Mümtaz Soysal: Avrupa, NATO ve Türkiye

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

SON haftaların cumhurbaşkanlığı seçimine ve futbol şampiyonluğuna kilitlenmiş bir medyanın, o olayların bütün önemine karşın, ülkeyi yakından ilgilendiren bir başka konuya böylesine duyarsız kalmasını anlamak yine de zordur.

O başka konu, Avrupa'nın yeni savunma ve güvenlik düzeninde Türkiye'nin yeri sorunu. Dikkatli davranılmazsa, Gümrük Birliği'nde olduğu gibi bu alanda da söz sahibi olmadan yük altına girip dert sahibi olma tehlikesi var.

Üstelik, konunun Gümrük Birliği'nden farklı yönü, maddi çıkardan öteye, bu ülke insanının başkaları için ölüme gidip gitmeyişiyle ilgili oluşudur.

Avrupa Birliği, kıta içinde ya da çevresinde oluşacak krizlerin yönetimi için askeri güç sahibi olmak istiyor. Bosna ve Kosova olayları gösterdi ki, birlik bu çeşit krizlerin büyük çaplı savaşa dönüşmesini önleyecek caydırıcı güçten yoksundur ve sonuçta Amerika'ya yahut NATO'ya muhtaç duruma düşmektedir. Soğuk Savaş döneminin savunma gücü olan NATO ise, böyle durumlarla başa çıkmak için kurulmuş değil. Kriz yönetimi, savaştan farklı olarak, yeri geldiğinde polislik, jandarmalık ve yöneticilik yapmak, gerektiğinde de savaşmak üzere yetiştirilmiş özel bir askeri güç istiyor.

Son Helsinki zirvesinde, bu yolda hazırlık yapmak amacıyla geçici bir organ kurma kararı alınmıştı. Çalışmalara mart ayında başlandı ve üye devletlerin yüksek rütbeli subaylarından oluşan geçici komite, geçen hafta 11 Mayıs günü ilk toplantısını yaptı. Avrupa Birliği'nin merkez binalarında şimdiye kadar hiç üniformalı insan görülmezdi; artık var.

İstenen, 60 günde seferi duruma gelip kriz yerinde bir yıl süreyle görev yapacak yaklaşık 60 bin kişilik bir gücün oluşturulmasıdır. Geçici komitedeki Fransız General Jean-Paul Raffenne, geçen gün Brüksel'de konuşurken ‘‘Ekim sonuna kadar, her devlet kurulacak güce ne kadar asker verebileceğini bildirecek ve 7-8 Aralık 2000 tarihlerinde Nice'te toplanması kararlaştırılan AB Konseyi de söz konusu gücü resmen kurup organlarını belirleyecek’’ diyordu.

NATO üyesi olarak kırk yıl süreyle ortak savunma mekanizmasında yer almış olan Türkiye, bu yeni oluşumdan dışlanacak mı? Avrupa Birliği'ne kalırsa, evet.

Çünkü, Türkiye, NATO üyesi ama, AB'nin üyesi değil.

Oysa, krizlerin hemen hepsi Türkiye'nin çevresinde olmakta ve hepsi bu ülkenin güvenliğiyle ilgili. Ankara, dışta kalmak istemiyor. ‘‘Uzlaşıcı bir formül elbet bulunur’’ deniyorsa da, NATO nezdindeki büyükelçi Onur Öymen'in geçenlerde bir konferansta belirttiği gibi, ‘‘Türkiye bu konuda ikinci sınıf bir role asla razı olamaz’’. Gerçekten, Avrupa'nın dış ticaret rejimini düzenleyen organlarda yer almadan Gümrük Birliği'ne girmiş olmanın tuhaflığı yetmiyormuş gibi, bir de uluslararası krizlerde Avrupa'nın karar organlarına katılmadan NATO kanalıyla asker verir durumda kalmak büyük saflık olacaktır.

Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin NATO'ya alınmasına ses çıkarmamış olan Ankara, hiç olmazsa kendi güvenliğini yakından ilgilendiren böyle bir konuda sesini yükseltip sonuna kadar ısrarlı olabilmelidir.

Yazarın Tüm Yazıları