğru ve haklı davaların gücünü şu günlerde yeniden anımsamak gerekiyor.

Şu günler, Kıbrıs sorununda Ankara'yı ve Kuzey Lefkoşa'yı yumuşatmaya yönelik çeşitli oyunların döndüğü günlerdir. İstanbul'da başlayıp Ankara'ya bulaşan kıpırdanışların, komşular arası insanca ilişkileri fırsat bilen Avrupa Birliği açılımının, kapı aralanmadan yol sorma ve harita uzatmaya kalkışın, Brüksel ve Washington ziyaretlerini tertiplemenin gerisinde, hiç kuşkunuz olmasın, başka şeylerle birlikte ve başka şeylerden önce, hep bu var. Uyanık medya bunu sezemez ve halka açıklayamazsa neyi sezip açıklayacak?

Ama, içte ve dışta bilinmeli ki, ‘‘ancak adada iki egemenliğin varlığı kabul edilince konfederal çözümü görüşmek üzere masaya oturmak’’ diye özetlenebilen tutumda ısrarın yanlış ve haksız sayılacak hiçbir yanı yoktur.

Asıl güç, bunu bilmekten doğar.



Yazarın Tüm Yazıları