Maraba futbol!

Tekin ARAL
Haberin Devamı

Televizyonların spor programlarında dinliyor, gazetelerin spor sayfalarında okuyorsunuz... Futbol otoriteleri, birinci futbol ligindeki takımlar arasında büyük küçük ayrımının kalmadığını, artık her takımın her takımı rahatça tepeleyebildiğini, bu işin bundan böyle de devam edeceğini söylüyorlar...

Üsttekilerle alttakilerin puan farklarına baktığınızda belki bu tam böyle değil ama, işin içinde gerçek payı olduğu da yadsınamaz...

Zaten geçtiğimiz hafta, ikinci ligden gelip adı sanı pek duyulmamış futbolcularla trilyonluk (Sevgili Beşiktaşlılar affetsin) Toshackspor'u duman eden Şekerspor ve Alibaba Çiftlikspor'un tozunu atan Gaziantepspor bu durumu doğruluyorlar...

Şimdi, ‘‘Yahu, bu büyük takımlarımız onca trilyon verip bir alay yabancı futbolcu alıyorlar... Niye durumun vaziyeti böyle oluyor?..’’ diye soracaksınız...

Tabii bunu tüm yabancı futbolcular için söyleyemem ama, eskiden ünlü dolandırıcı bir Sülün Osman vardı... Saf vatandaşlara Galata Kulesi'ni, tramvayları, Eminönü'ndeki meydan saatini falan satardı...

Af buyursunlar, ben bazı kulüplerimizin ve bazı yöneticilerimizin futbolcu satın alma yöntemini aynen bu duruma benzetiyorum...

Zaten çoğunun ligin en hareketli şu günlerinde futbolcu transferi peşinde koşmaları, önceden yaptıklarının doğru olmadığını gösteriyor...

Biz şimdi sanki yöneticilere yükleniyormuş gibi görünüyoruz...

Ama tüm suç yalnız onlarda değil, dünyadaki örnekleri arasında sırıtan, başarısız, bu çarpık futbol endüstrisini pohpohlayan, üzerine destanlar yazan hepimizde...

Bu ülkede futbol adına trilyonlar harcanıyor... Bir futbolcu birbuçuk trilyona transfer yapıyor...

Peki böyle bir ülkenin neden uluslararası şampiyonalarda takımı, Avrupa'da oynayan futbolcusu yok?

Ama ‘‘TELEVOLE’’de alayına o biçim basarız derseniz, ona da diyecek bir şey yok tabii...

REKLAM GELİYORUM DEMEZ!

Televizyonlardaki film ve programlar sırasında ekrana selamsız sabahsız pattadanak reklam getirme hastalığı aynen sürüyor...

Bugüne dek bu konuda bir alay yazı yazdık... Artık yazmaktan da sıkıldık...

Ve televizyonlar, bu program arasına destursuz dalma yöntemini daha çok, kendi diğer programlarının reklamlarını yapma adına kullanıyorlar...

Geçen gün ‘‘Çarkıfelek’’te M.Ali Erbil yarışmacının kazanacağı ödülleri tanıtırken, ekrana önce bir çamaşır makinesi geldi, arkadan mutfak robotu falan derken, birden Erdal Özyağcılar belirdi ekranda...

‘‘Demek, Bizimkiler ve Şehnaz Tango'dan ayrılan Erdal'ı, kazanan alıp bir dizi yapsın diye sonunda ikramiye olarak Çarkıfelek'e koydular...’’ diye düşündüm bir an...

Ama daha sonra anlaşıldı ki, o çamaşır makinesi, mutfak robotu vs. tanıtımlarının arasında ekrana gelen Erdal'ın ‘‘Delikanlı’’ dizisinin reklamıdır...

ALTIN KÜRE

Oscar Ödülleri'ni aşağı yukarı kimin götüreceğini belli eden, Oscar kadar olmasa da dünya sineması için çok önemli olan ‘‘Altın Küre’’ sinema ödülleri geçtiğimiz günler sahiplerini buldu... Ödül törenini sanırım televizyonlarda izlemişsinizdir...

Bu yıl ‘‘en iyi film’’ ödülünü, 200 milyon dolar harcamayla tüm zamanların en pahalı filmi olarak tarihe geçen ve Atlas Okyanusu'nda bir buzdağına çarparak batan ‘‘Titanic’’ transatlantiğinin öyküsünü anlatan film kazandı...

Filmin rejisörü James Cameron da ayrıca ‘‘en iyi yönetmen’’ ödülünü aldı...

Bu ödül törenini canlı olarak NBC televizyonunda, ayrıca bizim televizyonlarda izledim...

Bu inanılmaz maliyetteki filmin rejisörü Cameron, filmi iki yılda, gerçekten çok zorlanarak çektiğinden söz etti...

Ama en büyük sorunu ‘‘Titanic’’i batırma sahnesinde yaşadığını, gemiyi batırma sahnesini milyonlarca dolar harcayarak tam 15 kez tekrarladığını söyledi...

Yahu bu James Cameron filmci olarak tabii işinin uzmanı da, ‘‘gemi batırma’’ konusunda kiminle çalışacağını bilmiyor...

Bizde bu batırma işinin uzmanları var...

Değil gemi, hayatta akla ne gelirse, memleket dahi her şeyi batırırlar!..

YÜZ YÜZE...

Kenan Erçetingöz'ün geçtiğimiz hafta yüz yüze geldiği kişi Kayahan'dı...

Kayahan'lı programın başarısı konusunda her yerlerde bir şeyler yazıldı zaten...

Benim söylemek istediğim şu:

Kenan, yaptığı programda ‘‘Senin için şöyle öyle diyorlar...’’ ya da ‘‘Sen şunun için şöyle şöyle diyormuşsun...’’ dışında bir boyut yakaladı...

Magazin dünyasındaki insanların vücut ölçüleri, belki kulaklarındaki küpeleri, magazinin onları vitrine koyma nedeni olan özelliklerinin dışında mutlak, söyleyecek farklı sözleri de var...

CNN'de Larry King'i sanıyorum izliyordur da zaten...






 








Yazarın Tüm Yazıları