Mevzular arası trekking

Sosyete dergilerinde eskiden şöyle yazılar olurdu.

Haberin Devamı

Sevgili Seboş, sevgili Meloş diye başlayan, “bu hafta şu oldu bu oldu, şuralara aktım, şu lanet bana yan gözle baktı” türü şımarık dilli, eğlenceli yazılar.
Bu haftaki mevzular arası trekking biraz o tatta, o dilde ilerleyecek, haberiniz olsun. Sonra, “bu ne ya?” demeyin, dalganıza bakın...
? Sevgili Yelloz... Bebek Kitchenette’de yapılan Tempo&Havana Club partisinde hevesli bir genç arkadaş, ünlü dj Salih Saka’dan mikrofonu kapıp herkesin ortasında sevgilisine evlenme teklif etmiş. Bir ay önce Ajda Pekkan’ın Açıkhava konserinde karşılaştığıma benzer bir sahne yani. Ne oluyor gençlerimize? 30’larındakiler patır patır boşanıp zar zor yapılan tüp yavrucaklar filan ortada kalırken 20’liklerin bu evlenme arzusu niye? Evlenmek trend olarak pörtledi mi nedir?
? Tempo&Havana Club partisinde göze çarpan isimlerden biri de NTV’nin yüzlerinden Mirgün Cabasoğlu’ydu. Söylemeden olmaz; Mirgün’ün Twitter’da yazdıklarını artık herkes okuyamıyor.
Çünkü internet sitelerine yayılmış orada yazdıkları.
O da önlem olarak takipçileri dışındakilere tweet’lerini okutmama kararı almış.
? Sevgili Keltoş ve Kokoş... Bebek civarı bildiğiniz gibi.
Happily Ever After’ın en sevdiğim yönü, neredeyse her türlü şarabı kadeh olarak içebilme özgürlüğü/lüksü. Zaten hemen önünde duruyorlar, öyle bir şarap açık büfesi yapmışlar. Roze’ler de var.
Geçenlerde Cihangir’deki Beşinci Kat’ta mesela roze şarabı kadeh olarak vermek istemediler. “Sirkülasyonu az”, yani az satılıyor diye. “ıyi de her yerde var artık kadeh olarak” dedim. Lütfen, haksız mıyım?
? Unutmadan; Happily Ever After’da iki arkadaşımı gördüm.
ıkisi de bildik/sıkıcı ıstanbul profillerinden farklı, vizyonları yelpaze insanlardır.
Geçenlerde kalkıp ısviçre’nin Lozan şehrine gitmişler.
Hayır, bankadaki paralarının son durumunu görmeye değil.
Dalai Lama’nın vereceği konferansı izlemeye. 6500 kişiyle beraber Lama’nın konuşmasını dinlemişler. Ardından meditasyon filan yapılmış. Cidden ilginç bir deneyim.
? Bodrum’dan Yunan Mareti Adası’na gitmek şu sıralar hayli popüler bir gezme-tozma eylemi. Mareti’de yerleşim sıfır. O yüzden adaya Bodrum’dan kalkan bir deniz ulaşım aracı yok.
Ya arkadaşlarının ya da senin özel teknen olacak sevgili Kıtıpiyoz. Peki yerleşim yoksa niye gidiyor bu sosyete ahalisi?
Üstelik taşlı, topuklu, leoparlı korkunç plaj kıyafetleriyle filan? Restoranları için! O da üç-beş tane filanmış. Ama hem ucuz hem de şahaneymiş yemekleri. Giden bir arkadaşım ballandıra ballandıra anlattı. En son Clinton mı ne görülmüş orada. Hayır, erkek Clinton. Kadın Clinton’ı Kenyalılar’la göbek atarken gördüm televizyonda. Gördüğün gibi hiçbir şeyden eksik kalmıyorum.
? Sevgili Susamuru, bizim restoranlarda su çok pahalı. Neredeyse kadeh şarap kadar para veriyoruz buralarda bir minik korkunç pet şişeye.
San Pellegrino içsem neyse. Lütfen bu durumu Avrupa Birliği yetkililerine ilet, bir şeyler yapsınlar.
? Ve son olarak, sevgili suçluluk duygusu... Ben gitmedim ama sen, ki caz dinleyensin, koşarayak gitmişsin Sibel Can konserine. Duydum biliyorum.
Meğer Açıkhava’daki konserde Sibel Can’la Gülşen düet yapmışlar. Gazeteye şimdi ikilinin fotoğrafları geldi.
Zınk! O da ne? Gülşen, Transilvanya’dan kaçmış bir adet sarışın vampir gibi.
Beyaz fırfırlı, boyundan bağlamalı gömleğiyle yüzyıllardır güneşten sakladığı aşırı beyaz tenini özenle örtmüş. Robert Pattinson’ı da kuliste bekliyor mübarek... (Erol?)
Sibel Can ise bir adet Türk lokumu. Yanık yanık, dolgun dolgun, mavi mavi... Vampirella Gülşen kuliste Sibel’den bir diş, bir pet şişe kan aldı mı, meraktayım...
? Cici diye bir mizah dergisi çıkmış. Dergi özenle anonslamış, “Bizde Tayyip yok, bizde Baykal yok”. Nedenini de şöyle açıklamışlar: “Çünkü çevremizde artık kimse onlardan bahsetmiyor.”
Süper samimiler. Kasmamışlar. Ben sevdim. En çok da Göxel’in karakterlerini ve Ayıoğluayı’yı.
Yine de ben Gırgır’cıyım hâlâ. Gırgır gibisi, En Kahraman Rıdvan gibisi yoktu.

Yazarın Tüm Yazıları