Makber şiiriyle açılan bahçe

BUGÜNE kadar oradan kim bilir kaç defa geçtim, ama ilk defa fark ediyorum.

Mezarlığın ana kapısından girip, biraz ilerleyince, sol tarafta, üstü oluklu damla, önü çelik parmaklıklarla kaplı bir bölüm var.

Haberin Devamı

Anadolu’daki sıradan marangozhanelerden birini andırıyor. Karşıdan baktığınızda sağ tarafta düzgün şekilde kesilmiş, üst üste yığılmış tahta plakalar görüyorsunuz.
Sol taraf ise, kapakları açık tabutlarla dolu. Burası İstanbul’un en büyük tabut dağıtım merkezi.
Önünde, yeşil bir cenaze arabası duruyor. Biraz sonra bir tabutu daha alıp gidecek.
Zincirlikuyu’nun katı gerçekleri, işte bu marangozhanenin önünde başlıyor. Beş on metre daha yürüdüğünüz zaman, Türkiye’nin Karacaahmet’le birlikte en ünlü mezarlığında, hatıralar ülkesi başlıyor.
Mezar taşlarının bayrak haline geldiği bir öte dünya burası.

Makber şiiriyle açılan bahçe

Haberin Devamı

İLK GÖMÜLEN İNSAN ‘MAKBER’  YAZARI ABDÜLHAK HAMİT
Zincirlikuyu’nun kurulmasına 1935 yılında karar verilmiş. Ve ilk sakini de, Türk şiirinin büyük şairi Abdülhak Hamit Tarhan olmuş.
1937 yılında bizzat Atatürk’ün talimatıyla Zincirlikuyu’ya defnedilmiş.
Bir mezarlığın açılışı için, şarkılara da söz olan “Makber” gibi olağanüstü bir ölüm şiirinin yazarından daha uygun kim olabilirdi ki...
“Her yer karanlık pür nur o mevki
Mağrib mi yoksa makber mi ya Rab...”
Zincirlikuyu’nun temelleri işte böylesine güçlü bir ölüm sembolüyle atılmış.
Tabii üstü çok aydınlık bir yer.
- Şehrin merkezinde, gökdelenler arasında 391 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. 43 adaya bölünmüş.
- Kurulduğu günden bu yana 43 bin 104 kişi defnedilmiş. Yani küçük boy bir Anadolu şehri kadar nüfusu var.
- Ama İstanbul’da her yıl 50 binden fazla cenazenin kalktığını hatırlarsak, Zincirlikuyu, ölüler dünyasında küçücük bir yer tutuyor.
Peki o kadar alana 43 bin naaş nasıl sığıyor derseniz cevabı açık.
Aradan 5 yıl geçtikten sonra, aileden bir başka cenaze aynı yere defnedilebiliyor.
Ayrıca bir kişinin mezar yerinin lahit yapılması suretiyle ikinci bir cenaze, süre geçirmeden de defnedilebiliyor.
ZİNCİRLİKUYU’DA YATAN “TANIMSIZ” KİŞİLER KİM
Günde ortalama 2-3 cenaze defnediliyor. 2010 yılında 1051 cenaze defnedilmiş. Bu yılın ilk 9 ayında defnedilen cenaze sayısı ise 643.
Son 10 yılda en çok cenaze defnedilen yıl 2003 olmuş. O yıl Zincirlikuyu’ya 1144 cenaze defnedilmiş.
Defin istatistiklerine bakarken ilginç bir ayrıntı gözüme çarpıyor. Her yıl için, ölenlerin “Kadın” veya “Erkek”  olarak sayıları verilmiş.
İstatistiklerde bir de “Tanımsız” diye bir defin kategorisi var.
Mesela 2005 yılında 519 kadın, 509 erkek, 17 de tanımsız cenaze defnedilmiş.
Son 10 yılda “Tanımsız” sıfatı altında 1500 cenazeye defin izni verilmiş.
Tabii ister istemez insanın aklına takılıyor. Eşcinseller veya travestiler için böyle bir ifade mi kullanılıyor?
Hayır böyle değilmiş. 2005 yılından önce defnedilen kayıtlara bazı kişilerin cinsiyeti yazılmadığı için, o günlere ait istatistiklere böyle yazılıyormuş.
ZİNCİRLİKUYU’NUN EN BÜYÜK AİLESİ SABANCILAR
Zincirlikuyu, aynı zamanda bir “aileler kabristanı”.
En geniş aile Sabancılar. Onlara ait 42 kişilik mezar yeri bulunuyor.
Onu 14 kişilik yer ile Mehmet Kamil Berk Ailesi izliyor.
Mehmet Kamil Berk, Atatürk’e son müdahaleyi yapan doktorlardan biri. O’nun ölümünden önce kullandığı serumun boş şişesi ve şırınga İstanbul Tıp Fakültesi’nin müzesinde hâlâ saklanıyor. 1958 yılında vefat edince buraya defnedilmiş.
Çok sevilen bir doktormuş. Hastalarından biri onun için bir şarkı bile bestelemiş:
“Arabası tek atlı; Boynu kravatlı
Kamil Bey’in hastaları; Kendi gibi kıymatlı”
Arkasından 12 kişilik yer ile İzzet Feldan ve Raşit Alicikoğlu aileleri geliyor.
Koç Ailesi’nin 10 kişilik yeri var.
Konu Koçlar’dan açılınca, rahmetli Vehbi Koç’un naaşının çalınması olayını hatırladım. Ondan sonra benzer başka bir olay yaşanmamış. Ancak mezarlıklarda güvenlik önlemleri artırılmış. Bugün İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü emrinde çalışan 450 güvenlik elemanı varmış. Bunların bir bölümü motorize.
EN BÜYÜK MEZAR CUMHURİYET’İN İLK BÜYÜK MÜTEAHHİDİNİN
Zincirlikuyu’da anıt şeklinde yapılmış mezarlar da var. Bunların en büyüğü Abdurrahman Naci Demirağ’ın anısına yaptırılan anıtmış. 10.5 metreye 50 metre boyunda bir yer kaplıyormuş.
Demirağ, soyadını demiryollarından alan bir işadamı. Cumhuriyet’in ilk büyük müteahhitlerinden. Ankara Garı’nı ve demiryollarını yapan şirketin sahibi. İzmit Seka Kâğıt Fabrikası, Karabük Demir Çelik gibi, Cumhuriyet’in ilk sanayi tesislerinin müteahhidi.
Ancak günümüzde artık bu kadar büyük anıt mezarlara izin verilmiyormuş.
Zincirlikuyu için Türkiye’nin Pere Lachaise’i denilebilir. Türkiye’nin bir çok ünlü siması bu mezarlıkta yatıyor.
Bunlar arasında 2 cumhurbaşkanı, 3 başbakan, Birinci Dünya Savaşı’nın 2 komutanı, 5 genelkurmay başkanı, İstanbul’un 3 belediye başkanı ve çok sayıda tanınmış sanatçı, işadamı, gazeteci yer alıyor.
27 Mayıs döneminin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in naaşı Anıtkabir’den çıkarıldıktan sonra buraya taşındı. Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in mezarı da burada.
YAKINDA DİJİTAL MEZARLIK  KATALOGLARI GELİYOR
Paris’e gittiğimde zaman zaman Pere Lachaise mezarlığını ziyaret ederim. Mezarlığın, kimin nerede yattığını gösteren bir kataloğu ve planı vardır.
Zincirlikuyu’nun böyle bir planı yokmuş. Ancak İstanbul’daki bütün mezarlıkların dijital ortamda planları hazırlanıyormuş. Yani yakında, hangi mezarlıkta kim hangi parselde yatıyor görebileceğiz.
Zincirlikuyu’yu günde 80-90 kişi geziyormuş. Bayram günlerinde bu sayı 2-3 bine kadar çıkıyormuş.
Zincirlikuyu’nun botanik envanteri de çıkarılmış. Hepsine yerim yok, ama bazıları şunlar:
Selvi, çam, kavak, sedir, mazı, çınar, ıhlamur, dişbudak, incir, elma, erik...
* * *
Zincirlikuyu turumuz burada sona eriyor.
Vaktiniz olursa gidip gezin. Çünkü orada Cumhuriyet tarihinin güzel bir özeti yatıyor. Kapıdan çıkarken, o söze tekrar bakıyorum.
“Her canlı ölümü tadacaktır...”
Latince deyişle; “Memento mori...” 
Şehre doğru dalarken, olağanüstü bir şarkı dinliyorum:
“Somewhere, over the rainbow”
Evet hepimiz bir gün tadacağız.
Ama bugün hâlâ, “İçimize çektiğimiz hava değil, gökyüzü”...
Dönüp tekrar kapıdaki yazıya bakıyorum. Aklıma Yavuz Gökmen’in bir ölümün arkasından yazdığı harikulade yazı geliyor. Aslında her ölüm; bizi hayatın en umut verici eylemine çağıran bir davettir...
Yani... (*)
(*) Artık muhafazakâr bir toplumda yaşadığımız için bunun ne olduğunu yazmıyorum.

Haberin Devamı

Zincirlikuyu’nun ünlüleri

BAŞBAKANLAR
Şükrü Saracoğlu, Hasan Saka, Nihat Erim.
YAZARLAR
Ömer Seyfettin, Behçet Necatigil, Abdülhak Hamit Tarhan, Behçet Kemal Çağlar, Orhan Seyfi Orhon, Falih Rıfkı Atay, Rıfat Ilgaz, Sait Faik Abasıyanık, Baki Süha Edipoğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sabri Esat Siyavuşgil, Cahit Irgat, Feridun Fazıl Tülbentçi.
SANATÇILAR
Yıldırım Gürses, Kemal Sunal, Adnan Saygun, Cahide Sonku, Lale Oraloğlu, Selahattin Pınar, Hüseyin Peyda, Atıf Yılmaz, Alev Sezer, Neriman Köksal,  Safiye Ayla, Ayhan Işık, Sadri Alışık.
Tabii, bir de Çetin Bey...
Çetin Emeç.

Krematoryum ne oldu

ZİNCİRLİKUYU mezarlığı ile ilgili en çarpıcı bilgilerden birisi naaşın yakıldığı bir krematoryumla ilgiliydi. Buna göre, Türkiye’nin ilk ve son krematoryumu Zincirlikuyu’da kurulmuş, ancak talep olmayınca kaldırılmıştı.
Bu konuyu Mezarlıklar Müdürü Adem Avcı’ya sordum. Oradan çıkarılan yakma araçları nereye gönderilmişti merak ettim.
“Hayır böyle bir krematoryum hiçbir zaman kurulmadı. Zincirlikuyu açılırken, kararnameye krematoryum kurulabileceği de yazılmış. Ancak bu krematoryum hiçbir zaman kurulmamış.”
Evet, bir şehir efsanesi ile ilgili birinci elden bilgi bu...

Yazarın Tüm Yazıları