Mehmet Bey...

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Mao haklıymış.

Çünkü hayatta uzlaşmaz çelişki denilen şey kesinlikle varmış.

Bu gerçeği benim Mehmet Bey ile aramda sürmekte olan mücadele nedeniyle anlamış durumdayım.

Mehmet Bey bizim oturmakta olduğumuz apartmanın gündelik işlerinden sorumlu olan insandır.

Biraz sonra yazacağım özelliklerinin yanı sıra Mehmet Bey'in en büyük özelliği ona kızmanın katiyen mümkün olmamasıdır.

Çünkü her konuya son derece sakin, gülümseyen bir ifadeyle yaklaşıyor ve bence sadece bu nedenle İstanbul'un ve belki de tüm Balkanlar'ın en ‘COOL’ adamı da o.

***

Mehmet Bey'in diğer özelliklerine gelince:

1- Saat kavramı genelde tüm insanlığın, özelde de benim saat kavramımdan tamamen farklı.

2- O istemediği takdirde kendisine herhangi bir şeyi yaptırmanın imkân ve ihtimali yok.

Bu köşeyi okuyanlar hatırlarlar, geçenlerde onun yaptığı bir şeyi anlatmıştım. Okumayanlar için tekrar yazayım.

Mehmet Bey'e bir salı günü saat 16.00 civarında telefon ederek bize bir uğramasını rica ettim.

Çarşamba günü saat 16.00 civarında kapı çaldı ve Mehmet Bey ne istediğimi sordu.

Normal şartlar altında o olaydan sonra Mehmet Bey'in artık hayatta olmaması gerekirdi ama dediğim gibi tuhaf bir şey ama ona kızmaya gerçekten imkân olmadığı için 24 saat geç kalmasını aşırı derecede komik bir olay olarak algılayıp, anında unuttum.

***

Geçen hafta Ankara'ya gittik.

Cumartesi sabahı eve yardımcımız gelecekti, anahtarı Mehmet Bey'e bıraktık,

Pazartesi eve döndüğümüzde yardımcımızın o sabah geldiğini, Mehmet Bey'i bulamadığını ve zorunlu olarak kapıdan geri döndüğünü öğrendik.

Ben kolay ders alan bir insan değilim.

İnatçılığım vardır ve imkânsızı denerim.

Yıllardır aksine gelen bütün sinyallere rağmen Mehmet Bey'i nihayet bu kez yanlış yaptığına ikna edebileceğimi düşündüm.

Bakkal çıkışında onunla karşılaştık.

Hasret gidermek için öpüştük. Sonra ona cumartesi günü olanları anlattım.

Bana, ‘‘Kadıncağız çok yoruluyor zaten. Oruç da tutuyor. Bir gün de dinleniversin ne olur ki’’ dedi.

Anlayacağınız Mehmet Bey o gün anahtarı ulvi nedenlerle vermemişti.

Bir düşünürseniz teorik düzeyde onun bu dediklerine hak vermemek de elde değildi.

Zaten hak vermeseniz de değişecek bir şey yok, çünkü genetik nedenlerden dolayı Mehmet Bey'e kızılamıyor.

Kendisine teşekkür edip, eve çıktım.

Bir başka gün de apartmanda boya yapılıyordu.

Duvarlar boyanıyordu, asansöre bindim. İçerde kolum kapıya değdi ve kabanımın sağ kolu renk değiştirdi.

O gün Mehmet Bey ile bir yerde işimiz vardı, 15 dakika sonra buluşacaktık.

Ben vaktinde gittim oraya. Mehmet Bey bir saat sonra, geç kalmasıyla ilgili şimdi unutmuş olduğum son derece mantıki bir açıklama ile geldi.

Neyse işimizi tamamladık. Eve dönüşte bence önemli olan kaban kolumun başka renge boyanması olayını Mehmet Bey'e açtım.

Asansör kapısına ‘‘Dikkat boyalıdır’’ yazısını asmayan insanın ismini bana direnmeden vermesini, eve döner dönmez onu acı çektirerek öldüreceğimi söyledim.

Mehmet Bey yazıyı asmayanın kendisi olduğunu, çünkü iki kez yazı astığı halde onu birilerinin yırtıp attığını, onun da misilleme olarak bir daha yazı yazmama kararı aldığını anlattı.

***

Tam onun boğazına sarılmaya karar vermişken konuşma aniden benim kabanımın üzerine yoğunlaştı.

Temelde bu bir diyalog değildi, çünkü ikimiz de birbirimizi katiyen dinlemeden farklı şeyler söyleyip duruyorduk hiç durmadan.

Ben kuru temizlemeciye kabanı vereceğimi ve parasını da kesinlikle Mehmet Bey'den alacağımı mırıldanıp duruyordum.

O ise kabanın zaten bana hiç yakışmadığını, benim gibi anlı şanlı bir yazarın bu kabandan çok daha iyilerine layık olduğunu, zaten lekenin de çıkmasının imkânsız göründüğünü, tüm bunlar nedeniyle de kabanı eve döner dönmez kendisine hediye etmem gerektiğini anlatıyordu.

Bir süre bu şekilde yürüdük.

Sonra bir iddiaya girdik. Uzmana danışacaktık. Eğer o lekenin çıkması imkânsız derse kabanı hemen oracıkta ona verecektim.

Kuru temizleyiciye girdik.

Başka müşteriler olduğu ve işimiz biraz özel olduğu için onların dükkândan çıkmasını bekliyorduk.

Kuru temizleyici bir ara dükkânın arkasına doğru gitti, gözden kayboldu.

Panik içinde arkama döndüm, Mehmet Bey de ortada yoktu.

Hayatımın en atik hareketini yaptım ve dükkânın arkasına fırladım.

Orada Mehmet Bey'i, kuru temizleyiciyi bana kabanın temizlenemeyeceğini söylemeye ikna ederken yakaladım.

Kuru temizleyici bana ‘‘Abi merak etme zaten seni satmayacaktım’’ dedi ama Mehmet Bey o anda gülümsüyordu ve ben kuru temizleyiciye inanmadım tabii ki.

***

Neyse, sonra eve döndük.

Bakkaldan ona pide ısmarladım.

Sonra da aniden, oturduğum mahalleyi, buradaki insanları gerçekten çok sevdiğimi anladım.














Yazarın Tüm Yazıları