ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Gazze’de ateşkesin ikinci aşamasıyla ilgili müzakereler için bölge ülkeleriyle temaslarda bulunuyor. İsrail’i 19 Ocak’ta yürürlüğe giren ateşkese ikna etmede önemli bir rol oynadığı belirtilen Witkoff, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yanı sıra Savunma Bakanı Israel Katz, Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ve diğer yetkililerle diyalog halinde. Trump’ın elçisinin kısa süre içinde Gazze Şeridi’ni de ziyaret ederek, hafta başından itibaren yüz binlerce yerinden edilmiş Filistinlinin kuzey vilayetlerine dönüşe geçtiği Netzarim Koridoru’nu denetlemesi bekleniyor.
İKİNCİ AŞAMA MÜZAKERELERİ
Hamas ve İsrail arasında ABD, Katar ve Mısır arabuluculuğunda varılan anlaşma kapsamında, ateşkesin 16’ncı gününde müzakerelerin ikinci aşamasının başlaması gerekiyor. İsrail medyasına göre Witkoff eş zamanlı olarak, Gazze’nin yeniden inşasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini içeren “geniş bir Orta Doğu anlaşması” üzerinde çalışıyor. Bu kapsamda Witkoff, İsrail’den önce Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek ülkenin fiili lideri Prens Muhammed bin Selman ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın kıdemli danışmanı Hüseyin eş-Şeyh ile bir araya geldi.
Üç aşamadan oluşan ateşkes planının tüm safhalarının uygulanmasını isteyen ABD Başkanı Trump’ın, ikinci başkanlık döneminde Beyaz Saray’da ağırlayacağı ilk yabancı lider İsrail Başbakanı Netanyahu olacak. Beyaz Saray’a göre 4 Şubat’ta gerçekleşmesi beklenen görüşmede iki lider, “Gazze’de ateşkes başta olmak üzere bölgesel konuları” ele alacak. Trump savaş sonrasına ilişkin planlara odaklanmak isterken Netanyahu, lideri olduğu koalisyonun aşırı sağ kanadından, 42 günlük ilk aşamanın ardından tekrar savaşa dönülmesi yönünde siyasi baskı ile karşı karşıya. Hükümet ortaklarından Otzma Yehudit partisinin istifasının ardından diğer müttefiki Dini Siyonizm de “savaş devam etmezse hükümeti dağıtma” tehdidinde bulunuyor.
İKNA PAKETİNDE NE VAR
İsrail medyasına göre ise Washington, Netanyahu’yu ateşkesi sürdürmeye ikna edeceğini umduğu bir teşvik paketi üzerinde çalışıyor.Gazze’de savaş suçu işlendiği şüphesiyle Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yaptırım uygulanması, Biden yönetiminin ağır bombaların teslimatına koyduğu engelin kaldırılması, İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımlara son verilmesi gibi adımların söz konusu “teşvik paketi” kapsamında olduğu belirtiliyor. Trump’ın bu hafta iki kere tekrarladığı ve bölge ülkelerinin tepkisini çeken “Gazze’nin nüfusunun göç ettirilmesi” açıklamasının da Netanyahu’yu ateşkesin devamına ikna etmek için yapılmış bir hamle olduğu değerlendiriliyor.
SAVAŞIN DEVAMINI İSTİYOR
ABD’de yaklaşık 240 milyon seçmen, 4 yıl boyunca görev yapacak başkanı seçmek için sandık başına gitti. Seçmen aynı zamanda 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamı ile Senato’nun 34 üyesini belirlemek üzere oy verdi. Ocak ayında yapılacak törenle yemin ederek Beyaz Saray’da işbaşı yapacak ismin kim olacağını, yalnızca Amerikalılar değil tüm dünya yakından takip ediyor. Cumhuriyetçi aday Donald Trump ile Demokrat Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in arasında geçecek yarışın kazananı, küresel çatışmalar ve krizlerden ekonomiye kadar dünyayı ilgilendiren meselelerde karar verici olacak.
KÜRESEL KRİZLER VE SAVAŞLAR
Harris ve Trump’tan hangisinin kazanacağı; Lübnan ve Gazze’de devam eden İsrail saldırılarından Ukrayna-Rusya savaşına, İran’ın nükleer gücünden NATO’ya, Kore Yarımadası’ndaki gerginlikten Çin ve Tayvan arasındaki ihtilaf sorununa, Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağdan Latin Amerika ülkelerindeki ekonomik krizlere kadar pek çok konuda gelecek dört seneyi farklı şekilde etkileme potansiyeline sahip.
HARRIS, BIDEN’IN ÇİZGİSİNDE
ABD Başkanı Joe Biden’ın yardımcılığını yapan Harris’in temel politikalarının, Washintong yönetiminin dört senedir izlediğinden çok da farklı olmayacağı değerlendiriliyor. Harris, Avrupalı ortaklarıyla birlikte, neredeyse üç yıldır devam eden savaşta Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklemeye devam etmeyi vaat ediyor. Ortadoğu’da süren İsrail’in çok cepheli ve çok yıkıcı savaşında ise “hem Filistinlilerin acılarına son vermek, hem de İsrail’in güvenliğini desteklemek” olarak çizilen ikili politikayı sürdürmesi bekleniyor. Asya-Pasifik’te Çin’le ticaret savaşı, Pekin-Tayvan gerginliği ya da Kore Yarımadası’ndaki krizle ilgili kesin ve net hedefler açıklamasa da bu meselelerde de Biden’ın çizgisinden ayrılmayacağı düşünülüyor.
TRUMP’IN ÖNGÖRÜLEMEZLİĞİ
Öte yandan Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın küresel meselelerdeki tavrı, Harris’le neredeyse taban tabana zıt. Eski Başkan’ın görev yaptığı 2016-2020 dönemindeki öngörülemez dış politikasının, ikinci kez Oval Ofis’e yerleşmesi durumunda daha da sertleşebileceği tahmin edilebiliyor. “Önce Amerika” diyerek içe dönük bir politika yürütse de Trump, görevde olduğu süre boyunca İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak, Kuzey Kore’yi ziyaret eden ilk ABD Başkanı olmak, Ortadoğu’dan ve Afganistan’dan asker çekmek, Çin’den gelen ürünlere yüksek gümrük vergileri uygulamak gibi büyük adımlar da atmıştı. Eski Başkan, yeniden seçilmesi halinde Ukrayna ve Rusya’yı müzakere masasına oturtacağını, Ortadoğu’ya barış getireceğini, Pekin’e karşı çok daha sert bir politika izleyeceğini söylüyor.
SALINCAK EYALETLER SONUCU BELİRLEYECEK
Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump’ın dört yıl önce aldığı seçim yenilgisini kabullenmeyi reddetmesi Amerikan tarihinin en dramatik gelişmelerinden biri olan ve beş kişinin öldüğü 6 Ocak Kongre baskınını tetiklemişti. O günden beri, rakibi Demokratların hile yaptığını söylemeye devam eden Trump, seçim günü 5 Kasım yaklaştıkça bu iddiasını daha çok dile getirmeye başladı. Amerikan CNN’nin haberine göre Cumhuriyetçi aday, mitinglerdeki konuşmalarından kendi sosyal medya platformu Truth Social’daki paylaşımlarına kadar, milyonlarca seçmenine salı günkü yarışın hileli olacağı izlenimini vermeye çalışıyor. Trump’ın stratejisi, özellikle kazananı belirleyecek olan salıncak eyaletlere yoğunlaşıyor; mesela Pensilvanya’da posta yoluyla oy kullanmada hile yaşandığını öne sürüyor. Geçen hafta bir mitinginde sarf ettiği “Tanrı’yı cennetten indirebilseydik ve oyları saydırsaydık birçok eyalet bizim olurdu” sözleri de hileli seçim iddialarını güçlendirme çabası olarak yorumlanıyor.
AŞIRICILAR AYAKLANIRSA
CNN’in haberine göre, ‘Amerika’yı Yeniden Büyük Yap’ sloganının İngilizce kısaltmasından yola çıkarak MAGA’cılar diye anılan anılan aşırıcı Trump yanlıları da uzun süredir Demokrat aday Kamala Harris’in olası zaferini baltalamayı planlıyor. Bazı MAGA’cılar, yüz binlerce takipçisi olan sosyal medya hesaplarından ya da radyo programlarından “Demokratların yine seçimi çalacağına” dair komplo teorileri yayıyor. Amerikan Kongresi, 2020’de yaşanan baskının ardından, 2022’de “onaylı bir başkanlık seçimini iptal etmeyi zorlaştıran” bir yasa çıkardı. Ancak uzmanlar, aşırılık yanlılarının dört yıl öncesine göre daha iyi örgütlenmiş göründüğünü söylüyor. Federal kolluk kuvvetleri de alarm zilleri çalıyor. İç Güvenlik Bakanlığı ve Federal İstihbarat Bürosu tarafından bu ayın başlarında yayınlanan raporda, seçimle ilgili aşırıcı söylemlerin yayılması sebebiyle “insanları 2020’de olduğu gibi şiddete başvurmasına yol açabileceği” uyarısı yer alıyor.
ELON MUSK NE YAPACAK
Kaos korkusunu tetikleyen en önemli unsurlardan biri, milyarder işinsanı Elon Musk ve sahibi olduğu sosyal medya platformu X’in seçimlerde oynayabileceği rol. Musk’ın 2022 yılında satın aldığı platformun, aşırı sağcı, cinsiyetçi ve nefret suçu işleyen söylemlere göz yumduğuna dair rapor ve haberler çıkmıştı. Politik tercihleri hakkında uzun süre sessiz kalan Musk, temmuz ayında Donald Trump’ı desteklediğini ilan etti. Bu destek yalnızca lafta kalmadı; Musk düzenli olarak Trump’ın mitinglerinde boy gösterdi; Cumhuriyetçi adayın kampanyasına büyük mali destekte bulundu. Bu süreçte platformu X’teki kitlesini de Trump’ın söylemlerini ön plana çıkarmak için kullandı.
ASILSIZ İDDİALARLA DOLU
Musk’ın son adımı ise takipçilerini “olası seçmen dolandırıcılığı ve usulsüzlük vakalarını” tespit edip bildirmekle görevlendirmesi oldu. Bu amaçla platformda bir grup kuran Musk’ın topluluğu, şimdiden seçmen dolandırıcılığının kanıtı olarak sunulan asılsız iddialarla dolu. The Guardian’ın haberine göre 50 bin kişinin üye olduğu gruptaki paylaşımlar, hiçbir kanıt olmadan “yaklaşan seçimlerin tehlikede olduğunu” belirtiyor. Örneğin, 14 binden fazla yeniden paylaşılan bir gönderide, postayla kullanılan oyları taşıyan bir görevlinin “gerçek bir görevli olmadığı” öne sürülüyor; buna kanıt olarak da “tuhaf yürümesi” gösteriliyor. Musk’ın bizzat paylaştığı ve “Kanada’dan gelip Florida’da kimlik göstermeden oy kullanan kişiler olduğunu” iddia eden bir gönderi ise sahte olduğu çok kısa sürede anlaşılmasına rağmen halen düzeltilmemiş şekilde duruyor.
Amerikalıların yeni başkanını seçmesine iki hafta kala, yeni bir anket, ülkedeki Arap seçmenin daha çok Cumhuriyetçilerin adayı eski Başkan Donald Trump’ı desteklediğini ortaya koydu. ArabNews/YouGov’un anketine göre en büyük önceliklerinin İsrail-Filistin meselesi olduğunu belirten demografik grup arasında Trump yüzde 45 alıyor; Demokrat rakibi Başkan Yardımcısı Kamala Harris ise yüzde 43’te kalıyor. Sonuçlar, Ortadoğu’daki çok cepheli savaşında İsrail’e sarsılmaz destek politikasının Demokratlara pahalıya mal olabileceğini gösteriyor.
MERKEZDE MICHIGAN VAR
Ülkedeki 3.5 milyon Arap-Amerikalının nüfusunun en yoğun olduğu yer, seçimin sonucunu belirleyecek “yedi salıncak eyaletten” biri olan Michigan. Eylül ayında, eyaletteki Hamtramck kentinin Müslüman belediye başkanı Trump’ı desteklediğini açıkladı ve Cumhuriyetçi Partili adayı “ilke sahibi bir adam” ve “doğru tercih” olarak nitelendirdi. Biden’ın çekilmesiyle Demokrat partinin adayı olan Kamala Harris, “Filistinlilerin acıları karşısında sessiz kalmayacağını” söylese de şimdiye kadar Ortadoğu’daki ateşi nasıl söndüreceği sorusuna ayakları yere basan bir cevap verebilmiş değil. Demokratların bir yandan bölgede ateşkesi zorluyor gibi görünmesi, öte tarafta ise İsrail’in savaş makinesine milyarlarca dolar yardımda bulunması çelişki yaratıyor.
TRUMP NE VAAT EDİYOR
Trump, İsrail’e destek konusunda en az Demokratlar kadar sert bir tavır takınıyor. Kendisini “tarihin en İsrail yanlısı ABD lideri” olarak nitelendiren eski Başkan, “yeniden seçilmediği takdirde İsrail’in varlığının sona ereceğini” bile iddia etti. Siyasi analistler, İsrail yanlısı tavrına karşın, Arap-Amerikan seçmen giderek artan oranda eski Başkan Trump’ı desteklemesinin iki sebebi olabileceğini düşünüyor: İlki adayların ekonomi politikalarıyla ilişkili. Söz konusu ekonomi olduğunda Arap-Amerikan toplumu Harris’e değil, Trump’a güveniyor.
BARIŞ İÇİN BANA OY VERİN
İkinci sebep ise Arap seçmenlerin, Trump’ın Ortadoğu’da geleneksel Amerikan tavrından ziyade çok daha açık ve net bir politika izleyebileceğine inanması. Nitekim ankette katılımcıların yüzde 39’u Cumhuriyetçi adayın İsrail-Filistin ihtilafını başarıyla çözme ihtimali bulunduğunu belirtirken; ‘Harris çözer’ diyenlerin oyu yüzde 33’te kalıyor. Trump da Arap seçmenleri Harris’in 4 yıllık olası yönetiminde Ortadoğu’daki alevlerin sönmeyeceği iddiasıyla tarafına çekmeye çalışıyor.
GATES’TEN HARRİS’E 50 MİLYON DOLAR BAĞIŞ
Uluslararası krizleri önlemede ve savaşları sona erdirmede başarısız olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yapısal değişime ihtiyaç duyduğu yönündeki fikir birliği güçleniyor. 2. Dünya Savaşı’nın galipleri esas alınarak oluşturulan modelin, hem küresel temsildeki adaletsizliği hem de değişimleri göz ardı etmesi, reform gerekliliğini göz önüne seriyor. Her seferinde “Dünya 5’ten büyüktür” diyerek reform ihtiyacını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısını, son Genel Kurul’da pek çok lider yineledi. İşte o mesajlardan bazıları:
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER: PARÇALANMA KAÇINILMAZ
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres: Küresel eşitsizlikler küresel kurumlara yansıyor. BM Güvenlik Konseyi (BMGK) İkinci Dünya Savaşı’nın kazananları tarafından tasarlandı. Bu dönemde Afrika’nın çoğu hâlâ sömürge hakimiyetinde. BMGK’de Afrika ülkelerinin daimi üyeliği yok. Finansal mimari de değişmeli. Reform olmazsa parçalanma kaçınılmazdır. Küresel kurumların meşruiyeti, itibarı ve etkisi azalır.
BREZİLYA: ARTIK REVİZE ZAMANI GELDİ
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva: BM Şartı’nın mevcut hali, insanlığın acil sorunlarından bazılarını ele almakta başarısız. BM’yi yeniden yapılandırmanın, BM Şartı’nın kapsamlı şekilde gözden geçirilmesi ve revize edilmesinin zamanı geldi. Reform Genel Kurul’un yapısına, çalışma yöntemlerine ve veto yetkilerine odaklanmalı.
Almanya’da önceki gün iki doğu eyaleti Saksonya ve Thüringen’de bölgesel seçimler için kurulan sandıklardan tarihi bir sonuç çıktı. Thüringen’de, aşırı sağ AfD birinci parti olurken, adayı Björn Höcke’nin eyalet başbakanı olma ihtimali belirdi. Liderlik sorunu yaşayan ülkede Höcke’nin yükselişi siyasi hesapların yeniden gözden geçirilmesinin yolunu açabilir. Peki “Nazi sempatizanı” olarak anılan, radikal çıkışlarıyla tartışmalar yaratan başbakan adayı Björn Höcke kimdir?
NSU’LU İSİMLE YAKIN ARKADAŞ
2013’te kurulan AfD’ye 2014’te dahil olan 52 yaşındaki Höcke, eski bir tarih öğretmeni. Geçen sene verdiği bir röportajda “eyalet başbakanı olursa büyük değişiklikler yapacağını” söyleyen Höcke’nin aşırı sağcı geçmişi, siyasete atılmasından önceye dayanıyor. 2008’de Thüringen’in ufak bir kasabasında yaşarken, 8 Türk göçmenin ölümünden sorumlu olan silahlı neo-Nazi grubu NSU ile bağlantılı akvitist Thorsten Heise ile arkadaş olan Höcke, henüz öğretmenken birçok neo-Nazi mitingine katıldı. Bir neo-Nazi dergide “Landolf Ladig” takma adıyla ırkçı yazılar yazan kişinin Höcke olduğu iddiaları ortaya atıldı. Hatta partisi AfD, yıllar sonra Höcke’yi bu sebeple ihraç etmek istedi ama başarılı olamadı.
‘YASAL FAŞİST’
2017’de Dresden şehrindeki bir parti etkinliğinde Höcke, Yahudi soykırımı Holokost’un anılmasını “aptalca” olarak nitelendirince parti bir kez daha hakkında ihraç sürecini başlattı. Ancak karar mahkemeden döndü. 2019’da bir Alman mahkemesi, Höcke’nin yasal olarak “faşist” olarak tanımlanabileceğine karar verdi. Höcke, bu sene içerisinde de iki kez Nazi sloganı kullanmaktan ceza aldı. İki ayrı mitinginde, Nazi Almanyasının diktatörü Adolf Hitler’in sloganı olan “Her şey Almanya için” ifadesini kullandığı için mayısta 13 bin Euro, temmuzda ise 16 bin 900 Euro para cezasına çarptırıldı. Höcke, “iktidarı eleştiren herkesin Nazi olarak tanımladığını” belirterek bu ideolojiyle bir bağı olduğunu reddediyor.
SCHOLZ KOALİSYONUNDA BÜYÜK SEÇİM HEZİMETİ
Eski Doğu Almanya sınırları içinde oluşturulan yeni eyaletlerden Saksonya ve Thüringen’de yapılan seçimlerde iktidar ortakları Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) tam bir hezimet yaşadı. 1948 tarihli Almanya Federal Cumhuriyeti’nin tarihinde ilk kez Thüringen’de aşırı sağcı, sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) seçimlerden “en güçlü parti” olarak çıktı. Ana muhalefetin büyük kanadı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Saksonya’da kılpayı da olsa “en güçlü parti” konumunu korurken, Thüringen’de oy oranını arttırdığı halde AfD’nin gerisinde kaldı.
- Thüringen’de AfD yüzde 32.8, CDU yüzde 23.6, solcu Birlik Sahra Wagenknecht (BSW) yüzde 15.8 oy aldı.
Almanya’nın doğudaki Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde halk başbakan ve meclis üyelerini seçmek için sandık başında. Thüringen’de yaklaşık 1.66 milyon, Saksonya eyaletinde de yaklaşık 3.3 milyon seçmen bugün oy kullanacak. Seçimler göçmenlerin karıştığı bıçaklı saldırıların ardından politikaların sertleştiği bir atmosferde gerçekleşiyor.
RADİKAL BAŞBAKAN ADAYI
Sandıkların kurulacağı eyaletler, ülkede aşırı sağcılığın en güçlü olduğu bölgeler. Son dönemde failleri göçmen olan bıçaklı saldırıların ardından bu eyaletlerde göçmenlere yönelik nefret suçlarının artacağından endişe ediliyor. Üstelik Thüringen’de eyalet başbakanlığına en yakın isim, AfD’nin en tartışmalı politikacılarından Björn Höcke. Nazi sloganı attığı için para cezası alan Höcke, seçimleri kazanırsa 16 eyaletten birinde başbakanlık görevini üstlenen ilk AfD’li siyasetçi olacak. Saksonya’da ise AfD, birinciliği merkez sağ CDU’nun elinden almaya çalışıyor. Bugünkü eyalet seçimlerinde iktidar koalisyonunun üç ortağı SPD, Yeşiller ve FDP’nin ise yüzde 5 barajının altında kalma ihtimali var.
İKTİDARIN KADERİ SANDIKTA MI
İki eyaletin toplam nüfusu Almanya genelinin yüzde 8’inden az olsa da sandıktan çıkacak sonuç 2025 sonbaharında yapılması öngörülen genel seçimler öncesi büyük önem taşıyor. Anketlere göre Başbakan Olaf Scholz’un partisi SPD, Haziran’daki Avrupa Parlamentosu seçimleri yenilgisinden sonra herhangi bir toparlanma belirtisi göstermiyor. Ülkede daha önce eyalet seçimleri iktidarı erken seçime zorlamıştı. Yine de analistler iki eyaletteki seçimlerde büyük bir hezimet yaşansa bile Şansölye Scholz’un açıklanan tarihten önce halkı sandığa götürmesini beklemiyor. Bu siyasi atmosferde Scholz güvenlik ve göç politikalarını sertleştirmeye çalışıyor. Berlin, Haziran’da bir polisin Afgan göçmenin bıçaklı saldırısında ölmesinin ardından Afganistan ve Suriye’ye suçluların iadesine başlayacaklarını açıklamıştı. Nitekim bu hafta Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği 2021’den beri ilk kez suça karışmış 28 Afgan sınır dışı edildi.
SEÇİMLERİN SÜRPRİZİ: AŞIRI SOL
Anketlere göre, iki eyalette de radikal solcu Sahra Wagenknecht (55) tarafından kendi adıyla kurulan BSW üçüncü sırada yer alıyor. Yalnızca iki ay önce kurulmuş olan Sahra Wagenknecht Birliği’nin (BSW) büyük başarısının arkasında, göçmen politikaları dahil bazı konularda aşırı sağ ile birleşmesi yatıyor.
İşgal altındaki Batı Şeria’da Filistin köylerine Gazze savaşının başladığı 7 Ekim’den bu yana saldırılar devam ediyor. Yasadışı İsrail yerleşimcileri, önceki akşam bölgedeki Nablus kasabası yakınlarındaki Cit köyüne baskın yaparak Filistinli sakinlere saldırdı. Silah taşıyan yaklaşık 70 yerleşimci, köydeki evleri ve otomobilleri ateşe verdi. 23 yaşındaki bir Filistinli saldırıda göğsünden yaralanarak hayatını kaybetti, bir Filistinli de yaralandı.
EVLER ATEŞE VERİLDİ
İsrail ordusundan yapılan açıklamada, bazıları maske takan yasadışı yerleşimcilerin taş ve molotof kokteyllerle saldırdığı, Filistinlilere ait 4 ev ile 6 aracın ateşe verildiği belirtildi. Ordu soruşturma başlattığını ve bir İsraillinin tutuklandığını duyurdu. Beyaz Saray saldırıları “kabul edilemez” olarak nitelendirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, “sorumlu olanlar yakalanacak ve yargılanacak” açıklamasında bulundu. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da bu tür saldırıların “İsrail’in dünyadaki adına ve statüsüne zarar verdiğini” belirtti.
AB’DEN YAPTIRIMLAR
İsrailli liderler aşırıcıların bu tip eylemlerini “kınasa” da Batı Şeria’da yerleşimcilerin saldırıları, İsrail polisinin baskınları, yeni yerleşim birimlerine onay verilmesi gibi eylemler özellikle 7 Ekim’den bu yana ciddi ölçüde artmış durumda. Uluslararası ilgi, Gazze Şeridi’nde devam eden İsrail-Hamas savaşına odaklandı. Ancak büyüyen yerleşimci şiddeti, ABD, AB ve İngiltere’yi yaptırım uygulamaya yöneltti. AB, 19 Nisan’da Filistin topraklarını gasbeden İsrailli 9 kişi ve 5 kuruluşa yönelik yaptırım kararı almıştı. Son olarak AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “İsrail hükümetinde yerleşimci şiddetini kolaylaştıran isimlere” yaptırım uygulanması teklifinde bulunacağını açıklayarak bu listeye ek yapılacağı sinyali verdi.
KÖYLERİNİ TERK EDİYORLAR
Amerikan Washington Post gazetesi, Batı Şeria’daki Filistinlilerle görüştü. Sakinler, yasadışı yerleşimler yüzünden günlük yaşamlarının felç olduğunu; serbestçe hareket etme ve geçimlerini sağlayan tarım arazilerine erişim kabiliyetlerinin kısıtlandığını anlattı. Filistinliler, çoğunlukla silahlı yasadışı yerleşimcilerin saldırıları sırasında güvenlik güçlerinin onlara yardımcı olduğunu; bir bölgeyi ele geçirmelerinin ardından İsrail hükümetinin hızla elektrik ve su sağladığını belirtiyor. Evleri yıkılan, araçları taşlanan Filistinliler yıllardır oturdukları köyleri terk etmek zorunda kalıyor.