Mülteci iğne ve çuvaldızı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Şu Kürt mülteciler vukuatında iğneyi önce bir nebze kendimize dokundurmak dirayetini gösterelim, sonrasında çuvaldızı alimallah diğerine batırırız.

Olur böyle vakkalar Türk polisi yakalar, İtalya'daki olayın ayyuka çıkmasından hemen sonra güvenlik güçlerimiz Yenikapı açıklarındaki teknelerde bekleşen ve farklı uluslara mensup yüzlerce sığınmacı adayını şıppadak buldu.

Oysa Bursa'daki sağır sultan bile biliyordu ki yıllardır ve yıllardır AB'ye yönelik yoğun bir mülteci trafiğinin merkezini İstanbul oluşturmaktadır.

Türk, Kürt; Hindu, Paki; Habeşi, Afgani; yetmiş yedi milletten insan şehrimizi üs tutarak iki ana yoldan Avrupa ülkelerine kapağı atmaktadır.

Birinci güzergah karadan Balkan hattını izlemektedir. Deniz ulaşımlı ikincisi de Çizme Yarımadasına uzanmaktadır.

Bundan bizim devletimiz de haberdardı, zaptiyemiz de haberdardı...

‘‘İnterpol'ün konuyu defalarca gündeme getirmesi bir yana, Türk ve İtalyan dışişleri bakanlarının son görüşmesinde Roma temsilcisi acil önlem istemişti.

Ama Ankara'dan ses seda çıkmadı. PKK'nın belki haraç ve siyasi rant bab' ında aksesuvar bir rol oynadığı, ama esas olarak hem uluslararası mafyaların, hem de çok büyük ihtimalle bunların resmi kurumlar içine sızmış uzantılarının aracılığıyla gerçekleşen köle trafiği kör kör parmağım gözüne devam etti.

Ta ki televizyon ekranına ‘Ararat' kosterinin görüntüleri düşene kadar..

Ta ki konu AB masasına yatırılıp, zaten son derece limoni olan Türkiye - Ortak Pazar ilişkilerinin üzerine tuz biber ekene kadar...

İşte tam o zaman, ne sihirdir ne keramet, İstanbul'da bekleşen mülteci adayları da hemen ve derhal ortaya çıkartıldı. Hepsi kamerada teşhir edildi.

Bizim kendimize şöyle bir dokundurmamız gereken ilk iğne bu...

* * *

GELELİM ötekilerinin çuvaldızına...

Evet doğrudur, AB'ye yönelik sığınmacı akını özünde ekonomik bir göçtür.

İstisnai durumlar hariç siyasi gerekçeler işin cilasıdır ve ezici çoğunluk tarafından mülteci statüsü edinebilmek için mazaret olarak kullanılmaktadır.

Bu yalnız Güneydoğulu veya Iraklı Kürtler açısından değil, diğer hemen bütün milletlere mensup muhacir adayları açısından da geçerlidir.

Seylan pasaportunuz varsa Tamil; Hint pasaportunuz varsa Pencab; Rumen pasaportunuz varsa da Çingene kökenli olduğunuzu söyleyerek bu aidiyetinizden dolayı baskıya uğradığınızı öne sürebilir ve iltica hakkı talep edebilirsiniz.

Üstelik, Avrupa'ya yelken açabilenlerin yine büyük çoğunluğu aslında kendi yerel bölgelerine nispeten ‘kaymak tabaka'yı oluşturmaktadır.

Şırnak mezrasındaki yoksul çobanın veya Hint tarlasındaki paryanın mafyaya adam başı üç bin dolar ödeyerek İtalya kıyısına kadar gemiye binmek, oradan Alpleri aşarak Almanya'ya kaçabilmek gibi bir lüksü de yoktur, ufku da yoktur.

Dolayısıyla, ötekilere batırmamız gereken çuvaldız şudur ki, iktisadi göçe uydurulmuş siyasi kılıfı belki naiflikten, belki kötü niyetten yutmaktadırlar.

* * *

ANCAK... Ancağı var...

Eğer Ankara Türkiye'de bir Kürt Sorununun olmadığına uluslararası camiayı inandırabilmiş olsaydı, Kürt oldukları için ülkemizde baskı gördüklerini iddia edecek insanlar değil mavnadan bozma ‘Ararat' kosterine, Ağrı dağından yüksek değme şilebe doluşarak Sicilya açıklarına varsalar bile, bunlara bir sıcak çorba ikram edildikten sonra hepsi tekrar Türkiye'ye postalanacaktı.

Ne İtalyan hayırsever teşkilatları yardım kampanyası düzenleyecekti, ne Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel ‘‘siyasi çözüm’’den söz edecekti, ne de AB bakanları konuyu acilen görüşmek için dün Brüksel'de olağanüstü toplanacaktı.

Zaten işin püf noktası da burada...

Bunun kime çuvaldız, kime iğne olduğuna siz karar verin.



Yazarın Tüm Yazıları