Masa üzeri

İZMİR’deyim, Kitap Fuarı’nda.

Kuyruğum çok uzun.

Haberin Devamı

Neden?

Çünkü okurlarla “masa üzeri” yapıyoruz.

Doğan Kitap’ın standı. Nermin Bezmen var. En cool ve asil haliyle oturuyor. Yanında kıpkırmızı kadın Nazlı Eray var, o çılgınlığa daha açık duruyor.

İkisi de bayıldığım kadınlar.

Onlar tabii “gerçek yazar”.

Ben değilim, benim delilik yapma kontenjanım var.

Oturmuyorum imza günlerinde. İki üç saat ayakta kalabiliyorum. Çünkü Alman çamaşır makinesi gibiyim, kuvvetli. Bir kere geleni, ayakta karşılıyorum. Herkesle tek tek özel ilişki kuruyorum. Ben anonim olmak istemem, kimse de olsun istemem. Karşımdakinin özlemi, hayali neyse hemen anlıyorum, anlaşılıyor zaten.

Kitabın içine onu yazıyorum, aklımca pozitif büyü yapıyorum. Herkese öyle kalıp cümleler yazmıyorum yani, nefret ediyorum öyle şeylerden. Kimine şehvet diliyorum, kimine Alya gibi telefon kordonlu saçlı bir bebek, kimi heyecan duyduğum bir işim olsun diyor, kimi de “Ben senin Ömer’ini istiyorum!” diyor, “Bana bak şimdi kafayı yersin. Her şeyimi veririm, Ömer’imi asla!” diyorum, gülüyoruz.

Derken “Bir fotoğraf?” diyor...

“Tabii, tabii gel masa üzeri yapalım” diyorum.

Bütün okurlarla tek tek masa üzerine oturup, sarmaş dolaş fotoğraf çektiriyorum.

Neşeli, komik, sıcak fotoğraflar...

Erkeklerle de kadınlarla da...

Böyle yapmazsam o aradaki bir buçuk metrelik masa bizi ayıracak, dokunamayacağız birbirimize. Bense yakınlık istiyorum, hem fiziksel olarak hem ruhsal.

Hadi çıkalım masanın üzerine!

Nasıl eğleniyoruz hep birlikte!

Ve inanır mısınız herkes sabırla bekliyor, çünkü kendine sıra geldiğinde onunla da masaya çıkacağımı biliyor. Kuyruk da uzadıkça uzuyooooor.

Herhalde o fotoğrafları facebook’a filan koyuyorlar, koysunlar benim için mahzuru yok. Hatta kimi erkeklere “Altına sevgiliyiz yaz, yalanlamam!” diyorum, yine gülüyoruz. Birilerinin birilerine anlatacağı bir hikayenin parçası olmak bile olmak hoşuma gidiyor.

Bu hayat da anlatacak hikâyemiz yoksa zaten çekilmiyor!

Haberin Devamı

Masa üzeri

Haberin Devamı

İzmir’den kısa kısa notlar

*  Kardeşimi görmüş kadar sevindim İzmir Hürriyet’ten Savaş (Güldağlar) beni arabayla havaalanından alınca. Acilen havadisleri aldım: Çocukları ikilemişler. Tekrar baba olmuş. Savaş, benim şahane arkadaşım. Bana çok güzel İzmir anlatıyor. Urla’yı da ondan öğrendim.

Urla, şu anda Türkiye’nin en gözde yerlerinden biri. İnsanlar ikinci hayatlarını (Osman Müftüoğlu’na selam olsun, bu ikinci hayat lafını o literatüre kazandırdı) orada geçirmek istiyorlar. Bu konudaki yeni trend Urla. Hürriyet Bölge Müdürü Deniz’e (Sipahi) “Millet bu kadar bayılıyorsa, mutlaka bir sebebi vardır, bir Urla dosyası yapayım” dedim, “Urla sakinleri ne yaparlar, nasıl yaşarlar, kimler onlar?”

*Deniz, beni Doğan Kitap’tan Vahit’le (Uysal), Deniz Restoran’a götürdü, güzelim otlara ve balığa daldık. Bir de fuardan sonra Alsancak Reyhan yaptık. O nasıl pastanedir, o ne müthiş pastalardır öyle. İzmir bir kere daha baştan çıkardı beni. İnsanları, modernliği, havası, açıklığı...

*  Alın size unutamayacağım bir kare daha: 5 çocuk. 4 erkek, bir kız. “Biz Çocuk Esirgemeliyiz” dediler. “Nasıl yani?” oldum. Birden basmadı kafam, “Yetimiz” dediler, güldüler, birbirlerine öyle hitap ediyorlar, kendileriyle dalga da geçiyorlar. Modern, pırıl pırıl çocuklar. Meğer sahiden Çocuk Esirgeme’de büyümüşler. “Yok mu yani anne baba?” dedim, erkeklerden biri, “Ben gerçekten cami avlusuna bırakılmışım” dedi, diğeri “2 aylıkken Çocuk Esirgeme’ye getirilmişim” dedi. Şimdi 4’ü de devlet memuru. Onlara bayıldım. “18’e kadar tamam işler iyi, ama sonrası fena, kapının önüne koyuluyoruz. Bizim gibi iş bulabilsen ne ala, yoksa sokaklardasın, bunu da bir yazınızda işlesenize...” dediler. “Tamam” dedim. Onlar yanımdan ayrılırken şunu düşündüm: İzmir Çocuk Esirgme’de büyüyen çocukları bile farklı. Bu şehir ve insanları nasıl bu kadar komplekssiz?

Haberin Devamı

İstanbul’dan kısa kısa notlar

*  Nişantaşı Garanti Bankası’na şapka. Çünkü bankaya benzemeyen banka. “Yanlış mı geldim?” oluyorsun. “Garanti bu, yenilikçi banka, galiba cafe açtı” diyorsun. Çalışanların neredeyse tamamı kadın. Güleryüzlü. Tasarıma, dekorasyona bayıldım. Kısa zamanda bu tür şubelerin yaygınlaşması dileğiyle...

*  Bir şapka da Penti’ye. Tesadüfen Bağdat Caddesi’nde “yürüyen bacaklar”ı gördüm. Belki eskidir, ben yeni gördüm. Trafikte seyreden bir araç, arkası cam, içinde penti çorapları giymiş bacaklar asılı. Çok neşeli bir görüntü. Bayıldım.

*  Of Bebek Balıkçı of. Ben sana da bayıldım! Favori balıkçımın yenilenen terası süper. Sağ dip masa, pazar günleri İstanbul’daysam benim. Yerime oturanı suya iterim!

*  Bu arada geçtiğimiz pazar, psikoterapist Mehmet Zararsızoğlu’nun “aile dizimi” workshop’una katıldım. Ne kadar etkilendiğimi anlatamam. Ağlaya ağlaya bir hal oldum. Ve işin sağlamasını yapmış oldum. O röportajı gerçekleştirdiğimde, dizim örnekleri görmemiştim. Bizzat yaşadım... Anlatacağım... Ama daha
Vietnam’ı da anlatacağım. Bakalım nasıl halledeceğiz... Buluruz bir yol...

Yazarın Tüm Yazıları