Sanovel İlaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi yönetim kurulu üyesi ve hissedarı olan Ahmet Toksöz, iddiaya göre, şirkette çalışan özellikle kadın yöneticilere karşı sistematik bir şekilde mobbing uygulayarak, hakaret ve tehditlerde bulunuyordu. 2 Ekim 2024’te Toksöz, İnsan Kaynakları Direktörü Derya Oral’dan, çalışanların görev tanımları ve çalışan yönetmeliğinin kendisine gönderilmesi istedi.
YÖNETİM KURULU ÜYESİ ŞİKÂYETÇİ OLDU
Oral bu talebi reddederek, yönetim kurulu mutabakatı olmadan kendisinden direkt olarak istenen bu bilgileri gönderemeyeceğini, işleyişe, usule ve aynı zamanda komite kurallarına aykırı olduğunu belirtti. Toksöz, çalışanına ‘bu durumun can sıkıcı olduğunu’ belirten bir mail atınca, “Bazı profesyonel yöneticilerine uygulanan psikolojik şiddet ve tacizlerin iş kanunu ve diğer bazı kanunlar ve genelgelere göre suçtur. Bütün ettiğiniz hakaretler, yargılamalar, ithamlar, baskı ve tacizler kayıt altında ve mobbing günlüğü tutularak arşivlenmiştir” cevabını aldı. Bu cevap üzerine Toksöz avukatı aracılığıyla Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Toksöz avukatı aracılığıyla savcılığı sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, Oral tarafından bir arşiv oluşturulduğunu, bu arşivde hangi bilgilerin olduğunu bilmediklerini, kişisel verilerinin ve şirketin ticari sırlarının olup olmadığı yönünde araştırma yapılmasını istedi. Toksöz, çalışanı Oral hakkında, ‘kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirme’, ‘ticari sırların açıklanması’, ‘iftira’ suçlarından dava açılmasını talep etti.
DİREKTÖR: ARTIK SESSİZ KALMAYACAĞIM
Savcılığın talebi üzerine karakola çağrılan, Duygulu Derya Oral ifadesinde özetle şunları söyledi: “Şikâyete konu gönderilen mail, şahsıma ve başta kadınlar olmak üzere çalışma arkadaşlarıma karşı yapılan zulme ve işlenen suçlara yönelik tepki yazısıdır. Müşteki, özellikle son 2 yıldır bizzat şahsıma, şirketimizin CEO’suna, İş Geliştirme ve Pazar Erişim Direktörü’müze uyguladığı psikolojik ve sistematik tacizler, yıldırma politikası, yetkisizleştirme, iftira, hakaret, küfürler, şirket tarafından gerekli iş tanımları ve sözleşmelerle yetkilendirilmiş yöneticilerin itibarsızlaştırılması davranışları göstermektedir. Müşteki, işlediği suçların üstünü örterek haklı çıkmak için bu şikâyeti yapmıştır. Tarafımca tutulan bir arşiv ya da bir ticari sır yoktur. Kimseye ait kişisel veriyi ele geçirmedim. Müştekinin şahsıma karşı olan eylemleri her şeyin ötesinde kadına karşı şiddet niteliğinde olup kendisini ihbar ediyor ve uzaklaştırma tedbir kararlarının alınması için Aile Mahkemesi’ne bildirimde bulunulmasını talep ediyorum. Artık sessiz kalmayacağımı, gerek hukuki gerekse de cezai olarak gereken işlemleri başlatacağım.”
CEO: ÇALIŞANLARI SİNDİRMEYİ AMAÇLADI
Şirketin CEO’su Hülya Yalın ise tanık olarak verdiği ifadesinde, “Toksöz uzun bir süredir birçok çalışana sistematik olarak hakaret ve tehdit eylemlerinde bulunmaktadır. Çalışanları sindirmeyi amaçlamıştır. Hukuki temeli olmayan davalar açmaktadır. Örneğin, haksız maaş zammı kararı verdiğim iddiası ile tarafımdan 440 milyon TL ödenmesini istemiştir. Yapılan bir toplantı sırasında, makam odamı zorla işgal ederek odanın kapısındaki isim levhasını zorla sökmüştür. Gerek şirketimiz gerekse de sektörde kritik öneme haiz olan Sanovel markasının zarar görmemesi adına, bugüne kadar hepimiz sabrettik. Ancak artık sessiz kalmayacağımızı bu ifade ile bildiriyorum” dedi.
İstanbul Eyüpsultan’da 7 Mayıs’ta, Irak asıllı öğrenci Y.K. (17), okuduğu özel okulda yaşadığı sorunlardan sorumlu tuttuğu ve aralarında geçen tartışma dolayısıyla husumet beslediği okul müdürü İbrahim Oktugan’ı (74) odasında tabancayla vurarak öldürmüştü. Gözaltına alınan Y.K., çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tutuklu suça sürüklenen çocuk Y.K. hakkında, ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak kasten öldürme’ suçundan 18 yıldan 24 yıla kadar, suça sürüklenen çocuklar A.S.A. ve A.S. hakkında ise ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak öldürmeye yardım’ suçundan 5 yıldan 6 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle dava açmıştı.
‘KARNINA SIK’ DEMİŞTİ
Y.K. ifadesine, “Olaydan bir gün önce arkadaşımla karşılaştım. İbrahim Oktugan’ın okulda olup olmadığını sordum. ‘Gelip dövsem mi?’ diye sordum. O da bana, ‘Çok iyi olur. Karnına vurursun. Bacağına vurursan ölmez. Karnına sık’ dedi. Ben de sonrasında Gaziosmanpaşa’da M.K. isimli birinden aldığım silahla okula gitmeye karar verdim” demişti. Olayla ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Savcılık, Y.K.’nin ifadesinde adı geçen ve olaydan bir gün önce benzin istasyonunda karşılaşarak konuştuğu kişinin aynı okuldan arkadaşı 18 yaşındaki Günay Gündüz olduğunu belirledi. İbrahim Oktugan’ın eşi Fatma Oktugan ve Görkem Oktugan’ın avukatları İbrahim Ethem Abikoğlu aracılığıyla savcılığa dilekçe vererek bu kişi hakkında da şikâyetçi oldu.
‘ARKADAŞINI TEŞVİK ETTİ’
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu sözleri sarf eden Günay Gündüz hakkında, yaşı küçük Y.K.’yi öldürmeye teşvik ettiği, suç işleme kararını kuvvetlendirdiği, suçun nasıl işleneceği konusunda yol gösterdiği gerekçesiyle ‘kasten öldürmeye yardım etmek’ suçundan 15 yıldan 20 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
Bazı sosyal medya hesaplarında, @Gagabulutt isimli X hesabından yayınlanan ve 13 yaşında bir erkek çocuğa cinsel istismarda bulunulduğu yönündeki konuşmaları içeren video yayınlanması üzerine savcılık harekete geçti. Sosyal medya paylaşımı ile ilgili olarak @Gagabulutt isimli X hesabı sahibi ile yayında konuşma yapan şahıs hakkında ‘müstehcenlik’ suçundan ve ayrıca videoda konuşan şahsın konuşmalarında belirttiği olay ile ilgili olarak ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçundan soruşturma başlattı. Şüphelilerin tespit edilerek gözaltına alınmasına karar verildi.
İstanbul’da bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlamak ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olmak iddiasıyla yargılanan 22’si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına dün devam edildi. Duruşmanın 13’üncü gününde tüm sanıklar ve müştekilerin savunmaları tamamlandı. Sanık avukatlarının beyanlarının ardından mahkeme ara kararını açıkladı.
7 SANIĞA TUTUKLAMA KARARI
Kararda, müştekilerin davaya katılma taleplerinin kabul edilmesine karar verildi. Ayrıca suçtan zarar görme ihtimaline binaen SGK, Aile Ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın davaya katılma taleplerinin kabul edilmesine karar verildi.
Tutuklu sanıkların tahliye talebini reddeden mahkeme heyeti, Ali Aksu (Birinci Hastanesi’nin Sahibi), Ali Dirik (Güney Hastanesi Mesul Müdürü), Şeyhmus Çelik (Doktor), Mehmet Gürül (Doktor), Serenay Şenkalaycı (Hemşire), Murat Mantuş (TRG Hastanesi İdari Müdürü), Ceren Hatice Kırım’ın (Hemşire) tutuklanmasına karar verdi. Mehmet Gürül, Murat Mantuş ve Şeyhmus Çelik duruşma salonunda tutuklandı. Duruşmaya katılmayan Ali Aksu, Ali Dirik, Serenay Şenkalaycı ve Ceren Hatice Kırım hakkında ise tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkardı. Duruşma 13 Ocak 2025’e ertelendi.
SORUŞTURMA DERİNLEŞTİ
Öte yandan operasyon sonrası yapılan çalışmalarda, örgüt lideri Fırat Sarı ile hareket eden 16 kişinin daha suç eylemlerine dahil olduğu tespit edildi. Yoğun bakım ünitelerinde doktor raporlarının hemşirelerce düzenlenmesi, sahte epikriz raporları hazırlanması ve sağlık hizmetlerindeki usulsüzlükler soruşturmanın kapsamını genişletti. Yapılan 2’nci dalga operasyon ise 4 Aralık’ta gerçekleşti. Dün yapılan eşzamanlı baskınlarda Aslı Alemdağ, Gözde Polat, Hilal Vatansever, Hilda Keykubad (Eşi ana davanın tutuklu sanığı ve Kaya bebeğin ölümünden sorumlu tutulan Doktor Rıza Keykubad), İbrahim Oktay, Meryem Küçükoğlu, Nigar Kubilay, Remzi Karaca, Seher Çohadar, Senanur Ünlü, Zeki Ötünç, Müberra Kaya, Sinem Aktaş, Benar Mansuroğlu gözaltına alındı. Gözaltına alınan 14 kişiden 5’i doktor, 3’ü hemşire, 5’i sağlık çalışanı 1’i ise sivil. Şüphelilere ait dijital materyallere de el koyuldu. Hakkında gözaltı kararı verilen 2 şüphelinin yakalanmasına yönelik çalışma devam ediyor. Firari şüpheli Songül Kaloğlu’nun ise İngiltere’de olduğu öğrenildi.
‘ÖLÜM BELGESİNDE SAATLER FARKLIYDI’
Kaya bebeğin babası Mehmet Hanifi Kaya özetle mahkemedeki ifadesinde “Esenyurt Esencan Hastanesi’ne gittiğimde bana söyledikleri ilk şey ücretin 8 bin lira olduğuydu. Eşim ve bebeğim üç gün yoğun bakımda kaldı. Daha sonra bebeğimin öldüğünü öğrendim ve morga indiğimde bebeğimi bisküvi kutusunun içinde verdiler. Hastaneden hiç ayrılmadım, hiç çocuk doktoru yoktu. Ölüm belgesinde 04.00 yazıyor ama beni aradıklarında saat 02.00 idi” dedi.
Müştekilerin ifadesinin ardından ara karara ilişkin görüşü sorulan duruşma savcısı, aralarında başhekimlerin de olduğu tutuksuz sanıklardan Ali Aksu, Ali Dirik, Seyhmus Çelik, Mehmet Gürül, Murat Mantuş, Mustafa Kazan, Ceren Hatice Kırım, Renginar Molla, Seranay Şenkalaycı, Sümeyye Özdemir hakkında tutuklanma kararı verilmesini istedi. Savcı, diğer tutuksuz sanıklar hakkında sıkı adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasını talep etti. Tüm sanıkların suç tarihindeki hesap hareket dökümlerinin de alınmasını isteyen savcı, sanıklara ait tüm dijital materyallerin incelenmesini talep etti. Savcı ayrıca Adli Tıp Kurumu’ndan ölen bebekler için rapor alınmasını istedi.
Soruşturma kapsamında, yargılaması devam eden 19 sanığın da arasında bulunduğu 23 şüphelinin malvarlıklarına el koyuldu. Ayrıca suça konu 13 hastane ve 3 şirkete de kayyum atandı.
‘KARA PARA AKLAMA’ SUÇLAMASI
Mal varlıklarına el koyulması kararında, ‘kara para aklama’ eyleminde bulunan şüphelilerin Fırat Sarı, İlker Gönen, Gıyasettin Mert Özdemir, Renas Kılıç, Serdar Yüksel, Fehmi Alperen, Hakan Doğukan Taşçı, Hasan Basri Gök, Deniz Korkmaz, Enes Kaan Bölükbaşı, Hüseyin Günerhan, Sümeyye Nur Arslan, Cansu Akyıldırım, Mehtap Sayr, Erol Vural, Hüseyin Gündüz, Damla Atak, Dursun Eryılmaz, Çağla Durmuş olduğu belirtildi. Bu kişilerin birinci derece yakınları olan 4 kişi de soruşturmaya dahil edildi. Toplamda 23 şüpheli hakkında soruşturma başlatıldı. Kararda, 2022-2024 yılları arasında Medisense şirketinin hesaplarına sağlık şirketlerinden gelen toplam tutarın 19 milyon 502 bin 110 TL olduğu kaydedildi. Ancak paranın ne kadarının yasal, ne kadarının suç geliri olduğu tespit edilemediği belirtildi.
Fırat Sarı’nın el koyulan malvarlıkları şöyle: 8 banka hesabı, Bakırköy’de 1 tane, Bingöl’de 4 tane gayrimenkul. Dosyada şüpheli olan Fırat Sarı’nın birinci derece akrabalarının ve şirketlerinin üzerlerine kayıtlı olan ve el koyulan malvarlıkları ise şöyle: 37 gayrimenkul ve 3 araba.
HASTANELERE KAYYUM ATANDI
- 27 Kasım 2024’te Büyükçekmece 1. Sulh Ceza Hâkimliği’nden alınan karar doğrultusunda suça konu hastanelere de kayyum atandı. Kayyum atanan şirket ve hastaneler şöyle: “Avcılar Hospital Hastanesi, Özel Doğa Hospital Hastanesi, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Silivri Kolan Hastanesi, Esenler Güney Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Avrupa Şafak Hastanesi, Özel İstanbul Şafak Hastanesi, Özel Bağcılar Şafak Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Çorlu Reyap Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Medisense Sağlık Hizmetleri şirketinin tamamı, Gmz Sağlık Hizmetleri İnş. Ve Tur. Lim. Şti.’nin tamamı ve Sarıoğlu Turizm Ticaret A.Ş.’nin tamamı.”
Gerekçede, şüphelilerin fiillerinden bahsedilmediği, üzerlerine atılı ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçunu hangi müştekiye ne şekilde gerçekleştirdiği ve şüphelilerin hangi hileli davranışlarla kimden ne kadar menfaat sağladıklarına dair herhangi bir unsurun iddianamede bulunmadığı kaydedildi. Ayrıca, yargılaması devam eden sanık Seçil Erzan ile iddianamede yer alan iki şüphelinin ne şekilde iştirak ettiklerine dair bir bulgunun da var olmadığı vurgulandı. Müştekilerin zararının giderip giderilmediği, müştekilere de sorularak açığa kavuşturulması gerekirken söz konusu iddianamede eksikliklerin olduğuna değinildi. Mahkeme, bu gerekçelerle kabul etmediği iddianameyi savcılığa geri gönderdi.
ŞİMDİ NE OLACAK
Savcılığın söz konusu eksiklikleri giderip yeni bir iddianame hazırlayabileceği ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği belirtiliyor.
Denizbank hakkında daha önce de zimmet ve yöneticilerinin kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma iddialarına ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmişti.
Önceki hafta 22 tutuklu sanık ve avukatı savunmasını yapmıştı. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen 8. duruşmada tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına devam edildi.
‘KİMSE AVUKATIMIZ OLMAK İSTEMEDİ’
Beylikdüzü Medilife Hastanesi’nin başhekimi tutuksuz sanık Ahmet Atilla Yılmaz savunmasında suçlamaları reddederek özetle, “Neredeyse 20 yıl devlette cerrah olarak çalışmış bir insanın SGK’yı dolandırması mümkün değildir. Çok şükür bebeklerin ölümünden suçlanmıyorum. Davanın adı yüzünden kimse bizim avukatlığımızı yapmak istemedi. Huzurlarınızda sanık avukatlarına çok teşekkür ederim” dedi.
Sanık Ayşe Gizem Büyükköleş, “Birinci Hastanesi’nin yoğun bakımında çalıştım. Görevim hastaların bakımını ve beslenmesini yapmaktı. Sarı’nın bende telefon numarası yoktur. Para alışverişi yoktur. Epikrizin ne olduğunu bilmiyorum” dedi.
Sanık Büyükköleş’in bazı sorulara “Bilmiyorum” şeklinde cevap vermesi ise mahkeme başkanını kızdırdı. Mahkeme başkanı, “Hemşireye soruyorum, ‘Bilmiyorum’ diyor. Doktora soruyorum, yok. Başhekime soruyorum o dünyadan bihaber. Hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Bu nasıl hastane yönetmek” diye tepki gösterdi.
Duruşma savunmaların alınmasının ardından bugün 09.30’a ertelendi.
11 Kasım 2024’te gözaltına alınan Mehmet Ali Erbil ile Serdar Ortaç, nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği tarafından ‘ev hapsi’ adli kontrolü şartıyla serbest bırakılmıştı. Ortaç hakkında düzenlenen iddianame İstanbul 25’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde kabul edilmişti. Ortaç’ın avukatı, İstanbul 25’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nin ev hapsinin devamına yönelik kararına itiraz etti. İtirazı değerlendiren üst mahkeme İstanbul 16’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi, Ortaç hakkındaki ev hapsi adli kontrolü kararını kaldırdı.
İstanbul’da, bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlamak ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olmak iddiasıyla 22’si tutuklu 47 sanığın yargılandığı davada, geçen hafta örgüt yöneticisi Dr. Fırat Sarı’nın da arasında bulunduğu 22 tutuklu sanığın ifadesi alınmıştı. Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 7. gününde dün tutuksuz sanıkların savunmaları alınmaya başlandı.
Davanın tutuksuz sanıklarından hemşire Ecem Koç savunmasında özetle şunları söyledi:
“Suçlamaları kabul etmiyorum. Fırat Sarı’yı 2 yıldır tanıyorum. Halime bebek anne karnında oksijensiz kalmıştı. Tekirdağ Şehir Hastanesi bizi arayarak yoğun bakım ihtiyacı olduğundan bize sevk etti. 55 gün yoğun bakımda kaldı. Sonuna kadar baktık, tüm yaşamsal hizmetlerin hepsini gerçekleştirdik. Doktorların umudu yoktu, buna rağmen elimizden geleni yaptık. Fırat Sarı ile bir konuşmam var sadece. Bebeğin tedaviye yanıt vermediğini söylüyorum. Öleceğini biliyorduk. Doktor olmadığı için biz hemşireler olarak müdahale yaptık. Sadece ben değil tüm hemşire arkadaşlarımla yaptık. Doktor beye (Fırat Sarı) yaptığımız işlemleri, kalp masajı gibi bebeği canlandırmaya yönelik yaptığımız işlemleri anlattım. Sonra doktor ‘Geliyorum’ dedi. Ex bilgisini vermek doktor beyin görevidir. Fırat Sarı’yı bekledik bu yüzden. İstanbul’dan Çorlu’ya gelecekti. Bu bekleme esnasında biz de defin işlemleri için bebeği hazırladık. Ex saati ile ilgili bir bilgim yok, değiştirilip değiştirilmediği konusunda. Sonradan öğrendiğim kadarıyla uzatılmış bir saat var. Bu sonradan değiştirilmiş. Bu bebekle çocuk doktoru olarak Fırat Sarı ilgilendi. Bebeğin epikrizini kimin yazdığını bilmiyorum. Bizde hemşireler epikriz yazmaz, anlamayız ne olduğunu. Hemşireler kendi işlerine zor yetişiyor.
‘DOKTOR SARI, İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN SONRA GELDİ’
Fırat Sarı, Halime bebekle birebir ilgilendi. Her gün geldi ilgilendi. Ancak biz bebeği hayata döndürmeye çalıştığımız zaman orada değildi. Bu yüzden önceki yaptığı iyilikler benim gözümde sıfırdır. İş işten geçtikten sonra geldi o gün. Benim isyanım o yüzdendir. Yoğun bakımda 7/24 doktor olması gerekirdi. Ben en önemli canlandırma işlemini yaptım. Onu doktorun yapması gerekirdi.”
Mahkeme başkanının, kendilerine maaşlarının dışında ödeme yapılması ve para alışverişlerini sorması üzerine sanık Ecem Koç, “Sorumlu hemşiremiz Bahar Hanım’a, Fırat Sarı’dan belli bir miktar para geliyordu. O da kıdemli hemşirelere 1000’er lira dağıtıyordu. Biz paranın neden ve nereden geldiğini anlamıyorduk. Fırat Sarı’dan bana gelen paraların sebebi de şu, küçük alışverişler söz konusuydu. Ticari bir alışveriş söz konusu değildi. Fırat Hoca’nın hesabından bana gelen paralar hastanede yaptığım bazı masrafların ödemeleridir” dedi.
MAHKEME BAŞKANI TEPKİ GÖSTERDİ
Tutuksuz sanıklardan Avcılar Hospital Başhekimi Fetin Rüştü Yıldız ifadesinde özetle şunları söyledi: “Hastanemizdeki bebek ölüm oranı son 5 yılın ortalaması yüzde 2.2’dir. Hastanemizdeki ölüm oranı çok düşüktür. Yoğun bakımda çalışan personeller ve diğer çalışan personeller hastanemiz çalışanlarıdır. Yenidoğanın hastanemize katkısı toplam cironun yüzde 4 veya 5 gibi küçük bir payını oluşturmaktadır. Başhekim olarak tek tek herkesin ne yaptığını kontrol etmem mümkün değildir. Fırat Sarı, bize daha kaliteli, nitelikli bir hizmet sunacağını söyledi. Cirodan belli bir oran üzerinden para veriyorduk kendisine. Hatırladığım kadarıyla yüzde 35 civarındaydı. SGK’nın usulsüz işlemlerle dolandırıldığından haberim olduğu iddiasını kabul etmiyorum. Hastanenin sevkleri hususunda bir bilgim yoktu. Bizim yenidoğanımızın doluluğunu sağlamak anlamında Fırat Sarı ile bir anlaşmamız yoktur.”
BİRLEŞMİŞ Milletler’in kadın cinayetlerine ilişkin küresel raporuna göre, dünya çapında her gün yaklaşık 140 kadın ve kız çocuğu partneri veya aile üyesi tarafından öldürülüyor. BM Kadın Birimi’nin hazırladığı raporda, 2023 yılında 85 bin kadın ve kız çocuğunun erkekler tarafından kasten öldürüldüğü belirtildi.
Cinayetlerin yüzde 60’ı (51.100) kurbana yakın biri tarafından işlendi. BM Kadın Birimi Başkan Yardımcısı Nyaradzayi Gumbonzvanda “Veriler bize kadınların en güvende olması gereken ev içi alanlarının birçoğunun ölümcül şiddete maruz kaldığı yer olduğunu gösteriyor” açıklamasında bulundu. Rapordaki sayıların ‘buzdağının sadece görünen kısmı’ olduğunu belirten Gumbonzvanda, “Tüm kadın ölümlerinin ve ölüm nedenlerinin doğru bir şekilde kaydedilmediğini biliyoruz” diye konuştu.
KATİL PARTNER YA DA AİLEDEN
Küresel kadın cinayeti rakamlarına göre 89 bin olarak kaydedilen 2022’ye kıyasla düşmüş olsa da genel olarak “partneri ve aile üyeleri tarafından öldürülen kadınların sayısında” artış yaşandı. Veriler, kadın cinayetlerinin sırasıyla en çok Afrika, Amerika ve Okyanusya’da yaşandığını gösterdi. Kadın cinayetlerinin ise yüzde 60’ı erkek aile üyeleri tarafından işlendi.
İMDAT DERNEĞİ: 2 YILDA 346 KADIN ŞİDDET MAĞDURU
İMDAT Derneği’nin (Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği) hazırladığı Kadına Yönelik Şiddet Raporu’nda, Türkiye’de 1 Ocak 2022-15 Kasım 2024 arasında basına yansıyan 346 kadına şiddet olgusu tespit edildiği belirtildi. 346 kadından 95’inin şikâyetçi olduğu, 37 kadına uzaklaştırma ya da koruma kararı verildiği belirtildi. 150 kadının yaşamını yitirdiği belirtilen raporda, bu kadınlardan 12’sinin ölmeden önce şikâyette bulunduğu ancak sadece 8’inin koruma ya da uzaklaştırma kararı bulunduğu ifade edildi. “Kadına yönelik şiddet her geçen gün artan ve yöntemleri daha da vahşileşen vaka örnekleriyle birlikte karşımızda bir halk sağlığı sorunudur” denilen raporda şu veriler paylaşıldı:
◊ Şiddet mağduru kadınlar 17-101 yaş aralığında, yaş ortalaması 34, şiddet faillerinin yaş aralığı 18-92, yaş ortalaması 40.
◊ Kadınların yüzde 50.87’si eşi ya da eski eşi tarafından, yüzde 14.16’sı sevgilisi ya da eski sevgilisi tarafından şiddete uğradı. 31 kadının faili bulunamadı, kadınların yüzde 26’sının faili akrabası, öğrencisi, çocuğu ve sosyal medyadan tanıştığı kişi oldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu, 21 Kasım tarihinde “Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz” başlıklı yazısı nedeniyle Fatih Altaylı ve aynı gün Halk TV’de yayımlanan “Rota” isimli programda “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” şeklindeki sözleri nedeniyle İsmail Saymaz hakkında resen soruşturma başlattı. Savcılık, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından yapılan açıklamayla, paylaşılan bu yazı ve sözlerin doğru olmadığının teyit edildiğini bu nedenle her iki isim hakkında da ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan soruşturma başlatıldığını belirtti.
Geçen gün Yasin Obuz ve 6 fenomen hakkında yakalama kararı çıkarılmıştı. Fenomenler hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tutuklu şüpheliler Ramazan Karkin, Soner Kabakçı, Esma Sözen, Emircan Çelik ve Muzaffer Zorbey Erkoçlar hakkında da iddianame düzenlendi. 5 fenomenin ‘yasadışı bahse teşvik ve reklam yapma’ suçundan 1 yıldan 3’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Mahkeme, iddianameyi değerlendiriyor.
İstanbul Beylikdüzü’ndeki ‘Yenidoğan Çetesi’ davası kapsamında kapatılan Özel Birinci Hastanesi’nde 13 Mayıs’ta dedesinin yanında refakatçi olarak kalan hemşire Selen Bilgin şüpheli şekilde hayatını kaybetmişti. Kamera görüntülerinin incelenmesinin ardından, Bilgin’in aynı hastanede anestezi uzmanı olarak çalışan daha önceden tanıştığı doktor Fatih Akın’ın odasına gittiği saptanmıştı. Doktor Akın’ın Selen Bilgin’in girmesinden 1 saat sonra heyecanlı bir şekilde telefonla konuşarak odadan çıktığı tespit edilmişti. Cansız bedeni o sabah 07.00 sıralarında hastane çalışanları tarafından odada bulunan Selen hemşirenin ölümünün ardından, olaya konu ilaç ampulü doktor Fatih Akın’ın cebinden çıktı. Bunun üzerine gözaltına alınan Akın, daha sonra serbest bırakıldı. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan fezlekede, Bilgin’in ölümüne sebep olan ilacın verilmesinin, Akın’ın tedavi amacı ile hareket ettiğini göstermediği belirtildi. Tutuksuz yargılanan Akın’ın müebbet hapsi istendi.
‘KENDİSİ KULLANDI’ DEDİ
Selen Bilgin’in Dr. Akın’a başının ağrıdığını söylediği, doktorun da Bilgin’in koluna damar yolu açarak ilaç enjekte ettiği anlatıldı. Akın ise ifadesinde, “Ben Selen’e ilaç vermedim. Kendisi bu ilacı kullandı” dedi. Öte yandan Fatih Akın’ın Yenidoğan Çetesi’ne yönelik açılan davada sanık olan örgüt üyesi ile telefon görüşmeleri de ortaya çıktı.
SANIK TAŞÇI’YLA KONUŞMALARI
Örgüt üyelerinden Hakan Doğukan Taşçı’nın, Doktor Fatih Akın’ı aradığı görüşmede yer alan konuşmalar şöyle:
* Hakan Doğukan Taşçı: “Hocam, şimdi bir bebek var bizde, yattı taburcu oldu sonradan bir gün kaybı olduğu için hasta tekrar yoğun bakıma yatırmaya çalışıyoruz da bir gün kaybı olduğu için yoğun bakıma yatıramıyoruz, ben medikal muhasebe müdürüyle konuştum, Nehir ile de konuştum. Fatih hoca onay verirse sıkıntı yok bizlik, dediler. Sadece erişkin üzerinden takibini açtırabilir miyim? Takibini açtırıp sildireceğim hocam.”
* Fatih Akın: “Anladım,”
* Hakan Doğukan Taşçı: “Medikal muhasebe müdürüyle konuştum, dedi ki erişkin üzerinden kayıt açtırıp takibini sildireceğiz, sonra yeni doğana çevireceğiz.”
İstanbul Beyoğlu’nda 23 Eylül gecesi bir kulüpte eğlenen İ.A. (25), evine gitmek üzere kulüpten dışarı çıktı. Sokakta yürürken daha önce tanımadığı Ömer Konu (27) ve Semir Tarhan (31) genç kadının yolunu keserek köşeye sıkıştırdı ve taciz etti. Yakalanıp gözaltına alınan 2 şüpheli, ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Görüntüler kamuoyunda infiale yol açınca, yeniden gözaltına alınan Semir Tarhan ve Ömer Konu tutuklandı.
Semir Tarhan hakkında ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’ ve ‘cinsel saldırı’ suçlarından 13.5 yıldan 36 yıla kadar hapis cezası istendi. Diğer tutuklu sanık Ömer Konu’nun ise ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’ suçundan 6 yıldan 21 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Davanın ilk duruşması İstanbul 49’uncu Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
HÂKİM KÖŞEYE SIKIŞTIRDI
Sanık Semir Tarhan savunmasında, eve gittiklerini ve yolda mağdur ile karşılaştıklarını belirterek “Yardım etmek için yanaştım ayağım kayınca birlikte yere düştük. Tutarken dengem kaydı” dedi. Hâkimin “Görüntüyü Türkiye izledi. Önce sarılıyorsun sonra düştükten sonra bir süre üzerinde duruyorsun” demesi üzerine Tarhan “Alkolün etkisindeydim. Onlarca insanın içinde cinsel istismarda bulunacak değilim” diye pişkin bir savunma yaptı.
Diğer tutuklu sanık Ömer Konu ise evli ve kız çocuğu babası olduğunu ifade ederek, “Bilmiyorum. Hatırlamıyorum” demekle yetindi.
Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme, dosyayı görevsizlikle Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine hükmetti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Mahruki hakkında soruşturma başlatmış sonrasında da gözaltı kararı vermişti. Polis, 12 Kasım akşamı Mahruki’nin evine gitmiş ancak kendisini evde bulamamıştı. Mahruki dün sabah İstanbul Adalet Sarayı’na giderek savcıya ifade verdi. “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan sevk edildiği nöbetçi sulh ceza hâkimliğindeki sorgusunun ardından tutuklandı. Mahruki’nin Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) eleştiren bir paylaşım yaptığı iddia edilmişti.
İddianamede Denizbank’ın eski şube müdürü Seçil Erzan’ın, Ateş ve Aydoğdu’ya yönelik ifadelerinin yanı sıra Hakan Ateş ve Mehmet Aydoğdu’nun soruşturma aşamasında verdiği ifadeler de yer aldı.
Erzan, Ateş ve Aydoğdu’nun soruşturma aşamasında alınan ifadeleri şu şekilde:
‘OLAYLARDAN HABERLERİ VAR’
Seçil Erzan ifadesinde, “Her ikisi de beni tanırlar. Hakan Ateş ve Mehmet Aydoğdu’nun yaşanan bütün olaylardan haberleri vardır. Bilmemelerinin imkânı yoktur çünkü mağdur olduğunu iddia eden şahısların çoğu ünlü ve bankanın genel müdürü, genel müdür yardımcısı ile aralarında yakın ilişkiler bulunmaktaydı” diye konuştu.
‘MAĞDURİYET BİLDİRMEDİLER’
Hakan Ateş ise iddianamedeki ifadesinde şunları söyledi: “7 Nisan 2023’te konudan haberdar olduktan sonra banka avukatlarımız İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaatta bulunmuştur. Seçil Erzan, bizim 643 şube müdürümüzden biridir. Herhangi bir ilgim yoktur. İddiaları kabul etmiyorum. Çünkü doğrularla hiçbir şekilde bağdaşır bir yanı yoktur. Fatih Terim, Arda Turan, Emre Belözoğlu en ufak bir bankacılık işleminde bile beni saat fark etmeksizin arayabilecek insanlardır. Bu şekilde beni arayabilecek insanlar, bahsi geçen milyon dolarları Seçil Erzan’a teslim etmeden önce beni arayıp sormamaları da çok garip bir durumdur. Hatta paraları geri ödenmemeye başladıktan sonra bile bu mağduriyetlerini beni arayarak bildirmemişlerdir, ta ki 7 Nisan’a kadar. Atılı suçlamaları kabul etmiyorum.”
Mehmet Aydoğdu ise “Denizbank’ta 14 senedir Genel Müdür Yardımcısı ve İcra Kurulu üyesiyim. İyi bir Galatasaraylıyım. Denizbank da spor kulüplerine en çok kredi veren bankadır. Muhtemelen benim Galatasaraylı olmam kaynaklı ismim buralarda geçti. Konu hakkında herhangi bir bilgim ve ilgim yoktur” ifadelerini kullandı.
Savcılık, medya patronu Acun Ilıcalı, sahibi olduğu Tv8 televizyon kanalı ve Exxen digital platform yetkilileri hakkında ‘yasadışı bahse teşvik ve reklam’ suçundan soruşturma başlattı.
Soruşturmanın, UEFA Uluslar Ligi maçlarında gösterilen yasadışı bahis reklamlarına ilişkin olduğu öğrenildi.
İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yasadışı bahis reklamında yer aldıkları ve teşvikte bulundukları iddiasıyla aralarında Mehmet Ali Erbil ile Serdar Ortaç’ın bulunduğu 16 kişi, 11 Kasım 2024’te sabah saatlerinde gözaltına alınmıştı. Serdar Ortaç ile Mehmet Ali Erbil ‘ev hapsi’, Doğukan Demirtaş ve F.E.N. ise imza ve yurtdışı çıkış yasağı adli kontrolle serbest bırakılmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç hakkında ayrı ayrı hazırlanan iddianamelerde, “kişileri reklam vermek ve sair surette spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis ya da şans oyunlarını oynamaya teşvik etmek” suçundan 1’er yıldan 3’er yıla ve üç bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılmaları istendi.
‘MENFAAT TEMİN ETTİ’
Erbil hakkındaki iddianamede, olay öncesinde bilmediği ve tanımadığı, sadece ortak arkadaş yönlendirmesi ile ilk kez soruşturma konusu yayının yapıldığı, herhangi bir menfaat temin etmediğini söylediği hatırlatıldı. Erbil’in medya sektöründe tanınırlığı ve bilinirliği dikkate alındığında hiçbir menfaat temini olmaksızın tanımadığı, aralarında dostluk ya da ahbaplık bulunmayan kişilerden gelen her davete icabet etmesinin beklenemeyeceği, Malta’da ağırlanmasının dahi menfaat kapsamında kaldığına yer verildi. Ansızın çekildiği ileri sürülen video kaydında iddia edildiği gibi tehdit ya da zorlama içeren bir ortamın olmadığı, iddia doğru kabul edilse bile Erbil’in bir şikayetinin bulunmadığı belirtildi. Erbil’in yayınlanacağını ve haliyle etkileşim alacağını bilerek, isteyerek yasadışı bahis içerikli videolarda yer aldığı öne sürüldü.
İstanbul’da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen ‘yenidoğan çetesi’nin yargılandığı davanın duruşmasına Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce 500 kişilik konferans salonunda devam edildi. İkinci günde de duruşa salonunda güvenliği sağlamak amacıyla çok sayıda polis ve çevik kuvvet polisi yer aldı. Duruşmaya örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen Dr. Fırat Sarı’nın da aralarında bulunduğu 8’i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları katıldı. Bazı tutuksuz sanıklar da bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. İddianamede yer alan bebekleri ölen 5 müşteki aile ise duruşmaya katılmadı. Davanın ilk gününün aksine 2’nci gün yoğun bir kalabalık yoktu. Duruşmayı Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile doktor eşi Sare Davutoğlu da izledi.
Hemşire Mehtap Sayar
BEBEK BAŞINA 5 BİN LİRA
Tutuklu sanık hemşire Hasan Basri Gök savunmasında, “Savcılıkta gerekli olan şeyleri söyledim. Tekrar aynı şeyleri söylemeye gerek yok. Reyap Hastanesi, Duygu Hastanelerinde çalıştım. Fırat Sarı’nın 1 sene kadar hemşiresiydim. Son 6 ayda epikrize yardım ettim. Bebek sevklerini Fırat Sarı ile 3 kişi yapıyordu. Bebeklerin kimini tıp merkezinden kimini 112’den kimini de tanıdık doktorlardan alıyorduk” dedi. Mahkeme başkanının “Aileyi nasıl ikna ediyordunuz?” sorusuna Hasan Basri Gök, “Aileye de ‘112 ile uğraşmayalım sizi bekletir. Bu hastaneye gidelim yer bulduk’ diyorlardı. Gözümle gördüğüm bir şey yok ama kimse hayrına bir şey yapmıyordu. Bebek başına 5 bin lira alıyordu” yanıtını verdi.
‘BÜTÜN ÖZEL HASTANELERDE DÖNEN BİR ŞEY’
Bir bebeğin ailesinden para alınmasına ilişkin tapeleri sorulan Gök, “Bu bebek tıp merkezinde doğdu. Hastaneye sevki yapıldı. Aileden 38 bin ya da 40 bin lira aldık. 25 bin lira hastaneye verdik. Geri kalan parayı Fırat Sarı aldı. Doğukan ve bana sadece yemek parası verdi. Bu bütün özel hastanelerde dönen bir şey. SGK’dan para almak için normalden uzun yatırıyorlardı hastaları. Dolapta fazla olan ilaçlardan 3-4 kez sattık. Doğukan Taşçı ile 30-40 bin TL kazandık totalde” dedi.
Sanık Gök’ün mahkeme başkanının iddianameye giren ve kan donduran o konuşmayı sorması üzerine verdiği yanıt herkesi şok etti. Mahkeme başkanı, Gök’e “Mehtap’la (hemşire) bir konuşman var. ‘Mehtap çocuğu öldür, 50 satürasyonlu bebek mi olur?’ diyorsun, Mehtap da sana ‘Öldüreceğim de öldürsem de dert’ diyor. Nedir bu konuşma?” sorusunu yöneltti. Gök, “Sadece görüşümü belli ettim. Evet çirkin bir cümle. Bebeği görmedim. 50 satürasyonlu demek bebeğin sürekli kalbinin durup yeniden canlanması demek” diye konuştu. Mahkeme başkanının, “Normalde böyle hemen bırakır mısınız bebeğe müdahaleyi” sorusunu ise Gök, “Normalde böbrekler ve ciğerler iflas edince bırakılır” yanıt verdi. Ölen siyahi bebek ile ilgili telefon konuşması sorulan Gök, “Öldüğünü fark etmemişler. Zamanında baksalar bebek yaşıyor olurdu” dedi.
Duruşmanın 2 gününde toplam 6 sanık ifade vermiş oldu. Duruşmaya bugün devam edilecek.
İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dün görülen duruşmaya, davanın tek tutuklu sanığı Seçil Erzan ile tutuksuz sanıklar Ali Yörük, Atilla Yörük, Nazlı Can ve Asiye Öztürk ile tarafların avukatları katıldı. Seçil Erzan’ın siyah takım elbise giydiği ve saçlarını açık bıraktığı görüldü.
‘BAHANELERLE OYALADI’
Müşteki Erkan Karaca, mahkemedeki ifadesinde Seçil Erzan ile 2019’da tanıştıklarını belirterek özetle şunları anlattı: “Bize bir fondan bahsetti. Bu fonun gizli bir fon olduğunu, adının ‘Fatih Terim Fonu’ olduğunu ve fonun başında Hakan Ateş’in olduğunu söyledi.”
Seçil Erzan ise özetle şunları söyledi: “Fatih Terim benden para istedikçe, ona para götürüyordum. Fazla para aldığını biliyordu. Bu insanları dolandırmadım. Futbolcular birbirlerinin kazandıklarını görerek geldiler bana. Selçuk İnan, Semih Kaya’yı arayıp, ‘Seçil bana çok kazandırdı, sen de gir’ dedi.”
TAHLİYE TALEBİ REDDEDİLDİ
Tahliyesini talep eden Erzan “20 aydır tutukluyum. Gerçek mağdurları ve fazla para alanları hep anlattım. Kimseyi dolandırma kastıyla hareket etmedim. Fazladan para alanlar, paraları iade etseydi bunlar yaşanmayacaktı” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın avukatı, duruşmaya gelerek davaya katılma talebinde bulundu. Mahkeme, bakanlığın suçtan zarar görme ihtimalini göz önünde bulundurarak katılma talebini kabul etti. Böylece bakanlık da davaya müdahil oldu.
Ünlü futbolcuların da aralarında bulunduğu 29 kişiyi ‘özel fon’ adı altında dolandırdığı iddiasıyla yargılanan eski banka müdürü Seçil Erzan’ın yargılanmasına bugün devam edilecek. Erzan, duruşmadan bir gün önce mahkeme başkanına kendi elyazısıyla yazdığı 27 sayfalık bir mektup gönderdi.
‘TEK KESİŞİM NOKTAMIZ FATİH TERİM’
Mektupta kimseyi fona ikna etmeye çalışmadığını söyleyen Erzan, “Dosyadaki futbolcu ve o çevredeki müştekilerin hepsi birbirlerinin yönlendirmesi ve iknası ile paralarını çoğaltmak ve bankadan daha fazla para kazanmak için bana geldiler. Ben, Fatih Terim ile çalışıyordum. Ben, Şube Müdürü Seçil Erzan olarak, Nur Erkasap’a, Volkan Bahçekapılı’ya, Emre Belözoğlu’na, Buse Terim’e, Arda Turan’a, Muslera’ya gitmedim” dedi. Çoğu müştekinin anaparasını aldığını söyleyen Seçil Erzan, “Arda Turan anaparasının neredeyse tamamını aldığı halde 7.5 milyon dolar alacağı olduğunu iddia etmektedir. Arda Turan ifadesinde, ‘Faiz almadığımı herkes bilir’ dedi. Ancak Arda Turan yıllar sonra birdenbire benimle çalışmaya karar vermesi ve gayrimenkul satacak, arkadaşlarından borç alacak kadar nakit yaratma telaşına girmesi, yıllarca bankadaki mevduat ve faizi için arayıp ikna edemediğim Arda Turan’ı yine benim ikna etmediğimin ve yüksek faiz beklentisinin ispatıdır. Bu kişilerle ortak kesişim noktamız Fatih Terim ile uzun yıllardır yarattığım yüksek müşteri memnuniyetidir” diye konuştu.
‘YAŞADIKLARIM SON BULSUN’
Mektubunun son sayfasına, “Sayın Başkan” diyerek başlayan Erzan, “Bana para verip mağdur olduğunu söyleyen herkes tefecilik iradesi ile hareket etmiştir. Birçoğu dosyada olan kişiler birbirlerinin paraları ile bilerek zenginleşmişlerdir. Para hırsı insani değerlerinin önüne geçmiş kişiler yüzünden yaşadığım çok zor günlerden, travmatik olaylardan sonra tutukluyum. Kimseye kötülük yapma amacında olmadım. En kötü günleri ben yaşadım. Bedelini ödedim. Ödemeye de devam ediyorum. Bu yaşadıklarım artık son bulsun” ifadelerini kullandı.
Gözaltına alınan şüphelilerden İbrahim Yılmaz, Emirhan Karuç, Aleyna Göreci, Emircan Çelik, Ramazan Karkin, Aleksandr Menshikov, Muhammed Sümertaş, Esma Sözen, Soner Kabakçı, Yağmur Şifa Yaprak, Sefa Caner Sarıçam ile Muzaffer Zorbey Erkoçlar hâkimlik sorgularının ardından tutuklanmıştı. Serdar Ortaç ile Mehmet Ali Erbil ‘ev hapsi’, Doğukan Demirtaş ve F.E.N. ise imza ve yurtdışı çıkış yasağı konularak adli kontrolle serbest bırakılmıştı.
TUTUKLANMALARI İSTENDİ
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçları Bürosu Savcılığı önceki gün, adli kontrol şartıyla serbest bırakılan şüpheliler Mehmet Ali Erbil, Serdar Ortaç, Doğukan Demirtaş ve F.E.N., hakkında verilen karara itiraz etmişti. Başsavcılık, kararın kaldırılmasını ve 4 şüphelinin tutuklanmasını istemişti. Savcılığın, itirazını değerlendiren nöbetçi 15. Asliye Ceza Mahkemesi bu talebi reddetti. Bunun üzerine dosya yeniden başsavcılığa gönderildi.
Öte yandan soruşturma kapsamında, yurtdışında oldukları tespit edilen 4 sosyal medya fenomeni ile Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç’ı Malta’ya götürerek reklam ve teşvik videosunda birlikte yayın yapan Cenk Pekkan ve Ünal Orhan hakkında da yakalama kararı çıkartıldı. Ayrıca tutuklanan sosyal medya fenomenlerinin hesaplarına erişim engeli kararı verilerek hesapları kapatıldı.
Yasadışı bahis reklamında yer aldıkları ve teşvikte bulundukları iddiasıyla aralarında sunucu Mehmet Ali Erbil ve şarkıcı Serdar Ortaç’ın da bulunduğu 16 kişi önceki gün gözaltına alınmıştı. İbrahim Yılmaz, Emirhan Karuç, Aleyna Göreci, Emircan Çelik, Ramazan Karkin, Aleksandr Menshikov, Muhammed Sümertaş, Esma Sözen, Soner Kabakçı, Yağmur Şifa Yaprak, Sefa Caner Sarıçam ile Muzaffer Zorbey Erkoçlar hâkimlik sorgularının ardından tutuklanmıştı. Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil adli kontrol kapsamında ‘ev hapsi’, Doğukan Demirtaş ve 18 yaşından küçük olan F.E.N. ise imza ve yurtdışı çıkış yasağı uygulanarak serbest bırakılmıştı.
TUTUKLANMALARI İSTENDİ
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçları Bürosu Savcılığı, Mehmet Ali Erbil, Serdar Ortaç, Doğukan Demirtaş ve F.E.N. hakkında verilen kararın kaldırılmasını ve 4 şüphelinin tutuklanmasını talep etti. Gerekçede, şüphelilerin suçu işlediğine dair somut delillerin bulunduğu ve kaçma şüphelerinin mevcut olduğu ifade edildi.
HESAPLARINA ERİŞİM YASAĞI GELDİ
Aynı soruşturmada dün tutuklanan sosyal medya fenomenleri Esma Sözen, Soner Kabakçı, Emirhan Karuç, Sefa Caner Sarıçam, Emircan Çelik, Ramazan Karkin, Muzaffer Zorbey Erkoçlar, Yağmur Şifa Yaprak’ın sosyal medya hesaplarına savcılığın talebiyle mahkemeden erişim yasağı getirildi.
MEHMET ALİ ERBİL BU EVDE ‘HAPİS’: BOĞAZ MANZARALI
Mehmet Ali Erbil’in Boğaz manzaralı iki katlı özel mülk villası Tarabya sırtlarında bulunuyor. Villayı Erbil’in eski eşleri dizayn etti. Salonu 2 ayrı bölümden oluşuyor. Evde bulunun tabloların hepsi gerçek. Antikaya olan merakını evine de yansıtan ünlü şovmenin yatak odası ise 3 ayrı bölümden oluşuyor. Odanın bir bölümünde mağaza büyüklüğünde kıyafet alanı var. Erbil büyük terasına da ‘huzurlu bahçe’ diyor...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ‘Yasadışı Bahis Kanunu’na Muhalefet’ soruşturması kapsamında sosyal medya platformlarında yüksek takipçili bazı fenomenlerin ve ünlülerin de aralarında bulunduğu hesaplarda çevrimiçi yasadışı bahis sitelerinin reklamlarının yapıldığı tespit edildi. Çalışmalar sonunda aralarında şarkıcı Serdar Ortaç ve şovmen Mehmet Ali Erbil’in de bulunduğu şüpheliler hakkında “reklam vererek kişileri bahis ya da şans oyunlarını oynamaya teşvik etmek” suçundan soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında 23 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi.
EŞZAMANLI OPERASYON
Dün düzenlenen eşzamanlı operasyonla şovmen Mehmet Ali Erbil, şarkıcı Serdar Ortaç, sosyal medya üzerinden kendisini girişimci işinsanı olarak tanıtan İbrahim Yılmaz, sosyal medya fenomenleri Muzaffer Zorbey Erkoçlar, Sera Caner Sarıçam ve Esma Sözen, Rus uyruklu oyuncu Aleksander Menshikof, Aleyna Göreci, Doğukan Demirtaş, Emircan Çelik, Emirhan Karuç, F.E.N., Muhammed Sümertaş, Ramazan Karkin, Soner Kabakçı, Yağmur Şifa Yaprak gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüpheliler, Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki işlemlerinin ardından İstanbul Adalet Sarayı’na götürüldü. Şüpheliler, Bilişim Suçları Bürosu’nda savcıya ifade verdi.
SAVCILIK: DİJİTAL UYUŞTURUCU
Savcılığın tutuklamaya sevk yazısında, şüphelilerin, mahiyeti gereği toplum açısından “dijital uyuşturucu” niteliğine haiz yasadışı bahis ya da şans oyunlarını oynamaya teşvik ettikleri, yasadışı bahis ve kumarın özellikle gençler ve çocuklar başta olmak üzere aile kurumu üzerinde yarattığı tahribat sebebiyle eylemin vahamet arz ettiği ifade edildi.
YURTDIŞINA KAÇARLAR
Yasadışı bahis ve kumar sitelerinin yurtdışı kaynaklı olması sebebiyle şüphelilerin soruşturma işlemlerinden sonra da eylemlerine yurtdışında devam ederek sürdürmelerinin kuvvetle muhtemel olduğu belirtildi.
ESKİ FUTBOLCU BATUHAN’A YAKALAMA
CHP İçişleri Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in kızı Avukat Seraf Özer ve CHP İstanbul İl Yöneticileri, tutukluluğa itiraz dilekçesi sunup tahliye istedi. Dilekçeden bazı itirazlar şöyle:
- “Müvekkil ile Faik Kaplan arasındaki iddia edilen para transferi, kira bedelinin ödenmesidir.
- (2014’te İmralı’da Abdullah Öcalan’a ziyaret için görüşme yapan heyetin Demokratik Özerklik projesine katkı sunacak kişilerden birinin de Ahmet Özer olduğunu söylemesi) Ahmet Özer bu görüşmelerde yer almamıştır.
- Bir vefat olayı üzerine taziye dileklerini iletmek amacıyla 12 Aralık 2023’te telefon görüşmesi yaptığı iddiası vardır. Seçim döneminde yoğun çalışma temposu nedeniyle her gün yüzlerce telefon görüşmesi yapmıştır.
- (Ahmet Özer’in, PKK/KCK yöneticisi Remzi Kartal ile yaptığı iddia edilen 14 telefon görüşmesi) Müvekkil ile Remzi Kartal arasında herhangi bir HTS kaydının mevcut olmadığı açıktır.”
İtiraz 11. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.
Sanık Ali Sayan, hâkim karşısına çıktığı ilk duruşmadaki yaptıklarını hatırlamadığını belirterek, “Olayı hastanede öğrendim. Küçük yaştan beri antidepresan kullanıyorum. Eskiden beri hastalığım var, saldırganlık yoktu ama içime atıyordum. Son zamanlarda yine hastalandım ama bu sefer farklıydım. Olayın nasıl olduğunu hatırlamıyorum. Uyuşturucu bağımlısıyım. Hemen hemen bütün uyuşturucuları kullanıyorum” demişti.
‘BİLEREK YAPMADIM’ SAVUNMASI
Bakırköy 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına sanık Ali Sayan SEGBİS ile bağlanarak katıldı. Son sözü sorulan sanık Sayan, “Olayı bilerek yapmadım” dedi. Mahkeme heyeti, Ali Sayan’ı, ‘üstsoydan akrabayı öldürmek’ ve ‘genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması’ suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Birgün gazetesinde 1 Ağustos 2022’de yayımlanan ‘Erdoğan’ı o koltuğa layık görmüyorum’ başlıklı haberdeki sözleri nedeniyle, Salman hakkında ‘Cumhurbaşkanına alenen hakaret’ suçundan dava açılmıştı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, davaya ilişkin görüşünü açıklayan Cumhuriyet savcısı, Salman’ın 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Mahkeme, savunmasını hazırlaması için sanık avukatına süre vererek duruşmayı erteledi.
23 Eylül 2024’te İstanbul Beyoğlu’nda bir kulüpte eğlenen İ.A. (25), 04.00 sıralarında buradan çıkıp evine doğru yürümeye başladı. Bu sırada Ömer Konu (27) ve Semir Tarhan (31), yolunu kestikleri genç kadını köşeye sıkıştırıp taciz etmeye başladı. Semir Tarhan İ.A.’yı yere düşürerek üzerine çıkıp cinsel saldırıda bulunmaya çalıştı. Ömer Konu ise etrafı kolaçan etti. Çevredekiler müdahale ederek Konu ve Tarhan’ı uzaklaştırdı.
UTANMAZ SAVUNMA
Yakalanıp gözaltına alınan 2 şüpheli ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Ancak daha sonra dehşet veren olayın görüntüleri sosyal medyada paylaşılınca, kamuoyunda infiale yol açtı. Hem sokak ortasındaki iğrenç saldırıya hem de sapıkların serbest kalmasına büyük tepki gösterildi. Tepkiler çığ gibi büyürken yeniden gözaltına alınan Semir Tarhan ve Ömer Konu, bu kez çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tutuklanan Semir Tarhan ifadesinde yaptığından pişman olduğunu söyledi. Gözaltına alınıp serbest bırakılan Ömer Konu ise ‘iyi niyetli’ dokunmuş olabileceğini belirtti.
‘HÜRRİYETİNİ KISITLADILAR’
Soruşturmayı tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, tutuklu şüpheli Semir Tarhan hakkında ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’ ve ‘cinsel saldırı’ suçlarından 13.5 yıldan 36 yıla kadar, tutuksuz şüpheli Ömer Konu hakkında ise ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’ suçundan 6 yıldan 21 yıla kadar hapis istendi. İddianamede, şüphelilerin ifadelerinde bir nevi ikrarda bulundukları, fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri belirtildi. Müşteki İ.A. ile şüpheliler arasında önceye dair herhangi bir husumet bulunmadığı, bu nedenle müştekinin şüphelilere iftira atmasını gerektirecek bir durumun da mevcut olmadığı ifade edilen iddianamede, “Müşteki alkol etkisinde olup, kendisini bilemeyecek bir durumda ve evine gitmek üzere sokakta yürüdüğü esnada şüpheliler, yolunu keserek hürriyetini kısıtlayıp, öpmek, dokunmak ve sarılmak suretiyle cinsel saldırıda bulundular” denildi.
EKİMDE 48 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Emniyete kayıp ihbarında bulunan Sedef Güler’in ailesi, kızlarını sırtında bulunan yılan dövmesinden teşhis etmişti. Cinayete ilişkin Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma başlatılmıştı.
Sedef Güler’in öldürülmesine ilişkin soruşturmayı tamamlayan Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, fezleke hazırladı. Fezlekede yer alan iddiaya göre, Sedef Güler’in kız arkadaşının babası Yavuz Güngör ve Fırat Baykara, Sedef Güler’i tespit edilemeyen bir nedenden dolayı burada öldürüp, cesedi yok etmek için plan yaparak, bir gün sonra buluşmak üzere evden ayrıldılar. Şüpheliler 6 Haziran’da tekrar buluştular ve Güler’in cesedini koyacakları valizi, zinciri ve ağırlığı aldılar. Yavuz Güngör ve Fırat Baykara, Sedef Güler’in ellerini koli bandı ile bağlayıp, halıya sarıp, ayaklarını zincir ve dambıl ile bağlayıp Mimar Sinan Köprüsü’nden aşağıya attılar.
Yavuz Güngör
‘KASTEN ÖLDÜRME’ SUÇLAMASI
Fezlekede, Sedef Güler’in Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsi işleminin sonucunda ölüm nedeninin belirlenemediği belirtildi. Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Dairesi’nin incelemesinde Güler’in, kanında uyuşturucu madde bulunduğu, ölümünün uyuşturucu, uyarıcı madde sonucu meydana gelmiş olabileceği ancak baş, boyun bölgesinde ileri derecede çürüme nedeniyle yumuşak dokularında ayrıntılı analiz yapılamadığı anlatıldı.
Fırat Baykara ve Yavuz Güngör’ün ‘nitelikli kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edildi. Yiğit Hüseyin Ayvalık’ın ise Yavuz Güngör’ün yurtdışına kaçmasına yardım etmesi gerekçesiyle ‘suçluyu kayırma’ suçundan 6 aydan 5 yıla kadar hapsi istendi. Yargılamanın yapılması için fezleke Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
26 Nisan 2024’te 11.30 sularında iş makineleriyle kazı çalışması başlatıldı. 5 yaşındaki Edanur Gezer, yakınları tarafından piknik yapmak için Menekşe Sahil Parkı’na getirildi. Parkta vakit geçiren Edanur Gezer, kazı nedeniyle oluşan 136 santimetre derinliğindeki su birikintisine düştü. Dayısı tarafından su birikintisinden çıkartılan Edanur, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
10 KİŞİ YARGILANIYOR
Olaya ilişkin Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma tamamlandı. Hazırlanan iddianamede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Ağaç ve Peyzaj AŞ Genel Müdürü Ali Sukas, Avrupa Yakası Park ve Bahçeler Şube Müdürü Ziya Duman, Avrupa Yakası Yeşil Alan Uygulama Müdürü Barış Şişman, Avrupa Yakası Yeşil Alan Uygulama 2. Bölge Şefi Cabir Şaban, İBB Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğü Teknik Müdür Yardımcısı Erman Uzun, İstanbul Ağaç ve Peyzaj AŞ’de Teknik Genel Müdür Yardımcısı Metin Aras, İstanbul Ağaç ve Peyzaj AŞ’de iş makinesi operatörü Sezai Ayhan, İBB Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğü Küçükçekmece Bölge Şefi Turan Yaman, tesisat ustası Fayık Cansu ve tekniker Furkan Keleş’in, ‘taksirle ölüme neden olma’ suçundan 2’şer yıldan 6’şar yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu, PKK/KCK bölücü terör örgütünün faaliyetlerine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında iddiaya göre, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in örgütle ilişkili olabileceği düşünülen bazı örgütsel belgeler ve iletişim kayıtlarına ulaştı. Özer’in, Kuzey Irak’ta Kandil bölgesindeki örgüt yönetimiyle iletişimde olduğu ve kırmızı bültenle aranan KCK yöneticileri ile görüşmeler yaptığı belirlendi.
694 KCK’LIYLA İRTİBAT
İddialara göre Özer, 10 yılı aşkın süredir PKK/KCK ile bağlantılı 694 kişiyle irtibat halindeydi ve örgütle süreklilik gösteren bir bağ kurarak, ‘PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak’ suçunu işlediğine dair kuvvetli deliller bulundu. İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararı doğrultusunda, Özer’in evinde, işyerinde ve araçlarında arama yapıldı.
SAVCILIĞA SEVK EDİLDİ
Dün saat 06.00 itibarıyla gözaltına alınan Özer, 3 saatlik sorgunun ardından Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi.
ÖCALAN DETAYI
Özer adliyede savcılığa ifade verdikten sonra “Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olmak” suçundan tutuklama talebiyle nöbetçi sulh ceza hâkimliğine sevk edildi. Savcılığın sevk yazısında, Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda elde edilen 11 Ocak 2014 tarihli ‘14. Hafta Görüşmesi’ başlıklı dokümanda terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile HDP milletvekilleri arasındaki görüşmede, Özer’in isminin ‘demokratik özerklik projesine’ katkı sunacak isimler arasında geçtiğine yer verildi.
KARTAL’LA GÖRÜŞME
KARAMAN’da ticaretle uğraşan M.K. (42), işleri kötü gidince borçlarını ödeyemedi. 100 bin TL’ye ihtiyacı olan M.K.’ya bir tefeci borç vermeyi teklif etti. M.K. parayı aldı ancak 1 hafta sonra tefeci 2 katına senet imzalamaları gerektiğini söyledi. 100 bin TL borç ile başlayan 2 senelik sürecin sonunda M.K. tefecilere yaklaşık 20 milyon borçlandı ve 2 evini kaybetti. Senetleri ödeyemeyince tefeciler tarafından tehdit edilmeye başlanan M.K., Karaman’ı terk edip avukatı İbrahim Halil Açıkgöz aracılığıyla savcılığa sunduğu suç duyurusu dilekçesi sundu.
HER ŞEY BORCUNU KAPATMAK İÇİN ALDIĞI 100 BİN TL İLE BAŞLADI
Suç duyurusunun ardından savcıya müşteki olarak verdiği ifadesinde yaşadığı süreci detaylı olarak anlatan M.K., özetle şunları söyledi: “Karaman’da faaliyet gösteren Has Çobanoğlu Ticaret İnşaat Sanayi Turizm Limited Şirketi isimli işyerinin yetkilisiyim. 2022’de şirketim ile ilgili bir kısım ödemeleri yapamadım. 2022 Ocak ayında arkadaşım Veli Ü. beni arayarak maddi yönden sıkıntı yaşadığımı duyduğunu ve görüşmek istediğini söyledi. Birkaç gün sonra ödemelerimi yapmakta sıkıntı yaşadığım için Veli’yi aradım ve 100 bin TL borç istedim. Yaklaşık 10 dakika sonra Veli, Fatih G. isimli çalışan ile işyerime gazete kağıdı içerisinde 100 bin TL gönderdi. Veli benden borca karşılık olarak kendisine 160 bin TL bedelli, 30-40 gün vadeli senet vermemi istedi. Yaklaşık 1 ay sonra Veli senedin ödeme gününde beni arayarak parayı istedi. Bir gün sonra ödeme yapabileceğimi söyledim. Veli kabul etmedi ve artık borcumun 320 bin TL olduğunu, bu bedelde 1 ay vadeli yeni senet vereceğimi eski senedi bana iade edeceğini söyledi. 2024 Haziran ayına kadar Veli borcumu sürekli ikiye katlayarak benden yeni senetler almaya devam etti. Bu şekilde sahsa toplamda yaklaşık olarak 15 milyon TL’lik senet verdim.
TEFECİDEN KURTULMAK İÇİN BAŞKA TEFECİLERE GİTTİ
Veli hatırladığım kadarıyla 2022 yılı Haziran ayında tefecilik suçundan cezaevine girdi. Birkaç ay sonra Veli cezaevinden çıktı ve beni arayarak bütün servetinin ve malının bende olduğunu, cezaevi zamanında sıfıra düştüğünü, bütün ödemeleri hemen yapmamı söyledi. Bunun üzerine 2022 yılı Ekim ayında Karaman’da tefecilik yaptığını bildiğim ‘Arap Ramazan’ lakaplı Ramazan A. ve oğlu olan Ahmet A.’yı işyerime davet ederek, Veli Ü.’ye senetleri ödeyemediğimi ve paraya ihtiyacım olduğunu söyledim. Ramazan A. ve oğlu farklı tarihlerde faizle bana 7 milyon TL borç verdiler. Borcun bir kısmını ödedim. 2023 Mayıs ayında Ahmet A. borçlarıma karşılık kendisine çek vermemi istedi. Ben de borcuma karşılık 4 milyon 500 bin TL’lik ödeme tarihi boş olan çeki verdim. Bana ait olan 2 dairemi kendilerine devretmemi istediler. Ailemin can güvenliğinden korktuğum için 2 adet evimi söyledikleri kişinin üzerine devrettim. 2024 Mayıs-Haziran aylarında Veli Ü., Ramazan A. ve Ahmet A. farklı tarihlerde işyerime gelerek beni, ‘Biz paramızın peşini bırakmayız seni ve aileni yok ederiz’ şeklinde tehdit ettiler.
TEHDİTLERE DAYANAMAYIP ŞEHRİ TERK ETTİ
Borçlarımı ödemek için bunun üzerine yine başka bir tefeci olan Mustafa Ç.’den 4 milyon 830 bin TL borç aldım ve karşılığında 7 milyon 400 bin TL’lik çek verdim. Şahısların tehditlerinin devam etmesi üzerine 12 Haziran 2024’te Karaman’dan ayrıldım. Veli Ü.’nün çalışanı olan Aytekin K. isimli şahıs yaklaşık 1 aydır sürekli olarak işyerime gelerek kardeşlerim Muhammet K. ve Muhammet A.K.’ye benim nerede olduğumu sormaktadır. Tefecilik yaparak ve beni tehdit ederek mağdur eden Veli Ü., Ramazan A., Ahmet A., Mustafa Ç., Aytekin K. ve Orhan K. isimli şahıslardan şikâyetçiyim.”
İstanbul Eyüpsultan’da 7 Mayıs’ta özel bir okulda meydana gelen olayda, Irak asıllı öğrenci Y.K. (17), okulda yaşadığı sorunlardan sorumlu tuttuğu ve aralarında geçen tartışma dolayısıyla husumet beslediği okul müdürü İbrahim Oktugan’ı (74) odasında silahla vurarak öldürmüştü. Yakalanan şüpheli öğrenci tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.
HER ŞEY 2 DAKİKA 10 SANİYEDE OLDU
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturmasını tamamladı. İbrahim Oktugan’ın olay günü okula 09.39’da geldiği, suça sürüklenen çocuk Y.K.’nin ise hemen arkasından 09.40’ta okula girdiği anlatılan iddianamede, Y.K.’nin 2 dakika 10 saniye sonra koşarak okuldan çıktığı anlatıldı. İddianamede Y.K.’nin ifadesine de yer verildi. Okula başka bir okuldan dönem ortasında geldiğini anlatan Y.K. “Hakkımdaki disiplin suçları sebebiyle annem okula çağrıldı. Müdür İbrahim Oktugan’ın odasında annem ile aramızda Arapça konuştuk. Bunun üzerine müdür, ‘Burası Türkiye Cumhuriyeti, benim okulumda kimse başka dil konuşamaz’ diye bağırıp anneme ‘...’ diyerek üzerine yürüdü” dedi.
Olaydan bir gün önce arkadaşıyla karşılaştığını ve İbrahim Oktugan’ın okulda olup olmadığını sorduğunu anlatan Y.K. “Gelip dövsem mi? diye sordum. O da bana, ‘Çok iyi olur. Karnına vurursun. Bacağına vurursan ölmez. Karnına sık’ dedi. Ben de sonrasında Gaziosmanpaşa’da M.K. isimli birinden aldığım silahla okula gitmeye karar verdim” dedi. Odaya girdiğinde İbrahim Oktugan’ın kendisini görünce ayağa kalktığını anlatan Y.K. “Elini havaya kaldırınca bana vuracağını düşünerek koluna doğru ateş ettim. İki mermim vardı. İkisi de karnına isabet etti” dedi.
İKİ ÖĞRENCİ İDDİALARI REDDETTİ
İddianamede, sanık olan yabancı uyruklu A.S.A. (16) ve A.S. (17) de olayla ilgilerinin olmadığını söyleyerek, “Y.K.’nin ne amaçla okula geldiğini bilmiyorum. Silah sesini duyunca odaya doğu gittik. Y.K. peşinden koşan kişilere, ‘Yaklaşmayın sizi de vururum’ dedi” ifadelerini kullandı. Oktugan Ailesi’nin, avukatları İbrahim Ethem Abikoğlu aracılığıyla savcılığa dilekçe vererek şikâyetçi oldukları da iddianamede yer aldı.
İddianamede, tutuklu çocuk Y.K. hakkında, ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak kasten öldürme’ suçundan 18 yıldan 24 yıla kadar, suça sürüklenen çocuklar A.S.A. ve A.S. hakkında ise ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak öldürmeye yardım’ suçundan 5 yıldan 6 yıl 8 aya kadar hapis cezası verilmesi istendi.
TANIK ÖĞRETMENLER İFADE VERDİ: KÖTÜ SÖZ SÖYLEMEDİ
İstanbul Beşiktaş’taki bir okulda 23 Mart’ta yapılan sınavda sınıf gözetmeni olarak görevlendirilen üniversite öğrencisi Ferhat Atan, iddiaya göre, okul tarafından sahiplenilen ve o sırada sınıf penceresinin önünde duran ‘Faruk’ isimli kediyi camdan aşağıya itti. Kedide yüksekten düşme sonucunda iç kanama ve kemik kırığı meydana geldi. 14 kişinin şikâyetçi olması sonucunda savcılık Fatih Atan hakkında ‘ev hayvanına veya evcil hayvana işkence etme’ suçundan 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
DURUŞMAYA KATILMADI
İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Ferhat Atan katılmadı. Mahkeme, sanık Ferhat Atan’ı ‘ev hayvanına veya evcil hayvana işkence etmek, acımasız veya zalimce muamelede bulunmak’ suçundan 5 ay hapis cezasına çarptırdı. Atan’ın, cezanın ertelenmesine, 1 yıl süreyle denetime tabi tutulmasına karar verdi.
Kendisini müsteşar olarak tanıtan Mustafa Kemal Zengin, savcının odasına gidip bu çetenin ne kadar tehlikeli olduğunu uzun uzun anlatmıştı. Sonra da “Benimle bir kare fotoğraf çektir, sayfanda yayınla. O zaman sana kimse dokunamaz” demişti. Savcı Yavuz Engin de onun bu talebini karşılıksız bırakmadı! Çete üyesi Zengin ters kelepçeyle adliyeye getirilirken kapıya çıkıp onunla birlikte aynı karede yer aldı.
Sıla Doğu ve Dilan Polat’ın eğlenirken çekilen videosunda, iki kız kardeşin birbirlerini dudaklarından öptükleri görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ‘hayasızca hareketlerde bulunma’ suçundan re’sen soruşturma başlattı.
GÖZALTINA ALINDILAR
Gözaltına alınan Polat ve Doğu, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Dilan Polat ve Sıla Doğu, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Dilan Polat’ın eşi Engin Polat da avukatlarıyla adliyeye geldi. Dilan Polat ve kardeşi Sıla Doğu çıkarıldıkları Sulh Ceza Hakimliği’nce haftada 3 gün imza adli kontrolü uygulanarak serbest bırakıldı.
Dilan Polat, Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinde ‘suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama’, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme’ ile “Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a muhalefet” suçlarından 40 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı dava kapsamında 19 Ağustos’ta tahliye edilmişti.
ESKİ manken Deniz Akkaya ile işinsanı Efe Önbilgin arasındaki kızları Ayşe’nin velayet davasında sular durulmuyor. Deniz Akkaya’nın avukatı Levent Karakoç tarafından temmuz ayında Sulh Hukuk Mahkemesi’ne sunulan dilekçede, Efe Önbilgin’in, ileri düzeyde alkol bağımlılığı bulunduğu, bundan kaynaklı problemleri nedeniyle, müşterek çocukları Ayşe’ye karşı maddi ve manevi olarak babalık görevlerini yerine getirmediği belirtilmişti. Dilekçede, Efe Önbilgin’in müşterek çocuğun miras payını tehlikeye atacak birçok eylemde bulunduğu öne sürülerek, müşterek çocuk Ayşe’ye maddi ve manevi zararlar verdiği, çocuğun baba ve aile algısının, ayrıca pedagojik gelişiminin olumsuz etkilenmesine yol açtığı ifade edilmişti.
TEDAVİ ALTINA ALINMASINI İSTEMİŞTİ
Efe Önbilgin’in, tüm mal varlığına ihtiyati tedbir konulması, tam donanımlı bir sağlık kuruluşuna sevki ile alkol bağımlılığı yönünden rapor alınarak tedavi altına alınmak üzere bir sağlık kurumuna yerleştirilmesi talep edilmişti. İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi, Efe Önbilgin’in Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi’ne sevk edilerek özellikle alkol ve savurganlığa ilişkin vasi tayini yahut yasal danışman atanması gerekip gerekmediğine dair sağlık kurulu raporu alınmasına karar verdi. Mahkeme, Önbilgin’in tüm mal varlığına tedbir konulmasına ilişkin talebi ise reddetti.
Bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden olan ve haksız kazanç elde eden “Yenidoğan Suç Örgütü” hakkında açılan davanın detayları ortay çıkmaya devam ediyor. Ailelerin bebeklerinin canını emanet ettiği doktorlar ve hemşireler arasındaki konuşmalar, vicdansızlığın boyutlarını gözler önüne serdi. İşte iddianameye giren o korkunç diyaloglardan bazıları...
‘PARA VERMEZSEN ÇOCUĞUNUN MEZARINI BİLE BULAMAZSIN’
(Ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir ile doktor İlker Gönen arasındaki konuşma)
* Gıyasettin Mert Özdemir: Orası çok pis patlayacak. Bebek ex oluyor (ölüyor), Emre 80 bin TL istiyor. Aile de diyor ki veremeyiz. Eğer parayı vermezseniz kimsesizler mezarlığına defnederiz, mezarını bile bulamazsın diyorlar.
* İlker Gönen: Bunlar abartıdır, artık bu ...
* Gıyasettin Mert Özdemir: İlçe Sağlık hastaneyi arayınca aile bir daha hastaneye gidiyor, aileyi kapıda karşılıyorlar, ex’ini teslim ediyorlar.
‘OĞLUM BU NASIL VİCDAN CENAZEYE PARA İSTEMİŞLER’
(Hemşireler Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşcı arasındaki konuşma)
Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na götürülen şüphelilerden aralarında Barış Boyun’un eşi Ece Boyun’un da bulunduğu 99 şüpheli tutuklanarak cezaevine gönderildi. 15 şüpheli adli kontrol uygulanarak, 43 şüpheli savcılık işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Organize suç örgütü üyelerinin, 100’den fazla olaya karıştığı tespit edildi.
TÜM İHTİYAÇLAR EKSİKSİZ KARŞILANIYOR
Savcılığın, şüpheliler hakkındaki tutuklama talebine ilişkin sevk yazısının detayları ortaya çıktı. Liderliğini firari Barış Boyun’un yaptığı silahlı suç örgütünün suçtan elde ettiği gelirin yüksek meblağlarda olmasından dolayı suç örgütü yöneticilerine ve üyelerine her türlü imkânı sağladığı, bu sebeple tam ve eksiksiz güven kazandığı belirtildi. Eylemler sonrası kaçak olan veya hapishanede olan örgüt üyelerinin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz yerine giderilmesi, kendilerini güvende hissetmelerini sağladığı anlatıldı.
Sevk yazısında, Barış Boyun’un örgütün gelir kaynaklarından olan uyuşturucu madde ticaretinin yönetimi ve kontrolünü sağlamak için Bahadır Akdağ ve Tolga Gültepe isimli örgüt yöneticilerini görevlendirdiği belirtildi. Bahadır Akdağ’ın aynı zamanda örgütün silahlı eylem grubunun da başında olduğu ve yardımcılığını da ‘Daltonlar’ grubunun elebaşı Beratcan Gökdemir’in yaptığı ifade edildi.
ANLAŞMAZLIK İKİ GRUBU BÖLDÜ
Ancak Daltonlar grubunun başındaki Beratcan Gökdemir’in 2024 yılı mart ayından sonra bilinemeyen bir sebeple Barış Boyun ile örgüt içerisinde anlaşmazlığa düştüğü ve ‘Boyun’ suç örgütünden ayrılarak başında olduğu örgütü ‘Daltonlar’ suç örgütü vasfına getirdiği öne sürüldü. Gökdemir’in, örgütüne karşı olan şahısları yakalayarak kendilerini övecek şekilde sosyal medya paylaşımı yaptırdığı, aksi takdirde cinsel istismara maruz bıraktığı ve darp edildikleri görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaştıkları belirtildi.
‘ECE BOYUN’UN SÖZÜ ÖRGÜTTE DİNLENİYOR’
BARIŞ Boyun’un eşi olan şüpheli Ece Boyun’un örgütte sözü geçen ve dinlenen bir konumda yer aldığı ifade edildi. Sevk yazısında, Ece Boyun’un mafyatik dilde “Hanımağa” rolünü üstlendiği ve örgüt içinde de cezalandırma uygulamalarına gittiği, eşi Barış Boyun’un, Türkiye’den Gürcistan’a kaçtıktan sonra Ece Boyun’un da yanına farklı örgüt üyelerini alarak ziyaretine gittiği tespiti yer aldı. Barış Boyun’un İtalya’ya geçmesinin ardından Ece Boyun’un sık sık İtalya’ya gittiği anlatıldı.
Bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç elde ettikleri öne sürülen “yenidoğan suç örgütü” hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen iddianamede, Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan müfettiş raporu da yer aldı.
HASTANEDE DOKTOR YOK
Raporda, Ayaz K. isimli bebeğin 26 Kasım 2023’te bir devlet hastanesinde doğduğu, ilk aşamada sağlıklı olan bebekte kalp yetmezliği geliştiği için özel bir hastaneye sevk edildiği, bebeğin sevk edildiği özel hastanenin yoğun bakımının da yetersiz olduğu belirtilerek, “Genel durumu ve solunum sıkıntısı artarak devam eden bebeğe ellerinde devre olmadığı için entübasyon gecikmeli olarak yapılıyor” denildi. Bebeğe sadece şüpheli hemşire Çağla Durmuş’un müdahale ettiği anlatılan raporda, “O sırada hastanede olması gereken Dr. Dursun Eryılmaz hastanede yok. Hasta 24’üncü saatinde ex oluyor (ölüyor)” ifadeleri yer aldı.
BEBEĞİ BESLEMEMİŞLER
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “Nitelikli dolandırıcılık”, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” “Resmi belgede sahtecilik” suçlarından, örgütün lideri olduğu öne sürülen tutuklu şüpheli Dr. Fırat Sarı hakkında 177,5 yıldan 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. Örgüt yöneticisi oldukları iddia edilen Dr. İlker Gönen’in 177,5 yıldan 582 yıl 9 aya kadar, ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir’in 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Aralarında doktor, hemşire ve sağlık görevlilerin de bulunduğu 18 şüpheli hakkında da bebeklerin ölümüne ilişkin “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 10 ila 437,5 yıl arasında hapis cezası talep edildi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları istendi.
HASTANELERİN KAPATILMASI TALEP EDİLDİ
İddianamede, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine “Dolandırıcılık” suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi.
İddianamede, şüpheli Fırat Sarı’nın elebaşısı olduğu “Yenidoğan suç örgütünün” çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalıştığı belirtilerek, sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hemşire yardımcılarıyla verildiği, bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı ifade edildi. Tıbbi yöntemlerden uzak tek düze, bebeklerin mevcut özel sağlık durumlarıyla bağdaşmayan uygulamalar gerçekleştirildiği, hemşirelerin kendisini doktor olarak tanıttığı ve doktor olarak müdahalede bulundukları aktarıldı. Bazı şüphelilerin yenidoğan yoğun bakımlarını kapasitenin üzerinde doldurduğu, hemşirelerin usule aykırı epikriz raporları yazdığı anlatıldı. Şüphelilerin incelenen dijital materyallerinde “Kötü hasta değerleri, iyi hasta değerleri” gibi şablonlar bulunduğu belirtilen iddianamede, şüphelilerin çoğu zaman hastaların kan değerleri ve enfeksiyon olup olmadığı gibi hususlarda gerçekte bir tetkik veya tahlil yapmaksızın kendi gözlemlerine göre bebeği iyi veya kötü olarak kategorize ettikleri, raporların şablon olarak tek elden hastane dışındaki merkezden yazıldığı öne sürüldü.
“ANNE KARNINDAYKEN BEBEĞE İĞNE YAPTILAR”
İddianamede, ölen bebeklerin ailelerinin ifadelerine de yer verildi. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan Hakan H., eşinin hamilelik sürecinde bir hastaneye gittiğini, ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yeni doğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H. özetle şunları anlattı: “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler. Hastanenin özel ambulansı gelerek bizi aldı. Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha Barış Y. isimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. Haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” dedi.
İstanbul’da yenidoğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmalde bulunarak ölümlerine neden olan çeteye ilişkin hazırlanan fezlekede yer alan konuşmalar çete üyelerinin para uğruna bir bebeğin ölümüne ya da yaşamasına nasıl karar verdiğini gözler önüne serdi.
‘AİLEYE 150 BİN TL FİYAT ÇEKECEĞİM’
2 bin 912 sayfalık fezlekede yer alan tutuklu şüpheli hemşire Hasan Basri Gök’ün başka bir hastanedeki meslektaşı tutuklu şüpheli Hakan Doğukan Taşçı ile yaptığı konuşma, örgütün yeni anne-baba olan kişileri nasıl yanılttığını ortaya çıkardı. Gök ve Taşçı arasında geçen konuşma fezlekede özetle şöyle yer aldı:
- Hakan Doğukan Taşçı: Sevk olacak hastayla ilgili bilgi var mı?
- Hasan Basri Gök: Bugün konuştum anasıyla, babaannesiyle.
- Hakan Doğukan Taşçı: Ödeme için mi?
- Hasan Basri Gök: Kanka ben onu halledeceğim. Bugün bizim para yatsın en azından onu bir kurtaralım. Ondan sonra aile ile ameliyat için konuşacağım. 150 bin fiyat çekeceğim. Uygun mu?
‘O PARAYI KURTARAYIM ALEM YAPARIZ’
Mustafa Doğan İnal, avukatı aracılığıyla 17 Ekim 2023’te, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet dilekçesi sundu. Dilekçede, Kılıçdaroğlu’nun 17 Ekim 2023’te TBMM’deki grup toplantısında, Mustafa Doğan İnal’a yönelik hakaret içerikli sözler sarf ettiği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede Kılıçdaroğlu’nun üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin yeterli delil olduğu ve tarafların uzlaşmadığı belirtildi. Kılıçdaroğlu’nun ‘hakaret’ suçundan 3 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. İstanbul 48’inci Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Kılıçdaroğlu’nun avukatı Uğur Çelik, müvekkilinin ikamet adresinin Ankara olduğunu belirterek, savunmasını yapabilmesi için Ankara’ya talimat yazılmasını istedi. İnal’ın avukatı ise “Zorla getirilme yazılmasını talep ediyoruz” dedi. Mahkeme, Kemal Kılıçdaroğlu’nun zorla getirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.
HODRİ MEYDAN
Kemal Kılıçdaroğlu, hakkında verilen ‘zorla getirme’ kararına tepki gösterdi. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Erdoğan’ın korkulu rüyası olmaya devam ettikçe, ekonomik kriz derinleştikçe Kılıçdaroğlu düşmanlığı artmaya türlü ayak oyunlarıyla CHP’lileri siyaset dışına itmeye çalışanlara açık ve net çağrımdır. Tek bir CHP’liyi Saray yargısına teslim etmeyeceğiz. Ne beni ne de diğer yol arkadaşlarımızı harcatmayacağız. Dün de bugün de yarın da son nefesime kadar bu halk için mücadele etmekten geri adım atarsam namerdim. Hodri meydan!”
GÖZDAĞI VERME ÇABASI
CHP Lideri Özgür Özel, karara ilişkin “Önceki Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bugün verilen zorla getirme kararı, hukuki olmadığı gibi, siyasallaştırılmış yargının gözdağı verme çabasıdır. Partimiz bu çabalara karşı bir ve bütün olarak dimdik ayaktadır” dedi.
MECLİS’TE TARTIŞMALARA NEDEN OLDU
Cem Garipoğlu’nun annesi Tülay Makbule Garipoğlu yaptığı açıklamada, “Müsaadenizle artık acımızı yaşayalım. Bana değilse de Nagihan Hanım’a acıyın lütfen” ifadelerini kullandı. Garipoğlu’nun sözleri üzerine, Münevver Karabulut’un annesi Nagihan Karabulut Hürriyet’e açıklama yaptı.
Nagihan Karabulut, “Kendisine soruyorum, oğlu kızımı canlı canlı testereyle keserken bana acıdı mı? Bu caniyi 197 gün boyunca saklayıp, adalete teslim etmezken, kendisi bana acıdı mı? Kan gölüne dönen evi temizleyip, kızımın kafasını kestikleri testereyi saklarken bana acıdı mı? Mahkeme kendisini bundan mahkûm ederken bana acıdı mı? Kanlı kanepede çocuklarıyla birlikte mutlu aile pozları verirken, kahkaha atarken bana acıdı mı? Şimdi çıkıp yaptıkları pisliğe rağmen kendilerini mağdur duruma düşürmeye çalışıyorlar. Benim adımı bir daha o kirli ağızlarına almasınlar” dedi.
İSTANBUL’da, 15 yıl önce Münevver Karabulut’u öldürmesinin ardından 2014’te cezaevinde intihar ettiği açıklanan Cem Garipoğlu’nun ölmediği ve kaçtığı veya kaçırıldığı iddiaları uzun süre gündemi meşgul etti. Karabulut Ailesi Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak mezarın açılmasını ve ‘feth-i kabir’ işlemi yapılmasını istedi. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, 3 Ekim’de Cem Garipoğlu’nun mezarının açılmasına karar verdi. Garipoğlu’nun açılan mezarından alınan kemikler, incelenmek üzere Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Adli Tıp Kurumu kemikler üzerindeki incelemesini 5 gün içerisinde tamamlayarak hazırladığı raporu Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
‘BİREBİR AYNI DNA PROFİLİNE SAHİP’
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan yazılı açıklamada şunlara yer verildi: “Kemik, diş ve diğer tüm örnekler üzerinde DNA incelemeleri büyük bir titizlikle gerçekleştirilmiştir. Mezardan çıkarılan örneklerin, baba Mehmet Nida ve anne Tülay Makbule’nin müşterek çocuğu Cem Garipoğlu’na ait olup yine bu kişinin 2014 yılında otopsi işlemi yapılarak intihar ettiği belirlenen şahısla birebir aynı DNA profiline sahip olduğu tespit edilmiştir.”
KARABULUT AİLESİ: İTİRAZ edeceğiz
Adli Tıp Kurumu’nun raporuyla ilgili Hürriyet’e konuşan baba Süreyya Karabulut, “Avukatım Rezan Bey bana Silivri Başsavcılığı’nın açıklaması ve raporun sonucu ile ilgili bilgi verdi. Kendisinden, Adli Tıp nezdinde rapora itiraz edilmesini ve üniversitelerden ve Adli Tıp Enstitüleri’nden yeniden rapor alınmasını talep ettim. Aynı zamanda bu caniye ait olduğu iddia edilen kemiklerden, kemik yaşı tespitini talep etmesini de rica ettim. İtiraz haklarımı kullanıp, kızımın kanının yerde kalmaması için sonuna kadar mücadele edeceğim” dedi.
DNA sonucunun yüzde 99.99 ihtimalle Cem Garipoğlu’na ait olduğu belirtildi.
6 EYLEMDE BULUNULDU
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, şüphelilerin sigortadan usulsüz ve sahte yollardan para temin edebilmek amacıyla önce boya, çanta ve ayakkabı gibi imalat yapan şirketler kurdukları, sonra kuracakları işyeri ya da firma için bina, dükkan veya fabrika tuttukları, ardından sigorta poliçesi yaptırdıkları, daha sonra yangın çıkmasına sebebiyet verdikleri ve nihayetinde sigorta şirketlerine giderek tazminat talebinde bulundukları ifade edildi. Şüphelilerin bu şekilde 6 eylem yaptığı ortaya çıktı.
Avcılar’da faaliyet gösteren Uslu Ayakkabıcılık isimli firmada 7 Ağustos 2021 tarihinde yangın çıktığı, olay tarihinde kapalı olan işyerinin etrafında bulunan 16 kişi yaralandı. Firmanın şüpheli Serkan Uslu (çete üyesi) tarafından kurulduğu, 950 bin TL sermayesinin olduğu, firmanın normal ciro hacimlerinde işlem görmekte iken yangından yaklaşık olarak 1 hafta önce 10 milyon TL fazla ürün alındığı tespit edildi.
23 Ekim 2021 tarihinde de Sakarya’da bir işyerinde yangın çıktı. Yanan işyerinde hırsızlık olayı da meydana geldi. Şüpheliler işyerini devir aldığı tarih itibarıyla işyerinde hızlı bir şekilde teminat artırımına gitti. Yangın sorası yapılan incelemelerde sigortalı işyerinde mevcut güvenlik kamera sisteminin zarar gördüğü gerekçesi ile araştırmacılara kayıtlar verilmedi ve alarm sisteminin olay günü kullanılmadığı ortaya çıktı.
29 Mart 2019 tarihinde de Arnavutköy’de bir otomobilde Yavuz Sultan Selim Köprüsü gişeleri yakınlarında yangın çıktı. Sigorta firmasının yanan araçta bulunan malzemelerle ilgili yaptığı tespitlerde araçta en fazla 15 bin civarı ürün olması gerekirken olaya ilişkin irsaliyede 183 bin adet ürünün yazıldı tespit edildi.
ELEKTRİK KESİNTİSİ ELE VERDİ
13 Nisan 2019 tarihinde Başakşehir’de, plastik tekstil yapı malzemesi bulunan şirkette yangın çıktı. Olay günü elektriği olmayan işyerinin kasti olarak semaverden yangın çıkmış gibi gösterildiği, olayın da aslında daha önce gerçekleştirilen olayların iz ve delillerini yok etmek maksadıyla yapıldığı ortaya çıkarıldı.
İstanbul Bahceşehir’de Münevver Karabulut, 3 Mart 2009 tarihinde Cem Garipoğlu tarafından öldürülmüştü. Uzun bir süre firar eden Garipoğlu tutuklanmış ve 10 Ekim 2014 tarihinde kaldığı hücrede ölü bulunmuştu. Garipoğlu’nun ölümünün ardından ortaya atılan iddialar üzerine Karabulut Ailesi’nin talebiyle ‘Fethi Kabir” işlemi yapılmıştı. ‘Fethi Kabir’ işleminin ardından Karabulut Ailesi’nin avukatı Rezan Epözdemir bir iddiayı savcılığa taşıdı.
KEFEN YOK POŞET VAR
‘Fethi Kabir’ işlemi sırasında mezarın içinden poşet çıktığını söyleyen avukat Epözdemir, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu dilekçesinde şunlara yer verdi: “Mezarın içerisinde bir adet düğüm içeren 30x30 cm boyutunda şeffaf naylon poşet görülmüştür. Bir başka anlatımla, ceset bütünlüğü mevcut olmayıp kemikler ve kafatası toprak üstünde mezarın değişik yerlerinde bulunmakta, kefen veya cesedi çevreleyen herhangi bir bez bulunmamakta, buna mukabil olarak her nasılsa 30x30 cm boyutunda şeffaf naylon poşet mezarın içerisinde bulunmaktadır. 30x30 cm boyutunda şeffaf naylon poşetin nasıl, hangi koşullarda ve hangi amaçla mezarın içerisinde bulunduğu tarafımızca anlamlandırılamamaktadır. Şeffaf naylon poşetin mezarın içerisinde bulunması, incelemeye esas alınacak olan kemiklerin ve kafatasının sonradan bir poşet vasıtasıyla mezarın içine konulduğuna dair derin şüphe ve kuşkular uyandırmaktadır.”
Epözdemir, poşete el koyularak parmak izi ve DNA olmak üzere gerekli biyolojik incelemelerin yapılmasını talep etti.
Erzan ilk olarak şüpheli - müştekiler Mojtaba Haghani ile Süleyman Aslan’a yönelik “dolandırıcılık” suçundan açılan dava kapsamında savunma yaptı. Erzan savunmasında, “Süleyman Aslan’dan 10 milyon TL para aldım. 14 milyon TL olarak geri ödedim. Aslan’a defalarca para ödedim. Fazladan ödediğim 3 milyon dolar var. Mojtaba’dan 200 bin dolar para aldım, onu da faiziyle geri ödedim. Para bulmak zorunda kaldığım dönemde bu parayı Mojtaba’dan aldım. Mojtaba ve Süleyman Aslan’a asla bir fondan bahsetmedim, onlardan paraları fon için değil borç olarak aldım. Mojtaba ve Süleyman’a, Arda Turan’ın parasıyla da ödeme yaptığım oldu” dedi.
‘GÜVENEREK VERDİM’
Haghani ise savunmasında, ‘Seçil Erzan bize ‘Fatih Terim fonu var, bazen boşluk oluyor bunu kapatmamız gerekiyor, siz de katılabilirsiniz’ dedi. Fatih Terim fonu dediği için güvenerek para verdim. 200 bin dolar verdim. Geri alamadım” dedi. Mahkeme, 4 dava dosyasını, dava konuları aynı olduğu gerekçesiyle ana dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi.
İSTANBUL Eyüpsultan’da, iddiaya göre Murat Özdemir (45), farklı tarihlerde Eyüp Sultan Camisi çevresinde, kezzap ve asit döktüğü 20 sokak kedisinin yaralanmasına ve ölmesine neden oldu. Yapılan ihbar üzerine olayın meydana geldiği bölgeye giden görevliler Murat Özdemir’i yakalayarak gözaltına aldı. Sevk edildiği hâkimlik tarafından 7 Ağustos 2023’te tutuklanan Özdemir hakkında 4.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. “Amacım öldürmek değildi” diye kendini savunan Özdemir 6 Eylül 2023’te hâkim karşısına çıktığı ilk duruşmada tahliye edildi.
İstanbul 60’ıncı Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına tutuksuz sanık Murat Özdemir katılmadı. Duruşmada, Eyüpsultan Kaymakamlığı ile İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nin avukatları hazır bulundu.
PİŞMAN OLMAMASI DİKKATE ALINDI
Mahkeme, sanık Murat Özdemir’i, “bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldürme” ve “bir ev hayvanına veya evcil hayvana işkence etmek veya acımasız veya zalimce muamelede bulunmak” suçlarından alt sınırdan uzaklaşarak en üst sınırdan toplamda 8 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Olayın meydana geliş şekli, sanığın suçtan pişmanlık duyduğuna yönelik savunmalarının ve davranışlarının bulunmadığı gerekçesiyle verilen cezada herhangi bir indirim uygulamadı.
Seçil Erzan’ın 4 ayrı dava kapsamında yargılanmasına İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4 Ekim’de başlanacak. İddianamelerden birinde yer alan müşteki ise Erzan’ın, “tefecilik”le suçladığı ve aralarındaki duygusal yazışmalar soruşturma dosyasına giren işinsanı Atilla Baltaş oldu.
Bankacı Seçil Erzan’ın kırık cep telefonunda, “tefeci” diyerek suçladığı Atilla Baltaş’la, 1732 görüşmesi ortaya çıkmıştı. Erzan’ın “Seni seviyorum, beni kimse senin gibi sevmiyor” diye yazdığı, Baltaş’ın ise “Duygularımla oynama” diye yanıt verdiği görülmüştü. Ocak 2024’te Hürriyet’e konuşan Atilla Baltaş ise “Son iki ayda paramı geri ödeyemeyince duygularımı yönlendirmeye çalıştı ama kesinlikle aramızda bir gönül ilişkisi olmadı” demişti.
İddianamede, Erzan’ın banka bünyesinde yatırım yapacağını söyleyerek Atilla Baltaş’ı kandırarak, fona para yatırmaya ikna ettiği, toplamda 3 milyon doları teslim alıp sonrasında ise müştekiye sahte oluşturduğu belgeleri verdiği anlatıldı.
İddianamede, Seçil Erzan’ın soruşturma aşamasında verdiği ifadesine de yer verildi: “Bana verdiği paranın çok üzerinde 1 milyon dolar parayı kendisine ödedim. Ondan kesinlikle fon adı altında para almadım. Şırnak’a beni kaçırmak için uçak bileti almıştı, daha doğrusu zorla bana uçak bileti aldırmıştır. O sırada müştekilerden para da toplamıştım. O paralar ile beni yurtdışına kaçırmak istemişti.”
İddianamede Seçil Erzan’ın, Atilla Baltaş’a yönelik ‘nitelikli dolandırıcılık’ ve ‘özel belgede sahtecilik’ suçlarından toplamda 4 yıldan 13 yıla kadar hapsi istendi.
Garipoğlu’nun intiharının üzerinden 10 yıl geçti ancak intihar Karabulut ailesinde şüphe uyandırdı. Münevver’in ailesi, Garipoğlu’nun mezarının açılması, fethi kabir yapılması için savcılığa başvurdu. Ancak bu talep reddedildi. Aile karara itiraz etti. Başvurular ve itirazlar arasında gidip gelinirken, bir anda Garipoğlu’nun öldüğünde çekilen otopsi görüntüleri yayıldı. Kimileri Garipoğlu’nun öldüğüne ikna olurken kimileri de görüntüleri ikna edici bulmadı.
Dün ise yeni bir gelişme daha yaşandı. Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, sosyal medyadan “Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı Garipoğlu’nun mezarının açılmasına ve fethi kabir işleminin yapılmasına karar verdi” dedi. Garipoğlu’nun mezarının bulunduğu Karacaahmet Mezarlığı, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetki alanında olduğu için işlemler bu savcılığın talimatlarıyla ve ekibiyle yapılacak. Talebi olması halinde Karabulut’un babası Süreyya Karabulut ile avukatları da işlem sırasında bulunabilecek. m Elif ALTIN / İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş’in para sayma görüntüleri, CHP İstanbul il binasında çekildiği iddiasıyla sosyal medyada paylaşılmıştı. Görüntülerin paylaşılmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı resen soruşturma başlatmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, eski CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, eski İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas, eski Maltepe Belediyesi Başkanı Ali Kılıç, eski Şişli Belediyesi Başkanı Muammer Keskin’in de arasında bulunduğu 22 şüphelinin “kanuna aykırı bağış, kredi veya borç alınması, verilmesi” suçundan 6 aydan 1 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilmişti.
CANAN KAFTANCIOĞLU KATILMADI
İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, tutuksuz sanıklar eski Maltepe Belediye Meclisi üyesi Ercan Konak, eski Maltepe Belediye Başkan Danışmanı Melih Morsümbül, eski CHP İstanbul İl Başkanlığı Basın Danışmanı Mustafa Can Poyraz, eski Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Onur Öksel, eski CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas ve Doğan Kılıç ile avukatları hazır bulundu. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de izleyici olarak salonda yer aldı. Fatih Keleş, Muammer Keskin, Ali Kılıç ve Canan Kaftancıoğlu’nun arasında bulunduğu 16 tutuksuz sanık ise duruşmaya katılmadı. Kimlik tespitlerinin ardından söz alan sanık Canan Kaftancıoğlu’nun avukatı, müvekkilinin rahatsızlığı sebebiyle duruşmaya katılamadığını ve mazeret sunduklarını belirtti. Sanık avukatları, Anayasa Mahkemesi’ne yazı yazılarak 2019 yılı denetim raporunun yayınlanıp yayınlanmadığını, yayınlanmış ise dava konusu suç isnatlarına ilişkin raporda herhangi bir suç unsuru olup olmadığının tespit edilmesini, bu süreçte yargılamanın durmasını istediler.
DENETİM RAPORU SORULACAK
Mahkeme, AYM’ye 2019 yılı denetim raporunun yayınlanıp yayınlanmadığının sorulmasına, yayınlanmış ise buna ilişkin raporun istenmesine karar vererek duruşmayı erteledi.
İstanbul Beşiktaş’ta, 2 Nisan’da ‘Masquerade’ isimli gece kulübünde, tadilat sırasında çıkan ve 29 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangına ilişkin belediye görevlilerine yönelik yürütülen soruşturma tamamlandı. İddianamede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beşiktaş Belediyesi personeli 13 şüpheli hakkında ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak’ ve ‘görevi kötüye kullanmak’ suçlarından dava açıldı. İddianamede, Beşiktaş Belediyesi Başkan Yardımcısı Ali Rıza Yılmaz, Ahmet Koray Bayraktaroğlu, Ahmet Mithat Şermet, Yasemin Saral, Şükrü Öztürk, Tuncay Akdağ, Numan Bulburu, Fazlı Yavuz, Uğur Türkyılmaz, Nilüfer Oğuz, Rahşan Tekin Ölmez, Lalehan Taşdelen Başkaya, Feridun Tayfun Erelmas şüpheli olarak aldı. Şüphelilerin, ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak’ ve ‘görevi kötüye kullanmak’ suçlarından 2.5 yıldan 17 yıla kadar hapsi istendi.
SİNEMA SALONUNA PAVYON İZNİ
İddianamede, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri’nin ve İstanbul Valiliği’nin raporları yer aldı. Müfettiş raporunda, olaya konu işyerinin sinema salonu olarak inşa edilmesine rağmen 1987’de Beşiktaş Kaymakamlığı ve Beşiktaş Belediyesi’nce mevzuata aykırı olarak “Pavyon” (diskotek) izni verildiği, 2006’da ise restoran–kafe-bar olarak işyeri açmak için Beşiktaş Belediyesi Ruhsat Müdürlüğü’ne ruhsat başvurusunda bulunulduğu belirtildi. Savio Turizm İşletmecilik Org. Tic. Ltd. Şti. tarafından Beşiktaş Belediyesi’ne verilen çalışma ruhsatı başvuru formunda işyeri kullanım alanının bin 500 metrekare olarak belirtildiği ancak, itfaiyenin muayene raporunda işyeri alanının 750 metrekare yazıldığı, Beşiktaş Belediyesi Ruhsat Müdürlüğü tarafından verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatında da işyerinin esas kullanım alanı olarak ise 900 metrekare yazıldığı ifade edildi.
İddianamede, işyerinin ilk açıldığı günden bu yana gece kulübü (diskotek) tarzında faaliyet göstermiş olmasına rağmen, belediye tarafından içkili lokanta olarak ruhsat verildiği belirtildi.
‘EN AZ 3 ÇIKIŞ KAPISI BULUNMALIYDI’
Söz konusu ruhsat verilirken faaliyet konusu ve kullanım alanı değişmesine rağmen, Beşiktaş Belediyesi Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü tarafından 2006’da alınan iş yerlerine ait muayene raporunun yeterli görüldüğü anlatıldı. Raporda, “Kişi sayısı 500 kişiyi geçerse en az 3 çıkış olacaktır. Kapılar birbirinden olabildiğince uzakta olacak ve iki kapı hiçbir noktadan 45 dereceden daha dar bir açı ile görünmeyecektir” hükmü dikkate alındığında en az 3 çıkış bulunması gerektiği vurgulandı. Rapor düzenlenirken işyeri büyüklüğünün işyeri sahibinin beyanı ile değil, görevli memur tarafından faaliyet alanının bizzat ölçülerek raporun düzenlenmesi gerekmekteydi” denilerek yangın bakımından incelenen işyerlerine ait muayene raporunun mevzuata uygun olmadığı belirtildi.
25 Ağustos 2023’te, uyuşturucu ticareti yapıldığı ihbarı üzerine belirtilen adrese düzenlenen operasyonda açılan ateş sonucu polis memuru Hakan Telli’nin şehit edildiği, polis memuru A.Y.Ç.’nin ise ağır yaralandığı olaya ilişkin 30’u tutuklu 51 sanık hakkında dava açılmıştı. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, tutuklu sanıklardan Ozan Anucur, “Polis olduklarını kesinlikle düşünmedik ” dedi.
Müşteki polis memuru B.Ö. ise “Kapıyı çaldık, polis olduğumuzu söyleyip ‘açın’ dedik. Polis olduğumuzu biliyorlardı” diye konuştu. Mahkeme heyeti, ‘Anacur çetesi’ üyesi olduğu belirtilen sanıklardan 17’sini yurtdışına çıkış ve imza atmak şeklinde adli kontrol şartıyla tahliye etti.
İstanbul Gaziosmanpaşa’daki özel bir okulda İspanyolca öğretmenliği yapan Betül Nisa Ç. (28), aynı zamanda ek gelir olması amacıyla sosyal medya platformlarında açtığı sayfa üzerinden kendi ürettiği takıları satıyordu.
DURUMU BABA FARK ETTİ
25 Aralık 2023 tarihinde, 7’nci sınıf öğrencisi M.A. (14), öğretmenine sosyal medya üzerinden kendisini arkadaş olarak eklemesini isteyen bir mesaj gönderdi. İkili arasında burada sohbet başladı. Aylar süren mesajlaşmaların ardından Betül Nisa Ç., öğrencisini film izlemek için evine de çağırdı. Taraflar belirli zamanlarda iddiaya göre Betül Nisa Ç.’nin evinde buluştu. Betül Nisa Ç., iddiaya göre öğrencisine cinsel istismarda bulundu. Yaşanan bu durumu fark eden M.A.’nın babası, oğlunun telefonunu inceledikten sonra savcılığa başvuruda bulundu. Pedagog eşliğinde ifadesi alınan M.A., öğretmeniyle sosyal medya üzerinden mesajlaştıklarını ve aralarında yakınlaşma olduğunu söyledi. 27 Mayıs’tan itibaren öğretmeninin evine gidip film izlediklerini ve 4 kez cinsel birliktelik yaşadıklarını anlatan öğrenci, kimsenin zorlamadığını, kendi istekleriyle birlikte olduklarını ancak durumu ailesinin öğrenmesi üzerine utandığı için şikâyetçi olduğunu belirtti.
‘KÜÇÜK OLDUĞUNU BİLSEYDİM...’
Gözaltına alındıktan sonra ifade veren Betül Nisa Ç. ise öğrencisinin kendisini 16 yaşında tanıttığını bu nedenle aralarında birliktelik olduğunu ancak herhangi cinsel birliktelik yaşanmadığını iddia etti. Betül Nisa Ç., “Yaşının küçük olduğunu bilseydim sevgili olmazdım” dedi. İfadesinin ardından nöbetçi sulh ceza hâkimliğine çıkarılan şüpheli, cezaevine gönderildi. Öğretmen Betül Nisa Ç. hakkında ‘cebir tehdit ve hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ ve ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçlarından toplamda 21 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Yaklaşık 4 ay tutuklu kalan Betül Nisa Ç., adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Betül Nisa Ç. ile mağdur çocuğun anne ve babası katıldı. Mağdur çocuğun babası Memduh A., “Süreç çok yıpratıcıydı, çocuğumuzun okulunu değiştirdik ve taşınmak zorunda kaldık. Öğretmenin cezalandırılmasını istiyoruz” dedi. Davaya ilişkin görüşünü açıklayan savcı, mağdur ile sanık arasında çok sayıda cinsel içerikli konuşmaların olduğunu, sanığın mağdurun 7’nci sınıftayken öğretmenliğini yapmasına rağmen yaşını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, sanık ve mağdurun birden fazla kez birliktelik yaşadığı belirtti.
‘GEREKİYORSA CEZALANDIRILAYIM’
Son savunmasını yapan sanık öğretmen Betül Nisa Ç. özetle “Yakınlaşmamız oldu ama cinsel ilişki gerçekleşmedi. Bu olaydan dolayı onlar da ben de etkilendik. Ceza almam gerekiyorsa cezalandırılayım. Pişmanım” dedi. Sanık öğretmenin avukatı ise “Müvekkil duygusal boşlukta olduğu ve aldatıldığı dönemde mağdur kalp ve çiçek emojisi gönderince arkadaşlık olmuştur” diye konuştu. Mahkeme heyeti, Betül Nisa Ç.’yi, ‘çocuğun cinsel istismarı’ ve ‘cebir tehdit veya hile kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçlarından toplamda 14 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırdı. Kararın onanması halinde öğretmen Betül Nisa Ç. tekrar cezaevine gönderilecek.
İstanbul Ümraniye’de pazar gecesi polis merkezinden firar eden hırsızlık şüphelisi Yunus Emre Geçti (19), gözaltına alındığı sırada polis memurunun silahını alarak polislere ve etrafa ateş açmıştı. Geçti’nin ateşlediği tabancadan kurşunun başına isabet ettiği Şeyda Yılmaz (27), kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuştu. Saldırıda polis memuru Kürşat Hakkı Sarıtepe ile saldırganın annesi Pınar Geçti de yaralanmıştı. Olayın ardından Yunus Emre Geçti ise tutuklanmıştı.
Saldırıda yaralanan Yunus Emre Geçti’nin annesi Pınar Geçti, olayla ilgili şöyle konuştu:
‘ONLARIN ACISI BENİM ACIM’
“Hiçbir anne evladının kötü olmasını istemez. 26 suçtan benim çocuğumun kaydı varsa niye devlet bunu almadı? O kadar yalvardım. O kadar karakollara gittim. ‘Bu çocuk bağımlı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor.’ Bunların hepsini söyledim ben. Çocuğumun yerini yine ben söyledim, buldurdum. Cani miyim ben? Keşke, polisimize değil de bana gelseydi, ben öleydim. O kurşun benim kafama gelseydi. Biri mezara gitti, diğeri içeri girdi. Bir cahil, iki insanı mahvetti. Gece gündüz aranıyorum, videolarım paylaşılmasın. Polis Şeyda Hanım’a Allah rahmet eylesin. Yakınlarına da Allah sabır versin. Özür diliyorum. Zamanı gelince ailesinin yanına gitmek istiyorum. Onların acısı benim acım. Ben çocuğuma üzülmüyorum. Bir anne olarak tek şey söylüyorum: Adalet neyse yerini bulsun. Müebbet ise müebbet yesin, 10 yılsa 10 yıl yesin. Çocuğum polisimi öldürecek kadar adi köpek benim gözümde.”
HUKUKÇULAR DEĞERLENDİRDİ
İstanbul Ümraniye’de, 26 suç kaydı olan 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti tarafından görevi başında şehit edilen 27 yaşındaki Şeyda Yılmaz’ın ölümü, tüm Türkiye’yi hem üzdü hem de isyan ettirdi. Çünkü herkesin aklına gelen ilk soru “Bu kadar suç kaydı olan biri nasıl sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşır?” oldu. 26 suç kaydı olan bir kişinin neden cezaevinde olmadığını ve neler yapılabileceğini hukukçulara sorduk.
DOSYALARI TUTUKLAMA SEBEBİ SAYILABİLİRDİ
Emekli hâkim adli bilimler uzmanı avukat Demet Tanrıverdi Keskin:
İSTANBUL Ümraniye’de pazar gecesi polis merkezinden firar eden hırsızlık şüphelisi Yunus Emre Geçti (19), gözaltına alındığı sırada polis memurunun silahını alarak polislere ve etrafa ateş açmıştı. Geçti’nin ateşlediği tabancadan kurşunun başına isabet ettiği Şeyda Yılmaz (27), kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuştu. Saldırıda polis memuru Kürşat Hakkı Sarıtepe ile saldırganın annesi Pınar Geçti de yaralanmıştı. Olayın ardından Yunus Emre Geçti ise tutuklanmıştı.
‘ONLARIN ACISI BENİM ACIM’
Saldırıda yaralanan Yunus Emre Geçti’nin annesi Pınar Geçti, olayla ilgili şöyle konuştu: “Hiçbir anne evladının kötü olmasını istemez. 26 suçtan benim çocuğumun kaydı varsa niye devlet bunu almadı? O kadar yalvardım. O kadar karakollara gittim. ‘Bu çocuk bağımlı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor.’ Bunların hepsini söyledim ben. Çocuğumun yerini yine ben söyledim, buldurdum. Cani miyim ben? Keşke, polisimize değil de bana gelseydi, ben öleydim. O kurşun benim kafama gelseydi. Biri mezara gitti, diğeri içeri girdi. Bir cahil, iki insanı mahvetti. Gece gündüz aranıyorum, videolarım paylaşılmasın. Polis Şeyda Hanım’a Allah rahmet eylesin. Yakınlarına da Allah sabır versin. Özür diliyorum. Zamanı gelince ailesinin yanına gitmek istiyorum. Onların acısı benim acım. Ben çocuğuma üzülmüyorum. Bir anne olarak tek şey söylüyorum: Adalet neyse yerini bulsun. Müebbet ise müebbet yesin, 10 yılsa 10 yıl yesin. Çocuğum polisimi öldürecek kadar adi köpek benim gözümde.”
HUKUKÇULAR DEĞERLENDİRDİ
- İstanbul Ümraniye’de, 26 suç kaydı olan 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti tarafından görevi başında şehit edilen 27 yaşındaki Şeyda Yılmaz’ın ölümü, tüm Türkiye’yi hem üzdü hem de isyan ettirdi. Çünkü herkesin aklına gelen ilk soru “Bu kadar suç kaydı olan biri nasıl sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşır?” oldu. 26 suç kaydı olan bir kişinin neden cezaevinde olmadığını ve neler yapılabileceğini hukukçulara sorduk.
DOSYALARI TUTUKLAMA SEBEBİ SAYILABİLİRDİ
- Emekli hâkim adli bilimler uzmanı avukat Demet Tanrıverdi Keskin: Polisimizin şehit eden şahsın yaşına bakınca hakkında açılan ceza davaları henüz 18 yaşın altında işlenmiş suçlara ilişkin gözüküyor. Hâkimlerimiz bir sanık hakkında açılan davaları kendi UYAP ekranlarında sorgulama yaparak görebiliyorlar, böylesine suça eğilimli birisi için görülmekte olan onlarca ceza davası sanık açısından kaçma şüphesi anlamına gelir ve bir tutuklama sebebi olarak kullanılabilirdi. Bir başka konu da pandemi ve sonrasındaki süreçte İnfaz Kanunu’muzda halk tabiriyle cezanın yatarını indirgeyen pek çok düzenleme yapıldı. Bu infaz düzenlemeleri de şahsın aramızda dolaşmasına sebep olmuş olabilir.
-
Aralarında tanınmış futbolculardan Arda Turan, Fernando Muslera, Emre Belözoğlu ve Selçuk İnan’ın da bulunduğu 30’dan fazla kişiyi yaklaşık 25 milyon dolar ile 7 milyon 384 bin lira dolandırdığı öne sürülen banka şube müdürü Seçil Erzan’ın yargılanmasına İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nce dün de devam edildi.
‘ARAMIZDA ABİ KARDEŞ İLİŞKİSİ VARDI’
Seçil Erzan’ın dosyanın müştekisi olan Fatih Terim’in Bodrum’da mahkemeye talimatla verdiği ifadesiyle ilgili savunması soruldu. Erzan ifadesinde özetle şunları söyledi: “Teftiş kurulu ve bilirkişi raporundaki tutarlarla hocanın hesabına yatan paralar eşleşmekte. 3 milyon dolar kaybın olmadığı raporlarla belli, bilirkişi raporunda da belirlenmiş. Terim’den fon adı altında hiçbir zaman para almadım. Aramızdaki dostane ilişkinden dolayı 2 defa toplamda 700 bin dolar aldım. ‘Bununla ev alabilirsin, araba alabilirsin, arsa alabilirsin, değerlendir’ demişti bana hoca. Aramızdaki bankacılık ilişkimizden kaynaklı değil, aramızdaki ağabey-kardeş ilişkisinden kaynaklıydı. Hiçbir zaman bunları almadım tabi. ‘Değerlendiririz, yaparız, ederiz’ dedim ama hiçbir zaman yapamadım. Aramızda abi - kardeş ilişkisi vardı. Bana verdiği 700 bin doların getirisi olarak dönem dönem bazı ödemeler yaptım. Elden verdi bana parayı. Benden zorla, baskıyla para talep etmedi Fatih Terim hiçbir zaman. Her zaman ‘Paramız var mı, ne kadar paramız var?’ diye sorardı. Hesap hareketleri ortada. Teftiş ve bilirkişi raporunda gelen ve giden tutarlar eşittir diyor. Bunu ispat edebiliriz. Hiçbir şekilde usulsüz bir işlem olmadı.”
Mahkeme başkanı, Seçil Erzan’a, Fatih Terim’in kendisine verdiği 700 bin doları ne yaptığını sordu. Erzan bu soruya, “Başkalarına faiz ödedim” diye yanıtladı.
‘HAKAN ATEŞ’TEN GİZLİ İŞLEM YAPILAMAZ’
Erzan savunmasının devamında ise “Hoca’ya hayır diyemediğim için zaman zaman hesabında 1-2 milyon dolar olduğunu söylediğim günler oldu. Hocanın hiçbir zaman hesabında olmadı bu paralar. Hoca 700 bin dolar paranın 3 milyon dolar olacağını düşünüyordu. Ben de kendisine hiçbir zaman “Hayır” diyemedim. Hoca hesaplarda eksiye düşüyordu ben de bu açıkları insanların bana faiz almak için elden verdikleri paralardan kapattım, Terim’e ödemeler yaptım. ” dedi.
Müşteki avukatlarının gişe dışı işlemler soruları üzerine Erzan, “Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in gişe dışı işlemlerden haberi vardı, kimse Hakan Ateş’ten gizli gişe dışı işlem yapamaz. Fatih Terim bana verdiği 700 bin doları bankada değerlendirmem için vermedi, bu parayı verdiğinde illa bankada değerlendirilecek gibi bir istekte de bulunmadı. Bana parayı, ‘Ne yaparsan yap’ dedi” diye konuştu. Duruşmada yeniden söz verilen Seçil Erzan, dolandırıcı olmadığını belirterek “Aklımın başkalarının akıl oyunlarıyla sıkıştırıldığı bir süreç yaşadım. Mağdur olan kim varsa banka tarafından zararın ödenmesini istiyorum” dedi.
Tutuklu sanık Bahar Candan duruşmaya gelen anneannesine sık sık öpücük yollayarak “Seni çok seviyorum” diye seslendi. Nihal Candan’a da “Seni çok seviyorum, çok güzel olmuşsun” dedi. Nihal Candan da kardeşine “Senin için giyindim. Sen de çok güzelsin” diye yanıt verdi. Candan kardeşler duruşma boyunca birbirlerine bol bol öpücük gönderdiler. İfadeleri alınan müştekiler daha ucuza lüks otomobiller almak için ödeme yaptıklarını ancak otomobillerin kendilerine teslim edilmediğini belirterek şikâyetçi olduklarını söyledi. Nihal Candan ardından ağladığı için nefes darlığı yaşayarak duruşmadan çıktı. Mahkeme duruşmayı Cuma gününe erteledi.
İtalya’da tutuklu bulunan ve Türkiye’ye iadesi istenen suç örgütü lideri Barış Boyun’un arasında olduğu şüpheliler hakkında dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı 574 sayfalık iddianamede 8 kişi maktul, 136 kişi müşteki, 6 kişi müşteki-şüpheli ve Barış Boyun ile kamuoyunda Daltonlar olarak bilinen ve Boyun grubu ile hareket eden grubun lideri Beratcan Gökdemir’in de arasında bulunduğu 305 kişi ise şüpheli olarak yer aldı. İddianamede, suç örgütü tarafından gerçekleştirildiği öne sürülen 95 eylem de ayrıntılı olarak anlatıldı.
HER TÜRLÜ İMKÂNI SAĞLADILAR
İddianamede şu iddialara yer verildi: Örgüt yöneticisi veya üyeleri eylemleri gerçekleştirdikten sonra kaçak olarak yurtdışına kaçırıldı. Eylemleri kapsamında tutuklanan örgüt yöneticisi veya üyelerin cezaevindeki tüm ihtiyaçları eksiksiz olarak karşılandı, bu şekilde kendilerini güvende hissetmeleri sağlandı. Yakalanan örgüt üyelerinin poliste ve savcılıkta örgüt hakkında verebileceği bilgileri kısıtlamak veya kontrol altında tutmak için, örgüte yakın avukatlarla örgüt üyelerine hem adli destek sağlandı hem de örgütün çözülmesi engellendi.
AFETLERİ FIRSATA ÇEVİRDİLER
Örgüt üyeleri, kendisine destekçi bulmak ve insanlara sempatik görünmek adına Facebook, Instagram, Tiktok vb. sosyal medya üzerinden günlük hatta saatlik olarak düzenli videolar paylaştı. Gittikleri yer ve mekânlarda Barış Boyun’a şarkılar atfederek “İstanbul’un sefiri, sokakların hâkimi, Barış isteyen Boyun eğecek” vb. sloganlar kullanarak aynı zamanda örgüt lideri ve yöneticilerini etiketleyerek kara propaganda yaptılar. Bu sayede özellikle genç yaşta ve suça meyilli olan kitleyi etkileyerek örgüte katılım sağladılar. Yine sosyal medyayı kullanarak özellikle Türkiye’de son zamanlarda yaşanan doğal afetleri bahane ederek, suçtan elde ettikleri gelirle afet bölgelerine yardım kamyonları gönderdiklerine dair bolca paylaşım yaparak, insanların maneviyatını sömürmek suretiyle kamunun suç örgütü üzerindeki bakış açısını yumuşattılar. İtalya’da tutuklu bulunduğu sırada örgüt üyelerine göndermiş olduğu 3 mektupta, tüm işleri örgüt üyelerinden Gurur Işınçelik ve İtalya’da tutuklu örgüt yöneticisi Tolga Gültepe’nin kardeşi olan Mert Gültepe’ye devretti. İşleri devrettiği kişilerin sözünden çıkmadan faaliyetlere devam edilmesi talimatını verdi.
KADIN VE ÇOCUKLARI KULLANDILAR
Örgüt üyeleri silah ticaretini gerçekleştirirken, olası kolluk yakalanmalarının önüne geçebilmek için sevkıyat yaptıkları otomobillerde aile olduğu izlenimi vermek için sevkıyat sırasında araçta kadın ve çocuk bulundurdu. Örgüt, özellikle uyuşturucu madde imal ve ticaretini, örgütün maddi geliri olarak kullandı. Barış Boyun yurtdışında olduğundan uyuşturucu ticaretini yönetmesi için Tolga Gültepe’yi görevlendirdi. Tolga Gültepe de özellikli Şişli, Beyoğlu gibi nüfusu fazla sirkülasyonu çok olan bölgeyi kendisine uyuşturucu ticareti için sınır olarak belirledi. Çevresine genellikle uyuşturucu bağımlısı yaşı küçük çocukları toplayarak uyuşturucu madde vermek, karşılığında bu çocuklara ‘uyuşturucu madde imal ve ticareti’, ‘kasten yaralama’, ‘gasp’, ‘tehdit’ gibi suçları işletti. İddianamede Tolga Gültepe için, “Evli olduğu ve evde çocuğunun bulunduğu göz önüne alındığında, kendi çocuğunu dahi düşünmeden uyuşturucu ticareti yaptığı, hatta örgüt üyelerinin beyanları ve yapılan tespitlere göre eşini dahi uyuşturucu satışı işinde kullandığı anlaşılmıştır” denildi.
ÖRGÜT İLK NASIL BÜYÜDÜ
Savcılığın tutuklamaya yönelik sevk yazısında, Soltamatov’un Kayseri’ye giderek Santa Maria Kilisesi’ne saldırı eylemini gerçekleştirmek üzere toplantı yapan grup içerisinde yer aldığı belirtildi. Şüphelinin Ebu Zer Eş Şişani kod adını kullandığı, kilise saldırısının diğer failleriyle ilişkili olduğu ifade edildi. Viskhan Soltamatov, sevk yazısında, “Bu nedenlerle şüphelinin DEAŞ terör örgütü üyesi olarak 28 Ocak 2024 tarihli menfur olayın planlayıcısı konumunda olduğu anlaşılmıştır” denildi.
İddiaya göre Akın, 26 gün sonra 24 Kasım’da sabaha karşı fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldı. Akın, yapılan tüm müdahalelere rağmen kaldırıldığı hastanede beyin kanaması sonucu hayatını kaybetti. Savcılık, olaya ilişkin soruşturma başlattı. Cezaevi müdürü, tutuklu Akın’ın uyuşturucu yoksunluğundan öldüğünü, koğuştaki diğer 41 kişi hiçbir şey görmediklerini söyledi. Ailesi ise Akın’ın cezaevinde gördüğü şiddet sonucu öldürüldüğünü iddia etti.
‘OLAYIN SEYRİ DEĞİŞTİRİLMEYE ÇALIŞILDI’
Akın’ın ailesinin avukatı Aydın Mollaoğlu tarafından savcılığa sunulan suç duyurusu dilekçesinde, “Kurum müdürünün, maktulün koğuşundakiler tarafından kötü muameleye uğradığını bildiği ve herhangi bir koruma tedbiri almadığı, ilgili mercilere durumu bildirmediği sabittir. 21 Kasım 2023’te Vahdet Akın ile görüşen ablası Kader Leylek, kardeşinin gözündeki ve yüzündeki yara izlerini fark etmesi üzerine ‘Bunu kim yaptı, ne oldu?’ diye sormuştur. Vahdet Akın ablası Kader’e eliyle sus işareti yaparak korku ve telaşla aynı gün yan tarafta başka bir görüşmeye gelen aynı koğuştaki tutuklu/hükümlüyü işaret ederek onların yaptıklarını belirtmiştir. Bu maktulün ailesine son yardım çığlığı olmuştur. Maltepe 1 No’lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Dursun Ceylan tarafından savcılığa sunulan yazı içeriğinde darp ve cebirden bahsedilmeyip raporda tespiti olmayan bir şekilde uyuşturucu madde yoksunluğundan bahsedilerek olayın seyri değiştirilmeye ve adli makamlara başka bir şekilde yansıtılmaya çalışılmıştır” denildi.
Aradan geçen uzun zamanın ardından Vahdet Akın’ın otopsi raporu savcılık dosyasına girdi. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi’nin hazırladığı raporda, Akın’ın kanında alkol ve uyuşturucu etken maddeye rastlanmadığı, vücutta kırık ve darp izlerine rastlandığı belirtildi.
‘KOĞUŞTAKİ HERKES ŞÜPHELİ HALİNE GELMİŞTİR’
Raporun soruşturma dosyasına girmesinin ardından Vahdet Akın’ın ailesi avukatları aracılığı ile savcılığa yeniden dilekçe sundu. Dilekçede özetle şunlara yer verildi: “Maktulün ölümüne neden olan şiddetin adli rapora konu vahameti, tek bir kişi tarafından gerçekleşmesi çok zor bir şiddet türüdür. 41 kişinin bu saldırıya dair hiçbir görgüsünün olmadığına dair verdikleri beyanlar tek başına kendilerini bu dosyada şüpheli hale getirmektedir. Cezaevi İdaresi, çok büyük bir olasılık ile kamera olmayan bir ortamda maktulün uğramış olduğu vahim şiddeti, olay anını bizzat gösterir kamera kaydı olmaması nedeniyle ve kendi sorumluluklarının doğacağı kaygısı ile gizlemeye çalışmaktadır. Maktul ile aynı koğuşta kalan 41 kişinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınması amacıyla, haklarında cezai ve idari soruşturma başlatılması, adli rapora konu müvekkilin ölümüne neden olan şiddetin fail ve iştirakçılarının tespiti açısından etkin bir soruşturma başlatılması gerekmektedir.”
Sosyal medya fenomenleri Bahar Candan ve Nihal Candan (Gülnihal Çiçek) kardeşlerin ‘dolandırıcılık’ ve ‘suç örgütüne üye olmak’ suçlarından açılan davanın ilk duruşmasının 3’üncü celsesi Küçükçekmece 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Alisya Bahar Candan’ın 14 yıldan 44 yıla kadar, Nihal Candan’ın ise 8 yıldan 24 yıla kadar hapsi istenen davanın duruşmasına Bahar Candan beyaz bir takımla, Nihal Candan ise siyah bir takım elbiseyle katıldı. Nihal Candan duruşmanın başlamasını beklerken kız kardeşi Bahar Candan’a sürekli meditasyon kelimeleri söyleyip bunları tekrarlamasını istedi.
‘İSMİNİ SONRADAN ÖĞRENDİM’
Savunmasını yapması için söz verilen Nihal Candan, şunları söyledi: “Ben bir toplantıya katılmadım. Yanlış birisiyle 2021’de beraber oldum. Kendisini Kaan Hamzaoğlu olarak farklı bir isimle tanıttı. İddianamede örgüt lideri olarak bahsedilen gerçek ismini sonradan öğrendiğim Onur Apaydın’ın işinsanı olduğunu, aktif para kazanan biri olduğunu ve benden çok hoşlanan biri olduğunu düşünmüştüm. Yaşam tarzlarımız çok farklıydı. O dönem psikolojik problemler yaşıyordum, özel hayatımla ilgili yanlış bir karar verdim. Hukuk fakültesini bitirdim. Ancak bu olay nedeniyle mesleğimi yapamıyorum. Örgüt ve örgüt üyeliği nedir sadece dijital platformdan izlediğim kadarıyla biliyorum.
‘MALVARLIĞIM 1-2 ÇANTA VE AYAKKABIDAN İBARET’
Veganım. Bahsedilen toplantıların et restoranında yapıldığı söyleniyor. Cinayet işlenen yerlerden uzak dururum, et yenilen ortamlarda bulunamam. TMSF nedir, burda öğrendim hâkim bey. Bahsedilen eylemlerden hiç haberim yok. Malvarlığım 1-2 marka çanta ve 1-2 ayakkabıdan ibarettir, eşim karşıladı onları da. Anneannem emekli parasıyla ödedi avukatlık ücretlerimi. Hafıza kaybı da yaşadım cezaevinde. Şu an IQ’m sıfır çalışıyor. Sadece bir bankada hesabım var, içeri girdiğimde 100-150 bin TL borcum vardı. Borçlarımı içeri girince babam ödedi.”
Mahkeme, ara kararında sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmetti. Ara kararı duyan Bahar Candan babasına dönerek “Ben burada mı kalacağım? Asayım mı ben kendimi ne yapayım?” dedi.
‘ŞİRKETİ KAPATINCA BAŞIMA HAYATIMIN FELAKETİ GELDİ’
“5 aydır neyin cezasını çektim hâkim bey sizden bir tek bunun cevabını istiyorum. Instagram kullanmak suçsa, yaşam tarzım suçsa ben Instagram kullanmak istemiyorum” diyerek tekrar gözyaşlarına boğulan Nihal Çiçek, “Benim adıma güzellik merkezi vardı, 2018’de açıldı. Bir süre işlettim ancak o dönemde babam açtı her şeyi belgelidir. 2021’de battım, kapatmak zorunda kaldım. Ben şirketi kapatınca başıma hayatımın felaketi geldi. Kaan Hamzaoğlu olarak bildiğim Onur Apaydın’ın gerçek ismini, uzaklaştırma kararı aldırdığımda öğrendim. Polis söyledi bana gerçek ismini. Fotoğrafını gösterdiler bana öyle anladım. Onur Apaydın bana aşık birisi gibiydi. Ne zaman ayrıldım o zaman çirkinleşti. Uzaklaştırma kararı aldırdım” dedi.
İstanbul Bakırköy Florya’da 4 Haziran’da bir vatandaş, ‘Alice’ isimli köpeği tecavüz ederken Paşa Türk isimli kişiyi suçüstü yakalamıştı. 6 Haziran’da tutuklanan Paşa Türk’ün ‘hayvanlara cinsel saldırı’ suçundan 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanması talep edilmişti.
‘HEPİNİZE DAVA AÇACAĞIM’
İstanbul 38’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada savunma yapan sanık Paşa Türk, “Öyle bir konu yok, o köpeği ben besliyordum, bunların hepsi yalan. Kamu davası açacağım beni videoya çekenleri. Olaya konu köpek benim köpeğimdir. 3 senedir besliyorum bu köpeği. Köpeğe tecavüz etmedim. Görüntülerdeki kişi ben değilim. Ben olay günü inşaatta oturuyordum. Hepinize tazminat davası açacağım” dedi. Sanık Türk’ün avukat talep etmesi üzerine mahkeme, avukat atanması için duruşmaya 1 saat ara verdi. Avukatın atanması üzerine duruşma tekrar başladı. Ancak, söz alan avukat, “Dosya içeriğinden haberim yoktu. Dosyadan azlimi talep ediyorum” dedi.
DURUŞMA ANLAMLI BİR GÜNE ERTELENDİ
‘Alice’in sahibi olan Özlem Sönmez ifadesinde, “Alice 2020 yılından beri benim kontrolümdedir. Onu bulduğumda hamileydi, doğum yaptı. Benim evimin arkasındaki garajda kalıyordu. Şahıs 3 defa köpeği kaçırıp tecavüz etmiştir. 2020 yılında bir gün sabah 08.30 sıralarında bebekleri ve anneyi beslemeyi çıktığımda göremedim. Yan taraftaki cami ve derneğin kameralarını incelediğimizde bu şahsın köpeğin boynuna ip takarak götürdüğü gördüm. Savcılığa götürdüm bu görüntüleri. Bu olay medyada yayıldı. 1 hafta sonra Florya civarında köpeği arkası kanlı bir şekilde buldum, veterinere götürdüm. Bir sene sonra aynı şahıs yine köpeği kaçırdı, kamera kayıtlarından tespit ettik. 3 sene sonra yine köpeğin yerini değiştirmemize ve bulunmayacak bir yere götürmemize rağmen bu şahıs köpeği bulmuş, görüntülerden bu şahıs olduğunu tespit ettik” dedi. Mahkeme, sanığın avukat eşliğinde savunmasının alınması ve görüntülerin incelenmesi için duruşmayı 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Gününe erteledi.
Kazaya neden olan ve ABD’de yakalanarak tutuklanan Timur Cihantimur’un (17) avukatları özel bilirkişi raporu alıp savcılık dosyasına sunmuştu. Raporda, ölen Oğuz Murat Aci yüzde 75 kusurlu, kazaya neden olan Timur Cihantimur ise yüzde 25 kusurlu bulunmuştu.
‘RAPORUN BAĞLAYICILIĞI YOK’
Aci ailesinin avukatı Hacı Orhan, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda açıklama yaptı. Avukat Orhan şunları söyledi: “Timur Cihantimur’un avukatları özel bir rapor sundular. Bu özel raporun mahkemede hiçbir bağlayıcılığı yok. Bu verilen özel raporların hiçbir ehemmiyeti yok. Adli bilirkişi olarak söylenen 2 kişi tarafından hazırlanmış ve kasıtlı olarak yanlış alınmış bir rapordur.”
Esayan Ermeni Lisesi’nin bağlı bulunduğu Beyoğlu Üç Horan Kilisesi Vakfı yönetimince lisenin müdürlüğünü yapan ve görevine son verilen Satenik Nektar Nişan (72) hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Vakfın ve Esayan Okulları kurucu temsilcilerinden olan avukat Simon Çekem’in savcılığa sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, Nişan’ın vakfa bağlı Özel Esayan Ermeni Lisesi’nde 1 Mart 1993 ile 21 Ağustos 2020 tarihleri arasında müdürlük görevi yaptığı, haksız ve usulsüz işlemlerine karşılık iş akdinin haklı nedenle feshedildiği belirtildi. Şüpheli Nişan’ın, hizmet verdiği süre zarfında resmi evraklara ilişkin usulsüzlük yaptığı ve gereksiz harcamalarda bulunarak vakfı zarara uğrattığı öne sürüldü.
DERSE GİRMEYENE ÜCRET İDDİASI
Dilekçede şu ifadelere yer verildi: “Türkçe Kültür derslerine giren öğretmen, yaklaşık 1 sene boyunca Valilikten, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden izin alınmaksızın çalıştırılmıştır. Şüpheli müdür tarafından, birçok öğretmen derse girmemesine rağmen girmiş gibi gösterilerek ücret ödemesi sağlanmıştır.”
‘İFTİRADAN ÖTEYE GEÇEMİYOR’
Satenik Nektar Nişan ise verdiği ifadesinde, özetle şunları söyledi: “İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden izin alınmadan öğretmeni görevlendirmek mümkün değildir. Şikayetçi taraf hangi öğretmen ya da hangi öğretmenler olduğunu net bir şekilde ifade edememiştir. Dolayısıyla iddia edilen suçlamaların iftiradan öteye geçmediği de anlaşılmaktadır.”
Olayla ilgili soruşturmayı tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Satenik Nektar Nişan hakkında, ‘görevi kötüye kullanmak’ suçundan 7 ay 15 günden 3 yıl 5 aya kadar hapis istemiyle dava açtı.
Rapor hakkında Hürriyet’e konuşan baba Özer Aci, “Raporu dikkate almıyoruz. Eğer çocuk suçlu değilse, yüzde 75 haklı bir durumdaysa, Amerikalara kadar neden kaçtılar. Benim oğlum öldü konuşamıyor diye sahipsiz olduğunu düşünmesinler, mücadele eden ailesi var, acımızı her ne kadar bağrımıza bassak da biz bu mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), İsrail’in casusluk faaliyetlerine yönelik yaptığı çalışmalar kapsamında Kosova uyruklu Liridon Rexhepi’nin, İsrail istihbarat servisinin talimatı ile dron çekimi yaptığını ve Filistinli siyasiler aleyhinde psikolojik harekât faaliyeti yürüttüğünü belirlendi.
CASUSLARA PARA DAĞITTI
Liridon Rexhepi’nin Mossad’ın Türkiye’deki para ağını yöneten kişi olduğu, Suriye sahasına yönelik bilgi derleyen Türkiye’deki saha elemanlarına para aktardığı tespit edildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerine bilgi verildi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca da soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında Rexhepi’nin hesaplarındaki para hareketliliği de ortaya çıkarıldı. Mossad’ın Türkiye’deki saha elamanlarına para aktarımını başta Kosova olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinden sağladığı belirlendi. Türkiye’deki saha elemanlarına uluslararası para transfer şirketi Western Union üzerinden transfer gerçekleştirdiği, Türkiye’deki saha elemanlarının Suriye’deki kaynaklarına kripto para yöntemi ile ödeme yaptığı saptandı.
AJANLIK SUÇUNDAN CEZAEVİNE
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, iş insanı Fettah Tamince’nin sahibi olduğu, İstanbul Haliçport projesi kapsamındaki Rixos Tersane İstanbul açılış törenine katıldı. Törene ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, İstanbul Valisi Davut Gül, eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ve AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe de katıldı.
İSTANBUL GÖZDE DESTİNASYON
Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rixos Oteller Grubunu ve Fettah Tamince’yi bu önemli yatırımları dolayısıyla tebrik ederek, şöyle devam etti:
“Toplam 432 odası ve 539 yatak kapasitesiyle Rixos Tersane İstanbul’un, 600 yıllık tersane İstanbul bölgesinin güzelliğine güzellik katacağına inanıyorum. İstanbul’un önemli merkezlerinin kalbinde konumlanan otelin konforu, gastronomiyi, tarihi ve sanatı buluşturan özelliğiyle İstanbul’da ciddi bir ihtiyacı karşılayacağına inanıyorum. Sadece konaklama değil, kültürel etkinlikler noktasında da Rixos Tersane İstanbul’un adından söz ettireceği anlaşılıyor. İstanbul gayretlerimiz neticesinde hamdolsun bugün kültür ve kongre turizmi açısından dünyanın gözde destinasyonlarından biri haline geldi.
YATIRIMCILARIMIZIN YANINDAYIZ
Hükümet olarak bugüne kadar yatırımcılarımızın daima yanında olduk. Ülkemiz için çalışan, istihdam sağlayan Türkiye ekonomisine katkı yapan herkesi hüsnü niyetle destekledik. Sermayenin renklere ayrıldığı, sadece belli çevrelerin devletten destek bulduğu, hayatın her alanında olduğu gibi iş dünyasında da imtiyazlıların tahakküm kurduğu eski anlayışa son verdik. Bizim için yerli, yabancı yatırımcı yoktur. Türk ekonomisine katma değer üreten yatırımcı vardır. Ülkemizde veya yurtdışında elde ettiği kazancı yine Türkiye ekonomisinin büyümesi için kullanan tüm müteşebbislerimizin yanındayız. Bundan sonra da iş dünyamıza destek vermeye devam edeceğiz.
STRATEJİK ALAN
Metrobüslerin çarpışması sonucu 22 yaşındaki Ferhat Uçar hayatını kaybetmiş, 2’si ağır 53 kişi yaralanmıştı. Kazanın ardından başlatılan soruşturma kapsamında, gözaltına alınan 4 kişiden 2’si emniyet ifadelerinin ardından serbest bırakılırken metrobüs şoförü Murat Çetin ile kazaya neden olan beyaz aracın sürücüsü denetim amiri Şafak Yıldız, dün sabah saatlerinde adliyeye sevk edildi. Soruşturma genişletilerek metrobüs komuta amiri, bölge şefi, proje müdürü, şantiye şefi, yol bakım onarım müdürü ve müdür yardımcısı olmak üzere 6 şüpheli daha gözaltına alındı. 6 şüpheli de adliyeye sevk edildi.
‘OLAY GÜNÜ UYARI LEVHASI DAHA KÜÇÜKTÜ’
Şüpheliler yaklaşık 4 saat savcıya ifade verdi. Şafak Yıldız savcılık ifadesinde, “Olay günü idaremdeki aracın 20 metre önünde, üzerinde iki tane ışıklı uyarı lambası ve dur yazısı yazan dikdörtgen seklinde levha bulunuyordu, bu levhayı da yüklenici firma görevlileri koymaktadır, bunun yerini ben tayin etmiyorum, daha önceki günlerde bu levhanın boyutu çok daha büyüktü, ancak olay günü levha daha küçüktü, benim kazanın meydana gelmesinde bir kusurum yoktur” dedi. Metrobüs yolundaki beyaz aracı kullanan denetim amiri Şafak Yıldız, metrobüs şoförü Düzgün Murat Çetin, İBB Bölge Müdürü Murat Er, İBB Bölge Müdür yardımcısı Ahmet Yıldırım, şantiye şefi Muhammet Sertaç Kazıcı kazada kusurlu oldukları gerekçesiyle sevk edildikleri nöbetçi sulh ceza hakimliğince tutuklandı. Diğer, 3 şüpheli ise serbest bırakıldı.
İstanbul Beylikdüzü’nde polislerin kurduğu denetim noktasında, beyaz renkli bir otomobil dikkat çekti. Şüpheli araç, iki kişiyi indirdikten sonra ters yöne girerek kaçtı. Polisler, önce otomobilden inen iki kişiyi yakaladı. Ardından inceledikleri 100’den fazla kamera görüntüsünden kaçan aracın plakasını ve izlediği güzergâhı tespit etti. Kaçan şüpheli, Beylikdüzü’nde saklandığı evde yakalandı. Üç şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün firari üyeleri olduğu ortaya çıktı. Gözaltına alınan Cihat Yıldız, Ahmet Hızal ve Adem Bora’nın 15 Temmuz gecesi darbe girişimini Akıncı Üssü’nden yönlendiren FETÖ’nün ‘TSK İmamı’ ‘Namık’ kod isimli Adil Öksüz’ün kaçmasına yardım ettikleri öne sürüldü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilen örgütün Amasya imamı Cihat Yıldız ile Ahmet Hızal ve Adem Bora tutuklanarak cezaevine gönderildi. 3 şüphelinin örgütün güncel yapılanmasında yer aldığı öne sürüldü.
Adem Bora nöbetçi hakimlikteki ifadesine, “Cihat Yıldız otostop çekti, birkaç metre ilerisinde de Ahmet Hızal otostop çekti. Serbest bırakılmayı talep ediyorum” dedi. Cihat Yıldız ise mesleğinin öğretmen olduğunu söyleyerek, “Suçsuzum, serbest bırakılmamı istiyorum” diye konuştu.
ÜSKÜDAR’DA SAKLADI
İddiaya göre, yakalanan şüphelilerden Cihat Yıldız, Adil Öksüz’ün Üsküdar’da saklandığı evde bir haftaya yakın yanında kaldı. Bir otomobille kaçmasına yardım etti. 8 yıldır firari olan, ‘Bahadır’, ‘Oğuz’ ve ‘Cahit’ kod isimlerini kullanan, örgütün Amasya imamı olan Yıldız, örgütün Hava Harp Okulu yapılanmasında ‘genel müdür’ konumunda yer aldı. Örgüt içerisinde “Abi”, “BTM”, “BBTM”, “Doktor” gibi unvanlara sahip kişilerin sorumlusu olan Yıldız’ın ByLock programını kullandığı ve Bank Asya’da hesabı bulunduğu tespit edildi.
KAÇIŞLARI SAĞLADI
Tutuklanan ‘Yavuz’ kod isimli Ahmet Hızal, örgütün firari üyelerine saklanma yerleri temin etmek ve yurtdışına kaçışlarını organize etmekle suçlanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde görevli askeri personelden sorumlu ‘doktor’ olduğu, askeri mahrem yapılanma içerisinde yer aldığı iddia edilen Hızal’ın ByLock kullandığı ve Bank Asya’da hesabı bulunduğu belirlendi.
İddiaya göre, Gökhan Akkaya, ayrı yaşadığı Öznur Akkaya ile barışma isteğiyle buluşmuş, olumsuz yanıt alınca da eşini katletmişti.
Gökhan Akkaya ifadesinde özetle, “Eşimin üst komşumuz olan Abdulatif Ali (24) isimli şahısla mesajlaştığını görünce aramızda tartışma çıktı. Eşimin telefonunu kırdım, Abdullatif’i eşimi rahatsız etmemesi için uyardım. Daha sonra eşimin üst kat komşumuz olan Abdulatif Ali isimli şahısla kaçtığını öğrendim” demişti.
Abdulatif Ali de ifadesinde “Öznur Akkaya ile 4 aydır tanışıyorum ve kendisi sevgilim olurdu. Öznur 3 Ağustos’ta evden kaçarak yanıma geldi. Olay günü 20.45 sıralarında işten çıkarak yemek yemek için İkitelli’ye gittik, akabinde Gökhan isimli şahıs dolmuş içerisinde bizi gördü, bizi dolmuştan indirdi, beni oradan uzaklaştırdı ben de ihbarda bulunmak için polis merkezine gittim” ifadelerini kullanmıştı.
8 GÜN ÖNCE UZAKLAŞTIRMA KARARI ALDIRMIŞ
Bu iddiaları araştıran savcılık, Öznur Akkaya’nın 15 Haziran’da intihara teşebbüs ettiğini, 1 Temmuz günü de Abdulatif Ali’nin kendisine cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle savcılığa şikâyette bulunduğunu tespit etti. Savcılık, Ali’nin ‘cinsel taciz’, ‘tehdit’, ‘hırsızlık’ suçlarından suç kaydı olduğunu da belirledi. Öte yandan Öznur Akkaya’nın, olaydan 8 gün önce 6 Ağustos 2024’te savcılığa giderek eşi Gökhan Akkaya hakkında ‘kasten yaralama’ suçundan şikâyetçi olduğu ve uzaklaştırma kararı aldırdığı da ortaya çıktı.
Sosyal medya fenomeni Dilan Polat (34), ‘karapara aklama ve vergi kaçırma’ suçlarından 9.5 aydır tutuklu bulunduğu cezaevinden önceki gün tahliye edildi. Dilan Polat’ı bir an olsun yalnız bırakmayan ve aynı dava kapsamında yargılanan abla Sıla Doğu (37), kız kardeşinin son halinin fotoğrafını, “Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederiz. Beyazlarını ben ve Nilda boyayacağız. Toparlanacaksın kardeşim” notuyla paylaştı. Fotoğrafta Dilan Polat’ın saçlarının beyazladığı ve ciddi anlamda zayıfladığı görüldü.
ÇOCUKLARIYLA BİRLİKTE GİTTİ
Geceyi evinde ablası, çocukları ve en yakınlarıyla hasret gidererek geçiren Dilan Polat’ın dün sabah kalktığında yaptığı ilk iş ise eşi Engin Polat’ı cezaevinde ziyarete etmek oldu. Polat, erkenden evden çıkıp İstanbul’dan beraberinde 2 çocuğu ve ablası Sıla Doğu ile Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki Karatepe Ceza İnfaz Kurumu’na gitti. Dilan Polat burada tutuklu bulunan eşi Engin Polat’ı ve kayınpederi Sezgin Polat’ı ziyaret edip yaklaşık 1’er saat görüştü.
Dilan Polat, cezaevi çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtsız bırakırken, kız kardeşi Sıla Doğu ise “Tabii ki çok mutluyuz. İlk kez birbirlerini gördüler. Çok mutlu oldular” dedi. Sıla Doğu, gazetecilerin “Engin’in durumu nasıl?” sorusuna ise “Engin’in durumu hiç iyi değil” yanıtını verdi. Dilan Polat’ın bindiği araçta ağladığı görüldü.
Kara para aklama iddiasıyla gözaltına alınan Dilan ve Engin Polat çifti, 5 Kasım 2023’de tutuklanmıştı. Polat çiftinin de arasında bulunduğu 28 şüpheli hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca iddianame hazırlanmıştı. İddianamede Polat çiftinin 40 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilmişti. İddianameyi kabul eden İstanbul Anadolu 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi ilk duruşmanın tarihini 4-5-6 Eylül 2024 olarak belirlemişti.
ENGİN POLAT CEZAEVİNDE
Geçtiğimiz günlerde, Polat çiftinin de arasında bulunduğu 5 sanığın aylık tutukluluk incelemesini yapan Anadolu 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi, tutukluluk halinin devamına karar verdi. Bu karara yapılan itirazı değerlendiren Anadolu 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi ise dosyada yer alan MASAK raporunun içeriğini, atılı suçun vasıf ve mahiyetini, istenen cezanın alt ve üst sınırlarını dikkate alarak adli kontrol hükümlerinin de yeterli olacağı gerekçeleriyle Dilan Polat’ın oybirliği ile tahliyesine karar verdi.
Mahkeme, Dilan Polat hakkında yurtdışına çıkış yasağı koydu. Dilan Polat’ın eşi Engin Polat’ın da arasında bulunduğu 4 sanığın ise tutukluluk hali devam ediyor.
AYNI DAVANIN SANIĞI KARDEŞİ DUYURDU
- Tahliye kararının ardından Dilan Polat ile aynı davada hâkim karşısına çıkacak olan kardeşi Sıla Doğu, Polat çiftinin çocuğu Milan’ı da alarak Marmara Ceza İnfaz Kurumu’na gitti. Sıla Doğu cezaevi önünden bir fotoğrafı “Milan’ımın mutluluğu” notuyla sosyal medya hesabından paylaştı. Sıla Doğu başka bir paylaşımında ise “Arayan, soranlar... Heyecan ve mutluluktan ellerim titriyor, açamıyorum. Mutluluğumuzun tarifi yok. Önce Rabb’ime şükürler olsun, sonra Türk adaletine hakkaniyeti ve doğruluğu için teşekkür ederiz. Sevdiklerini bekleyen herkese Allah bu duyguyu yaşatsın. Çok şükür” dedi.
İSTANBUL Zeytinburnu Davutpaşa’daki 5 katlı Emek İş Hanı’nda 31 Ocak 2008’de meydana gelen patlamada 21 kişi hayatını kaybetmiş, 115 kişi yaralanmıştı. Ruhsatsız havai fişek atölyesinde meydana geldiği belirtilen patlamayla ilgili görülen davada, dönemin Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürü Atakan Tanış ve işyeri çalışanı Hasan Altay hakkında verilen beraat kararı ve bina sahipleri Remzi Koçyiğit ile Resul Koçyiğit’e verilen 5’er yıl hapis cezası yargıtay tarafından onanmıştı.
KARAR BOZULMUŞTU
Zabıta müdürü Feruz Kutsal, ruhsat ve denetim müdürü Rüstem Tekin, imar ve şehircilik müdürleri Şevket Yıldırım ve Hatice Küçükakyüz hakkında ise ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan verilen hapis cezaları ise cezanın bu suçtan değil, ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştu. Servet Kırna hakkındaki suçlamanın ise zaman aşımından düşmesi gerektiğine hükmedilmişti. Yeniden görülen davada Bakırköy 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Aralık 2023’deki kararında, Şevket Yıldırım ve Hatice Küçükakyüz’ü ‘ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma’ suçundan 10’ar ay, Rüstem Tekin ve Feruz Kutsal’ı da ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan 2’şer yıl hapisle cezalandırmış, hükmün açıklanmasını da geri bırakmıştı. Servet Kırna hakkındaki suçlama ise zaman aşımından düşmüştü.
ZAMANAŞIMINA UĞRADI
Taraflar karara tekrar itiraz etti. Yargıtay 12. Ceza Dairesi Yüksek Başkanlığı, sanıklara isnat edilen ‘ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma’ suçunun 8 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, öngörülen 8 yıllık zamanaşımı süresinin hüküm tarihinden önce dolduğunu belirtti. Bu nedenle 4 sanık hakkındaki kararın bozulmasına ve haklarındaki kamu davasının düşürülmesine karar verdi. 4 sanık hakkında verilen düşme kararı ile 16 yıldır devam eden ve 21 kişinin hayatını kaybettiği olayda ceza, yargılanan 10 sanıktan sadece bina sahipleri Remzi Koçyiğit ile Resul Koçyiğit’e kesilmiş oldu.
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi (İBB) Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş’in para sayma görüntülerinin, CHP İstanbul il binasında çekildiği iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma tamamlandı. Aralarında CHP İstanbul eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Şişli Belediyesi eski Başkanı Muammer Keskin, Maltepe Belediyesi eski Başkanı Ali Kılıç’ın da bulunduğu 22 şüphelinin, Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet ettikleri belirtildi. 22 şüphelinin, “Kanuna aykırı bağış, kredi veya borç alınması, verilmesi” suçundan 6 aydan 1 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Şüphelilerin, yasa gereğince seçme ve seçilme ehliyeti ile vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan yoksun kılma gibi bazı haklardan mahrum bırakılmaları da istendi. PARALAR HAZİNE’YE
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamenin bir örneğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndererek, usulsüz toplanan paralarla satın alındığı gerekçesiyle davaya konu İstanbul İl Başkanlığı binasının hazine adına ta-puya tescil edilmesi ve paraların da Hazine’ye aktarılması için gereğinin yapılmasını talep etti.
İHBARDA BULUNULDU
İddianamede ayrıca, CHP İstanbul İl Başkanlığı binası olarak kullanılan taşınmazları satın alan CHP ve satıcı SEAS Besicilik şirketi yetkilisi Ali Rıza Braka hakkında, Vergi Mevzuatı kapsamında gerekli inceleme ve denetim yapılmak üzere İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’na ihbarda bulunulduğu bilgisi yer aldı.
İddianame Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme iddianamenin kabul ya da reddine ilişkin kararını önümüzdeki günlerde açıklayacak.
PARA, SATIŞA AİT
Sarıyer Ayazağa Mahallesi C Blok’taki 14 taşınmazın SEAS Besicilik şirketi yetkilisi Ali Rıza Braka tarafından 11 Ara-lık 2019’da CHP’ye satıldığı, görüntülerdeki paranın da bu satışa ait olduğu belirtildi. Ali Rıza Braka, dönemin CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas ve görüntülerin çekildiği ofisin sahibi avukat Gökhan Taşkapan tarafından imzalanan tutanakla birlikte parti binasının alınması sırasında kullanılan ve nakit olarak sayılarak elden teslim edilen para miktarının 15 milyon 510 bin lira olduğu anlatıldı.
24 MİLYON 360 BİN TL GÖSTERİLDİ
Güleç, ifadesinde “Gençlik federasyonunda sorumlu düzeyde faaliyet yürüten Hakan İnci, Ulaş İnci ve Ünal Çimen ayrıca bir dönem de sorumluluk yapan Mahir Doğan isimli şahısların Gazi Mahallesi’nde bulunan liseye giderek öğrencileri örgüte kazandırmaya çalıştıklarını biliyorum” dedi.
İSTANBUL Bakırköy’de 11 Mart 2024 günü Florya istikametinde seyir halindeki TIR’ın dorsesi köprüye çarparak yanından geçen bir aracın üzerine devrildi. Otomobilde sıkışan sürücü Recep Aytekin (45), Sultan Aytekin (44), Güler Rukiye Aytekin (67) ve Merve Aytekin (16) hayatını kaybetti. Kazanın ardından tutuklanan sürücü Mehmet Fettahoğlu hakkında “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma” suçundan 22.5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istemiyle dava açıldı. İddianamede, sanığın yol güzergâhında 4 ayrı yerde 4 metre uyarı levhası bulunmasına rağmen sağa mecburi yön istikametine girmeyip devam ettiği ve kazaya sebep olduğu belirtilmişti.
‘HÂLÂ ŞAŞKINIM’
Bakırköy 21’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada savunmasını yapan tutuklu sanık Mehmet Fettahoğlu şunları söyledi: “TIR çalıştığım şirkete aittir. Şirket kayıtlarında TIR’ın çekeci ve dorsesinin yerden azami yüksekliğinin Türk mevzuatına göre 380 cm üzerinde olmasına müsaade edilmiyor. Kazanın gerçekleştiği yerin karşı istikametinden aynı gün geçtim. Bir sorun yaşamadım. Önceki geçişimde de arkada aynı konteyner vardı, bu kazanın nasıl olduğunu halen anlamış değilim, hâlâ şaşkınım. Hatta, ben aynı yerden geçerken konteynerın içi boştu. Mal yükleyip geri döndüğümde doğal olarak azami yüksekliğin düşmüş bile olması gerekirdi. Kaza mahallinin hemen öncesinde aralıklarla yol kenarında bulunan uyarı levhalarında düşük köprü (4 metre) tarzında uyarılar yazdığını gördüm. 4 metrenin üzerinde olmadığımı düşündüğümden ve aynı gün karşı taraftan da geçtiğimden herhangi bir sorun olacağını düşünmedim. Hızım ortalama 30 km idi.”
AYNI TIR’IN İKİNCİ KAZASI
Müştekilerin avukatı Elif Cemre Gök ise beyanında, “TIR’ın 4 metreyi geçtiği polis tutanaklarında da yazılmıştır. Basit bir internet taramasıyla orada defalarca TIR kazası olduğunu görebiliyoruz. Kazaya karışan aynı TIR, 2019’da da aynı yerde aynı şekilde kazaya sebebiyet vermiştir. Aynı şirkete ait başka kazaların olup olmadığının araştırılmasını istiyoruz” dedi.
Recep Aytekin’in kardeşi Yunus Aytekin ifadesinde, “TIR’ın 2-3 araba arkasındaydım. TIR’ı süren abi hızını hiç kesmedi. TIR eğer hızlı olmasaydı dorseyi o şekilde deviremezdi” diye konuştu.
Mahkeme, olay yerinde keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmasına karar vererek duruşmayı erteledi. m Elif ALTIN / İSTANBUL
Deniz Akkaya, kızı A.Ö.’nün babası Efe Önbilgin hakkında mahkemeye başvurarak, alkol bağımlılığı nedeniyle hastaneye yatırılmasını istedi.
Akkaya ayrıca kızının miras payını tehlikeye attığı gerekçesiyle Önbilgin’in tüm malvarlığına tedbir konulmasını talep etti.
Akkaya, avukatı Levent Karakoç aracılığıyla Sulh Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede şu iddialarda bulundu:
“Efe Önbilgin’in, her gün uyandığı andan itibaren alkol tüketecek kadar ileri düzeyde bağımlılığı bulunmakta olup bundan dolayı iki defa mide kanaması nedeniyle operasyon geçirdi.
ÇOCUĞUN MİRAS PAYINI TEHLİKEYE ATIYOR
İleri düzeydeki alkol bağımlılığı ve bundan kaynaklı problemleri nedeniyle Efe Önbilgin, müşterek çocuğa karşı maddi ve manevi olarak babalık görevlerini yerine getirmediği gibi müşterek çocuğun miras payını tehlikeye atacak birçok eylemde bulunmuştur. Bu bağımlılık kötü yaşam tarzı gibi başka neticeleri de beraberinde getirmiştir. Önbilgin bağımlılığından kurtulamamıştır.
Mide kanseri olan 70 yaşındaki emekli M.Ç.’ye doktorları, tedavisinde son çare olarak bir kürü 74 bin 500 TL’ye mal olan kanser ilacını kullanması gerektiğini söyledi. Bu ilacı alabilmek için başvuruda bulunan M.Ç.’nin talebi, SGK tarafından reddedildi. M.Ç. bu kez çareyi İdare Mahkemesi’ne başvurarak aradı. SGK’nın bu işleminin iptali için yürütmenin durdurulmasını talep etti. Ankara 27’nci İdare Mahkemesi, davacının ilgili ilacı kullanmadığı takdirde sağlığının tehlikeye girebileceği ve bu nedenle telafisi güç veya imkânsız zararlar doğabileceği gerekçesiyle 24 saatte karar çıkararak, ilaç bedelinin SGK tarafından karşılanmasına hükmetti.
STANDART TEDAVİLERDEN SONUÇ ALAMADI
2020’de mide kanseri teşhisi konulan M.Ç., standart tedavi yöntemlerini denemiş ancak sonuç alamamıştı. Doktorlar, son çare olarak “Trifluridine” etken maddeli ilacı kullanmak zorunda olduğu belirttiler. M.Ç.’ye söz konusu ilacı 2-3 yıl boyunca 28 gün arayla bir kür almak üzere bir tedavi takvimi çıkardılar. Ancak ilacın bir kürünün bedeli 74 bin 500 TL idi.
M.Ç., bedelin karşılanması için Ankara Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü İbni Sina Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi’ne giderek bizzat başvuru yaptı. SGK, ilacın Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) içerisinde yer almadığı gerekçesiyle bedelin kurum tarafından ödenmeyeceğini belirterek talebi reddetti.
‘ACİL VE ALTERNATİFSİZ’
M.Ç., vazgeçmedi, bu kez de İdare Mahkemesi’ne başvurdu. SGK’nın bu işleminin iptali için, yürütmenin durdurulmasını talep etti. M.Ç.’nin avukatı Dilşad Enhoş tarafından Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde özetle şöyle denildi: “2020’den beri mide kanseri olan ve standart tedavi seçenekleri denenmişse de gerekli sonuç alınamayan müvekkilimize hekimleri tarafından ‘tek ve son çare’ olarak ‘trifluridine’ etken maddeli ilacı kullanmak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu ilaç müvekkilimiz için acil ve alternatifsiz tedavi yöntemidir. Söz konusu ilacı 2-3 yıl boyunca 28 günde bir almak zorundadır. İlacın bir kür bedeli 74 bin 500 TL’dir. Tedavisi devam ettiği süre boyunca ilaç bedelinin eksiksiz ve kesintisiz olarak faturada yer alan bedel neyse o rakam üzerinden SGK tarafından karşılanması gerekmektedir. Söz konusu ret kararının hukuka aykırılığı nedeniyle, her gün kanser hastalığının tedavisi için yaşam mücadelesi veren müvekkil, tek ve son çaresi olan ilaca erişememektedir. Bu nedenledir ki zaman kaybetmeksizin yürütmeyi durdurma talebinde bulunmamız şart olmuştur. Bu ilaç bedelinin SGK tarafından karşılanmaması durumunda müvekkil, başkaca bir tedavi yöntemi kalmaması sebebiyle maalesef ölümünü bekleyecektir.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEP EDİLDİ