Moda çekimi tadında fotoğraflar

Gülüm İmrat doğum ve 0-7 yaş arası çocuk fotoğrafçısı. Onu rakiplerinden ayıran en önemli özellik fotoğrafları belli bir senaryo çerçevesinde kurgulaması. İyi ışık ve stüdyo şartlarıyla yetinmemesi, çocukları sokağa çıkarması.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea58c0f018fbb8f879fd4f

10 yaşına gelene kadar, büyüyünce ne olacaksın sorusunu “Anne olacağım” diye cevaplayan biri Gülüm İmrat. Daha sonra da büyümekten vazgeçmiş. Yıllarını bakın nasıl geçirmiş: “Felsefe, tiyatro, mimarlık, dağcılık, ilkyardım, eğitmenlik ana dalları altında aklınıza gelmeyen onlarca okul ve iş tecrübesi, yurtdışı çılgınlıkları, kararsızlıklar, bilmeye açlık, her şeyi görüp yaşayarak öğrenme takıntısı, kendini ararken insanları gözlemleme dürtüsü, ‘Birileri yapabiliyorsa ben neden yapamayayım ki’ cesareti, doğuştan gelen ‘Sadece âşık olduğum işi yaparım’ saplantısı ve fotoğraf, fotoğraf, fotoğraf...”
Doğum ve çocuk fotoğrafları çekmeye kan görebildiği için başlamış: “Bir fotoğrafçının yanında asistan olarak çalışıyordum. Benim daha önce ameliyatlara girdiğimi ve bebekleri çok sevdiğimi bildiği için de, ‘Ben kan görmeye dayanamam, bir doğum işi geldi, sen çekiyorsun’ dedi. Bu konuda hiçbir tecrübem yoktu ama kendime bir sürü sorular sordum. ‘Neden buradasın?’, ‘Senin bir bebeğin olsa ne hissederdin?’, ‘Fotoğrafını çekeceğin insanlar hangi duygulara sahip olacak?’, ‘O anı sadece dışarıdan seyredebilmek, nasıl bir şey?’... İşte o an zaman durdu. Akışına bırak Gülüm, sadece hisset ve bak, parmakların doğru yerde dokunacaktır dedi içimdeki ses. Ve başladım...

Haberin Devamı

TESADÜFLERE İNANIYOR

Vee iki sene oldu. İki senedir harıl harıl bebek ve çocuk fotoğrafları çekiyor. Rakiplerinden belirgin bir farkı var. O yüzden dikkatimi çekti. Gülüm İmrat her fotoğrafını moda fotoğrafı çeker gibi kurguluyor. Bir styling yapıyor. Anne-kız fotoğrafı mı çekecek ikisine de önlükler giydiriyor, aşçı şapkaları takıyor, unlara buluyor, kek yaptırıyor. Aksesuvara, kıyafete, arka fona çok önem veriyor. ‘Çocuklar nasıl olsa güzel, iyi bir ışık işimizi görür’le asla yetinmiyor.
Bugüne kadar ünü kulaktan kulağa yayılıyordu. Müşterileri hep öneriyle onu buluyordu. “Peki bundan sonra nasıl olacak” diyorum. Cevabının içinde bir mesaj gönderiyor: “Hiçbir şey tesadüf değil! Ben fotoğraf çekmeye, nasıl çektiğimi ve farklı olduğumu hissedebilen son kişiye kadar devam edeceğim. Belki bir gün sizinle de yollarımız kesişir, aynen şu an bu yazıyı okumanızın bir tesadüf olmaması gibi...”
www.gulumimrat.com

Haberin Devamı

Yıl sonu raporu

2010’un son yazısında şöyle demişim: Bu yıl mucizelere her zamankinden fazla inandım. “Bebek nasıl çocuğa dönüşür” konulu belgesel bizim evde çekildi. İzlemek de, oynamak da çok büyük keyifti. Rüzgar, çocuklaştıkça aramızdaki bağ güçlendi. Oyunları, uykuları, uykusuzlukları, mamaları, kakaları paylaştıkça çoğaldık.”
2011’de yazıp yönetip oynadığımız belgeselin adı biraz daha farklı: “Bir çocuk bir yılda adam olur mu yahu?” Oldu valla. Agu magu, anne, mama boyutundan, “Anne senin bacakların neden bu kadar uzun”a geçtik arkadaşlar. Çünkü bu dünyada her şeyden çok bacaklarının uzamasını ve araba kullanmayı istiyor. Direksiyona oturduğu anda ayaklarının havada kalmasına gerçekten sinir oluyor.
Çatır çatır konuşuyor, her şeyi sorguluyor, her konuda bir fikri var. Sabahları benimle 15 dakika “Hırka değil, deri mont giymek istiyorum” diye kavga edebiliyor mesela. En çok dar paça pantolonlarını seviyor. Öğretmenleri bile alıştı artık, “Bu çocuğun bir stili var” diyor.   

MAAKAJ SÜR!

Haberin Devamı

Bazen çocuk olduğunu unutuyorum, kendimi karşımdaki bir metrelik cüceyle yarıştırırken buluyorum. “Pişmemiş somon yiyeceğim, pişmişini sevmiyorum” dediğinde buharlaşıp uçmak istiyorum. Aksi takdirde, “Sen daha 28 aylıksın velet kendine gel” diye bağıracağım çünkü.
Bana da karışmaya başladı. Yüzümü solgun gördüğü zamanlar makyaj çantamı veriyor elime, “Maakaj sür” emriyle. Dışarı çıkmamı istemediği zamanlarda “Yüzünü yıka, eşomanını giy” diye tutturuyor. Yani bu minik şey ev moduna girmenin ne demek olduğunu biliyor.
“Annecim seni çok özledim”ler de başladı, “Lütfen beni seni uyut” diye gözlerini doldurmalar da...
Kadınlarla flört de ediyor artık. Çağla (Şikel) hâlâ en büyük aşkı ama yıl sonunda yaşadığımız tatsız hastane macerasında, hemşirelerle fingirdeşmesi gri bulutları biraz olsun dağıttı mesela... Ağa gibi hemşirelerin sürekli onunla ilgilenmesini istiyordu Rüzgar. Başka odaya gittiklerinde “Heşmiiree delsene” diye öyle bir bağırıyordu ki hastane inliyordu. İnanmayana izletirim, videosu var.
Anladığınız üzere eğlenceli bir yıldı 2011. 2012’nin daha da eğlenceli olacağını biliyorum. Rüzgar büyüdükçe bana her gün yeni sürprizler yapmaya devam edecek. Ve eminim ki bu yıl da onun sayesinde hiçbir şey canımı sıkamayacak.

Haberin Devamı

Soruyu bil, Sunay Akın’la müze dolaş

Ünlü yazar ve şair Sunay Akın’ın öyküleri eşliğinde 22 Ocak’ta gerçekleşecek müze gezisi için yapılması gereken tek şey Hürriyet Çocuk Kulübü internet sitesindeki hikâyeyi okuyup, soruyu yanıtlayarak cevabı makalenin altına yorum olarak yazmak.
İşte www.hurriyetcocukkulubu.com internet’daki o hikâye ve soru: 1958’deki dünya kupası için TRT Muhabiri Halit Kıvanç görevlendirilir. Karşılaşmalar öncesi söyleşiler yapan Kıvanç, Brezilya Milli Takımı’nı ziyaret ederek, futbolcularla konuşmak ister; ama meşhur futbolcuların tümü yoğun çalışmaktadır. O sırada takımın en genci ve hiç tanınmamayan siyahi bir futbolcu Kıvanç’ın yanına gelerek söyleşiye başlar. Söyleşi bitince de elindeki topu imzalayarak Kıvanç’a hediye eder. O genç yıllar sonra futbol tarihinin bir numaralı ismi olacaktır. İmzalı ilk topu da şu an İstanbul Oyuncak Müzesi’ndedir.
İşte soru: Yukarıdaki hikâyede adı geçen futbolcunun adı nedir?
Doğru yanıtı veren her 10 kişiden ilki (toplam 30 kişi) Oyuncak Müzesi’ne bilet kazanacak ve Sunay Akın’la Oyuncak Müzesi’ni gezecek. Böylece oyuncakların hikâyelerini Sunay Akın’dan dinleme şansına da sahip olacaklar...

Yazarın Tüm Yazıları