Almanya’da önceki gün iki doğu eyaleti Saksonya ve Thüringen’de bölgesel seçimler için kurulan sandıklardan tarihi bir sonuç çıktı. Thüringen’de, aşırı sağ AfD birinci parti olurken, adayı Björn Höcke’nin eyalet başbakanı olma ihtimali belirdi. Liderlik sorunu yaşayan ülkede Höcke’nin yükselişi siyasi hesapların yeniden gözden geçirilmesinin yolunu açabilir. Peki “Nazi sempatizanı” olarak anılan, radikal çıkışlarıyla tartışmalar yaratan başbakan adayı Björn Höcke kimdir?
NSU’LU İSİMLE YAKIN ARKADAŞ
2013’te kurulan AfD’ye 2014’te dahil olan 52 yaşındaki Höcke, eski bir tarih öğretmeni. Geçen sene verdiği bir röportajda “eyalet başbakanı olursa büyük değişiklikler yapacağını” söyleyen Höcke’nin aşırı sağcı geçmişi, siyasete atılmasından önceye dayanıyor. 2008’de Thüringen’in ufak bir kasabasında yaşarken, 8 Türk göçmenin ölümünden sorumlu olan silahlı neo-Nazi grubu NSU ile bağlantılı akvitist Thorsten Heise ile arkadaş olan Höcke, henüz öğretmenken birçok neo-Nazi mitingine katıldı. Bir neo-Nazi dergide “Landolf Ladig” takma adıyla ırkçı yazılar yazan kişinin Höcke olduğu iddiaları ortaya atıldı. Hatta partisi AfD, yıllar sonra Höcke’yi bu sebeple ihraç etmek istedi ama başarılı olamadı.
‘YASAL FAŞİST’
2017’de Dresden şehrindeki bir parti etkinliğinde Höcke, Yahudi soykırımı Holokost’un anılmasını “aptalca” olarak nitelendirince parti bir kez daha hakkında ihraç sürecini başlattı. Ancak karar mahkemeden döndü. 2019’da bir Alman mahkemesi, Höcke’nin yasal olarak “faşist” olarak tanımlanabileceğine karar verdi. Höcke, bu sene içerisinde de iki kez Nazi sloganı kullanmaktan ceza aldı. İki ayrı mitinginde, Nazi Almanyasının diktatörü Adolf Hitler’in sloganı olan “Her şey Almanya için” ifadesini kullandığı için mayısta 13 bin Euro, temmuzda ise 16 bin 900 Euro para cezasına çarptırıldı. Höcke, “iktidarı eleştiren herkesin Nazi olarak tanımladığını” belirterek bu ideolojiyle bir bağı olduğunu reddediyor.
SCHOLZ KOALİSYONUNDA BÜYÜK SEÇİM HEZİMETİ
Eski Doğu Almanya sınırları içinde oluşturulan yeni eyaletlerden Saksonya ve Thüringen’de yapılan seçimlerde iktidar ortakları Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) tam bir hezimet yaşadı. 1948 tarihli Almanya Federal Cumhuriyeti’nin tarihinde ilk kez Thüringen’de aşırı sağcı, sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) seçimlerden “en güçlü parti” olarak çıktı. Ana muhalefetin büyük kanadı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Saksonya’da kılpayı da olsa “en güçlü parti” konumunu korurken, Thüringen’de oy oranını arttırdığı halde AfD’nin gerisinde kaldı.
- Thüringen’de AfD yüzde 32.8, CDU yüzde 23.6, solcu Birlik Sahra Wagenknecht (BSW) yüzde 15.8 oy aldı.
Fransa’nın Bourgogne-Franche-Comté bölgesinde yer alan Mâcon şehrinde cumartesi sabahı erken saatlerde iki grup, gece kulübünden çıktıktan sonra parkta buluştu. İddiaya göre, kız nedeniyle aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu sekiz kişi, iki kişiye beyzbol sopalarıyla saldırdı. Vahşice saldırıya uğrayan 19 yaşındaki Numan Toprakoğlu burada ağır yaralandı. Durumu kritik olan Toprakoğlu, Dijon Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı ancak hayatını kaybetti. Diğer Türk gencinin de saldırıda kafasında ve vücudunun çeşitli yerlerinde kırıklar oluştuğu ve yoğun bakımda tedavi altına alındığı bildirildi. Öte yandan polis, saldırıya karışan 5 şüpheliyi yakaladı. Diğer şüpheliler ise aranıyor.
ANMA YÜRÜYÜŞÜ
Vahşi cinayete kurban giden Toprakoğlu için pazar günü Mâcon’da bir anma yürüyüşü düzenlendi. Mâcon Türk Kültür Derneği’nin organize ettiği yürüyüşe, Numan’ın ailesinin de bulunduğu bine yakın kişi katıldı. Yürüyüşün başında, oğlunun fotoğrafını taşıyan acılı anne oğlunun sebepsiz yere barbarca saldırıya uğradığını belirtti. Yürüyüşe katılan kalabalık “Ben Numan’ım” sloganları attı.
Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletine bağlı Solingen kentinde çıkan yangında 4 kişi yaşamını yitirirken, 21 kişi yaralandı. Dün sabaha karşı eski bir binada çıkan yangında yaşamını yitirenlerin hepsinin de Türk kökenli Bulgaristan vatandaşı bir ailenin mensupları olduğu öğrenildi. İtfaiye, yangın başladıktan 6 dakika sonra 120’ye yakın ekiple müdahale etti. Eyalet Başbakanı Hendrik Wüst, Solingen’deki yangın faciasıyla ilgili bir taziye mesajı yayınladı. Wüst, “Solingen’den art arda gelen haberlerden derin üzüntü duyuyorum. Korkunç bir trajedi. İnsanlar beklenmedik bir şekilde hayattan koptu. Tüm düşünce ve duygularım yakınlarının ve yaralıların yanında” açıklamasında bulundu. Resmi dairelerde bayraklar yarıya indirilerek yas ilan edildi. Yangında ölenlerin adının ise Katya (Kıymet) anne, Kuncho (İsmail) baba, Galia (Gizem), Emely (Eliz) olduğu söyleniyor.
AÇIKLIĞA KAVUŞTURULSUN
T.C. Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul, sosyal medya hesabından, “Sözkonusu yangının mahiyetinin bir an evvel soruşturularak açıklığa kavuşturulmasını önemle temenni ediyoruz. Bu kapsamda Başkonsolosluğumuz ilgili makamlarla temasta kalmaya devam edecektir” paylaşımında bulundu. İzbul ayrıca “Solingen’de yaşadıkları apartmanda dün sabaha karşı çıkan yangında hayatını kaybeden Bulgaristan Türkü soydaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar diliyoruz” dedi.
NEO-NAZİLER KUNDAKLAMIŞTI
29 Mayıs 1993’te Alman aşırı sağcılar tarafından kundaklanan binada, Genç ailesinin 5 ferdi hayatını kaybetmişti. Facianın yaşandığı Solingen’de çıkan bu yangın da bazı şüpheler oluşturdu. Olaya savcılığın el koyduğu ve soruşturma başlatıldığı belirtilirken, yangının nasıl ve neden çıktığına dair henüz bir açıklamada bulunulmadı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus seyir füzeleri gönderilmeyeceğini açıklamasından kısa bir süre sonra Rus devlet medyası, Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Ingo Gerhartz ve 3 üst düzey Hava Kuvvetleri yetkilisi arasında 19 Şubat’ta gerçekleştirildiği iddia edilen 40 dakikalık görüşmenin bir kısmını yayınladı. Alman medyası, içeriğinde, Taurus füzeleriyle Rusya ve Kırım’ı birbirine bağlayan köprünün vurulması planının yapıldığı iddia edilen kaydın gerçek olduğunu yazarken Almanya Savunma Bakanlığı, iddiaların araştırıldığını açıkladı. Bild gazetesi, subaylardan birinin telekonferansa Singapur’daki bir otel odasından katıldığını aktarırken, görüşmelerin gizlice dinlenmiş olabileceğine dikkat çekti. Öte yandan Almanya’da sızdırılan kaydın yayılmasının engellenmesi için yayın yasağı getirildiği de iddia edildi.
İNGİLİZLERİ DE YAKTILAR
Görüşmenin ABD’li şirket Cisco tarafından üretilen WebEx uygulamasıyla gerçekleştirildiği belirtilirken kayıtta İngiltere’nin Ukrayna’ya verdiği destekle ilgili de gizli bilgilere değinildiği iddia edildi.
SCHOLZ: CİDDİ BİR SORUN
-Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Alman Hava Kuvvetleri subaylarının ses kayıtlarıyla ilgili iddiaların ciddi bir olay, sorun olduğunu söyledi.
Gazze’de ateşkes için diplomatik temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün Almanya’nın başkenti Berlin’i ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Steinmeier ve Başbakan Scholz ile bir araya geldi.
Erdoğan, ilk olarak Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile bir araya geldi. Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanlığı Bellevue Sarayı’na gelişinde Steinmeier tarafından karşılanırken şeref defterini imzaladı.
Görüşmeye ilişkin İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmede İsrail’in Filistin topraklarındaki saldırılarının artık sonlandırılması gerektiğini ve insan hakları ihlallerine karşı tüm dünyadan gelecek tepkinin önemli olduğunu ifade etti. Erdoğan, bölgede derhal ateşkesin sağlanması ve insani yardımların ulaştırılması gerektiğini, akan kanın durdurulmadığı her gün insanlığın kaybettiğini belirtti” denildi.
AÇIK KONUŞACAĞIM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra başbakanlıkta Şansölye Olaf Scholz’la görüştü. İki lider ortak basın toplantısında da kameraların önüne geçerken Erdoğan özetle şu mesajları verdi: “Burada da açık ve net konuşacağım. Çünkü 7 Ekim tarihi bir başlangıç olarak anlatılıyor. 7 Ekim’den sonraki süreç hiç konuşulmuyor. Şu an itibariyle 13 bin Filistinli çocuk, kadın, yaşlı öldürülmüştür. Neredeyse Gazze diye bir yer kalmadı. Şu anda yatıyorlar kalkıyorlar Hamas... Hamas’ın silah gücü ile acaba İsrail’in gücü mukayese edilebilir mi? Şu anda İsrail’in nükleer silahı mı? Var. Ama İsrail’e sorarsanız ‘var’ demez. Çünkü onlar yalanı çok iyi kullanırlar. Bütün bunlarla beraber şu anda, şu kadar mali destek verildiğinden bahsediliyor. Peki, Hamas’a bir mali destek veriliyor mu? Hayır. Filistin’in kendisine verilmesi gereken destekler de verilmiyor.
Erdoğan, Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier ile görüşmesinde şeref defterini de imzaladı.
HASTANELER VURULUYOR
Tasarı yasalaşırsa Almanya’da yaşayan Türkler dahil herkese çifte vatandaş olma imkânı sunulacak. Alman basınına göre ülkede yaşayan göçmen kökenlilerin vatandaşlığa geçmelerini kolaylaştırmak için hazırlanan tasarıda şunlar yer alıyor:
TASARIDA NELER VAR
- Vatandaşlığa başvurmak için Almanya’da 8 yıl yasal olarak ikamet etmiş olma süresi 5 yıla düşürülecek.
- Hatta çok iyi uyum sağlayan ve kendi geçimlerini sağlayanlar için bu süre 3 yıla düşürülecek.
- Ebeveynlerden birinin 5 yıldır Almanya’da yasal olarak ikamet etmesi halinde, burada dünyaya gelen çocukları otomatik olarak Alman vatandaşlığını kazanacak. Ebeveynlerinin vatandaşlığını da koruyarak “çifte vatandaşlık” hakkına da sahip olacak.
- 67 yaş üzeri göçmen kökenlilerin Alman vatandaşı olmaları kolaylaştırılacak. Sadece sözlü görüşme yeterli sayılacak. Aynı zamanda eski vatandaşlıklarını korumalarına da izin verilecek.
YAZA PARLAMENTODA
- Yeni vatandaşlık tasarısının yaz tatilinden önce Bakanlar Kurulu’nda onaylanıp Federal Meclis’e sunulmasının beklendiği de belirtildi.
Almanya’da sığınmacı sayısının giderek artması üzerine tartışmalar yoğunlaşırken, federal hükümet ile eyalet yönetimleri bazı somut önlemlerin devreye sokulması konusunda uzlaşmaya vardı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile eyalet başbakanlarının Berlin’de düzenledikleri Sığınmacı Zirvesi’nde, özellikle sınırlarda kontrollerin arttırılması karara bağlandı. “Büyük meydan okumalarla karşı karşıyayız” diyen Scholz, korunmaya ihtiyacı olanlara sahip çıkılmasının insani bir görev olduğunu vurgularken, iltica başvuruları reddedilenlerin hızlı bir biçimde sınır dışı edilmelerinde kararlı olduklarını da açıkladı.
EYALETLERE DESTEK
Scholz, zirveden sonra düzenlenen basın toplantısında yerel yönetimlerin yükünü hafifletmek için eyaletlere 1 milyar Euro ek kaynak sağlayacaklarını duyurdu. Avrupa Birliği’nin sınırları dışında “geçici sığınmacı merkezleri” oluşturulması önerisini doğru bulmadıklarını belirten Scholz, öte yandan başta Avusturya olmak üzere Almanya’nın diğer ülkelere olan sınırlarında da düzensiz ve kaçak göçün engellenmesi için kontrollerin artırılacağını özellikle vurguladı. Berlin’deki zirvenin kasım ayında tekrarlanmasına karar verildi.
İTALYA’DA GÖÇMEN KAÇAKÇILARINA DARBE
- İtalyan polisi dün Türkiye ve Yunanistan üzerinen Avrupa ülkelerine göçmen kaçakçılığı yaptığı tespit edilen bir şebekeye operasyon düzenlendi. İtalyan polisinin yanı sıra Europol ve Interpol’ün destek verdiği operasyon kapsamında 29 kişi gözaltına alındı. Açıklamada şebekenin, çoğu Asya ve Ortadoğu ülkelerinden gelen göçmenlerin 7 bin ila 15 bin Euro (150 bin ila 320 bin TL) arasında ücretlerle Türkiye ve Yunanistan üzerinden önce İtalya’ya buradan da orta ve kuzey Avrupa’ya geçmelerine aracı olduğu belirtildi.
Almanya’nın 2005-2021 yıllarında liderliğini yapan Merkel’e ödülü, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından takdim edildi. Steinmeier, şimdiye kadar yalnızca Almanya’nın ilk başbakanı Konrad Adenauer ile en uzun süre iktidarda kalan ismi Helmut Kohl’e verilen bu nişanın, “ilk kadın başbakan” olarak Merkel’in hakkı olduğunun altını çizdi.
200 DAVETLİ KATILDI
Steinmeier, Merkel’e hitaben, “Siz, 16 yıl boyunca hırslı, tutkulu, zeki biçimde Almanya’ya hizmet verdiniz. Özgürlük ve demokrasi için, ülkemiz ve insanlarının refahı için yorulmadan çalıştınız” dedi. Bellevue Sarayı’ndaki etkinliğe aralarında Başbakan Olaf Scholz ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in de bulunduğu 200’e yakın davetli katıldı.
ALMANYA’da 61 yılın ardından nükleer enerji dönemi sona erdi. Ülkedeki son üç nükleer santraldaki tüm reaktörler cumartesiyi pazara bağlayan gece devre dışı bırakıldı. Bavyera’daki Isar 2, Baden-Württemberg’deki Neckarwestheim 2 ve ülkenin kuzeybatısındaki yer alan Emsland nükleer santralları devre dışı bırakıldı. Böylece ülkede elektrik üretiminde nükleerden çıkış süreci tamamlandı. Nükleer santrallar geçen yıl ülkenin enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 6’sını karşılamıştı. Ülkede devre dışı bırakılmış 30’a yakın nükleer santralının sökülmesi gerekiyor. Bir nükleer santralın sökülme süreci yaklaşık 15 yıl sürüyor. Radyoaktif atıkların depolanması için de henüz kesin bir çözüm bulunabilmiş değil.
YEŞİLLER VE SPD MEMNUN
Kuruluşundan bu yana nükleer enerjiye ve nükleer santrallara karşı olan hükümet ortağı Yeşiller ise kararı savundu. Yeşiller Meclis Grubu sosyal medyada paylaştığı tweet’te, “Bugün Almanya nükleer enerjiden vazgeçerek daha güvenli ve daha ucuz yenilenebilir enerji dönemine geçti. Böylece hem enerji güvenliği hem iklim koruması sağlanacak, hem de otoriter rejimlere bağımlı olunmayacağı gibi iyi işyerleri yaratılarak ekonomi de güçlendirilecek” satırlarına yer verildi. Almanya’da hükümetin büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD), ön plana çıkmamayı yeğledi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bu konuda somut bir açıklamada bulunmazken, SPD Federal Meclis Grubu, sosyal medyada “Atom enerjisi mi? Güle güle” içerikli bir tweet paylaştı. Koalisyon hükümetinin küçük ortağı liberal Hür Demokrat Parti (FDP) nükleer enerji üretiminin en az 2024 yılına kadar devam etmesini istese de artık bu son karardan geri dönüş olmadığını vurguladı. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında ise Almanların yüzde 59’unun hükümetin nükleer santralları kapatma kararını “yanlış” bulduğu ve destekleyenlerin oranının yüzde 34’te kaldığı saptandı.
ANA MUHALEFET ÖFKELİ
Enerjide nükleerden çıkış Almanya’da siyasi tartışmaları da alevlendirdi. Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) Federal Meclis Grup Başkanı Friedrich Merz, nükleer santrallerin kapatılmasına “Almanya için kara bir gün” değerlendirmesinde bulundu. Aynı zamanda CDU Genel Başkanı olan Merz, “Dünya nükleer santrallar inşa ediyor. Şu anda 400’ün üzerinde faaliyette olan nükleer santral var. 60 nükleer santralın inşası da devam etmekte. Almanya’da ise hükümet faaliyetteki nükleer santralları kapatıyor. Bu mantıksızlığı anlamak mümkün değil” dedi.
Almanya’da nitelikli eleman açığının kapatılması için hazırlanan yasa tasarısı Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. Uzmanlara göre Almanya’nın şu anki refah düzeyini koruyabilmesi için, her yıl yurtdışından gelecek 400 bin kalifiye elemana ihtiyacı var. Hedef ise Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin dışından nitelikli eleman göçünün yolunun açılması. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser ile Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil, “Şans Kartı” uygulamasıyla Almanya’ya yurtdışından daha fazla kalifiye eleman gelmesinin hedeflendiğini belirtirken, Bakanlar Kurulu’nun onayladığı tasarıyla bürokratik engellerin büyük ölçüde devre dışı bırakıldığına dikkat çekti. İki bakan, yurtdışında alınan diplomaların Almanya’da denk sayılmasının kolaylaştırılacağını ve “Şans Kartı” yoluyla Almanya’ya geldikten sonra da iş arama ve bulma imkânı sağlanacağını vurguladı.
YILDA 400 BİN KALİFİYE ELEMAN
“Şans Kartı” yoluyla gelecekler için Kanada’da yıllardır uygulanmakta olan “puan sistemi” örnek alındı. İyi derecede Almanca bilenlere 3, İngilizce bilenlere 1 ve genç olanlara 2 puan avantaj sağlanması öngörüldü. Aynı şekilde 35 yaşın altındakilere 2 ve 40 yaşından küçük olanlara da 1 puan avantaj hedeflendi. Diğer 4 puanın ise yapılan meslek eğitimine, niteliğe ve geleceklerin mesleki tecrübelerine göre paylaştırılacağı açıklandı.
Resmi verilere göre Almanya’da şu anda 1.8 milyona yakın kalifiye eleman açığı var. Önlem alınmaması halinde bu rakamın önümüzdeki yıllarda da artacağı ve bundan Alman ekonomisinin büyük ölçüde zarar göreceği belirtildi. Hükümetin bu girişimi sayesinde sıkıntıların atlatılacağı görüşü de vurgulandı. Heil, açığın kapatılması için AB dışı ülkelerden her yıl 135 bin kalifiye eleman getirilmesi yolunun açılacağını da vurguladı. “Şans Kartı” yoluyla geleceklerin Almanya’ya ulaştıktan sonra işyeri bulana kadar geçimlerini sağlamaları için haftada 20 saat çalışmalarına izin verilmesi de öngörüldü. Ayrıca Almanya’ya eğitim amacıyla gelen yabancıların öğrenimlerini tamamladıktan sonra kalabilmeleri için oturum ve çalışma izni verilmesinin de kolaylaştırılacağı belirtildi.
VATANDAŞLIK ALMAK KOLAYLAŞACAK
Almanya’da hükümetin planladığı “Modern Vatandaşlık Yasası”nın Almanya’ya kalifiye işgücü göçünü cazip hale getireceğine de dikkat çekildi. Alman vatandaşlığına geçmek için 8 yıl ikamet etme zorunluluğu 5 yıla düşürülen yasa tasarısının önümüzdeki aylarda Federal Meclis’te görüşülüp bu yaz hayata geçirilmesinin beklendiği belirtildi. Tasarıda çok iyi uyum sağlamış olanlar ile fahri olarak yardım kurum ve kuruluşlarında çalışan ve Almanya’da 3 yıl ikamet eden yabancılara da Alman vatandaşı olma imkanı verilmesi yer aldı. Tasarıda ayrıca birinci ve ikinci nesil yabancılara “çifte vatandaşlık” hakkı verilmesi de yer aldı.
ŞANS KARTI UYGULAMASI NEDİR
- Almanya’ya “Şans Kartı” yoluyla geleceklere Kanada’da yıllardır uygulanan puan sistemi örnek alınacak.
27 Mart Pazartesi günü ülke genelinde otobüslerin, tramvayların, metroların, şehirlerarası trenlerin yanı sıra banliyö trenlerinin de çalışmayacağı ve toplu taşımanın tamamen devre dışı kalacağı belirtildi. Başta Münih olmak üzere bazı havaalanlarında da uyarı grevleri yapılacağı, hatta Münih’te dün başlatılan uyarı grevi nedeniyle 700’ün üzerinde seferin iptal edildiği ve bundan 100 bine yakın yolcunun etkilendiği de açıklandı. 1992 yılında Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde greve gidilerek ulaşımın durduğuna işaret edilirken, ülke genelinde bugün yapılacak uyarı grevinin son 31 yılın ‘en büyük grevi’ olacağı da vurgulandı. Öte yandan otoyollardaki tünellerdeki sinyalizasyondan sorumlu kamu çalışanlarının da uyarı grevine katılmaları nedeniyle bugün bütün gün boyunca birçok otoyolun trafiğe kapatılacağına da dikkat çekildi.
YÜZDE 10.5 ZAM TALEBİ
Ver.di, pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş nedeniyle başta enerji olmak üzere günlük tüketim maddeleri fiyatlarındaki ve kiralardaki artış nedeniyle 2.5 milyona yakın çalışanına yüzde 10.5 zam yapılmasını, maaşların en az ayda 500 Euro arttırılmasını talep ediyor. EVG de demiryolları çalışanları için ayda 650 Euro’dan az olmamak üzere yüzde 12 artış istiyor. Kamu dalı işvereni konumundaki Federal İçişleri Bakanlığı ise bir defaya mahsus olmak üzere 2 bin 500 Euro ücret artışı ve yüzde 5 zam vermeyi öneriyor. Ver.di ile Federal İçişleri Bakanlığı arasında 27-29 Mart tarihlerinde Brandenburg eyaletinin başkenti Potsdam’da sürdürülecek görüşmelerde uzlaşmaya varılamaması durumunda, son kararı sendika üyeleri verecek. Üyelerin yüzde 75’inin destek vermesi halinde genel greve gidilmesi kaçınılmaz olacak.
27 Mart Pazartesi günü ülke genelinde otobüslerin, tramvayların, metroların, şehirlerarası trenlerin yanı sıra banliyö trenlerinin de çalışmayacağı açıklanırken, ulaşımın gün boyunca tamamen altüst olacağına dikkat çekildi. Ülke genelinde toplu taşıma tamamen devre dışı kalkırken, başta Münih olmak üzere bazı havaalanlarında da uyarı grevleri yapılacağı açıklandı. Münih Havalimanı’nda hem pazar hem de pazartesi günü yapılacak grevler nedeniyle 1500’den fazla seferin iptal edilmesinin beklendiği belirtildi. Yarın 737 ve pazartesi günü de 772 seferin iptalinden 200 bine yakın yolcunun etkilenmesini öngörülüyor. Öte yandan otoyollardaki tünellerde sinyalizasyondan sorumlu kamu çalışanlarının da uyarı grevine katılmaları nedeniyle pazartesi gün boyunca birçok otoyolun trafiğe kapatılacak.
YÜZDE 10.5 ZAM TALEBİ
Verdi, pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş nedeniyle başta enerji olmak üzere fiyatlar ve kiralardaki artış nedeniyle 2.5 milyona yakın çalışan, maaşlarına yüzde 10.5 zam yapılmasını, en az ayda 500 Euro artırılmasını talep etmekte. EWG de demiryolları çalışanları için ayda 650 Euro’dan az olmamak üzere yüzde 12 artış istiyor.
Depremin birinci ayı geride kalırken, turizm sektörü yaz sezonu için hazırlıklarını sürdürüyor. 2023 yılında 60 milyon turist ve 56 milyar dolarlık gelir hedeflenen sektörde, depremin etkileri tartışılıyor. 6 Şubat’tan sonraki ilk günlerde rezervasyonların iptali nedeniyle endişelenen sektör temsilcilerine Almanya’dan iyi haber var.
Alman Seyahat Acenteleri Birliği (DRV) Başkanı Norbert Fiebig, Almanya’nın seyahat tercihlerinde Türkiye’nin ilk sırayı aldığını söyledi. Üç yıllık aranın ardından bu yıl ilk kez düzenlenen, dünyanın en büyük turizm fuarı Uluslararası Berlin Turizm Fuarı’nda (ITB) Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Fiebig, Türkiye’ye ilginin artarak devam edeceğine kesin gözüyle baktığını dile getirdi.
PANDEMİ ÖNCESİNE DÖNÜŞ BEKLENİYOR
Fiebig, depremle birlikte rezervasyonların etkilerini ise şu sözlerle değerlendirdi: “Depremin ilk günlerinde Türkiye’ye dönük rezervasyonlarda bir düşüş kaydedildi. Ancak bu çekimserlik çok çabuk aşıldı. Türkiye, yaz tatili rezervasyonlarında yeniden ilk sıraya yükseldi. 2023’te pandemi öncesi rakamlara rahat şekilde ulaşılacağını tahmin ediyoruz. Net bir tahminde bulunmak kolay olmasa da bu yıl Almanya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısında rekor bekliyoruz.”
Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü verilerine göre, 1 Ocak-28 Şubat tarihlerinde Almanya’dan gelen turist sayısı 79 bin 797 oldu ve Almanya bu sayıyla Rusya’dan sonra ikinci sırada yer aldı. Resmi verilere göre, 2019’da Almanya’dan Türkiye’ye 5 milyon 27 bin 472 turist geldi. 2020’de pandemi nedeniyle bu sayı 2 milyon 128 bin 760’ya düştü. Türkiye’yi ziyaret eden Alman turist sayısı 2021 yılında yeniden artış göstererek 4 milyon 694 bin 420’ye çıktı. Geçen sene ise 5 milyon 679 bin 190 turist sayısına ulaşıldı.
Sağda-Norbert Fiebig
SATIŞLAR TÜRKİYE’YE YÖNELİYOR
Almanya’nın ülkede yaşayan Türkiye ve Suriye kökenlilerin deprem bölgelerindeki birinci ve ikinci dereceden akrabalarını hızlı ve kolay vize yoluyla Almanya’ya getirebilmeleri yönünde verdiği söz fos çıktı.
BİLGİLENDİRME YAPILDI
Depremin üzerinden üç haftadan fazla zaman geçtiği halde şimdiye kadar Almanya’nın diplomatik temsilciliklerinin Türkiye’de 538 Türk ve Suriye vatandaşına vize verdiği açıklanırken, bunlardan kaçının Almanya’ya geldiğine dair bir bilgi paylaşılmadı. Almanya’nın başkenti Berlin’de önceki akşam deprem bölgelerindeki akrabalarını getirmek isteyenleri bilgilendirmek için Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu (TBB) ile Berlin Eyalet Göç Dairesi ortaklaşa bir etkinlik düzenledi.
SÜREÇ HIZLI DEĞİL
Çok sayıda sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcisinin katıldığı etkinlikte Berlin Eyalet Göç Direktörü Engelhard Mazanke, detaylı açıklamalarda bulunurken, adı ‘hızlı ve kolay vize’ olsa da vize verilmesinin hiç de öyle kolay olmadığını ima etti. Mazanke, genelde oturum izinlerini uzattırmak için başvuranlara ancak 5-6 ay sonra randevu verildiği halde, Türkiye ve Suriye’deki deprem bölgelerindeki akrabalarını Berlin’e getirmek isteyenlere daha kısa bir süre içinde randevu verdiklerini söyledi.
GELİR ŞARTI ARANIYOR
Hızlı vize yöntemiyle Berlin’de oturma hakkı bulunanların yanı sıra öğrencilerin ve kalifiye eleman sözleşmesiyle gelenlerin de Türkiye ve Suriye’deki deprem bölgelerinden birinci ve ikinci dereceden akrabalarını getirebilecekleri belirtildi. Ancak Alman vatandaşlığı olanlardan gelir belgesi istenmezken, diğerlerinin verecekleri taahhütname için gelir ve birikimlerini kanıtlamaları gerektiğinin de altını çizdi. (Ahmet KÜLAHÇI/BERLİN)
GELİRE GÖRE VİZE VERİLECEK
Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaşın silah yerine diyalog yoluyla sonlandırılması talebiyle düzenlenen gösteriye farklı kesimlerden, polise göre en az 13 bin, organizatörlere göre ise 50 bine yakın kişi katıldı. Almanya’nın en tanınmış kadın hakları savunucusu Alice Schwarzer ile Sol Parti’li Sahra Wagenknecht öncülüğünde Berlin’de düzenlenen gösteri, tarihi Brandenburg Kapısı’nın eski Doğu Almanya sınırları içindeki Paris Meydanı ve Unter den Linden caddesi ile Batı Almanya sınırları içinde kalan 18 Mart Meydanı ve 17 Haziran Caddesi üzerinde yapıldı. “Z” ve “V” harfleri gibi savaş yanlısı sembollerin yanı sıra aşırı sağcı sembol ve afişler ile askeri üniformaların taşınmasının yasak olduğu gösteriye, başkent Berlin başta olmak üzere Almanya’nın çeşitli kesimlerinden savaş karşıtları katıldı. Gösteriye sağ popülist, Almanya için Alternatif (AfD) partili bazı milletvekilleri ile yandaşların da katılmasına tepki gösterildiği de gözden kaçmadı. Büyük harflerle “FRIEDEN” (BARIŞ) yazılı afişlerin yanı sıra “Savaşa son”, “Silah ihracı yerine diplomasi” gibi afişler de taşınan gösteride, “Putin askerleri geri çek”, “Savaş yerine barış” sloganları atıldı.
‘DÜNYA SAVAŞI TEHLİKESİ’
Partisi hemfikir olmadığı halde Berlin’deki gösterinin organizatörlerinden olan Sol Parti Federal Meclis milletvekili Sahra Wagenknecht, yaptığı konuşmasında, “Savaşın bitmesi için Ukrayna’nın silaha ihtiyacı yok, diplomasi ve iki tarafın da uzlaşmaya hazır olmalarına ihtiyaç var” dedi. Wagenknecht, katılımcıların “Barışı silahsız sağlamak!” sloganları eşliğinde, “Barut fıçısına gönderdiğimiz her silahla Dünya Savaşı tehlikesi artmakta” diyerek Ukrayna’ya silah gönderilmesini eleştirdi. Yeşiller Partili Federal Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’u “Porselen dükkânına girmiş fil gibi davranmakla” suçlarken, “Bu Yeşiller partili tank çılgınları bizi temsil etmiyorlar” dedi.
LENNON’UN ŞARKISI
Wagenknecht, “Gösterinin bitiminde John Lennon’un ‘Imagine’ (Hayal et) parçası çalarken sahnede dans etmek isterdim” dedi. Gösteri sırasında bin 400’e yakın polis görev aldı. Genelde gösterinin olaysız geçtiği, ancak aşırı sağcıların ve sağ popülistlerin de katılımcılar arasında yer almasına tepki gösteren solcuların sözlü sataşmalarda bulunduğu belirtildi. Öte yandan Alice Schwarzer ile Sol Parti’deki tartışmalı politikacı Sahra Wagenknecht’in kısa bir süre önce Başbakan Olaf Scholz’a çağrı nitelikli, savaşın Ukrayna’ya silah göndermek yerine Rusya ile görüşme yaparak bitirilmesini içeren “Barış Manifestosu”na şimdiye kadar 640 binden fazla kişinin imza attığı da açıklandı.
PUTİN’E ÇAĞRI
- Almanya’nın Ukrayna’ya silah göndermesini isteyenleri anlamadığını söyleyen Wagenknecht, “Bugün ülkemizin politikacıları da Almanya’nın birleşmesini borçlu olduğumuz Mihail Gorbaçov’un Rusya’sını mahvetmek istiyorlar. Biz gerçekten de İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından vahşice öldürülen milyonlarca Rus’un torunlarına Alman tanklarıyla saldırılmasını istemiyoruz” görüşünü de vurguladı. Wagenknecht, “Tabii Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de uzlaşmaya hazır olmalı ve Ukrayna Rusya’nın mandası olmamalı” dedi. Schwarzer ise Ukrayna’ya kendisini savunması için silah verilmesinin doğru olduğunu, “ancak bir yıl sonra bu savaşın hedefi de orantılılığı da sorgulanmalı” dedi.
Çin Halk Cumhuriyeti, geçen perşembe akşamı BM Genel Kurulu’nda Rusya’yı kınayan ve Ukrayna’dan koşulsuz şartsız çekmesini talep eden tasarının kabulü sonrasında harekete geçti. Dün sabah Çin Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesinde yayınlanan metinde dört gün öncesine kadar beklenen “Çin’in barış planı” ifadesi yerine “Çin’in, Ukrayna krizinin siyasi çözüme kavuşturulması görüşleri” başlığını taşıması dikkat çekti. Çin’in 12 madde içeren siyasi çözüm önerisinde Ukrayna’da olup bitenlere “savaş” ifadesine yer vermeden “ihtilaf” kelimesinin kullanılması ve Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi şartına yer verilmemesi dikkat çekti.
İŞTE O 12 MADDE
Pekin’in başta Rusya ile Ukrayna olmak üzere dünyanın görüşüne sunduğu 12 maddelik eylem planı kısaca şöyle:
Metinde ayrıca ayrıca “İlgili taraflar sunduğumuz yol haritasını benimsemeleri durumunda Çin Halk Cumhuriyeti bu maddelerin hayata geçirilmesi için devreye girmeye hazırdır” satırı da yer aldı.
PLANA PUTİN RÖTUŞU MU
Pekin yönetiminin dünyaya açıkladığı 12 maddelik planın Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin 22 Şubat’ta Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Rusya lideri Putin tarafından revize edildiği ileri sürüldü. Ukrayna basını, Çin planı taslağında 13. madde olarak Rusya’nın tüm kuvvetlerini Ukrayna topraklarından geri çekmesi gerektiği maddesi bulunduğunı ileri sürerek, “Wang Yi, Münih Güvenlik Konferansı’nda Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile temasında plan hakkında ipuçları verirken, Rusya’nın çekilmesini isteyeceklerini iletmiş. Ancak Çin’in açıklamasında bu madde yer almadı. Bu maddenin Vladimir Putin’in, Wang Yi ile görüştüğü sırada metinden çıkarttığı üzerinde duruluyor” dendi.
Moskova, Çin’in barış planına “Çinli dostlarımızın ihtilafın barışçıl çözümü konusundaki çabalarına büyük değer veriyoruz” yorumuyla teşekkür ederken, olası bir barış için “değişen bölgesel gerçeklerin” dikkate alınmasını istedi. Eylül 2022’de Ukrayna’nın Herson, Zaporojye, Donetsk ve Luganks bölgelerini ilhak eden Moskova, barış müzakeleri için bu bölgelerin Rusya’ya bırakılmasını şart koşuyor. (Nerdun HACIOĞLU)
CNN: PEKİN BÖYLE YARDIM SAĞLIYOR
Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser, ‘Bild am Sonntag’ gazetesine verdiği demecinde, Federal Dışişleri Bakanlığı ile görüşüp, Almanya’da yaşayan Türk ve Suriye kökenlilerin deprem bölgelerindeki akrabalarını bürokratik olmayan bir biçimde verilecek vizeyle yanlarına getirebilme kararı aldıklarını söyledi. Bakan Faeser, “Bu, acil durum yardımıdır. Biz, Almanya’daki Türk ve Suriyeli ailelere felaket bölgelerindeki yakın akrabalarını burada barındırılmaları ve tedavi görmeleri için Almanya’ya getirmelerine imkân vermek istiyoruz” dedi. Bakan Faeser, çok hızlı verilecek vizelerin 3 ay geçerli olacağını da söyledi.
Arama-kurtarma ekibi göndererek afet bölgesinde varlık gösteren ülkelerin yanı sıra, Avrupa Birliği’nin planladığı bağışçılar konferansı gibi maddi yardım seçenekleri yabancı hükümetlerce değerlendiriliyor.
ELÇİLİKLERE KOŞTULAR
Milli yas ilanının ardından Türkiye’nin 257 dış temsilciliğinde taziye defterleri açıldı. Devlet ve hükümet başkanları, ülkelerindeki Türkiye elçiliklerine giderek dayanışma mesajları verdi.
- BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliğince New York’taki Türkevi’nde açılan defteri imzaladı.
- Washington’daki Türkiye Büyükelçiliğini ziyaret eden Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, taziye defterini imzaladı.
- Brüksel’de taziye defterini AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell imzaladı.
- Stockholm’de büyükelçiliğin taziye defterine İsveç Başbakanı Ulf Kristersson imza attı.
Almanya’nın Ukrayna’ya Leopard-2 ana muharebe tankları gönderme kararının ardından başlayan savaş uçakları tartışması yoğunlaşırken, Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen, Rusya’nın nükleer silahlar kullanmayacağı görüşünü savundu. 2005-2017 yıllarında dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel’in güvenlik politikası danışmanlığı, 2017-2021 yıllarında da Almanya’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak görev yapan Heusgen, “Çin, Rusya’ya nükleer silahlar kullanılmaması uyarısında bulundu. Böyle bir durumda en önemli ortağı Çin’in desteğini kaybedeceğini bildiği için Putin nükleer silah kullanmayacaktır” açıklamasında bulundu. Heusgen, “Çin olmadan Putin yalnız kalacaktır. Bu nedenle böyle bir riski göze alamayacaktır” dedi. Heusgen, “Putin atom bombası kullanma tehdidiyle herkesten önce bizi, Almanya’yı ve Avrupa’yı korkutmak, sindirmek istedi” görüşünü de dile getirdi.
‘BARIŞ UMUDUM ZAYIF’
Heusgen, “Ben her zaman barış görüşmelerinin sürdürülmesinden yanayım” derken, şu aşamada bu görüşmelerde olumlu bir sonuca ulaşılmasını beklemediğini de kaydetti. Christoph Heusgen, Almanya’nın Ukrayna’ya savaş uçakları göndermesinden yana olduğunu da söyledi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ukrayna’ya savaş uçağı gönderilmesinin gündemde olmadığını söylemişti.
Köln Caritas yöneticisi Maristella Angioni, Almanca dışında yabancı bir isme sahip olanların konut piyasasında ev bulma şanslarının yok denecek kadar az olduğunu belirtirken, “Telefonda yabancı bir isim duyan ev sahipleri, hemen ‘Konut kiraya verildi’ diyor” ifadesini kullandı. Bir araştırma ekibiyle çalışma yaptıklarını belirten Angioni, yabancı isim kullandıklarında dairenin tutulduğu cevabını aldıklarını ancak Alman ismini kullandıklarında ise kendilerine randevu verildiğini kaydetti.
ALMANYA Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Polonya’nın Ukrayna’ya Alman yapımı Leopard 2 tanklarını vermesine karşı çıkmayacaklarını söyledi. Fransa ile Almanya arasındaki Dostluk Anlaşması “Elysee Anlaşması”nın 60’ıncı yıldönümü vesilesiyle Paris’te düzenlenen kutlamalar sırasında Fransız LCI televizyonuna verdiği demecinde Baerbock, Polonya’nın Ukrayna’ya Alman yapımı Leopard 2 ana muharebe tankı göndermek için şu ana kadar Berlin’in onayını alma girişiminde bulunmadığını belirtti. Alman Bakan, “Bize sorulsaydı, engel olmazdık” dedi. Almanya basını, Yeşiller partili Baerbock’un açıklamasının Sosyal Demokrat Olaf Scholz hükümetinin pozisyonu olup olmadığının açıklık kazanmadığına yer verdi. Dün Brüksel’de AB Dışişleri Bakanları toplantısına katılan Baerbock, burada aynı sözleri yinelemedi.
‘YAKINDA BELLİ OLUR’
Geçen hafta perşembe günü göreve başlayan Almanya’nın yeni Savunma Bakanı Boris Pistorius ise Polonya’nın tutumuyla ilgili bir açıklamada bulunmadı. Ancak Almanya’nın Ukrayna’ya Leopard 2 tankları gönderilip gönderilmeyeceğinin bir iki gün içinde açıklık kazanacağını söyledi. Bakan Pistorius, “Bu konuda kararı başbakanlık verecektir” açıklamasında bulundu.
SCHOLZ’UN TEREDDÜTÜ
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un ise “ABD’nin Ukrayna’ya Abrams ana muharebe tankları göndermesi halinde Almanya’nın Leopard 2 tankları göndereceği” sözünün arkasında durduğu açıklandı. Ana muhalefetteki muhafazakâr Hıristiyan Birlik partileri CDU/CSU’nun yanı sıra, hükümet ortakları liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’in de Ukrayna’ya zaman kaybetmeden Leopard 2 tanklarının gönderilmesi için baskı yaptıkları halde, Scholz’un Rusya tarafından ‘savaşa dahil olma’ olarak algılanmaktan çekindiği öne sürüldü.
VARŞOVA İZİN İSTEYECEK
Almanya Bakan Baerbock’un açıklaması üzerine Polonya’nın envanterindeki Alman yapımı Leopard 2 tankların gönderilmesi için Berlin’den izin isteyeceği açıklandı. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, “Bu izni isteyeceğiz. Leopard göndermeye hazır diğer ülkelerle küçük bir koalisyon oluşturacağız. İzin verseler de vermeseler de biz Leopard’ları Ukrayna’ya göndereceğiz” dedi. AB Dış İlişkiler Temsilcisi Josep Borrell ise Brüksel’de yaptığı açıklamada “Almanya bu tanklara sahip bazı AB üye devletlerinin göndermek istemesi halinde, buna engel olmayacak gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
Türk büyükelçi ile görüşmede kendisine, “Kışkırtma ve nefret söylemine Almanya’da yer olmadığı hatırlatılarak, benzer etkinliklerin tekrar etmemesinin istendiği” ifade edildi. İki ülke, geçmiş yıllardaki seçimler öncesinde de benzer propaganda etkinlikleri yüzünden karşı karşıya gelmişti. Milletvekili Açıkgöz konuşmasında, PKK ve FETÖ destekçilerini “yok etme” tehdidinde bulunmuş, “Onlara Türkiye’de yaşam hakkı tanımadığımız gibi Almanya’da da tanımayacağız” demişti.
TWITTER’DAN AÇIKLAMA
AK Parti milletvekilinin bu sözleri “nefret suçu” kapsamında değerlendirilirken, hakkında suç duyurusunda bulunulması da istendi. Konuya dair Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Twitter hesabından yapılan paylaşımda, “Kin ve kışkırtıcı konuşmaların Almanya’da yeri yoktur” denilerek, yabancı ülkelerin seçim kampanyalarının izne tabi olduğunun hatırlatıldığı belirtildi. Paylaşımda, “Şayet Türk temsilciler oyunun kurallarına uymazsa bunu (izni) gözden geçireceğiz” ifadesine yer verildi.
Geçen yıl nisan ayında Paskalya Yortusu öncesi tatillerini geçirecekleri Sylt adası yakınlarındaki bir askeri birliği ziyaret için bindiği ‘hükümet helikopterine’ 21 yaşındaki oğlunu da alması nedeniyle muhalefetin istifasını istediği SPD’li Bakan Lambrecht’in yılbaşı gecesi havai fişekleri eşliğinde sosyal medyada paylaştığı yeni yıl mesajı bardağı taşıran son damla oldu.
İŞTE O MESAJ
“2022 yılı bizi meydan okumalarla karşı karşıya getirdi. Avrupa’nın göbeğinde bir savaş yaşanıyor. Ama bununla bağlantılı bir dizi izlenimlerim de oldu. Birçok ilginç ve şahane insanlarla da biraraya geldim. Bunun için kalpten teşekkür ediyorum” diyerek arka planda fırlatılan havai fişekler eşliğinde Ukrayna’da sürdürülen savaştan bahsetmesi sonunu getirdi. Başta anamuhalefet CDU/CSU olmak üzere çeşitli çevreler “Derhal istifa etmeli” görüşünü vurgularken, SPD’li Başbakan Olaf Scholz, Bakan Lambrecht’e sahip çıktı.
KAMU DESTEĞİ DİPTE
Ancak son günlerde parti içinde de eleştirilerin artması ve anketlerde halkın yüzde 77’ye yakının da istifasından yana olduğunun saptanması üzerine Christine Lambrecht’in “gönüllü olarak” gelecek hafta istifa ederek Federal Savunma Bakanlığı’nı bırakacağı öne sürüldü.
Ana muhalefet Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) Federal Meclis Grubu Hukuk Politikası Sözcüsü Günter Krings, “Baskın yapılan terör cemiyeti üyeleri çok açık bir biçimde bilinçli olarak Rusya ve Rusya’nın Almanya’daki temsilcilikleriyle irtibata geçme yolunu aramışlar. O nedenle bu olası komplo kurucularının Rusya ile ilişkileri aydınlığa kavuşturulmalı. Böyle bir ilişki İmparatorluk Vatandaşları’nın ülkemiz için daha büyük bir tehdit ve tehlike oluşturacağını ortaya koyacaktır” dedi.
KIZ ARKADAŞI RUS
Alman “Bild” gazetesi de gözaltına alınan darbe planlarının lideri Prens 13’üncü Heinrich Reuss’un Rusya’nın eski Doğu Almanya sınırları içinde bulunan Leipzig’deki başkonsolosluğunda 12 Haziran’da ‘Rusya Günü’ kutlamalarına katıldığına yer verdi. Gazetenin haberinde, Heinrich’in kız arkadaşının Rus olduğu ve Leipzig’deki başkonsolos ile randevu ayarladığı da yer aldı.
Berlin yakınlarındaki Potsdam’da düzenlenen “Yurttaş Diyalogu” etkinliğine katılan Scholz, yaptığı her telefon görüşmesinde Putin’in kendisine savaşı sürdürmekte kararlı olduğunu söylediğini dile getirdi.
‘KAYIPLAR ÇOK YÜKSEK’
Şansölye Scholz, “Putin ile ne zaman konuşsam, hedefinin hep bir yerleri fethetmek olduğunu söylüyor. Putin, şiddet yoluyla Ukrayna topraklarının bir bölümünü fethetmek istiyor. Hem de Rusların büyük kaybına rağmen. Ukrayna’da sürdürülen bu korkunç savaşta birçok asker yaşamını yitirdi. Şu ana kadar kaç Rus askerinin öldüğünü bilmiyoruz ama 100 bini bulmuştur” dedi. Putin’in geri çekilme gibi bir tutumu olmadığını belirten Scholz, bunu daha önceki dönemlerde Suriye ve Çeçenistan’da girişilen saldırılarla da gösterdiğini söyledi. Scholz, tüm görüş ayrılıklarına rağmen, tutumunda bir değişiklik olup olmadığını duymak için Putin’le görüşmelerini sürdüreceğini de özellikle vurguladı. Öte yandan Scholz, Alman ordusuna Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) yüzde 2’sinin ayrılması hedefinde ısrarlı olduklarını da belirtti. Başkalarının NATO ülkelerine saldırma cesareti gösterememesi için bunun kaçınılmaz olduğunu ekledi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu’na bir mektup göndererek, Türkiye’nin Rusya politikasını değiştirmesi için gereken girişimlerde bulunulmasını istedi.
‘ENDİŞE KAYNAĞI OLDU’
Merkezi Almanya’nın Essen kentinde bulunan Almanya, Avusturya ve Hırvatistan’da yayınlanan gazete ve dergiler ile internet medyasında ortaklıkları bulunan “Funke Medya Grubu”na ait bazı gazetelerde yer alan haberlere göre Borrell gönderdiği yazıda, AB’nin Moskova ile Ankara arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden endişe duyduğunun altını çizdi.
Borrell, Türkiye’nin AB’nin Rusya’ya dönük yaptırımlarını uygulamamasının da giderek artan bir endişe kaynağı olduğunu ifade etti. Türkiye’nin AB’ye aday ülke olduğunu hatırlatan Josep Borrell, AB ülkelerinin Rusya’ya dönük yaptırımlarının Türkiye tarafından da uygulanmasını talep etti. Borrell ayrıca Türkiye ile AB’nin aynı Gümrük Birliği’ne dahil olduğuna dikkat çekti. AB ürünlerinin serbest dolaşımı nedeniyle Rusya’ya dönük yaptırımların delinebileceği endişesi taşıdıklarını gizlemeyen Borrell, Türkiye dahil tüm aday ülkelerden anlaşmalara riayet etmelerinin beklendiğini vurguladı.
Almanya’da “Reichsbürger” (İmparatorluk Vatandaşları) olarak bilinen aşırı sağcıların darbe planları ihbarı üzerine yapılan operasyonların yankıları sürüyor. Başbakan Olaf Scholz da, olayın tedirgin edici olduğunu söyledi. Özellikle de “İmparatorluk Vatandaşları” ile sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) arasında bir bağ olduğu yönündeki gelişmelerin endişe verici olduğunu da belirtti. Federal Meclis eski milletvekili AfD’li Birgit Malsack-Winkemann’ın gözaltına alınanlar arasında bulunmasını da “çok dikkat çekici ve çok kötü bir olay” olarak değerlendirdi. Şansölye Scholz, “Girişilen operasyonlar bizim kendisini savunan bir devletimiz ve kendisini savunan bir demokrasimiz olduğunu göstermiştir. Alman güvenlik birimleri, hukuku yaralayıcı nitelikli her türlü girişime karşı koyacağını ortaya koymuştur” dedi.
‘FAALİYETLERİ TAKİP EDİLSİN’
Sosyal Demokrat Parti (SPD) Eş Başkanı Lars Klingbeil da, darbe planında AfD eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann’ın yer aldığı şüphesiyle gözaltına alınması üzerine partinin faaliyetlerinin ülke genelinde izlenmesini gündeme getirdi. Klingbeil, “Yalnız parlamentolarda, mahkemelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında değil AfD’nin faaliyetleri her yerde her alanda izlenmeli” dedi. Yapılan operasyonların AfD’nin şiddete hazır aşırı sağcılarla sıkı işbirliği içinde olduklarını ortaya koyduğunu belirten SPD lideri, “AfD çok açık bir biçimde anayasa düşmanı bir partidir. Bu tutumunun bir sonucu olmalıdır” açıklamasında bulundu. Öte yandan 26 Eylül 2021’de yapılan genel seçimlerde Federal Meclis’e giremeyen ve Berlin Adalet Senatörlüğü istemediği halde mahkeme yoluyla yeniden Berlin Eyalet Mahkemesi’nde yargıç olarak göreve başlayan Birgit Malsack-Winkemann hakkında disiplin soruşturması açıldı. Sol Partili Berlin Adalet Senatörü Lenan Kreck’in, Malsack-Winkemann’ın görevden uzaklaştırılması için gereken girişimlerde bulunacağı açıklandı.
AFD: OLAYLA İLİŞKİMİZ YOK
AfD, “İmparatorluk Vatandaşları” örgütü ile ilişkileri olmadığını açıkladı. AfD Eş Başkanları Alice Weidel ile Tino Chrupalla ortak bir açıklama yaparak, “Biz de vatandaşların çoğu gibi bu girişimi medyadan öğrendik. Böyle girişimleri kesinlikle reddediyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Soruşturmaların sonuçlarını beklemek lazım. Biz ilgili makamlara güveniyor ve her şeyi çok açık bir biçimde ortaya koyacaklarına güveniyoruz” dedi.
Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser, Alman vatandaşlığına geçişin kolaylaştırılması ve aralarında Türklerin de bulunduğu göçmenlere çifte vatandaşlık yolunun açılması için harekete geçti. Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU, hükümetin Alman vatandaşlığına geçiş koşullarının kolaylaştırılması planına her zaman olduğu gibi yine karşı çıktı. Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti, koalisyon anlaşmasında yer alan “modern vatandaşlık yasası” sözünü yerine getirmek için harekete geçti. SPD’li Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser’in Alman vatandaşlığına geçiş koşullarının kolaylaştırılması ve aralarında Türkiye kökenlilerin de bulunduğu göçmen kökenlilere çifte vatandaşlık hakkı verilmesi için eyaletlerle ilk somut görüşmelere başladığı belirtildi.
3 YILA DÜŞÜRÜLEBİLİR
Almanya’da yayımlanan “Bild” gazetesi sürdürülen görüşmelerin protokollerine dayanarak verdiği haberinde, “Daha fazla atılım cesareti” başlıklı koalisyon anlaşmasında da yer aldığı gibi, 8 yıl yerine 5 yıldır Almanya’da yasal olarak yaşayanlara Alman vatandaşlığına geçme hakkı verileceği bilgisi yer aldı. Hatta iktisadi ve sosyal olarak iyi uyum sağlamış olanlar için bu sürenin 3 yıla düşürülmesi ihtimalinin yer aldığına da dikkat çekildi.
TÜRKLERE ÇİFTE VATANDAŞLIK
Hükümetin Alman Vatandaşlık Yasası’ndaki değişiklik planında, göçmen kökenli ebeveynlerden birinin Almanya’da yasal olarak 5 yıldır yaşaması halinde, ülkede dünyaya gelen çocuklarına doğuştan Alman vatandaşlığı ve çifte vatandaşlık hakkı verilmesi de yer aldı. Hükümetin hayata geçirmeyi planladığı yeni “vatandaşlık yasası” ile aralarında Türkiye kökenlilerin de bulunduğu AB üyesi veya ayrıcalık tanınan bazı ülkelerin dışındaki devletlerden gelen göçmen kökenlilere de çifte vatandaşlık yolunun açılacağı umudu arttı. Artık Alman vatandaşlığına geçenlerden eski vatandaşlıklarından feragat etmelerinin talep edilmeyeceği belirtildi. Ayrıca 67 yaş üzeri birinci nesil “misafir işçilerde” Almanca bilmeleri koşulu aranmayacağı da kaydedildi. SPD, FDP ve Yeşiller’in Alman Vatandaşlık Yasası’nda değişiklikle ilgili yasa tasarısını gelecek yılın ilk aylarında Federal Meclis’e sunmayı planladığı da belirtildi.
MUHALEFET TEPKİLİ
Hükümetin Alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştırma planına daha önceki dönemlerde de olduğu gibi CDU/CSU yine karşı çıktı. CDU/CSU Federal Meclis Grubu Genel Sekreteri Thorsten Frei, “Alman pasaportu değersiz bir mal haline getirilmemeli” diyerek hükümeti eleştirdi. CDU’lu politikacı, “Bizim şu andaki Vatandaşlık Yasamız hem cazip hem de liberal. CDU/CSU olarak biz Alman vatandaşlığının uyumun başlangıcında değil, uyum sağlandıktan sonra verilmesinden yanayız” dedi. CSU’lu Andrea Lindholz da göçmenlerin uyum sağlama eğiliminin azalacağını ileri sürdü.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın yıllarca sürebileceğini söyledi. Almanya’da yayımlanan “Bild am Sonntag”a bir demeç veren Baerbock, 24 Şubat’ta sabaha karşı saat 04.30 sıralarında sessize aldığı telefonunun titremeye başladığını duyarak açtığını, Rusya’nın Ukrayna’da savaş başlattığını öğrendiğini ve derhal Federal Dışişleri Bakanlığı’na gittiğini söyledi.
“Savaşın sonu gözükmüyor, değil mi” sorusuna da Bakan Baerbock, “Maalesef şu anda hayır. Hepimiz bu savaşın yıllarca sürebileceğine hazırlıklı olmalıyız. Ne yazık ki, Rus hükümeti Ukrayna’yı ve insanlarını boyun eğmeye zorlama fikrinden vazgeçmedi. Çekilen tüm acılara rağmen şurası bir gerçek ki, Rusya Devlet Başkanı’nın Ukrayna’yı kısa bir süre içinde ele geçirme çılgınlığı boşa çıktı. Ukraynalıların cesareti ve uluslararası silah yardımı sayesinde Rus askerlerinin zafer hayalleri boşa çıktı. Onların bu hayalinin gerçek olmaması için biz elden gelen herşeyi yapacağız” yanıtını verdi.
‘PUTİN’İN SAVAŞIDIR’
Ateşkesin nasıl sağlanacağıyla ilgili bir soruyu da bakan şöyle yanıtladı: “Çok basit. Putin’in suçsuz günahsız insanları bombalamaya son verip tanklarını geri çekmesiyle.” Baerbock, Rusya’nın 2014’te uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak ettiği Kırım’ın da hâlâ Ukrayna’ya ait olduğunu söyledi. “Bu, Putin’in mi, Rusya’nın mı savaşı” sorusuna da Baerbock, “Demokratik yönetemediği için bu, Putin’in savaşıdır. Zaten demokratik bir bir ülkede, kendi halkına da zarar verdiği için, böyle bir savaşa karşı çoktan ayaklanmalar olurdu” dedi.
Berlin’deki görüşmelerinin ardından düzenlenen basın toplantısında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, Filistin’de sivillerin İsrail askerleri tarafından öldürülmesini Nazi döneminde 6 milyondan fazla Yahudi’nin katledildiği soykırım (Holokost) ile kıyaslamasına Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un sessiz kalmasına çeşitli çevrelerden tepkiler yağdı.
‘GEÇMİŞİ DEŞERSEK’
Önceki gün Berlin’deki basın toplantısında bir gazetecinin Abbas’a, 1972 Münih Olimpiyatları’nda Filistinli teröristlerin İsrailli oyuncuları rehin alarak ölümlerine yol açtıklarını hatırlatıp, bu terör olayının 50’nci yılında İsrail ve Almanya’dan özür dileyip dilemeyeceğini sordu. Abbas, “1947 yılından günümüze kadar İsrail, Filistin’in 50 bölgesinde 50 katliam, 50 Holokost yaptı. Geçmişleri deşmek istersek evet deşelim” yanıtını verdi.
İSRAİL’DEN TEPKİ
Muhalefet partileri Scholz’un sessizliğine tepki gösterirken, Almanya’da geçerli yasalara göre Holokost’un küçümsenmesinin ve inkârının suç olduğuna işaret edenler oldu. İsrail Başbakanı Yair Lapid, “Mahmud Abbas, Alman topraklarındayken İsrail’in 50 Holokost yaptığını söylüyor. Bu bir utanç olduğu gibi aynı zamanda çirkin bir yalandır. Holokost’a 6 milyon kadınlı erkekli Yahudi öldürülmüştür” dedi. Holokost’tan sağ olarak kurtulan bir çiftin oğlu olan Yair Lapid, “Tarih Abbas’ı affetmeyecektir” dedi.
SCHOLZ: ‘KABUL EDİLEMEZ’
Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, Başbakan Scholz’un, Mahmud Abbas’ın Holokost kıyaslamasına çok bozulduğunu söyledi. Daha sonra Bild gazetesine açıklama yapan Almanya lideri Scholz ise “Özellikle biz Almanlar için Holokost’un kıyaslanması kabul edilmezdir. Abbas’ın iddiaları her türlü temel dayanaktan uzaktır ve Yahudi düşmanlığıdır” dedi.
‘Putin dostu’ olarak bilinen eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta ateşkesin mümkün olduğunu söyledi. Önceki hafta Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşen Schröder, Almanya’da yayınlanan haftalık ‘Stern’ dergisi ile özel televizyon kanallarından RTL ve NTV’ye verdiği demecinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunun çözümü için yoğun çaba gösterdiğini de vurguladı. Schröder, “Tahıl Sözleşmesi’nde de olduğu gibi Türkler çok yardımcı oldu” dedi. “Ama Washington ‘Evet’ demezse bu işler yürümez” diyerek, sorunun çözümü için ABD’nin desteğine gereksinim duyulduğuna da dikkat çekti.
TAHIL İLK BAŞARI
Gerhard Schröder, Moskova’da yaptığı görüşmelerde Rusya’nın bir çözüme hazır olduğuna tanık olduğunu ve ateşkes sinyalleri aldığını da söyledi. Schröder tahıl anlaşmasıyla ilgili “Bu ilk başarıdır. Bu gelişme yavaş yavaş ateşkese dönüşebilir” dedi.
DONBAS’A KANTON FORMÜLÜ
1998-2005 yıllarında Almanya Başbakanı olan Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Schröder, Ukrayna’nın 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’ı kaybettiğini belirterek “Bir Rus Devlet Başkanı’nın Kırım’ı gözden çıkaracağını kim cidden düşünebilir” dedi. Schröder, Ukrayna’nın NATO üyesi olmadan da Avusturya gibi “tarafsız bir ülke” olarak kalabileceğini belirterek Donbas bölgesiyle ilgili soruna da İsviçre’deki ‘kanton modeli’ gibi bir çözüm bulunabileceğini de işaret etti.
Rusya’nın enerji devleri Rosneft ile Kuzey-Akım 1 ve 2 doğalgaz projelerindeki görevleri nedeniyle ağır eleştirilen Schröder, “Ben bu savaşın bir hata olduğunu defalarca söyledim. Benim Putin ile ilişkilerimi kesmem kimin işine yarar? Ben bu konuda kararımı verdim ve bu kararımın arkasındayım” dedi.
İki günlük ziyareti öncesi yaptığı açıklamada, “Türkiye, ülkemizle sıkı bağları olan vazgeçilmez bir partnerdir” diyen Baerbock, “Türkiye’nin Karadeniz’deki arabuluculuğu açlık krizini engellemiş ve milyonlarca insan için umut olmuştur” ifadesini kullandı. Görüş ayrılığı yaşanan noktaları “Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon, insan hakları ve Avrupa Konseyi üyeliği sorumlulukları” olarak sıralayan Baerbock, “Bu alanlarda yollarımızın birleşmesine çaba göstermeliyiz” dedi.
Rusya’nın enerji devi Gazprom şirketinin sorumluluklarını şimdiye kadar yerine getirdiğini belirten Putin, “Gazprom bundan sonra da sorumluluklarını yerine getirmeyi sürdürecektir” dedi. Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım 1 doğalgaz boru hattındaki tamire rağmen dün (salı) saat 14.00-17.00 arasında Almanya’ya 50 bin kilovatsaat doğalgaz aktığı da açıklandı.
PUTİN’DEN TEHDİT
Rusya lideri Putin, Kanada’da tamir edilen türbinlerin kendilerine iade edilmemesi halinde gönderilecek gaz miktarının büyük ölçüde azaltılacağı tehdidinde de bulundu. Putin, böyle bir durumda temmuz ayı sonu itibarıyle 167 milyon metreküp kapasiteye sahip olduğu halde Kuzey Akım 1 üzerinden günde sadece 30 milyon metreküp gaz gönderileceği uyarısında bulundu. Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş nedeniyle, yapımı tamamlandığı halde, yaptırımlar nedeniyle açılması iptal edilen Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının faaliyete geçmesi yönünde de Putin olumlu sinyaller verdi. “Bizim bir güzergâhımız daha var. O da Kuzey Akım 2. Onu da faaliyete geçirebiliriz” dedi.
Görevini 8 Aralık 2021 tarihinde Olaf Scholz’a devrettiğinden bu yana basına açıklama yapmamaya özen gösteren Merkel, önceki akşam Alman Devlet Televizyonu ARD ve ZDF’nin ortak kanalı Phönix’te haftalık “Der Spiegel” dergisinin yazar-muhabiri Alexander Osang’ın sorularını canlı yayında yanıtladı. Merkel, 16 yıllık başbakanlığı döneminde hiçbir zaman sorumluluk üstlenmekten kaçınmadığını vurguladı. Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra müttefiklerle ve Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerde, yaptırım konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çekti. Çok açık bir biçimde “Yaptırım için kendi aramızda çoğunluk sağlayamadık” itirafında bulundu. Angela Merkel, Rusya ile yaşanan sorunların diplomatik yöntemlerle çözülmesi için uyguladığı politika nedeniyle özür dilemesinin söz konusu olmadığının da altını çizdi.
‘SOĞUK SAVAŞ BİTMEDİ’
Başkent Berlin’deki ünlü “Berliner Ensemble” tiyatro binasının dev salonunda çok sayıda izleyicinin katıldığı “Benim ülkem nedir” adı altında yapılan söyleşide Merkel, görevi boyunca tarihe karışan eski Sovyetler Birliği sonrası gelişmelerle yakından ilgilendiğini söyledi. Angela Merkel, “Putin, 2007 yılında bana Sovyetler Birliği’nin dağılmasının 20’nci yüzyılın en kötü gelişmesi olduğunu söyledi. Benim için ise bu kurtuluştu. Putin’in bu yaklaşımı, bu konuda çok farklı düşündüğümüzü açık bir biçimde ortaya koydu. Soğuk Savaş’ı sona erdirmek amacı gerçekleşmemişti. Putin’in görüşünü paylaşmıyorum. Ama bunu engellemek için bir güvenlik mimarisi yaratmak da mümkün olmadı” dedi. Merkel, “Ama şunu da bir defa daha çok açık bir biçimde vurgulamak istiyorum: Ukrayna’ya saldırının savunulacak hiçbir yönü yoktur. Uluslararası hukuka aykırı biçimdeki bu saldırının, savaşın affedilecek de hiçbir yönü yoktur” dedi.
PUTİN VE DEMOKRASİ
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, “Ukrayna hakkında her türlü kararı Ukraynalılar verir. Ama biz, gereken süre boyunca Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğiz. Bizim hükümetimiz Almanya’da uygulanan savaş bölgelerine silah göndermeme kuralını devre dışı bırakarak Ukrayna’ya silah yardımında bulunmuştur. Ukrayna’ya savunma roketleri, 15 milyon mermi, on binlerce el bombası gönderdik. Danimarka ile birlikte askeri sevkiyat araçları gönderdik” dedi. Ukrayna’nın istediği “Gepard” tankları için Ukraynalı askerlerin Almanya’da eğitim aldıklarını belirtirken, en kısa zamanda “Iris-T” tipi hava savunma sistemi göndereceklerini de söyledi. Bu sistemle Ukrayna’nın, en büyük kentini dahi Rusya’nın saldırılarına karşı savunabileceğini de ekledi.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı 24 Şubat’tan sadece üç gün sonra açıkladığı 100 milyar Euro’luk savunma fonu için gerekli uzlaşma sağlandı. Koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) ile ana muhalefetteki Hıristiyan Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) anlaşmaya vardığı “özel varlık fonu” düzenlemesinin, meclis yaz tatiline girmeden geçmesi planlanıyor.
ÇOĞUNLUK SAĞLANDI
Haftalardır süren ve sonuncusu Maliye Bakanlığı’nda önceki akşam yapılan görüşmelerde, Alman ordusunun modernleştirilmesi için mevcut bütçeye ilave 100 milyar Euro hacimli “özel varlık fonu” tahsis edilmesi kararlaştırıldı. Ana muhalefetin desteğiyle bu yönde anayasal değişiklik için gerekli üçte ikilik meclis çoğunluğu sağlandı.
F-35 UÇAKLARI ALINACAK
İsveç’in PKK ve Suriye’deki kolu YPG’ye yaklaşımından rahatsız olan Ankara’ya Stockholm’den yanıt geldi.
Finlandiya ve İsveç, NATO üyeliğine başvuru doğrultusunda ilerlerken, Türkiye’nin bu iki ülkenin terör örgütlerine bakışına ilişkin çekinceleri gündemi değiştirdi. İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, PKK’nın İsveç tarafından da terör örgütü olarak görüldüğünü söyledi. Sorunun yanlış anlamalardan kaynaklandığını savunan Linde, “Avrupa Birliği gibi biz de PKK’yı terör örgütü olarak görüyoruz” dedi. PKK’yı terör örgütleri listesinden çıkaracakları ya da kendisinin PKK ile görüşmeler yaptığı iddialarını reddeden Linde, “Böyle bir algı oluştuysa bunun açıklığa kavuşturulması gerekiyor” dedi.
ANA SORUN YPG
Ana anlaşmazlığın YPG konusunda yaşandığı Linde’nin sözlerine de yansıdı. “Suriye’nin kuzeyindeki oluşumdan” dolayı anlaşamadıklarını vurgulayan Linde, “Biz PKK’nın terör örgütü olduğunu kabul ediyoruz. Kuzey Suriye’deki oluşum için aynı şeyi düşünmüyoruz. Birçok NATO ülkesi de düşünmüyor. ABD ve diğer NATO ülkeleri gibi biz de Kuzey Suriye’deki Kürt örgütleri ile görüştük” dedi.
ŞİMDİLİK İLERLEME YOK
Berlin’de yapılan gayriresmi nitelikli NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ve Linde bir araya geldi. Çavuşoğlu, “Türkiye’nin endişelerinin giderilmesi yönünde çalışma önerisi geldi” dedi. Linde ise “Türkiye ile yapılan müzakerelerde çözüme ulaşamadık ve diplomatik müzakerelere devam etme kararı aldık” diye konuştu.
ÇAVUŞOĞLU: SOMUT ADIMLAR BEKLİYORUZ
Almanya’da 26 Kasım 1993 tarihinden beri terör örgütü PKK’ya yönelik faaliyet yasağının kaldırılması talep edildi. Berlinli Alman avukatlar Peer Stolle ve Lucas Theune, dün Federal İçişleri Bakanlığı’na 29 yıl önce getirilen PKK yasağının kaldırılması için başvuruda bulundu. PKK ile iltisaklı Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneği’nin (MAF-DAD) girişimi üzerine yapılan yazılı başvuru, bakanlığın ilgili birimine elden teslim edildi.
BASIN TOPLANTISI YAPTILAR
Bakanlığa yapılan başvurudan sonra iki avukat, Bochumlu avukatlardan Heike Geisweid ve sözde Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) yöneticilerinden Dilan Akdoğan’la birlikte bir basın toplantısı düzenledi. Avukat Peer Stolle, PKK yasağının artık yasal zemini olmadığını ileri sürerek, bu yasağın kaldırılması gerektiğini savundu. Aynı zamanda “PKK artık Almanya’da suç işlemiyor. İç güvenlik için bir tehdit ve tehlike de oluşturmuyor. PKK’nın hedefleri de değişti. PKK artık Türkiye’nin Kürt bölgesi olarak bölünmesi yerine özerklik talep ediyor” diyerek, yasağın kaldırılması için bir ihtimal gördüklerini de söyledi. Avukat Stolle, “Bugün Almanya’da PKK’ya atfedilen eylemler genelde faaliyet yasağından kaynaklanıyor. Bu suçlamaları çoğunlukla semboller, bayraklar ve propaganda malzemeleri oluşturuyor, şiddet değil” iddiasında da bulundu. Avukat Stolle, Hürriyet’in “Bugünkü başvuruyu kimin adına yaptınız?” sorusuna “KCK- Kürdistan Toplum Birliği adına” demekle yetindi. Avukat, Federal İçişleri Bakanlığı’nın PKK yasağının kaldırılması talebini geri çevirmesi halinde mahkemeye başvuracaklarını da söyledi.
Heike Geisweid, Dilan Akdoğan, Peer Stolle
ANKARA’YLA GÖRÜŞME
Alman basını, başvurunun ardından Türkiye- Almanya hattında yoğun görüşme trafiği yaşanmasının söz konusu olacağını belirtti. PKK’ya yönelik yasağın kalkma olasılığı iki ülke ilişkilerini yeniden gerebilir. Alman basını Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in PKK’nın tehdit oluşturmaya devam edip etmediği konusunda yakında bir karar vermek durumunda kalacağına işaret ederken Türkiye’nin yoğun bir baskı uygulamasının beklendiğine işaret etti.
Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş, Almanya’daki politik tartışma ve suçlamaları arttırdı. Önceki dönemlerde Rusya ile iyi ilişkilerin geliştirilmesi, Rusya lideri Vladimir Putin’in Ukrayna’da başlattığı savaş yüzünden Almanya’yı zora düşürdü. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, Rusya ile ilişkileri tamamen koparmanın Alman ekonomisini etkileyeceği endişesiyle, Ukrayna’nın Almanya’dan silah yardımı talebini ağırdan alması, muhalefet partileri tarafından eleştirilirken, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümetinde de çatlak sesler yükselmeye başladı.
SCHOLZ’A BASKI ARTTI
Hükümet ortakları Yeşiller ve FDP bu konuda hızlı davranılması uyarısında bulunurken, FDP’li Federal Meclis Savunma Komisyonu Başkanı Marie-Agnes Strack-Zimmermann, Başbakan Scholz’u “ne istediğini bilmemekle” suçladı. Ana muhalefet CDU/CSU’lu politikacılar da Başbakan Scholz’a zaman kaybetmeden Ukrayna’ya silah gönderilmesi çağrısında bulundu. Scholz’un Ukrayna’ya silah satın alması için para yardımında bulunma önerisini eleştiren muhalefet, “Ukrayna’nın paraya değil, silaha ihtiyacı var” dedi.
UKRAYNA DA TEPKİLİ
Krizin başında ABD başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Rusya’dan doğalgaz alımı için inşa edilen Kuzey Akım 2 projesinin iptal edilmesini istemiş, Scholz başta direnmiş, baskılar sonucu projenin başlaması için gereken ruhsat verilmemişti. Önceki hafta da Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin kendisini Kiev’de istemediğini açıklamıştı. Ukrayna ise Steinmeier yerine karar alma yetkisi olan Başbakan Scholz’u Kiev’e davet etmişti.
ALMANYA ENERJİDE RUSYA’YA BAĞIMLI
Polonya Devlet Başkanı Andrzej Duda ile Varşova’da bir araya gelen Steinmeier, birlikte Ukrayna’nın başkenti Kiev’e giderek Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile de görüşmek istediklerini ancak “Zelenski’nin kendisini Kiev’de görmek istemediğini” söyledi. Kiev’den konuyla ilgili açıklama gelmedi.
Steinmeier’in Federal Dışişleri Bakanlığı döneminde Moskova ile olan yakın ilişkileri nedeniyle Zelenski’nin kendisini kabul etmek istemediği ihtimaline dikkat çekildi.
Alman devlet televizyonları ARD ve ZDF’in yayınladığı “Sabah Magazini” programında açıklamalarda bulunan Steinmeier, “Bizim, ben de dahil, Putin’in emperyalist rüyası ve çılgınlığı yüzünden 2021 yılının sonunda ülkesinin politik, ekonomik ve ahlaki çöküşünü göze alacağını öngöremememiz yanlış bir değerlendirmeydi” diyerek hata yaptıkları itirafını yineledi.
Batı’nın Putin liderliğindeki Rusya ile yeniden normal ilişki kurmasının mümkün olmayacağını belirten Steinmeier, “Putin yönetimindeki bir Rusya eski normale geri dönemeyecektir” dedi.
Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, bugün (pazartesi) aniden bir basın toplantısı düzenleyerek, merkezi Berlin’de olan ve yüzde 100 Gazprom şirketine ait Gazprom Germania’ya bakanlık bünyesindeki Federal Elektrik, Gaz, Telekomünikasyon, Posta ve Demir Yolları Ajansı’nın kayyum olarak atandığını açıkladı. Hükümetin tam desteğiyle alınan bu kararın detaylarının kısa bir süre içinde ilan edileceğini de söyledi. Gazprom Germania’nın Almanya’daki bazı enerji şirketlerine ortak olduğu da açıklandı.
Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder döneminde sözleşmesi imzalanan ve Federal Dışişleri Bakanlığı döneminde kendisinin de destek verdiği Kuzey Akım 1 ve 2 doğalgaz boru hattı projelerinin hayata geçirilmesinin de bir hata olduğunu itiraf etti.
STEINMEIER: HATA YAPTIK
Steinmeier, “Kuzey Akım 2’de benim de ısrar etmem açık bir biçimde hataydı. Biz Rusya’nın inanmadığı ama partnerlerimizin bizi uyardığı köprülerde ısrar ettik” dedi. Cumhurbaşkanı Steinmeier, “biz, Rusya’nın da içinde yer aldığı bir Avrupa Evi inşa edilmesini beceremedik. Rusya’yı da güvenlik mimarisine bağlayacak bir temel atılmasını beceremedik” açıklamasında bulundu. Steinmeier, isim vermeden duruma Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in de dahil olduğuna da işaret etti.
PUTIN’DEN GAZPROM AÇIKLAMASI
Rusya merkezli doğalgaz devi Gazprom’un Almanya’daki yan kuruluşu Gazprom Germania’ya kayyum atanmasının ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den çok önemli bir açıklama geldi. Rusya Başkanı Putin, Almanya’daki kayyum haberlerinin ardından, “Batı ülkelerden bazı Rus mallarının kamulaştırılmasına yönelik açıklamalar duyuyoruz. Demek bu kadar ileri gidecekler. Öyleyse bunun iki ucu keskin bir kılıç olduğunu kimse unutmasın” ifadelerini kullandı. Açıklamadında dünyada gıda fiyatlarının her geçen gün arttığına dikkat çeken Vladimir Putin, Rusya’ya karşı düşmanca bir tutum içerisinde olan ülkelere gerçekleştiriken ihracatı dikkatli bir şekilde takip edeceklerini söyledi.
Rusya lideri Putin önce Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıların kontrolündeki toprakları bağımsız cumhuriyetler olarak tanıdı, ardından ‘barış gücü’ adı altında bu bölgeye asker soktu. Bu kararlara en sert tepki Almanya’dan geldi. Enerji tedariğinde Rusya’ya bağımlı Avrupa’nın lokomotif ekonomisi, Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını işletmeye almayacağını açıkladı. İşte Donbas kararlarına dünyadan tepkiler:
KUZEY AKIM-2’YE DURDURMA
- Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya-Almanya arasında doğrudan doğalgaz nakline imkân veren Kuzey Akım-2 boru hattının işletmeye alınma sürecini askıya aldıklarını bildirdi. Hattın inşası geçen yıl Rus enerji devi Gazprom tarafından tamamlandı, ancak Alman makamları henüz işletme onayı vermedi. (Ahmet KÜLAHÇI/BERLİN)
AVRUPA’DAN KADEMELİ YANIT
- Ukrayna’daki gelişmeleri Paris’te acil nitelikli bir toplantıda ele alan AB dışişleri bakanları ilk yaptırım paketinde uzlaştılar. AB, Rusya’daki gelişmelere bağlı olarak yaptırımların dozunu artıracak. Ayrılıkçı iki bölgenin tanınmasına onay veren Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’nın 351 üyesi yaptırım listesine alındı. Buna ek olarak 27 birey ve kurum da listeye dahil edildi. Yaptırım uygulanacak isimler arasında Rusya lideri Vladimir Putin yok. Rus hükümeti ve devlet kurumlarının AB piyasalarına erişimine de yaptırım geliyor. (Güven ÖZALP/BRÜKSEL)
KİEV İLİŞKİYİ KESEBİLİR
- Rusya ile diplomatik ilişkileri kesmeyi değerlendirdiklerini söyleyen Ukrayna lideri Zelenski, yedek askerlerin silah altına alınacağını açıkladı. Zelenski, Moskova’nın kararının ardından kendisini arayan ve desteklerini ifade eden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu Batılı liderlere teşekkür etti. Zelenski krizin çözümü için hâlâ diyaloğa açık olduğunu da belirtti.
İNGİLTERE’DEN DE YAPTIRIM
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Eğer Kremlin’in hedefi sınırlarında daha az NATO görmekse, daha fazla NATO görecektir” diye konuştu. NATO’nun bir savunma ittifakı olduğunu ve Rusya veya başka bir ülkeyi tehdit etmediğinin altını çizen Genel Sekreter, “Tüm müttefiklerimizi korumak ve savunmak için gereken tüm önlemleri alacağız” diye konuştu.
AB Komisyonu Başkanı Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması halinde para piyasalarından uzaklaştırma ve yüksek teknolojik ürün ithalatına sınırlama gibi ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Leyen, “Kremlin’in karanlık geçmişinden gelen tehlikeli tutumu, Rusya’yı refah geleceğinden mahrum bırakabilir” uyarısında bulundu.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, konferansta yaptığı konuşmada, Avrupa’nın bir savaş tehdidi ile karşı karşıya olduğunu belirterek, krizin aşılması için tüm diplomatik yolları deneyeceklerini söyledi. Scholz, NATO’ya üye herhangi bir ülkeye saldırı olduğu takdirde, bu saldırının tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış sayılacağını içeren 5’inci maddeye dikkat çekerek, böyle bir durumda Almanya’nın görevini yerine getireceğini de vurguladı.
5’İNCİ MADDEYE BAĞLILIK VURGUSU
Konferansta konuşma yapan ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris de NATO’nun 5’inci maddesininin kendileri için de çok kutsal olduğunu belirterek “Şunu çok açık bir biçimde söylememe izin verin: Biz NATO’nun 5’inci maddesinin arkasındayız” dedi. NATO’nun, AGİT’in ve Birleşmiş Milletler’in (BM) Rusya’ya diplomatik önerilerde bulunduğuna dikkat çeken Harris, Moskova’nın söylemiyle tutumunun birbirini tutmadığını da dile getirdi.
MSK’ya son kez başkanlık eden Almanya’nın eski Washington Büyükelçisi Wolfgang Ischinger, Ukrayna krizinin uluslararası bir krize dönüşebileceği tehlikesine dikkat çekerek “Bu son 14 yılın en önemli konferansı” dedi. Açılışta kısa bir konuşma yapan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ise olası bir saldırının felaket anlamına geleceğini vurgulayarak “Durum Soğuk Savaş dönemindekinden daha tehdit edici” değerlendirmesinde bulundu.
Rusya, 1991 yılından bu yana sürekli katıldığı konferansa bu yıl düşük seviyede dahi temsilci göndermedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü kararı Mariya Zaharova, “Her geçen yıl Münih Güvenlik Konferansı biraz daha Batı’nın kürsüsü haline geliyor. Rusya’nın katılımı anlamsız hale gelmiştir” ifadesiyle izah etti. Ischinger, “Rusya’ya da söz hakkı tanıyoruz. Rusya’nın bu fırsatı kaçırması talihsizlik” dedi.
Koronavirüs testi pozitif çıkan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konferansa dijital ortamdan katılması bekleniyor.
30 DEVLET LİDERİ
18-20 Şubat tarihlerinde yapılacak konferansa 30’un üzerinde ülkenin devlet ve hükümet başkanları ile 100’den fazla bakanın yanı sıra çok sayıda sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcisinin katılacağı belirtildi. ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de katılımcılar arasında bulunacağı açıklandı.
ÇAVUŞOĞLU GİDEMEYECEK
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, koronavirüs testi pozitif çıktığı için son anda Münih programını iptal etmek durumunda kaldı. Savunma Bakanı Akar’ın konferans çerçevesinde muhataplarıyla ikili görüşmeler de yapması beklenirken İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun dünya metropollerinin demokrasilerdeki öneminin tartışılacağı oturumda konuşma yapması bekleniyor. Rusya ise konferansı boykot ediyor.
Washington’da Başkan Joe Biden ile bir araya gelecek olan Scholz, iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra ağırlıklı olarak Ukrayna krizi ve Rusya ile Almanya arasında inşası tamamlanan Kuzey Akım 2 doğalgaz projesinin hayata geçirilmesini görüşeceklerini söyledi.
ABD ziyaretinin ardından Rusya’ya gideceğini belirten Scholz, Moskova ziyaretine ilişkin bir tarih vermedi.
Söz konusu silah ihracının yüzde 99.9’unun Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, NATO müttefikleri ve Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda gibi müttefiklerle aynı konumdaki ülkelere yapıldığı aktarıldı. Geçen yıl Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile SPD’den oluşan “büyük koalisyon hükümeti”, 9.35 milyar Euro değerinde silah ihracına onay vermişti.
İşte 2022’de konuşacağımız olası bazı konular...
YILIN BİLİNMEYENİ
TÜRKİYE-AB EKSENİNDE ÜÇ KRİTİK UNSUR
Geride bıraktığımız yılda Ankara-Brüksel hattında karşılıklı fayda sağlayan alanlarda işbirliğine odaklanıldı. Katılım süreci ise yerinde saymaya devam etti. İlişkileri 2022’de de benzer bir tablo beklerken, üç unsur belirleyici olacak. Bunlardan ilki, 2021 sonuna doğru dış politikada gerginlik unsurlarını azaltma adımları atmaya başlayan Türkiye’nin tavrı. Türkiye, AB ile de benzer bir sürece girerse bu Brüksel’de karşılık bulur. İkincisi yeni Alman hükümetinin Türkiye konusunda benimseyeceği tavır. Üçüncü unsur ise Fransa’da nisanda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkacak sonuç. Rusya’yla gerginliği düşürmeye odaklanacak NATO kanadında ise Türkiye kilit önemde olmayı sürdürecek. (Güven ÖZALP/BRÜKSEL)
YILIN ZORLUĞU
YUNANİSTAN İLE GERİLİM DÜŞER Mİ
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2021’i değerlendirirken “Yunanistan’ın tansiyonu yükseltme çabaları son derece tehlikeli” dedi. Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias yeni yılı ele aldığı makalesinde, “Türkiye’nin tavrını değiştireceğine dair iyimser değilim, Türk tahriklerine karşı koymalıyız” diye yazdı. İki bakanın sözleri, 2022’nin zorlu geçeceğini gösteriyor. 2021’i kendi kendine giriştiği silahlanma yarışıyla geçiren Yunanistan, Fransa’dan sipariş ettiği 24 adet Rafale savaş uçağı ile üç firkateyne çok güveniyor. Almanya’nın yeni Başbakanı Olaf Scholz’dan beklentileri yüksek olan Atina; İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Ankara’nın problem yaşadığı ülkelerle ilişkilerini geliştirme peşinde. Geçen yıl ABD’ye yeni askeri üsler tahsis eden ve ortak tatbikatlar gerçekleştiren Yunanistan, bölgede “Türkiye’ye alternatif” olmak istiyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in emriyle Moskova’nın “ ticari nedenlerle” Belarus üzerinden Polonya ve Almanya’ya gelen doğalgaz vanalarını kapattığı açıklandı. Polonya’ya gaz veren vanaların pazar gününden bu yana kapalı olduğu belirtilirken dün saat 11.00’den itibaren Almanya’da depolanmış doğalgazın Polonya’nın ihtiyacının karşılanması için Doğu’ya doğru geri akıtılmakta olduğu da ortaya çıktı. Moskova’nın muslukları kapatması üzerine Hollanda’da doğalgaz fiyatının yüzde 37 artış gösterdiği de belirtildi.
Öte yandan Putin ile Almanya Şansölyesi Olaf Scholz dün ilk telefon görüşmesini gerçekleştirdi. Görüşmenin Ukrayna krizi odaklı olduğu ve Scholz’un “Rusya sınırında artan askeri yığınakla ilgili endişelerini dile getirdiği” belirtildi. Putin dün yaptığı tonu sert açıklamada da Ukrayna ihtilafı konusunda “düşmanca” Batılı eylemlere yanıt olarak “askeri adımlar atmaya hazır olduklarını” söyledi.
Türk asıllı Serpil Midyatlı eşbaşkan yardımcısı oldu. Ağırlıklı olarak dijital ortamda yapılan ve Berlin’deki fuar alanındaki bir salonda yöneticiler ile bazı delegelerin de hazır bulunduğu kongrede partinin Eşbaşkanı Saskia Esken koltuğunu korurken, Genel Sekreter Lars Klingbeil yeni eşbaşkan seçildi. 2019 yılından beri eşbaşkan olan Saskia Esken, 606 delegeden 465’inin desteğiyle yeniden seçilmeyi başardı. 2017 yılından beri SPD Genel Sekreteri olarak görev yapan Lars Klingbeil ise 523 delegenin “evet” oylarıyla yeni eşbaşkan oldu. Esken delegelerin yüzde 76.7’sinin, Klingbeil da yüzde 86.3’ünün desteğini aldı.
BEŞ YARDIMCI SEÇİLDİ
Federal İmar İskan Bakanı Klara Geywitz, Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil, Kuzey Ren Vestfalya SPD Eyalet Teşkilatı Başkanı Thomas Kutschaty, Schleswig-Holstein Eyalet Teşkilatı Başkanı Serpil Midyatlı ve Saarland Eyalet Teşkilatı Başkanı Anne Rehlinger de eşbaşkan yardımcısı seçildi. Geywitz’e 594 delegeden 481’i, Heil’a 526’sı, Kutschaty’ye 503’ü, Türk kökenli Midyatlı’ya 509’u ve Rehlinger’e 539’u destek verdi. Almanya’nın yeni Başbakanı Olaf Scholz kongrede yaptığı konuşmada, “2020’li yılları biz şekillendireceğiz. Almanya için, ülkemiz için, insanlarımız için çok iyi şeyler yapacağız” dedi.
ALMANYA’da 26 Eylül’de yapılan genel seçimlerden sonra beklenen iktidar değişikliği gerçekleşti ve Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz (63) dün Almanya’nın yeni başbakanı oldu. SPD, Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’den oluşan “trafik lambası koalisyonu” resmen göreve başlarken, Olaf Scholz da Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 9’uncu Başbakanı olarak koltuğuna oturdu.
ANGELA MERKEL KONUK OLARAK KATILDI
16 yıldır dümenin başında olan Angela Merkel, Olaf Scholz’un başbakan seçildiği oylamayı meclis üyesi olmadığı için Federal Parlamento’nun ‘konuklar tribünü’nden izledi. Scholz, 736 üyeli parlamentoda 395 milletvekilinin desteğiyle başbakan seçildi. Oylamadan sonra SPD, FDP ve Yeşiller milletvekilleri Almanya’nın yeni Başbakanı Olaf Scholz’u ayakta alkışladılar. CDU/CSU’lu, AfD’li ve Sol Partili milletvekilleri ise ayağa kalkmadıkları gibi alkışlamadılar da.
‘ZOR BİR DÖNEMDE GÖREV ALDINIZ’
Scholz ve bakanlar, Bellevue Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’den mazbatalarını alıp parlamentoda yemin ettiler. Scholz’un yemin sırasında önceki başbakanlardan bazıları gibi “Tanrı yardım ettiği sürece” ifadesini atladığı görüldü. Kabine üyelerini makamında kabul eden Steinmeier, “Şimdi artık siz ülkemiz ve 82 milyonun üzerindeki insanlarımız için sorumluluk taşıyorsunuz. Seçimlere sorumluluk üstlenmek için katıldınız ve böyle zor bir dönemde sorumluluğu üstleniyorsunuz” dedi. Cumhurbaşkanı, “Almanya büyük meydan okumalarla karşı karşıya. Bunların başında iklim değişikliği, dijitalleşme, uluslararası rekabet ve göç gelmekte. Yeni konutlar inşa etme, emekli aylıkları garantisi, bilim ve eğitimi güçlendirme, Alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştırma gibi hedefleriniz var” ifadesini kullandı. Steinmeier, pandemiyle de etkin mücadele verilmesini istedi.
VE BİR DÖNEM SONA ERDİ
Scholz, bakanlar da yemin ettikten sonra başbakanlığa giderek Merkel’den hem görevi hem de makamı devraldı. Böylece Angela Merkel iktidarı ile Hıristiyan Demokrat ve SPD’nin büyük koalisyon dönemi de sona ermiş oldu.
Almanya’da 16 yıllık Başbakan Angela Merkel dönemi sona eriyor. Hıristiyan Demokrat Partili Merkel, bugün Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz’a görevin yanı sıra sıkıntıları da devrediyor. Almanya’da SPD, Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’in oluşturduğu, ülkeyi daha ileri taşımayı vaat eden ‘trafik lambası koalisyonu’ işbaşı yapıyor.
GÜN BOYU SÜRECEK
Scholz, bugün Federal Meclis’te yapılacak oylamadan sonra resmen Almanya’nın 9’uncu başbakanı olacak. 736 sandalyeli Federal Meclis’te SPD, FDP ve Yeşiller’in 416 milletvekili olduğu için Scholz’un ilk turda parlamenterlerin yarısından fazlasının oylarıyla seçilmesi kesin. Bellevue Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’den mazbatasını alacak olan Scholz’un Federal Meclis’e dönerek yemin edip resmen göreve başlaması öngörülüyor. Yemin töreninden sonra bakanlarla birlikte Başbakan Olaf Scholz, yeniden Bellevue Sarayı’na gidecek.
GÖREVİ DEVRALACAK
Yeni bakanlar Cumhurbaşkanı’ndan mazbatalarını alıp tekrar Federal Meclis’e gelerek yemin edip resmen görevlerine başlayacak. Yemin töreni sonrasında Almanya’nın yeni başbakanı Scholz başbakanlığa giderek görevi Merkel’den devralacak.
8 KADIN, 8 ERKEK BAKAN
Olaf Scholz, kendisi hariç 16 kişilik kabinede 8 kadın ve 8 erkek bakanın görev alacağını açıkladı. Buna göre dışişleri, içişleri, savunma, eğitim, çevre, aile, ekonomik işbirliği ve kalkınma, imar ve yapı gibi bakanlıklar kadınların kontrolünde olacak. Kabinede Yeşiller’den Cem Özdemir de tarım bakanı olarak Türkiye kökenli ilk bakan unvanını alacak. Kabinenin yaş ortalaması ise 50.4 olarak hesaplandı.
Almanya’nın ilk kadın Başbakanı Angela Merkel için önceki akşam askeri veda töreni düzenlendi. Başbakanlık koltuğuna 22 Kasım 2005 tarihinde oturan ve muhtemelen gelecek hafta çarşamba günü görevi Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz’a devredecek olan Merkel için “Bundeswehr” olarak bilinen Federal Ordu tarafından bir uğurlama töreni yapıldı. Pandemi nedeniyle sınırlı sayıda davetlinin katıldığı uğurlama töreninde Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier başta olmak üzere Merkel kabinelerinde görev alan eski ve yeni bakanlar da hazır bulundu. Tören Federal Savunma Bakanlığı’nda düzenlendi.
‘MEYDAN OKUYAN YILLAR’
16 yıldır Almanya’nın başbakanlığını yapan Angela Merkel, tören öncesi kısa bir konuşma yaptı. “Bugün burada sizlerin önünde her şeyden önce minnettarlık ve tevazu hissediyorum. Her şeyden önce bu kadar uzun süre görev yapmama izin verildiği için” diyen Merkel, görevi boyunca kendisinin yanında olan çalışma arkadaşlarına ve ailelerine de teşekkür etti. Pandemi nedeniyle zor bir dönemden geçildiğinin altını çizerken gece gündüz demeden çaba gösteren doktorlara, hemşirelere, sağlık personellerine ve ilk yardım hizmeti verenlere de teşekkür etti. Görev dönemini “enerji dolu ve meydan okuyan yıllar” olarak nitelerken, hem politik hem de insan olarak gereken çabayı gösterdiğini belirtti ve “yerine de getirdik” dedi.
SCHOLZ’A ŞANS DİLEDİ
Başbakan Merkel, kin, nefret ve yalan yanlış bilgilendirmelere karşı demokrasinin savunulması çağrısında da bulundu. Angela Merkel, kendilerinden görevi devralmaya hazırlanan yeni hükümete dönük olarak, “Dünyaya başkalarının gözüyle bakmaya cesaretlendirmek istiyorum” dedi. Ayrıca kendisinden görevi devralarak, Almanya’nın yeni Başbakanı olması beklenen Olaf Scholz’a da “bol şans” diledi. “Ben geleceği iyi bir biçimde şekillendirmeyi sürdüreceğimizden eminim” diyen Merkel, kalpten çalışınca üstesinden gelinmeyecek hiçbir şeyin olmayacağını da vurguladı.
Günlük gazetelerden “Bild” ile haftalık “Der Spiegel” dergisinde Yeşiller yönetiminin, 55 yaşındaki Cem Özdemir’in Scholz kabinesinde bakan olmasına karar verdiği yer aldı. Parti üyelerinin de onay vermesi halinde Cem Özdemir, Almanya’da federal düzeyde Türkiye kökenli ilk bakan olarak görev alacak.
Almanya’da doğan Özdemir, 81 yılında üye olduğu Yeşiller Partisi’nde 2008-2018 arası eşbaşkan olarak görev yaptı. 2013 yılından beri Federal Meclis milletvekili olan Cem Özdemir, son seçimlerde Stuttgart 1’nci bölgede toplam oyların yüzde 40’ını alarak doğrudan parlamentoya girdi.
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’in “trafik lambası koalisyonu” oluşturmak için sürdürdüğü görüşmelerde uzlaşmaya varıldığı açıklanırken, Yeni “A Takımı” da şekillenmeye başladı. Özellikle iklimin korunması ve emekliliğin finansmanı konusunda Yeşiller ile FDP arasında yaşanan görüş ayrılığının giderilmesi üzerine, 23 Mayıs 1949 tarihinde anayasasının kabulüyle resmen kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti’nde ilk kez “üç partili koalisyon hükümeti”nin yolu açıldı.
OYLAMAYA SUNULACAK
Ortaklar arasında uzlaşmaya varılan “koalisyon sözleşmesi”nin önümüzdeki günlerde SPD ile FDP’nin ayrı ayrı düzenleyeceği kongrelerde delegelerin, Yeşiller’de ise dijital ortamda tüm üyelerin onayına sunulacağı açıklandı. 7-8 Aralık’ta Alman Federal Parlamentosu’nda formalite olarak yapılacak oylama ile SPD’li Olaf Scholz’un yeni başbakan seçilmesine kesin gözüyle bakılırken Hıristiyan Demokrat Partili Angela Merkel döneminin de sonuna gelinecek.
KABİNE DAĞILIMI NASIL
Scholz kabinesindeki 15 bakanlıktan 6’sında SPD’li, 5’inde Yeşiller’li ve 4’ünde de FDP’li politikacıların görev alması öngörüldü. Almanya’da yeni “A Takımı” şekillenmeye başlarken, Gerhard Schröder döneminde Federal Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Joschka Fischer’den yıllar sonra Yeşiller’in Eşbaşkanı Annalena Baerbock’un aynı görevi üstleneceği belirtiliyor.
Kabinede FDP Genel Başkanı Christian Lindner’in Federal Maliye Bakanı (FDP), Yeşiller Eşbaşkanı Robert Habeck’in de “süper bakanlık” olarak nitelenen ve yeni oluşturulan Federal Ekonomi ve İklim Korunması Bakanı (Yeşiller) olması öngörülüyor.
ENERJİ ALANINDA DEVRİM
SPD, FDP ve Yeşiller’den oluşacak yeni koalisyon hükümetinin özellikle enerji politikasında köklü bir devrim hedeflediği de açıklandı. Maden ve taş kömüründen enerji üretimine 2038 yılında değil, 2030 yılında son verilmesi karara bağlandı. Aynı zamanda Almanya genelinde tüketilen enerjinin 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması da öngörüldü. Kara alanlarının yüzde 2’sinin, denizlerde de daha fazla alanların rüzgâr enerjisi üretimine açılması da hedeflendi. Öte yandan “taze borç” alınmaması, emeklilik yaşının yükseltilmemesi konularında da uzlaşma sağlandı. Asgari saat ücretinin 12 Euro 50 cent olması da karara bağlandı.
ALMANYA’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’in sürdürdüğü koalisyon görüşmelerinde sona doğru gelindiği açıklandı. Almanya Başbakanı Angela Merkel’den boşalacak koltuğa oturmaya hazırlanan SPD’li Olaf Scholz, haftalar önce öngörüldüğü gibi koalisyon hükümetini oluşturacak partilerin ilgili birimlerinin koalisyon protokolüne 6 Aralık’a kadar onay vereceklerinden hareket ettiklerini söyledi.
İŞTE İSMİ GEÇENLER
Koalisyona katılacak partiler şu ana kadar kabine dağılımıyla ilgili bir açıklamada bulunmadıkları halde, SPD’nin 8, Yeşiller’in 6 ve FDP’nin 4 bakanlık istediği iddia ediliyor. FDP Genel Başkanı Christian Lindner’in Maliye Bakanlığı’nda ısrar ettiği, Yeşiller Eşbaşkanları Annalena Baerbock’un Dışişleri Bakanı, Robert Habeck’in de Federal Ekonomi Bakanı olmasının beklendiği de belirtildi. Baerbock, Yeşiller’den başbakan adayı olarak yarışa girmişti.
Yeni yasada, 100 bin kişi başına haftada ortalama 3’ün üzerinde kişinin hastanelerde tedavi altına alındığı bölgelerde 2G, bu sayının 6’dan fazla olduğu yerlere de “2G artı” veya 3G (iki kez aşı yaptırmış, iyileşmiş ve test yaptırmış olan) kurallarının yerine getirilmiş olması yer alıyor. Özellikle kapalı alanlarda herkesin maske takması, mesafenin korunması ve hijyen kurallarına uyulması da eklendi. Yeni yasada şunlara da yer verildi:
Yaşlı bakımevlerinin yanısıra hastanelerde ve diğer sağlık kurumlarında çalışanlara “aşı mecburiyeti”.
Sadece 3G kuralını yerine getirenlerin işyerlerinde çalışmalarına ve diğer iş arkadaşlarıyla temasta bulunmalarına izin verilmesi.
Toplu taşıma araçlarında seyahat edenlerin 3G kuralına uyması.
Restoran, kafe, tiyatro ile kültürel faaliyetlerin düzenlendiği yerlere ancak 2G kuralını yerine getirenlerin gitmelerine izin verilmesi.
Pandemi nedeniyle kapalı kalan işyerlerine yapılan devlet yardımının 2022 yılı Mart ayı sonuna kadar devam etmesi.
SPD genel merkezi “Willy Brandt Evi”nde Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Esken, “Uyum, toplum olarak dışta kalanların uyumunu sağlamakla mümkündür. Benim temel prensibim, tutumum budur. Üçüncü nesil Alman Türkler toplumumuzun bir parçasıdır, ama onların toplumuzun bir parçası olduğu hâlâ doğal görülmemektedir. Alman toplumu için bu, yerine getirilmesi gereken büyük bir görevdir” dedi.
UYUM SÜRECİ
Aradan geçen 60 yıla rağmen uyum sürecinin tamamlanamamış olmasına ilişkin Esken, “İki tarafın yanlış anlamalarından kaynaklanıyor bu. O zamanlar ‘misafir işçiler’ deniyordu. İki taraf da bunun geçici olduğunu düşünüyordu, bu yüzden uzun süreli uyum için çaba gösterilmedi. Bizim bir göç ülkesi olduğumuzun, olmak istediğimizin ve olmamız gerektiğinin bilincine daha son yıllarda varıldı. Bu nedenle kat edilmesi gereken çok şey var” görüşünü dile getirdi.
‘AB ÜYELİĞİ UZUN BİR YOL’
SaskIa Esken Türkiye-Almanya ilişkilerine dair, “İlişkilerin kötüleştiğini düşünmüyorum. Olumlu görüşmeler sürdürüyoruz; özellikle NATO’da işbirliği ve göç krizinin aşılması konularında. Almanya’daki Türk toplumu için sıkı ve iyi ilişkilerin korunarak sürdürülmesi çok önemli” yorumunu yaptı. Türkiye’nin AB üyeliği için ise “Uzun bir yol, henüz sonuna gelmedik. Ama diyalogda kalıp ilişkilerimizi korumalıyız” dedi.
Almanya’da Enver Şimşek (38) 11 Eylül 2000’de, Abdurrahim Özüdoğru (49) da 13 Haziran 2001’de Nürnberg’de, Süleyman Taşköprü (31) 27 Haziran 2001’de Hamburg’da, Habil Kılıç (38) 29 Ağustos 2001’de Münih’te, Mehmet Turgut (25) 25 Şubat 2004’te Rostock’ta, İsmail Yaşar (50) 9 Haziran 2005’te Nürnberg’de, Yunan kökenli Theodoros Boulgarides (41) 15 Haziran 2005’te Münih’te, Mehmet Kubaşık (39) 4 Nisan 2006’da Dortmund’da, Halit Yozgat (21) 6 Nisan 2006’da Kassel’de, Alman kadın polis Michele Kiesewetter (22) 25 Nisan 2007’de Heilbronn’da öldürüldü.
‘DÖNER CİNAYETLERİ’ DENDİ
Bu cinayetler 2000-2007 yılları arasında hukuk devleti Almanya’da işlendi. Alman medyası cinayetleri ‘döner cinayetleri’ diye andı. Alman emniyet birimleri de ‘mafya’, ‘kara para aklama’, ‘haraç’ ve ‘bahis çetesi’ hesaplaşması yüzünden bu cinayetlerin işlendiğini öne sürdü. Almanya’da yaşayan Türkler ve Türk medyası bu cinayetlerin ırkçı ve yabancı düşmanlığı motifli olabileceğini gündeme getirdi ama ciddiye alınmadılar.
TERÖR ÖRGÜTÜ ÇIKTI
4 Kasım 2011’de, eski Doğu Almanya sınırları içindeki Eisenach kentinde bir bankayı soyup kaçan, ancak yakalanacaklarını anlayınca silahı çekip intihar eden Uwe Böhnhardt ile Uwe Mundlos’un asıl kimlikleri belirlenince, her şey ortaya döküldü. Aynı gün Zwickau kentinde birlikte oturdukları ev Beate Zschaepe tarafından ateşe verildi. Binada yapılan incelemelerde üçlünün NSU kısa adıyla anılan Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü teröristleri olduğu belirlendi. Birkaç gün sonra polise teslim olan Beate’nin örgütün yaşayan tek üyesi olduğu öne sürüldü.
BELGELER İMHA EDİLDİ
Bu cinayetlerin NSU teröristleri tarafından işlendiğinin ortaya çıkmasından bir hafta sonra Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (BfV) “zaman aşımı” gerekçesiyle NSU dosyalarını imha ettiği belirlendi. Zamanla hem BfV’nin hem de Eyalet Anayasa Koruma teşkilatlarının NSU’da ‘köstebeklerinin’ bulunduğu da ortaya çıktı.
Tüzük gereği 20’nci yasama dönemindeki ilk oturumu, eski Meclis Başkanı olarak değil “en kıdemli” sıfatıyla 1972 yılından beri milletvekilliği yapan Hristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Wolfgang Schaeuble açtı. Seçim sistemi nedeniyle milletvekili sayısı 709’dan 736’ya yükselen ilk oturumda, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Baerbel Bas, Federal Meclis’in yeni Başkanı seçildi.
Seçimlere tek aday olarak katılan Baerbel Bas, 724 milletvekilinden 576’sının desteğini aldı. SPD’den Aydan Özoğuz 544 oyla, CDU/CSU’dan Yvonne Magwas, Yeşiller’den Claudia Roth, FDP’den Wolfgang Kubicki, Sol Parti’den Petra Pau Başkan Yardımcısı seçildi. Radikal sağcı AfD’nin adayı Michael Kaufmann ise son yasama dönemindeki diğer AfD’li adaylar gibi mutlak çoğunluğu sağlayamadı.
16 yıldır Almanya Başbakanı olarak görev yapan ve aktif siyaseti bırakarak görevi devretmeye hazırlanan Angela Merkel, genel seçimler sonrası ilk röportajını, ülkenin önde gelen gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’a verdi. Merkel, “Ülkeyi yıllar sonra yeniden SPD’li (Sosyal Demokrat Parti) birinin yöneteceğini düşündüğünüzde rahat uyuyabiliyor musunuz?” sorusuna “Evet” diyerek “Siyasi olarak farklılıklar olacak. Bu da çok doğal ama ben rahat uyuyacağım” yanıtını verdi.
İNSANLIK GÖREVİYDİ
Sığınmacılara Almanya’nın kapılarını açmaktan kesinlikle pişmanlık duymadığını belirten Merkel, “Bu bir insanlık göreviydi” dedi. İklimin korunması alanında ciddi adımlar attıklarını, ancak hâlâ hedeften uzak olduklarını itiraf eden Merkel, hem partisinde hem de diğer partilerde kadın oranının çok düşük olduğu yönündeki tartışmaları da yerinde bulduğunu söyledi.
UYKUMU ALMIŞ OLURUM
Kişisel soruları genelde yanıtlamayan Merkel, veda röportajında emeklilik hayatına dair de konuştu. “Sabahları aldığı bilgilendirme sunumu yerine televizyondaki sabah programlarını seyredip seyretmeyeceği” sorusuna karşılık, “Görevi bıraktıktan sonraki gün ne yapacağımı henüz düşünmedim” dedi. “Sabahları daha geç mi kalkacaksınız?” sorusuna ise “Görevi bıraktıktan sonra uykumu daha çok almış olarak uyanacağımdan eminim” yanıtını verdi.
Emekliliğe hazırlanan Merkel, eşinin kendisine “Umarım bütün gün evde oturup durmazsın” diye sorup sormadığı soruna ise şu cevabı verdi: “Eşimin öyle bir korkusu yok. Kendisi yeterince meşgul biri. Ben de bütün gün evde oturup durmakla tanınmıyorum.”
Almanya’da, seçimlerden zaferle çıkan SPD Lideri Olaf Scholz liderliğinde bir koalisyon hükümeti kurulması bekleniyor.
Üç partinin liderleri, ortak basın toplantısında, renklerinden ötürü “trafik lambası” olarak adlandırılan koalisyonu oluşturmaya bir adım daha yaklaştıklarını açıkladılar. Partiler, uzlaştıkları konuları içeren raporu kendi içlerinde ayrı ayrı ele alacaklar.
Koalisyon görüşmelerinin haftaya resmen başlaması bekleniyor. Seçimlerden birinci parti çıkan SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz, başbakanlığa bir adım daha ilerlemiş oluyor.
Laschet CDU/CSU Federal Meclis Grubu’nun yaptığı toplantının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada partinin yeniden örgütlenmesini kararlaştıracak özel bir kongre talep edeceğini belirterek “CDU’nun sorununu -başkandan parti liderliğine ve federal yürütme komitesine kadar- hızla çözeceğiz” dedi.
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) birinci, birlik partileri CDU/CSU’nun ikinci çıktığı seçimlerde üçüncü gelen Yeşiller ve dördüncü gelen Hür Demokrat Parti (FDP), SPD ile ‘Trafik lambası koalisyonu’ oluşturmak için ‘görüşmelere devam’ dedi. Salı günü CDU/CSU’nun başbakan adayı Armin Laschet ve partililerle görüşen Yeşiller, öngörüşmelerin SPD ile FDP ile sürdürülmesine karar verdi.
Yeşiller Eş Başkanları Annalena Baerbock ve Robert Habeck, parti yönetiminin çarşamba sabahı yaptığı toplantıdan sonra yaptıkları basın açıklamasında, “Biz FDP’ye görüşmeleri SPD ile sürdürmeyi öneriyoruz” diyerek hedefin “kırmızı-yeşil koalisyon” olduğunu ilan ettiler. FDP Genel Başkanı Christian Lindner de SPD ile “üçlü görüşmelere” hazır olduklarını açıkladı. Her ne kadar CDU/CSU ile ortaklık tamamen rafa kalkmasa da SPD’nin adayı Olaf Scholz’un başbakanlık olasılığı artarken Laschet’in umudu giderek sönüyor. SPD’nin Yeşiller ile bugün görüşmesi bekleniyor.
ALMANYA Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Almanya’nın ekonomik gücünün ve refah düzeyinin artmasına Türklerin büyük katkıları olduğunu söyledi. Almanya’ya Türk işgücü göçünün 60’ıncı yılı vesilesiyle Hürriyet’e özel bir demeç veren Alman Cumhurbaşkanı, Türk kökenli insanların günümüzde Almanya’nın bir parçası olduğunu da vurguladı.
Cumhurbaşkanı Steinmeier, Hürriyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
ÜLKEMİZE BÜYÜK KATKIDA BULUNDULAR
Soru: Türkiye ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın üzerinden 60 yıl geçti. Geriye baktığınızda bu 60 yılı nasıl değerlendirirdiniz?
“Türkiye ile İşgücü Anlaşması’nın 60’ıncı yıldönümü Almanya’da bizler için özellikle birinci kuşaktan insanları takdir etmemize bir vesiledir. Bu birinci kuşak ülkemizin kalkınmasına ve ekonomik başarısına büyük katkıda bulunmuştur. Bu insanlar, biz onları davet ettiğimiz için geldiler. Onlara ihtiyacımız olduğu için. Onlara çok şey borçluyuz. Ülkemiz onların yardımıyla ekonomik gücünü ve refah düzeyini artırdı, daha açık ve çeşitlilik gösteren bir topluma dönüştü. Almanya bir göç ülkesidir; güçlü ve refah düzeyi yüksek bir ülke olarak kalmak istediğimiz için göç, bundan sonra da gereklidir. Türkiye’den gelen insanlar ülkelerimiz arasındaki ilişkileri de belirlediler. Türkiye ve Almanya arasında günümüzde mevcut olan ilişki bağının bir benzeri yoktur. Benzersiz bir ilişki. Bu tanımlama, olumlu olanı içerdiği kadar sorunları ve zorlukları da içerir.”
ALMANYA’NIN BİRER PARÇASI OLDULAR
Soru: Misafir işçiler ve Almanya’da doğan çocukları ihmal edildiler mi? Misafir işçilerin uyum sürecinin uzun zaman iyi gitmemesinin nedenleri sizce nedir?
“Uyum konusu uzun bir süre gündemin odak noktası olmadı. İnsanların iki üç yıl sonra tekrar ülkelerine döneceklerinden yola çıkıldı. Yeterince dil kursu, destek veren program yoktu. Gerçek bir uyum politikası olmadığı için de gerçek bir uyum yaşanmadı. Türkiye’den gelen birçok insan fazlasıyla uzun bir süre Alman toplumunun kenarında kaldı. Siyaset ve toplumun şunu görmesi fazlasıyla uzun sürdü: Sözde misafir işçiler ne misafir ne de sadece işçilerdi. Günümüzde ise o zaman gelen insanlar çocukları, torunları ve torunlarının çocuklarıyla Almanya’nın bir parçası oldular.”
Scholz’un, asgari ücret, otoyollarında hız sınırlandırması, iklimin korunması konularında hemfikir oldukları halde, maden ocaklarının 2038 yerine 2030’da kapatılmasında, ton başına 65 Euro karbondioksit vergisi alınmasında ısrar eden Yeşiller’i, bu tür bir cazip teklifle ikna edeceği tahmin ediliyor.
KADIN ADAY OLABİLİR
Almanya’nın en yüksek tirajlı günlük gazetesi Bild ise böyle bir durumda, Yeşiller’in Federal Meclis Grup Başkanı Katrin Göring-Eckardt’ı cumhurbaşkanlığına aday gösterebileceğini yazdı. Böylece hem bir kadının hem de eski bir Doğu Almanya kökenlinin “Birleşik Almanya’nın ilk Cumhurbaşkanı olacağına” dikkat çekildi. Mevcut Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier yeniden aday olacağını aylar önce ilan ederken, Scholz’un başbakanlık koltuğuna oturmak için, eski bir SPD’li olan Steinmeier’in görevini bir dönem daha sürdürmesine destek vermeyeceği de öne sürüldü.
Yeşiller’in başbakan adayı Annalena Baerbock ve partinin Eşbaşkanı Robert Habeck ile FDP Genel Başkanı Christian Lindner ve Genel Sekreteri Volker Wissing “dörtlüsü”, ortak ve farklı noktaları ile ilgili ilk nabız yoklamalarında bulundu. İki parti de görüşme sonrası ‘dörtlü’nün selfisini paylaştı.
Haftalık “Die Zeit” gazetesi adına Civey tarafından seçimlerden sonra yapılan kamuoyu yoklamasında Almanların yüzde 54’ünün CDU genel başkanlığını bırakma şeklinde Merkel’in hata yaptığını ve bu yüzden de tarihi yenilgide önemli payı ve suçu olduğu görüşünü paylaştığı saptandı. Katılımcıların yüzde 39’unun ise bu görüşe karşı olduğu belirlendi.
SPD Başbakan adayı Olaf Scholz ve partililer bir de aile fotoğrafı çektirdi. Öte yandan Scholz’un olası koalisyon ortaklarına çok yüklenmemeleri için parti arkadaşlarına uyarıda bulunduğu ileri sürüldü.
Seçimlerde oyların yüzde 25.7’sini alan ve 2002’den beri yeniden “en güçlü parti” konumuna yükselen Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Olaf Scholz, “Seçmen hükümet kurma görevini bize verdi” diyerek iktidara talip oldu. Scholz, SPD’nin tercihinin Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’le “Trafik lambası koalisyonu” oluşturmak olduğunu da gizlemedi.
JAMAiKA KOALİSYONU MU
Oyların sadece yüzde 24.1’ini alarak Almanya Federal Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949’dan beri bu denli bir yenilgiye uğramayan Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) başbakan adayı Armin Laschet de yeni bir koalisyon hükümeti kurup Başbakan Angela Merkel’in koltuğuna oturmak istediğini açıkladı. Laschet’e destek FDP’nin lideri Christian Lindner’den geldi ve tercihlerinin CDU/CSU, Yeşiller’le “Jamaika koalisyonu” (sarı-siyah-yeşil) oluşturmak olduğunu söyledi. Tabii SPD ve Yeşillerle ortaklık kapısını da açık bıraktı.
TRAFİK LAMBASI MI
Yeşiller de hem SPD hem de CDU/CSU ortaklık edebilecekleri sinyali verirken, tercihlerinin SPD ve FDP ile “trafik lambası koalisyonu” olduğunu gizlemedi. Ama, FDP ile Yeşiller’in herhangi bir koalisyon hükümetinde birlikte yer almaları hiç de kolay olmayacaktır. FDP, Yeşiller’in “varlık vergisi”, yüksek gelirlilerden daha fazla vergi alınması, pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılarının aşılması için dengeli bütçe uygulamasından vazgeçip taze borç politikasına geri dönülmesi, tüm maden ocaklarının 2038 yerine 2030’a kadar kapatılması planlarına kesinlikle karşı çıkmakta.
YOKSA BÜYÜK KOALİSYON MU
Yeşiller ile FDP kendi aralarında bir araya gelip “ön görüşme yapma” kararı alsalar da uzlaşmaya varmaları kolay olmayacaktır. Kaldı ki, biz buna 2017’deki genel seçimlerden sonra da tanık olduk. Seçimlerden birkaç hafta sonra CDU/CSU, Yeşiller ve FDP “Jamaika koalisyonu” oluşturmak için masaya oturmuştu.
Merkel, Yeşiller’le FDP’nin ortak bir noktada buluşması için günlerce dil döktü, ama olmadı. SPD’nin o dönemki başbakan adayı Martin Schulz, “büyük koalisyon”un (CDU/CSU-SPD) bittiğini ilan etti. Devreye Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier girdi. SPD’lilere dolaylı bir biçimde de olsa, “Büyük koalisyonu sürdürün” dedi. Nitekim öyle de oldu. Şimdilerde “trafik lambası koalisyonu” ile “Jamaika koalisyonu” ön planda olsa da “büyük koalisyon” da gözardı edilmemeli.
Almanya’da pazar günü yapılan genel seçimlerde tek partinin hükümet kuracak çoğunluğu yakalayamamasının ardından tartışmalar hararetli bir şekilde sürüyor. Özellikle de seçimlerden tarihi bir hezimetle ikinci parti olarak çıkan Hıristiyan Birlik Partileri’nin CDU/CSU’nin başbakan adayı Armin Laschet, yenilgiyi kabul etmediği gerekçesiyle büyük baskı altında.
KOALİSYON BEKLENTİSİ
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) yüzde 25.7 oy aldığı seçimlerden yüzde 24.1 ile ikinci çıkmış olsa da Hıristiyan Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) ile bir araya gelerek ‘Jamaika koalisyonu’ olarak adlandırılan ortaklığı kurması ve hükümet etmeyi sürdürmesi matematiksel olarak mümkün. Laschet de bunda istekli olduğunu söyledi. Ancak partisi içinde bile Laschet ile hemfikir olmayanların sayısı az değil.
PARTİLİLERDEN ÇAĞRI
CDU Aşağı Saksonya Eyalet Teşkilatı Başkanı Bernd Althusmann “Seçmenin iradesini mütevazı ve saygılı bir biçimde, edep ve ağırbaşlılıkla kabullenmek zorundayız” dedi. Hessen Eyalet Başbakanı Volker Bouffier de partinin “hükümet sorumluluğu üstlenme iddiasının olmadığını” ifade etti. CDU’nun gençlik örgütü Junge Union’un başkanı Tilman Kuban “Seçimi kaybettik. Nokta” diyerek hükümeti kurma görevinin Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve FDP’de olduğunu söyledi.
İSTİFA ÇAĞRISI
Partinin başkanlık heyeti üyesi Norbert Röttgen, partinin bütünüyle yenilenmesi gerektiğini, aksi takdirde “varlığının tehlike altında olduğunu” kaydetti. CDU’lu Rheinland-Pfalz Eyalet Parlamentosu milletvekili Ellen Demuth tweet atarak, “Armin Laschet siz kaybettiniz. Lütfen bunu görün ve kabul edin. CDU’nun zarar görmesine meydan vermemek için istifa edin” çağrısında bulundu. CDU’lu Federal Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, “Hem parti programını hem de yönetimde sorumluluk taşıyanların konumlarını yeniden gözden geçirmeliyiz” görüşünü dile getirdi. Tarım Bakanı Julia Klöckner ise partideki görevlerinden ayrılacağını açıklayarak tepkisini gösterdi.
LASCHET NE YAPACAK
ALMANYA’da yarın yapılacak seçimlere saatler kala köklü partilerin başbakan adayları ve parti liderleri ekranlarda son kez kozlarını paylaştı. Alman devlet televizyonları ARD ve ZDF’de önceki akşam canlı yayınlanan ve 90 dakika süren programa, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Olaf Scholz, Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) başbakan adayı Armin Laschet ve Yeşiller’in başbakan aday Annalena Baerbock’un yanısıra CSU Genel Başkanı ve Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder, Hür Demokrat Parti’nin (FDP) Genel Başkanı Christian Lindner, Sol Parti’nin Eşbaşkanı Janine Wissler ile Almanya için Alternatif’in (AfD) Eşbaşkanı Alice Weidel katıldı.
İKLİM VE VERGİLER
Daha önceki programlarda da olduğu gibi Olaf Scholz ile Annalena Baerbock, iklim korunması ve dijitalleşmenin hedeflerinin başında geldiğini yinelerken, asgari ücretin arttırılması ve yüksek gelirlilerden daha fazla vergi alınmasında ısrarlı olduklarını dile getirdiler. Armin Laschet ise vergi artışına kesinlikle karşı olduklarını vurgularken, saatlik asgari ücretin arttırılmasının sendikalarla işverenlere bırakılması önerisini yineledi. Laschet, Almanya’nın bir sanayi ülkesi olarak kalabilmesi için kimya, çelik ve otomotiv sanayi kuruluşlarıyla işbirliği yaparak iklim korunması alanında hedefe ulaşmak için politika belirleyeceklerini de dile getirdi. CSU lideri Markus Söder de Laschet’e tam destek verdi.
NATO VE SIĞINMACILAR
FDP lideri Christian Lindner, partisinin hem vergi artışına hem de “taze borç” alınmasına kesinlikle karşı olduğunu yineledi. Sağ popülist AfD’li Alice Weidel da vergi artışına karşı olduklarını belirtirken, sığınmacılara dönük harcamaların azaltılmasını istedi. Sol Parti Eşbaşkanı Janine Wissler de NATO’nun işlevini kaybettiğini ileri sürerek, doğrudan olmasa da Almanya’nın birliği terk etmesi yönündeki politikalarını savundu.
KOALİSYON HESAPLARI
Programda olası koalisyon planları da gündeme geldi. Laschet ile Söder, kendilerinin AfD ve Sol Parti ile kesinlikle ortaklık yapmayacaklarını yineledi. Laschet somut açıklamada bulunmazken Söder, tercihlerinin CDU/CSU, FDP ve Yeşiller’den oluşacak bir “Jamaika koalisyonu” olduğunu söyledi. Ancak hem Laschet hem de Söder başka olasılıklara kapılarını kapatmadı. Yeşiller’in başbakan adayı Annalena Baerbock da, AfD dışında tüm demokratik partilerle görüşmeye hazır olduklarını yineledi. SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz da Sol Parti ile ortaklık edip etmeyecekleri yönündeki soruya her zaman olduğu gibi yine somut yanıt vermedi. SPD’nin Avrupa Birliği’nin güçlendirilmesi ve Almanya’nın NATO’daki yerini korumasında ısrarlı olduğunu yineleyen Scholz, bu sözleriyle Sol Parti ile ortaklığın zor olacağını ima etti.
ARA KAPANIYOR
Almanya’da pazar günü yapılacak seçimlerde Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Olaf Scholz, Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün Almanya için bir zenginlik olduğunu söyledi.
SPD’nin genel merkezi Willy Brandt Evi’nde Hürriyet’e konuşan Olaf Scholz’un yanıtları özetle şöyle:
BÜYÜK BİR ZENGİNLİK
Türkiye ile Almanya arasında İşgücü Anlaşması 60 yıl önce imzalandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya bu sözleşmeyle bir göç ülkesi oldu. Almanya ailelere iş perspektifi sunarak insanların mutluluğu bulduğu, çocuklarının okula gidebildiği bir umut ülkesi oldu. Bu Almanya için büyük bir zenginlik. Almanya ile Türkiye arasında özel bir bağ var. İnsanlar bizi birbirimize bağlıyor.
Türk kökenlilerin hâlâ uyum sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
Genelde Almanya’da uyum gerçekleşti. Okul sistemimizin ve buna bağlı imkânların bunda katısı büyüktür. Ben eğitimin daha da iyileştirilmesini destekliyorum. Bazı kentlerde ilkokul çocuklarının yarısının anne-babası veya büyükanne-büyükbabası Alman kökenli değil. Yaşam gerçeğimiz bu. Buna göre hareket etmeliyiz. Almanya hem ekonomik hem de sosyal açıdan göçten faydalandı. Benim için toplum içerisinde karşılıklı saygı önem taşıyor, bunu seçim kampanyamda da vurguluyorum her zaman. Kimse kendisinin diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünmemeli. Bu uyumun gerçekleşmesi için de önemli bir olgudur.
1990 yılından beri katıldığı tüm seçimleri Stralsund’u da içeren seçim bölgesinde doğrudan kazanan Merkel, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) başbakan adayı Armin Laschet’le birlikte Stralsund kent merkezinde düzenlenen seçim kampanyasında kürsüye çıkan Merkel’in konuşma yapması pandemiye karşı alınan önlemlere baştan beri karşı olan “aykırı düşünenler” ve aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti (NPD) yandaşları tarafından engellenmeye çalışıldı.
Partisinin adayı Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Armin Laschet için destek isteyen Merkel, “Laschet, Almanya’yı daha da ileriye taşıyacaktır” dedi.
ANNALENA Baerbock, Almanya’da Yeşiller Partisi’nin ilk kadın başbakan adayı oldu. 40 yaşındaki Baerbock, aynı zamanda Almanya’nın şimdiye kadarki en genç başbakan adayı olarak da kayıtlara geçti. Eğer seçilirse, Almanya’nın en genç ve ikinci kadın başbakanı olacak. 16 yıllık Angela Merkel iktidarı sonrası tek kadın aday olarak, diğer iki erkek rakibi arasında öne çıkıyor.
İklim krizinin ayyuka çıktığı bir konjonktürde, Yeşiller Partili olması da şansını artırıyor. Adaylığının açıklandığı ilk günlerde, hem Almanya’da, hem Avrupa’da hem de dünyada heyecan yaratan Baerbock, bazı yanlış beyanlarda bulunduğunun ortaya çıkmasıyla seçmende düş kırıklığı yarattı. Anketlerde birinciliği SPD’nin adayı Olaf Scholz’a kaptırsa da şansı hâlâ yüksek. İşte Almanya’nın en genç ve tek kadın başbakan adayının bilinmeyenleri:
ÇİFTLİKTE BÜYÜDÜ
Annalena Baerbock, 15 Aralık 1980 tarihinde Hannover’de doğdu. Sosyolog bir anne ve makine mühendisi bir babanın çocuğu olarak, Hannover yakınlarında bir çiftlikte büyüdü. Hamburg Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi eğitimi alan Baerbock, İngiltere’nin önde gelen okullarından London School of Economics’de (LSE) hukuk dalında yüksek lisans yaptı.
YEŞİLLER’DE YETİŞTİ
Öğrencilik döneminde, Yeşiller Partisi’nden Avrupa Parlamentosu milletvekili Elisabeth Schrödter’in Brüksel ve Strasbourg’daki bürolarında çalıştı. 2008’de Berlin’de Yeşiller Federal Meclis Grubu Dış ve Güvenlik Politikası Uzmanı olarak görev yaptı ve 2009 yılında Yeşiller Brandenburg Eyalet Teşkilatı Başkanlığı’na getirildi. 2013’te Federal Meclis milletvekili seçilen Baerbock, 2018 yılından bu yana Yeşiller Eşbaşkanı.
HAYALİ, SAVAŞ MUHABİRLİĞİ
Öğrenciliği sırasında bir süre Hannoversche Allgemeine Zeitung gazetesinde muhabir olarak çalışan Baerbock, bir söyleşisinde gençken bahçıvan ve savaş muhabiri olma hayali kurduğunu, Balkan Savaşları’nın kendisini çok etkilediğini ve savaş bölgesinden haber yapmayı çok istediğini söyledi.
ANGELA Merkel, 16 yıllık iktidarın ardından Almanya başbakanlığı koltuğunu bırakmaya hazırlanırken partisi Hıristiyan Demokrat Birlik ve kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU), Kuzey Ren Vestfalya eyaleti başbakanı Armin Laschet’i yerine aday gösterdi. Anketlerde iyi bir giriş yapan Laschet, kendisine yönelik iddialar ve gaflar sonrasında anketlerde Sosyal Demokrat Parti’nin adayı Olaf Scholz’un gerisine düştü. Ancak anketlerin yanılma payı da göz önünde bulundurulursa, Laschet için henüz yarış bitmiş değil.
MADENCİNİN OĞLU
Armin Laschet, 18 Şubat 1961’de Almanya’nın Belçika ve Hollanda sınırındaki Aachen kentinde bir ev kadını ile madenci bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Hukuk öğrenimi gördü. Üniversiteyi bitirdikten sonra muhabir olarak çalıştı. Yıllarca Aachen Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı.
18 YAŞINDA CDU’DA
Henüz 18 yaşındayken 1989 yılında CDU’ya üye oldu. 1994 yılında Federal Meclis milletvekili seçildi. 1999 yılında da Avrupa Parlamentosu milletvekili oldu. 2017 yılından bu yana Almanya’nın en kalabalık eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’nın (KRV) Başbakanı. Bu yıl ocak ayında CDU Genel Başkanı seçilen Armin Laschet, 19 Nisan’da da Merkel sonrası CDU/CSU’nun başbakan adayı ilan edildi.
GÜLDÜ VE KAYBETTİ
Yeşiller’in başbakan adayı ilan ettiği Annalena Baerbock, anketlerde ilk sıraya yerleşirken temmuz ayında CDU/CSU birinciliği kaptı. Ancak Almanya’nın çeşitli kesimlerini vuran sel felaketleri sırasında Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier’le birlikte yaptığı ziyaret sırasındaki tutumu, Laschet’e oy kaybettirdi. Steinmeier teselli konuşması yaparken Laschet’in arka planda gülmesi CDU/CSU’ya desteği düşürdü. O günlerde oy oranı yüzde 27 olan CDU/CSU birden yüzde 20’lere düştü, hatta yüzde 20’nin altını gördü. Anketlerde şimdi SPD’nin adayı Scholz, 6-7 puan farkıyla başı çekiyor. Öte yandan seçmenin yüzde 40’ının henüz kararsız olduğuna dair de anketler söz konusu.
16 yıldır süren Başbakan Angela Merkel’in iktidarının ardından Almanya, 26 Eylül’de iktidar değişikliğine hazırlanıyor. Merkel’in Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) Armin Laschet’i (60) aday gösterdi. Koalisyon ortağı olan Sosyal Demokratlar’ın adayı Olaf Scholz (63) oldu. Yeşiller ise yarışa Annalena Baerbock (40) ile girdi. Ancak son haftalarda sürpriz bir şekilde anketlerde öne geçmesi üzerine Scholz ilgi odağı oldu.
HUKUK MEZUNU
Scholz, 14 Haziran 1958’te, Osnabrück kentinde tekstil dalında çalışan bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun. 1998 yılına kadar iş hukuku dalında avukatlık yaptı.
17 YAŞINDA SPD’Lİ
Henüz lisedeyken 17 yaşında SPD’ye üye oldu. SPD’in gençlik teşkilatlı “Genç Sosyalistler”de (Jusos) aktif olarak politika yaptı. 1998 yılında Federal Meclis milletvekili seçildi. 2001 yılında Hamburg Eyalet İçişleri Senatörü olarak görev alan Scholz, Merkel hükümeti döneminde 2007-2009 yılları arasında Federal Çalışma Bakanlığı yaptı. 2011-2018 yılları arasında da Hamburg Eyalet Başbakanı oldu.
PARTİ LİDERİ OLAMADI
Scholz, 2018’den beri Merkel kabinesinde Federal Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı. SPD Genel Başkanlığı’nda kalıcı olmak için 2019 yılında partinin liderliğine soyundu. Ancak ikinci turda liderliği Saskia Esken ile Norbert Walter-Borjans’a kaptırdı.
BAŞBAKAN ADAYI OLDU
26 Eylül seçimlerine geri sayan Almanya’da başbakan adayları televizyon ekranlarında zorlu bir sınav verdi. Hıristiyan Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) adayı Armin Laschet, Sosyal Demokrat Parti’nin adayı Olaf Scholz ve Yeşiller’in adayı Annalena Baerbock, ikinci kez tartışma programında kapıştılar.
LASCHET ELEŞTİRDİ
Alman Devlet televizyonları ARD ve ZDF’te yayınlanan, 90 dakika süren programda Laschet ile Scholz arasında karşılıklı sataşm ve suçlamalar yaşandı.
KARA PARA MEVZUSU
Laschet, Federal Maliye Bakanı olan Scholz’u Hamburg Eyalet Başbakanlığı döneminde bir bankanın kara para aklamasına ve vergi kaçırmasına karşı kararlı bir şekilde mücadele etmemekle suçladı. Aynı zamanda geçen hafta savcılığın Federal Maliye Bakanlığı’nda bakanlığın bir biriminde arama yapmasını bakan Scholz’un eleştirmesine de tepki gösterdi. Laschet, Almanya’da yargının bağımsız olduğunu belirtirken ancak popülistlerin bu yönde bir eleştiride bulunabileceğini söyledi.
SOL PARTİ BASKISI
Laschet, Scholz’a NATO’ya karşı olan, Almanya’nın Avrupa Birliği’ni (AB) terk etmesinin Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın lağvedilmesini isteyen Sol Parti ile ortaklık edip etmeyeceklerini defalarca sordu. Scholz, yine bu konuda somut bir yanıt vermekten kaçındı. Yeşiller’in başbakan adayı Baerbock ise Sol Parti ile işbirliği yapabilecekleri sinyali verdi.
Almanya'da muhafazakâr kanat Hristiyan Demokrat/Hristiyan Sosyal Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) başbakan adayı ve Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet, yıllardır Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanların bu toplumun bir parçası olduğunu vurgularken, “Türkler ülkemizi zenginleştiriyorlar” dedi. Laschet, başbakanlığını yaptığı Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti’nin Berlin temsilciliğinde Hürriyet’in sorularını yanıtladı.
TÜRK GÖÇÜNÜN 60’INCI YILI
- Çok sayıda misafir işçi ailenin yaşadığı bir şehirde doğup büyüdünüz. O dönemle ilgili ne gibi anılarınız var?
- Ekim ayında Türkiye ile Almanya arasındaki iş gücü anlaşmasının 60’ıncı yılını kutlayacağız. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik mucizenin gerçekleşmesine yardımcı olan birçok insan bize geldi. Memleketim Aachen’de ve bölgede göçmenler madencilikte, başka yerlerde çelik ve otomotiv endüstrilerinde, örneğin Köln’deki Ford’da çalıştılar ve Kuzey Ren Vestfalya’da (KRV) toplumun bir parçası oldular. Okula gittiğimde Türkçe yaşam öyküsü olan bir iki çocuk vardı. Bugün öğrencilerin neredeyse yüzde 40’ının göçmenlik geçmişi var. Bu da toplumumuzun nasıl değiştiğini gösteriyor.
TÜRKİYE İLE PROJELERİMİZ VAR
- Türkiye veya Türk sözcüğünü duyduğunuzda aklınıza ne geliyor?
Her şeyden önce aklıma, Türkiye’den gelenlerin Almanya’daki en büyük göçmen grubu olduğu gerçeği geliyor. Türkiye aynı zamanda, burada yaşayan çok sayıda Türk vatandaşı ve Türk kökenli vatandaş ve bunun sonucunda ortaya çıkan çeşitli sivil toplum, ekonomik ve kültürel bağlantılar nedeniyle KRV eyaleti için de büyük önem taşımaktadır. Ülkemizi zenginleştiriyorlar. Türkiye bizim NATO ortağımız ve birçok ortak projemiz bulunmaktadır. Ayrıca dostlar arasında eleştirel sorular da sorulabilir. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve insan haklarındaki eksiklikler büyük bir endişe konusu olmaya devam etmektedir. Türk hükümeti temsilcileriyle yaptığım görüşmelerde bunu her zaman dile getiriyorum. Göç söz konusu olduğunda, Türkiye ile yapılan anlaşma düzenli bir yolu mümkün kılmıştır: Türkiye, yaklaşık dört milyon Suriyeli mülteciyi kabul ederek Suriye’deki insani felaketle başa çıkmaya büyük katkı sağlamıştır. AB’nin bu konuda yardımcı olması önemlidir ve bu bize yasadışı göçle birlikte mücadele etme fırsatı verir.
- Şimdi, 60 yıl sonra, Türk göçmenler arasında sadece işçi değil, birçok işveren de var. Bu Almanya için ne anlama geliyor?
Yaz tatili öncesi başkent Berlin’de medya mensuplarıyla bir araya gelen Merkel, Hürriyet’in, Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri’nin (CDU/CDU) seçim programında yer alan ‘Türkiye, asla AB üyesi olamayacaktır’ ifadesiyle ilgili sorusu üzerine şunları söyledi:
İYİ İLİŞKİLER VURGUSU
“Benim Türkiye’yi AB’ye tam üye olarak görmediğimi ve bugün de hâlâ tam üye olarak görmediğim yönündeki siyasi düşüncemi de biliyorsunuz. Buna rağmen Türkiye ile çok iyi ilişkiler için çabaladığımı da. Türkiye ile AB arasındaki sığınmacı anlaşmasının gerçekleşmesi için de çok çaba sarf ettim. Örneğin Gümrük Birliği müzakerelerine başlayacağız.
Son Avrupa Konseyi toplantısında mültecilere yönelik çalışmaları için Türkiye’ye 3 milyar Euro destek verilmesi kararı aldık. Mültecileri müzakerelerde siyasi bir araç olarak kullanmamalıyız. Türkiye özellikle Suriyeli mülteciler konusunda mükemmel bir iş çıkarıyor. Biz de bu konuda destekledik. Ama tabii ki bu küçük bir bölümüydü. Ben mülteci sözleşmesinin devam etmesinden yanayım. Bu, mağdur durumdaki insanlar için en iyisidir.”
Libya’da barışın sağlanması için dün Almanya’nın başkenti Berlin’de “İkinci Libya Konferansı” düzenlendi. Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde gerçekleştirilen konferansın ana gündeminde, 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimler ve 19 Ocak 2020’de yapılan ilk konferansta taahhüt edilen yabancı güçlerin ülkeden çekilmesi konuları yer aldı.
DİBEYBE: ENDİŞELİYİZ
Türkiye, Rusya, ABD, Mısır, Çin, Fransa, İngiltere, İtalya, Tunus, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Arap Ligi temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda Libya geçiş hükümeti yetkilileri de bulundu. Konferansın açılışında konuşan Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ülkenin güneyi ve diğer bazı bölgelerde terör unsurları ve askeri güçlerin varlığı nedeniyle siyasi sürece ilişkin endişeleri olduğunu belirtti. Konferansa video bağlantısıyla katılan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, birinci konferanstan bu yana büyük bir gelişme kaydedildiğini belirterek BM’nin geçiş dönemi ve 24 Aralık’taki seçimlerin gerçekleştirilmesini destekleyeceğini vurguladı.
Konferansın sonuç bildirisinde de ağırlıklı olarak Libya’da 24 Aralık 2021 tarihinde yapılması öngörülen parlamento seçimlerinin belirlendiği şekilde gerçekleşmesi için gerekli anayasal ve hukuki düzenlemelerin uygulanması ve geçen yıl ekim ayında varılan ateşkes anlaşması gereği ülkede bulunan yabancı güçlerin çekilme işlemlerinin “derhal hayata geçirilmesi” vurgusu yapıldı.
YABANCI GÜÇLER BAŞLIĞI
Konferansın sona ermesinin ardından açıklama yapan Libya Dışişleri Bakanı Necla Manguş, önümüzdeki günlerde paralı askerlerin çekilmeye başlayacağını söylerken Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı anlaşma çerçevesinde meşru bir şekilde askeri güç bulunduran Türkiye, bildirinin “derhal çekilme” maddesine şerh koydu. Almanya Dışişleri Bakan Maas, konferansta “ülkedeki güvenlik güçlerinin eğitimi için bulunan düzenli güçler” ile paralı askerlerin aynı kefeye koyulamayacağı konusunun yoğun şekilde tartışıldığını belirtti. BM verilerine göre ülkede geçen yılın aralık ayı itibarıyla yaklaşık 20 bin yabancı paralı asker vardı.
Almanya’da 26 Eylül seçimlerine ‘Türk Armin’ lakaplı Armin Laschet liderliğinde katılmaya hazırlanan muhafazakâr Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU), Türkiye’ye Avrupa Birliği (AB) kapılarını kapattı. Seçimlere dönük 139 sayfalık seçim programının “Avrupa” başlıklı bölümünde, “Yeni alınacak üyelerle AB’nin iç birlikteliği zayıflatılmamalı. Birlik Partileri (CDU/CSU) iktidarında Türkiye AB’ye asla üye olamaz” ifadesi yer aldı.
‘SIKI İŞBİRLİĞİ İSTİYORUZ’
“Türkiye’nin Almanya ve AB için stratejik ve ekonomik olarak çok önemi vardır. Ayrıca ülkelerimiz insanların ilişkileri nedeniyle birbirine sıkıca bağlıdır. Bu nedenle biz Türkiye ile sıkı işbirliği yapmak ve açık bir biçimde yapıcı ama eleştirel diyaloğu sürdürmek istiyoruz” satırlarına yer verildi.
Belgede, “Türkiye ile ilişkilerimizin yeni perspektiflere ihtiyacı var. İktidar dönemimizde Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği mümkün olamayacaktır. Onun yerine Türkiye ile daha sıkı ortaklık üzerinde uzlaşacağız” dendi. Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Armin Laschet’e Türk toplumuna yakınlığından ötürü ‘Türk Armin’ deniyor.
MÜLTECİ ANLAŞMASI ELE ALINACAK
Almanya Başbakanı Angela Merkel, İtalya Başbakanı Mario Draghi ile görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada, Türkiye ile 2016’da imzalanan göç mutabakatının yenilenmesine dair “(24-25 Haziran’daki AB Liderler Zirvesi’nde) Bunun nasıl devam edeceğine dair bir perspektif açmalıyız” dedi. Merkel, Türkiye’nin çok sayıda mülteciyi barındırmasına işaretle desteğin sürmesi hakkına sahip olduğunu ifade etti. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas da Alman Welt gazetesine verdiği demeçte “Göç konusunda işbirliğini güncelleştirmeliyiz. AB, Türkiye’ye parasal katkıda bulunmalı” dedi.
Eski Doğu Almanya sınırları içinde oluşturulan yeni eyaletlerden Saksonya Anhalt’ta pazar günü yapılan eyalet parlamentosu seçimlerinde, Başbakan Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) beklenmedik bir başarı göstererek hesapları altüst etti.
FAŞİST PARTİ İKİNCİ
2016 seçimlerine göre oyunu yüzde 7.3 arttırarak yüzde 37.1 oranında oy alan CDU, anket şirketlerini de ters köşeye yatırdı. Anketlerde CDU ile başa baş bir mücadele vermesi beklenen sağ popülist ‘Almanya için Alternatif’ Partisi (AfD), 3.5 puan kaybederek oyların yüzde 20.8’ini aldı. Bununla birlikte AfD’nin eyalette ikinciliğini koruması, sağduyulu çevrelerin tedirginliğini arttırdı.
SPD’DE TAM FİYASKO
Almanya’da yıllarca seçimlerden ‘en güçlü veya ikinci güçlü parti’ kalarak çıkan Sosyal Demokrat Parti (SPD), ‘halk partisi’ olma özelliğini kaybetmeyi sürdürdü. Oyların yüzde 8.4’ünü alan SPD’de düşüş devam etti. Genel seçim anketlerinde birinciliği zorlayan Yeşiller ise bu eyalette sadece yüzde 5.9 oranında oy aldı. Bir önceki seçimlerde yüzde 5 barajını aşamayan Hür Demokrat Parti (FDP), oyların yüzde 5.9’unu alarak yeniden parlamentoya girerken, Sol Parti’ye destek azaldı. 2016’daki seçimlerde toplam oyların yüzde 16.3’ünü alan Sol Parti yüzde 11’e düştü.
LASCHET’E DOPİNG
CDU’nun eyalet seçimlerindeki başarısı, 26 Eylül seçimleri öncesinde CDU’nun genel başkan adayı Armin Laschet için doping etkisi yarattı. CDU Genel Başkanı ve Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Başbakanı olan Laschet, seçimlerden zaferle çıkan Saksonya Anhalt Eyalet Başbakanı Reiner Haseloff’u kutladı. Sağ popülist AfD’nin umduğu desteği bulamamasını da ‘demokrasinin başarısı’ olarak niteledi. Siyasi yorumcular Haseloff’un AfD’nin bazı söylemlerini benimseyerek seçmenin aşırı sağa kaymasını engellediğine işaret etti. Haseloff, AfD dışında tüm partilerle koalisyon görüşmelerine başlamak için hazır olduklarını açıkladı. CDU’nun söz konusu eyalette gösterdiği başarı, genel anlamda Laschet için ‘olumlu bir sinyal’ olarak yorumlanıyor.
Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, Hürriyet’e yaptığı açıklamada koronavirüsle mücadelede aşı yaptırma, mesafe, hijyen ve maske kurallarına uyulması tavsiyesinde bulundu. Bakan Spahn, “Türkiye’de Çin aşısıyla aşılanan veya koronavirüsle enfekte olup iyileşmiş kişiler, turist olarak Almanya’ya gelebilecek mi” sorusuna şu yanıtı verdi:
İŞTE BAKANIN YANITI
“Türkiye halihazırda, çok sayıda enfeksiyon vakası yaşanmaya devam ettiği için yüksek vaka bölgesi olarak geçiyor; yani her 100 bin kişide görülen yedi günlük ortalama vaka sayısı yüksek olan risk bölgeleri listesinde yer alıyor. Bu durum, Türkiye’den Almanya’ya girişler açısından direkt karantinaya girilmesi gerektiği ve bu karantinanın, en erken beşinci günde yapılan testin sonucunun negatif olması durumunda sonlandırılabileceği anlamına geliyor.
VE KORONA GEÇİRENLER
“AB’de kullanım onayı almış bir aşı maddesiyle aşılanması tamamlanmış olanlar, test yaptırmak ve ayrıca karantinaya girmek zorunda değil. Yani bu, BioNTech ile aşılananlar için geçerlidir. Sinovac aşı maddesi bugüne dek henüz AB’de kullanım onayı almadı. En fazla 6 ay önce enfekte olduğunu bir PCR testiyle belgeleyebilenler için de aynı şekilde test yaptırma ve karantina zorunluluğu bulunmuyor.”
Bakan kendi tatil planlarıyla ilgili ise şunları söyledi: “Geçen yıl olduğu gibi, yine Almanya’da tatil yapacağım. Ne zaman tekrar ‘alışık olduğumuz’ tatili yapabileceğimizi söylemek zor. Aşılama, pandemiden çıkış yolunu açıyor. Bu da beni umutlandırıyor. Fakat hâlâ hep birlikte dikkatli davranmaya devam etmemiz gerekiyor.”
Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, federal hükümetin yapılan roket saldırılarını şiddetle kınadığını belirterek, İsrail’in kendisini savunma hakkına sahip olduğunu söyledi. Seibert, Başbakan Merkel’in bu saldırıları “terör saldırısı” olarak nitelediğini duyurdu.
CDU ile CSU arasında yaşanan başbakan adayı kavgası ve muhafazakâr kanadın, CSU lideri Markus Söder’i değil, “büyük kardeş” CDU lideri Armin Laschet’i başbakan adayı gösterme kararı alması, kan kaybına yol açtı. 26 Eylül’de yapılacak seçimlere Annalena Baerbock liderliğinde katılma kararı alan Yeşiller, kamuoyu yoklamalarında CDU/CSU’yu sollayıp ilk sıraya yerleşti. Son yapılan anketlerde Yeşiller’in yüzde 28, CDU/CSU’nun yüzde 21, SPD’nin yüzde 13, Hür Demokrat Parti’nin yüzde 12, Almanya için Alternatif’in (AfD) yüzde 11 ve Sol Parti’nin yüzde 7 oy alacağı saptandı.
Verilere göre, adaylık tartışmaları öncesi oy oranı yüzde 28 olan CDU/CSU yüzde 7 oy kaybına uğrarken, Yeşiller’in oy oranı yüzde 6 arttı. Anketlerin şekillenmeye başlamasıyla birlikte, Almanya’da Angela Merkel’den sonra Annalena Baerbock’un “ikinci kadın başbakan” olmasının beklendiği belirtiliyor.
Almanya’da muhafazakârların büyük kanadı CDU, 26 Eylül’de yapılacak genel seçimler için partinin lideri Armin Laschet’i (60) başbakan adayı gösterme kararı aldı. CDU’nun kardeş partisi CSU’dan (Hıristiyan Sosyal Birlik) Laschet’e rakip olan Markus Söder (54) kararı tanıyacağını açıklayarak yarıştan çekildiğini duyurdu.
TÜRKLERE YAKIN BİR İSİM
CDU’nun Berlin’deki genel merkezinde önceki akşam videokonferans yöntemiyle yapılan toplantıda 46 merkez karar yürütme kurulu (MKYK) üyesi, 6.5 saat süren görüşmeden sonra kararını verdi. 31 üye Laschet’in, 9 üye ise Söder’in başbakan adayı gösterilmesine destek verdi. Kuzey Ren Vestfalya eyaleti başbakanı olan Armin Laschet, özellikle Türk göçmenlerle iyi ilişkilere sahip olması ve Almanya’ya Türk kökenli siyasetçiler kazandırmasından dolayı ‘Türk Armin’ lakabıyla anılıyor.
RAKİBİ SÖDER TEBRİK ETTİ
Laschet’in son dönemde anketlerde halk desteği azalırken rakibi Markus Söder’e giderek daha fazla şans tanınmaya başlanmıştı. Eylül seçimlerinde aday olmama kararı alan Merkel’in ise Laschet’i desteklediği biliniyordu. Bavyera Başbakanı olan Markus Söder, Laschet’i telefonla arayıp tebrik etti. CSU Genel Sekreteri Markus Blume de “Markus Söder kalplerin adayıydı. Ama demokrasilerde çoğunluk karar verir. Buna hepimizin saygı duyması gerekir” dedi.
MERKEL’DEN TÜRKİYE’YE: KEŞKE SÖZLEŞMEDE KALSAYDI
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) bahar oturumuna videokonferansla katılarak parlamenterlerin sorularını yanıtlayan Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’ye hukukun üstünlüğü eleştirisi yöneltti. Konuşmasında, hukukun üstünlüğünün vatandaşların devlete ve kurumlarına güveninin vazgeçilmez temeli olduğunu belirten Merkel, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı almasından derin üzüntü duyduğunu belirtti. Merkel, “Kalmasını arzu ederdim. Kadın hakları insan haklarıdır. Kadına yönelik şiddet görmezden gelinmemelidir. Bu suçtur ve cezalandırılmalıdır” dedi. (Güven ÖZALP / BRÜKSEL)
Almanya, 26 Eylül’de ülkede yeni bir dönem başlatacak genel seçimler için geri sayıyor. Tam 16 yıldır Başbakanlık görevini yürüten CDU’lu (Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi) Angela Merkel, bu seçimlerde aday olmayacak ve kuvvetle muhtemel siyaseti tamamen bırakacak. Hal böyle olunca, Merkel döneminin ardından kimin işbaşına geleceği büyük merak konusu.
BARIŞÇIL UZLAŞMA
CDU ve kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik’te (CSU) aday belirleme çekişmesi sürerken, Yeşiller adaylık için kavgasız şekilde uzlaştı. “Annalena Baerbock başbakan adayı olmak isterse öncelik onundur” diyen Yeşiller’in erkek Eşbaşkanı Robert Habeck, dün partinin Berlin’deki genel merkezinde Annalena Baerbock ile kameralar karşısına geçti. Duyuruyu Habeck yaptı ve “mücadeleci” ve “cesur” olarak nitelediği Baerbock’un partisinin başbakan adayı olduğunu açıkladı.
ANKETLERDE İKİNCİ PARTİ
Baerbock, “İklim koruma bizim zamanımızın, benim jenerasyonumun görevi” dedi. Son anketlere göre Yeşiller, CDU/CSU’nun ardından, yüzde 22 oyla ikinci güçlü parti olarak görülüyor. Seçimlerde hükümet kurup başbakanlık koltuğuna oturması durumunda, 40 yaşındaki Annalena Baerbock, “Almanya’nın en genç şansölyesi” olarak tarihe geçecek.
NÜKLEER KARŞITI EYLEMLERDE BÜYÜDÜ
* 15 Aralık 1980’de Aşağı Saksonya eyaletinin başkenti Hannover’de doğdu.
* Hamburg Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve kamu hukuku okudu. Ardından Londra’da London School of Economics’te Uluslararası Hukuk eğitimi gördü.
Başbakan Angela Merkel’in Hıristiyan Demokratları (CDU), partinin genel başkanı Armin Laschet’in, kardeş parti Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) ise parti lideri Markus Söder’in adaylığına destek verdi.
Armin Laschet, Türklerle yakın ilişkisi nedeniyle ‘Türk Armin’ diye de anılıyor.
“Ben başbakan adayı olmak istiyorum” diyen CSU Genel Başkanı Markus Söder, ortak adayın belirlenmesinde kamuoyu yoklamalarının göz önünde bulundurulmasını istedi. CDU/CSU Meclis Grubu’nun ortak adaylarını belirlemek üzere önümüzdeki günlerde toplanması bekleniyor. 16 yıldır başbakan olan Angela Merkel, aday olmayacağını açıklamıştı.
‘ALMANYA AB’DEN ÇIKSIN’
AŞIRI sağcı Almanya için Alternatif (Afd) partisi hafta sonu yaptığı kurultayında, Almanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkmasını savunan önergeyi onayladı. Kurultayda ayrıca, Almanya’nın Euro’dan vazgeçip Alman Mark’ına dönmesi, nükleer ve kömür kullanımına devam edilmesi konularında referandum yapılması önerileri destek buldu.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında diyaloğun sürdürülmesinin ve geliştirilmesinin iki tarafın da yararına olduğunu söyledi.
OLUMLU BİR SİNYAL
Merkel, Alman hükümetinin Türkiye’ye ‘yumuşak’ davrandığı eleştirilerinin arttığı bir dönemde AB zirvesi öncesinde güncel konularla ilgili Federal Meclis’ün dünkü oturumunda hükümet açıklaması yaptı. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda geniş bir rapor hazırladığına dikkat çeken Merkel, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi ile sürtüşmeyi değil diyaloğu seçmesinin olumlu bir sinyal olduğunun altını çizdi.
Türkiye ile ilişkilerin çok yönlü ve çok boyutlu olduğunu vurgulayan Merkel, “Avrupa Konseyi bu gerginliğin giderilmesi durumunda Türkiye ile işbirliğinin geliştirilmesi yönünde karar aldı. İşte Brüksel’deki zirvede bu alanda neler yapılabileceği ele alınacak. Bu, hiç şüphesiz kolay bir görüşme olmayacaktır, ama olumlu sonuçlar alınmasını umarım” dedi.
ÖZEL İLİŞKİMİZ VAR
Merkel, Türkiye ile Almanya arasında özel bir ilişki bulunduğuna da dikkat çekti. “Türkiye yalnız bir NATO ülkesi ve bir müttefik değil, aynı zamanda direkt komşumuzdur. AB sınırındaki en yüksek nüfuslu ikinci ülkedir. Almanya ve biz Almanların ise Türkiye ile daha farklı bir ilişkisi vardır. Çünkü ülkemizde nesillerdir milyonlarca Türkiye kökenli insan yaşamaktadır” dedi.
İNSAN HAKLARI UYARISI
Almanya’nın olduğu gibi diğer AB ülkelerinin de Türkiye’deki iç politik gelişmeleri yakından izlediğini belirten Merkel, “Türkiye’den hukuk devleti ilkelerine saygı göstermesini bekliyoruz. Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi üzücüdür. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nde kalmasını arzu ederiz. Türkiye ile diyalogsuzluk bizi bir yere götürmez. Türkiye ile AB arasındaki yüksek düzeydeki görüşmelerin sürdürülmesini istiyoruz. Özellikle de göç alanında” dedi.
Salgın ortamında kişisel kazanç peşinde koşmakla suçlanan Löbel, maske satan şirketlere arabuluculuk yaparak 250 bin Euro (2.29 milyon TL) komisyon aldığını kabul etti. Löbel pazar günü, CDU/CSU meclis grubundan istifa ettiğini, ancak milletvekilliğini ‘bağımsız’ olarak sürdüreceğini açıklamıştı. Ancak baskılar üzerine dün vekillikten de ayrıldı.
Şimdi gözler, aynı suçlamalara hedef olan Hıristiyan Sosyal Birlik partili (CSU) milletvekili Georg Nüsslein’a çevrildi. 660 bin Euro (6 milyon TL) komisyon aldığı şüphesiyle hakkında soruşturma açılan Nüsslein, CDU/CSU Meclis Grup Başkan Yardımcılığı ve meclis grubundan istifa etti, milletvekilliğini ise yasama dönemi sonuna kadar sürdüreceğini açıkladı. Maske yolsuzluğunun yerel seçimlerde Başbakan Merkel’in partisine zarar verebileceği belirtiliyor.