Marakasın Havana'daki ritmi

Muharrem SARIKAYA
Haberin Devamı

Tarihin donup kaldığı eski kentte, Ernest Hemingway'in bir zamanlar kaldığı otelin önünden kıvrılarak kilise meydanına doğru yol alıyoruz...

Tıklım tıklım dolu meydanın bir köşesindeki grubun çaldığı kıvrak Küba müziği adımlarımıza hükmedip, ritmine uyduruyor.

Önümüzde güçlükle yürüyebilen bir ihtiyar da direğe tutunup müziğin ritmine kendini kaptırıyor.

Dökülmüş beyaz dişleri ve gözlerinden fışkıran gülümsemeye tuval olan siyah teninin her hücresi dans ediyor.

Yüzüne baktığımızda, Yaşlı Adam ve Deniz romanındaki ihtiyar balıkçının mücadelesini anımsıyoruz.

Sokakta herkes dans ediyor ve gülüyor...

Gözlerimiz meydanın diğer köşesindeki iki genç çiftin lambada dansına odaklanıyor.

Puro rengi teninin üzerine örttüğü kombinezon, elbiseden fışkıran dik göğüslerinin altında uzanan incecik beli, sütun gibi bacakları ve kalçaları marakasın ritmiyle özdeşleşiyor.

Yeşil gözleriyle çevreye gülücükler dağıtıyor.

* * *

Kilise meydanından sola dönüp Hemingway'in restoranı olarak da bilinen Medio'ya giriyoruz.

Gitaristin yanında, elindeki marakası hafif hafif sallayan kadının duygulu sesle söylediği şarkı, lokantanın kapısında bizi yıllar öncesine götürüyor.

Hasta Siempre... Veya, nakaratından dolayı bilinen adıyla Comondante Che Guevera...

İki gün önce şehri gezdiren turist rehberi Vivian'ın, tüm uyarılarını gözardı edip Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Zafer Ersoy ile birlikte varoşlara dalıyoruz.

İncecik sokaklarındaki mimari, eski İzmir sokaklarını andırıyor.

Ersoy, camsız ve perdesiz pencerelerinden geçerken gözattığı evlerle dolu sokaktan çıkar çıkmaz, ‘‘Hele bir dur’’ diyor...

Elini beline koyup ekliyor:

‘‘Kurban olayım benim Güneydoğuma, Doğuma. Bizim köyler buranın yanında Paris vallahi...’’

* * *

Bir başka gün, TOBB Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Kara ile birlikte sahilde yürürken tanıştığımız çiftin evine konuk oluyoruz.

İngilizce bilen kadın, ekonomi fakültesinde öğretim üyesi...

Toplam 60 metrekareyi bulan iki odalı evlerinin bir odasını günlüğü 20 dolar karşılığı turiste kiralamışlar.

Küçük kızı ve kocası ile birlikte tek gözde yaşamlarını sürdürüyor.

Elli yaşına geldiğini ve ayda yirmi dolar maaşla yaşamaya çalıştıklarını, bu nedenle evini kiraladığını söylüyor.

‘‘Devlet her şeyi veriyor, ama yine de yetmiyor’’ diyor...

Bir Kübalının ‘‘Devlet maaş veriyormuş gibi, ben de çalışıyormuş gibi yapıyorum’’ sözünü hatırlatıyoruz, onaylıyor, gülüyor.

Önlerine çıkan her turiste, yaşları on sekizi bile bulmayan kızların bedenini, erkeklerin de kaçak Cohiba marka puroyu satmak için sokaktaki çırpınışlarından bahsediyoruz.

Küba'nın erkekliğe ağırlık veren havasının yok olduğundan söz ediyor. Sokaktaki yitik kuşağı yaratanlara sinirleniyor.

Ancak yine de hallerinden memnun olduklarını vurguluyor. Bizim Küba'yı Avrupa kıtasındaki bir ülke gibi yorumlamamamız gerektiğini hatırlatıyor.

Küba'nın çevresindeki diğer ülkeleri düşünüyoruz;

Guatemala, Honduras, Nikaragua, Costa Rica, El Salvador, Jamaica, Haiti, Dominikan, Bahama...

Sadece haberlerden takip ettiğimiz bu ülkelerdeki duruma bakıldığında güvenlik ve yaşam açısından Havana'nın, Karayibler'in bir Londra'sı, Paris'i olduğunu teslim ediyoruz...



Yazarın Tüm Yazıları