Selin Irmak Kaçmaz

Ebeveynler farkında olmadan bebeklerini ölüm riskiyle karşı karşıya bırakıyor!

27 Mart 2024
Bebeklik döneminde beklenmedik ölümleri önlemeyi ve bebek sağlığını geliştirmeyi amaçlayan bir İngiliz yardım kuruluşu olan The Lullaby Trust, ebeveynlerin farkında olmadan bebeklerini boğulma veya ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) tehlikesiyle karşı karşıya bırakabileceği uyarısında bulundu. Peki nasıl oluyor da ebeveynler bebeklerini boğulma ya da ABÖS tehlikesine maruz bırakabiliyor?

Bu sorunun cevabı 1000 ebeveynle yapılan bir anketin sonucunda gizli. İngiltere’de 1000 ebeveyn ile yapılan ankette, katılımcıların üçte ikisinden fazlası yani yüzde 67’si bebeklerinin salıncakta, yüzde 61’i ise ana kucağında uyumasına izin veriyor. Hatta yüzde 8'i bebeklerini gece boyunca uyumaları için eşyaların içinde bıraktıklarını itiraf etti.

Ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) görünüşte sağlıklı olan bir bebeğin ani, beklenmedik ve açıklanamayan ölümüdür. ABÖS her yıl ABD'de yaklaşık 3.400, İngiltere'de ise yaklaşık 200 bebeğin ölümüne neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 verilerine göre Türkiye’de ani bebek ölümü sendromu kaynaklı bebek ölümü 2015 yılında 82, 2016 yılında 421, 2017 yılında 364, 2018 yılında 338 ve 2019 yılında ise 168 olarak raporlanmıştır.

Ana kucağı ve ev tipi salıncaklar, uzun zamandır bebekleri rahatlatmak için kullanılan en popüler eşyalar arasında yer alıyor. Ancak yardım kuruluşundaki uzmanlar kanıtların, bebeği sert ve düz bir yüzey dışında herhangi bir yerde uyutmanın ABÖS riskini artırabileceğini gösterdiğini söyledi. Uzmanlara göre, bebeklerin eğimli veya oturur pozisyonda uyumalarına izin vermek, başlarının öne doğru eğilmesini kolaylaştırarak hassas solunum yollarının kısıtlanmasına neden oluyor.

DÜZ VE SERT BİR ZEMİNDE UYUMALILAR

Uzmanlar, bebeğin sırt üstü yatırılmasını ve yüzünün açık olmasını, gevşek çarşafların ve karyola kenarlarında yastıkların olmamasını öneriyor. SIDS konusunda farkındalık yaratmak için mücadele eden yardım kuruluşu, her 10 yeni ebeveynden yedisinin bebeklerinin ana kucağı içinde uyumasına izin verdiğini tespit etti.

Vakfın CEO’su Jenny Ward, “Bebekler en güvenli şekilde, karyola ya da Moses sepeti gibi düz ve sert bir uyku yüzeyinde sırt üstü uyumalılar. Bu sadece ABÖS riskini azaltmaya yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bebeğin hava yolunun açık ve temiz kalmasına da yardımcı olur” dedi ve ekledi:

“Bebeklerin uyumaları için tasarlanmamış yerlerde bile uyuyabildiklerini biliyoruz. Birçok ebeveyn, bebekleri uyanıkken ve gözetim altındayken ana kucağı ve salıncaklar gibi ürünleri faydalı bulmaktadır, ancak bunlar bebeklerin uyuması için uygun değildir.”

HER 10 ÖLÜMDEN 9’U İLK ALTI AYDA GERÇEKLEŞİYOR

Yazının Devamını Oku

Trenler evi oldu, her gün 1000 kilometre yol kat ediyor

26 Mart 2024
17 yaşındaki Lasse Stolley sabah uyandığında doğrudan birçok insanın yüzüne bakıyor. Her gün sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar insanların arasında. Hiçbir zaman yerinde durmuyor, daima hareket halinde. Çünkü Alman genç, trenlerde yaşıyor. Geceleri tren koltuklarında uyuyor, gündüzleri diğer yolcularla çevrili şekilde bilgisayar programcısı olarak çalışıyor ve tüm ülkeyi dolaşıyor. Günde yaklaşık 1000 kilometre yok kat ediyor. Üstelik tüm bunları yıllık sınırsız tren kartını kullanarak yapıyor.

“Trende yaşarken mahremiyet diye bir şey söz konusu değil. Bununla bir sorunum yok çünkü yaşadığım bu hayatın pek çok avantajı var” diyen Stolley şunları söyledi: “Çok fazla özgürlük alanım var. Her gün nereye gitmek istediğime karar verebiliyorum. Alplere mi, büyük bir şehre mi yoksa deniz kenarına mı… Tamamen esnek biriyim. Canım denize gitmek isterse, sabahları kuzeye giden trene biniyorum. Büyük şehrin koşuşturmacasını özlediğimde ise Berlin ya da Münih'e giden bir aktarma arıyorum. Ya da bir yürüyüş gezisi için ekspres trenle Alplere gidiyorum.”

RAYLAR ÜSTÜNDE 500 BİN KİLOMETRE

Stolley, sabahları uyandığında uygulama üzerinden tren bağlantılarına bakıyor, hava durumuna ve ruh haline göre nereye gideceğine karar veriyor. Çoğunlukla Rügen Adası’ndaki tatil beldelerinden biri olan Binz veya Almanya'nın en yüksek dağı Zugspitze gibi turistik bölgelere gitmeyi seven Stolley, “Sık sık kısa yürüyüşlere çıkıyorum çünkü egzersiz günlük hayatımın hemen hemen bir parçası. Berlin’e gittiğimde Duvar boyunca birkaç kilometre yürüyorum. Birkaç günde bir Frankfurt ve Münih'teyim” dedi.

17 yaşındaki genç şimdiye kadar Alman demiryolları üzerinden 500 bin kilometreden fazla yol kat etti. Bu, dünya etrafında yaklaşık 12 devire karşılık geliyor. 16 yaşındayken ebeveynlerinin Fockbek, Schleswig-Holstein'daki evini terk edip trende yaşamaya karar veren Stolley, bir YouTube belgeselinden esinlenerek tüm trenlerde ücretsiz seyahat imkânı sağlayan bir kart satın aldı. O zamandan beri trenlerle Almanya’da sınırsız seyahat ediyor ve hayatını bir blogda anlatıyor.

Trende yaşama kararını Stolley şu sözlerle anlattı: “16 yaşındayken bir trende yaşamaya karar verdim. Okul günlerimi geride bırakmıştım ve tüm dünya bana açıktı. Bu yüzden 2022 yazında seyahat tutkuma teslim olmaya, ailemin evini geride bırakmaya ve büyük bir maceraya atılmaya karar verdim.”

Peki ailesi Stolley’in yaşam tarzı hakkında ne düşünüyor? Ebeveynleri, reşit olmayan oğullarının trenler ile seyahat ederek yaşayacağı fikrine başlangıçta şüpheyle yaklaşmış ve tepki göstermiş. Genç adam ailesini ikna etmek için çok uğraşmış. Bu ikna sürecini tamamladıktan sonra, anne ve babası işin yasal yönünü kontrol etmiş ve kabul etmişler. Ardından oğullarına eşyalarının çoğunu satmasında yardımcı olmuşlar ve şimdi ise kararını tamamen destekliyorlar. Odasını boşalttıktan ve eşyalarını sattıktan sonra Stolley, 8 Ağustos 2022'de ilk yolculuğuna çıktı.

BİR SIRT ÇANTASIYLA YAŞIYOR

Yazının Devamını Oku

Henüz 22 yaşında ama 70 yaşında bir insanın beynine sahip

20 Mart 2024
İngiltere Norwich’te yaşayan Andre Yarham, yavaş konuşmaya ve yavaş hareket etmeye başladı. Durumu fark eden ailesi Andre’yi hemen doktora götürdü ve genç adama erken başlangıçlı demans teşhisi kondu.

47 yaşındaki anne Sam Fairbairn, Andre'nin sorulara sadece üç kelimelik cevaplar vermeye başladığını ve kendisiyle konuşulduğunda yüzünde boş bir ifade belirdiğini söyledi. Sam şimdi oğluna 24 saat bakıcılık yapıyor, yıkanmasına, yiyecek ve içeceklerini hazırlamasına ve kıyafetlerini seçmesine yardımcı oluyor.

NE OLDUĞUNU ANLADIĞINDAN BİLE EMİN DEĞİLİZ

Oğlunun demans hastası olduğunu öğrenmenin ‘yıkıcı bir darbe’ olduğunu ve bunun aile için gerçekten zor olduğunu söyledi, “Andre'nin kıyafetlerini ben seçiyorum, duşta ne yapacağını hatırlayamadığı için banyo yapmasına yardım ediyorum, yiyecek ve içeceklerini hazırlıyorum. Genellikle sabahları kendine yiyecek bir şeyler almak için markete giderdi ama şimdi gittiğinde neden orada olduğunu unutuyor. Neler olduğunu anladığından bile emin değiliz. Andre’nin şu anda nasıl hissettiğini söylemek çok zor” dedi.

Oğlunun tam zamanlı bakıcısı olmak için otobüs şoförlüğü işini bırakmak zorunda kaldığından da bahseden Sam Fairbairn şunları söyledi: “Erken başlangıçlı demanstan bahsedildiğinde insanların aklına otomatik olarak 40 yaş gibi genç biri geliyor ama bu hastalık her yaşta herkesi etkileyebilir. Andre ile olup biten her şeyi, özellikle de hastane randevularını konuştuk. Ancak söylediklerimizi tam olarak anlayıp anlamadığını gerçekten bilmiyoruz çünkü bize hiçbir geri bildirim vermiyor.”

YAVAŞ KONUŞMAYA VE HAREKET ETMEYE BAŞLADI

Sıkı bir güreş hayranı olan Andre, okulda rugby ve futbol oynayarak büyüdü. Arkadaşlarıyla konsol oyunları oynamaktan hoşlanıyordu. Ayrıca Norwich'teki lüks bir otomobil üretim firmasında çalışıyordu. Genç adamın hayatı ve tüm beklentileri, iş yerinde bir günü bile geçirmekte zorlanmaya başladığında değişti. İş yerinde çalışmakta zorlanmaya başlayan, günü geçirmek için çok mücadele vermeye başlayan Andre, altı ay sonra işten ayrıldı. Ancak sorunun ne olduğunu kimseye anlatamıyordu çünkü kendisi de bilmiyordu.

Kasım 2022’de Andre’nin işten ayrıldığı sıralarda annesi oğlunun konuşmasının yavaşlamaya başladığını fark etti. "Çocukken bile her zaman konuşkandı. O kadar konuşkandı ki ben ona genelde susmasını söylüyordum” diyen Sam oğlunun durumunu şöyle anlattı:

“Ama öyle bir noktaya geldi ki ona bir soru sorduğumuzda sadece üç ya da dört kelimelik bir cevap alıyorduk. Çok yavaş hareket ediyordu. Ondan bir şey yapmasını istediğimizde boş bir ifadeyle karşılaşıyorduk ve sanki ona bir soru sormamışız gibi çekip gidiyordu.”

Yazının Devamını Oku

Kirpik liftingi hakkında mutlaka bilmeniz gerekenler

15 Mart 2024
Kirpiklerin kıvrılması ve boyanması işlemi olan kirpik liftingi, uygulama sırasında kullanılan kimyasal maddenin gözle temas etmesi halinde bir güzellik uygulaması olmaktan çıkıp risk faktörü hâkline gelebiliyor.

Kirpik liftingi uygulamasına talep oldukça fazla ve her geçen gün artıyor. Göz hastalıkları uzmanları, kirpik uygulamaları sırasında kullanılan kimyasal maddelerin göze temas etmesi sonucu kendilerine başvuran hasta sayısının sanılandan çok daha fazla olduğunu söylüyorlar. Eğer dikkat edilmez ise kalıcı hasara dahi sebep olabilecek kirpik liftinginin tüm risklerini Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nesrin Tutaş Günaydın’a sordum.

1- Kirpik işlemlerinde kullanılan malzemelerin gözle teması nasıl riskler içeriyor?

Kirpik liftingi ve benzeri kozmetik uygulamaların popülerliği günümüzde gittikçe artıyor. Ancak bu işlemlerde kullanılan malzemelerin gözle teması ya da işlemin kendisi, cilt üzerindeki diğer bölgelere nazaran daha hassas olan göz dokusuna zarar verebiliyor ve gözde başta alerji olmak üzere, enfeksiyona, gözün saydam dokusu olan korneada çizilmeye ya da yara oluşmasına, kılcal damar çatlaması gibi durumlara yol açabiliyor.

2- Bu maddelerin göze teması sonrası gözde meydana gelebilecek semptomlar neler?

Kızarıklık ve tahriş: Göze temas eden kimyasallar, gözde kızarıklık, tahriş ve yanma hissine neden olabilir.

Gözde kaşıntı ve hassasiyet: Malzemelerin alerjik reaksiyonlara veya tahrişe yol açması sonucu gözde kaşıntı ve hassasiyet oluşabilir.

Gözde şişlik: Göz kapağı veya göz çevresindeki deri, alerjik reaksiyonlar veya tahriş nedeniyle şişebilir.

Bulanık görme:

Yazının Devamını Oku

‘Silah haline getirilmiş beceriksizlik’ terimini daha önce duydunuz mu? Çok sayıda çifti yakından ilgilendiriyor...

12 Mart 2024
Hemen herkes muhtemelen sosyal medyada silah haline getirilmiş beceriksizliği gösteren paylaşımlar görmüştür; bir kadın, kocası markette yanlış ürünleri almasın diye resimli bir alışveriş listesi yapıyor, başka bir kadın, kocası yürümeye yeni başlamış bebeklerine baktıktan sonra birbirine girmiş evine bakıyor, bir diğer kadın ise eşinden yemek masasını toplamasını istiyor ve adam boş bir tencereyi içine bile bakmadan buzdolabına koyuyor. Silah haline getirilmiş beceriksizlik, temel ev işleri, çocuk bakımı ve hatta yemek hazırlama söz konusu olduğunda kullanılabiliyor. Peki silah haline getirilmiş beceriksizlik tam olarak nedir?

Silah haline getirilmiş beceriksizlik, bir kişinin kasıtlı olarak görevleri kötü bir şekilde yerine getirdiği veya belirli görevleri tamamlamaktan acizmiş gibi davrandığı bir pasif-agresif davranış biçimidir. Bu manipülasyon taktiği genellikle sorumluluktan kaçınmak için kullanılıyor ve başkalarını görevi devralmaya ve yerine getirmeye zorluyor.

SENİN GİBİ YAPAMIYORUM AŞKIM!

Ruh sağlığı uzmanı ve psikoterapist Emily Mendez, silahlandırılmış beceriksizliğin çeşitli bağlamlarda ortaya çıkabildiğini söyledi ve ekledi:

“Örneğin, bir iş gezisinden eve yeni geldiğinizi ve evin darmadağın olduğunu düşünün. Eşinize dağınıklığın sebebini sorduğunuzda ise 'Temizlik konusunda iyi değilim, o yüzden senin yapabileceğini düşündüm' cevabı alırsınız. Ya da 'Bulaşık makinesini senin yaptığın gibi yerleştirmeyi bilmiyorum, o yüzden bulaşıkları lavaboda bıraktım' diyerek sizi pohpohlamaya çalışırlar."

İşte tüm bunların silah haline getirilmiş becerisizlik olduğunun altını çizen Mendez, “Bu, bir kişinin basit bir eylemi yapamıyormuş gibi davranması ve böylece birilerinin bunu onun yerine yapmasıdır” dedi.

'SİLAHLANDIRILMIŞ BECERİKSİZLİK' TERİMİ NEREDEN ÇIKTI?

Bu terim son yıllarda sosyal medyada viral hale gelmiş olsa da aslında onlarca yıldır var. Gazeteci Jared Sandberg 2007 yılında Wall Street Journal'da yayınlanan bir makalesinde bu olguyu ‘stratejik beceriksizlik’ olarak tanımlamıştı. 1986 yılında ise iş teorisyeni Chris Argyris, Harvard Business Review'da bunu ‘yetenekli beceriksizlik’ olarak tanımladığı bir makale yayınladı.

Bu terimler başlangıçta kurumsal dünyada işi geçiştirmek için beceriksizmiş gibi davranma eylemini tanımlıyordu. Ancak 2008 yılına gelindiğinde, stratejik beceriksizlik evdeki ve çocuk bakımındaki adil olmayan iş bölümlerini tanımlamak için de kullanılmaya başlandı. Terimler psikoloji ve sosyoloji alanlarında gelişmeye devam etti. 2021 yılında ise sosyal medyadaki popüler videolar sayesinde ‘silah haline getirilmiş beceriksizlik’ olarak viral hale geldi.

Yazının Devamını Oku

Kanser belirtilerini görmezden geldi, şimdi ise tedavi için çok geç... 'Önümüzdeki yıl öleceğim, bu benim suçum'

9 Mart 2024
ABD, Washington’da yaşayan 31 yaşındaki bir kadın, korktuğu için üç yıl boyunca semptomları görmezden geldi. Üç senenin sonunda son evre kolon kanseri konan kadın, “Üç yıldır kan kusuyorum. Kolonoskopi yaptırmaktan çok korktum ve şimdi son evre kolon kanseriyim. Önümüzdeki yıl içinde öleceğim. Bu benim suçum” dedi.

 

Teşhisini ailesi ile paylaşmayacağından bahseden genç kadın “Her şeyi berbat ettim ama şimdi bir karar vermem gerekiyor. Herhangi bir tedavi arayışına girmeyeceğim. Herhangi bir tedavi hayatımı kurtarmak yerine sadece uzatıyor. Ölümümle aileme yük olamam ve son yılımın olumlu geçmesini istiyorum. Son günlerimde bakımevinde olmak istemiyorum. Aileme teşhisten bahsetmeyeceğim çünkü acılarının uzamasını istemiyorum. Onların iyiliği için merhametli davranıyorum. Bana yardım edemezler, neden onlara acı çektireyim?” ifadelerine yer verdi ve ekledi:

Sadece 31 yaşındayım ve hayatımda daha fazlasını yapamadığım için üzgünüm. Hayallerimin peşinden hiç gitmedim, bu hayatta başarısız oldum. Umarım bundan sonra kendimi affettirebileceğim başka bir yaşam vardır.”

KOLON KANSERİ 2030 YILINA KADAR 20-34 YAŞ ARASINDA YÜZDE 90 ARTACAK

31 yaşındaki genç kadın her yıl kolon kanseri teşhisi konulan binlerce gençten biri. Gençler arasında kolon kanserleri gizemli bir şekilde artıyor. Son yıllarda genel anlamda hastalık riski düşük olan genç yetişkinlerde kolon kanseri vakalarının artması doktorları da şaşırtıyor.

Uzmanlar bu artışın arkasında ne olduğundan emin değiller ve modern diyetlerin, antibiyotiklerin ya da mantar enfeksiyonlarının rol oynayıp oynamadığını araştırıyorlar. Buna ek olarak, genç insanların hastalığa yakalandığından genellikle şüphelenilmediği için gecikmiş teşhis ve tedavinin de ölümlere katkıda bulunuyor olabileceği düşünülüyor.

1990'larda kolorektal kanser vakalarının sadece yüzde 11'i 55 yaşından genç insanlar arasındaydı. Ancak 2021'deki son verilere göre, vakalar iki kattan fazla arttı ve bu yaş grubundaki insanlar artık tüm teşhislerin beşte birini oluşturuyor. JAMA Surgery dergisinde yer alan bir araştırmanın rakamları, kolon kanserinin 2030 yılına kadar 20 ila 34 yaş arasındaki kişilerde yüzde 90 oranında artmasının beklendiğini gösteriyor.

                                                                       

Yazının Devamını Oku

Ebeveynler çocukları ile arkadaş olmalı mı?

6 Mart 2024
Kimi aileler çocukları ile arkadaş olmayı tercih ederken kimileri daha mesafeli bir iletişimi benimsiyor. Peki hangisi doğru ya da bu konuda tek bir doğru var mı?

ARKADAŞ ARKADAŞTIR, EBEVEYN DE EBEVEYN Aynur T. (51)

Ben çocuğumla arkadaş olmayı hiç tercih etmedim. Çünkü bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Ben onun annesiyim, eşim ise babası. Hayatta pek çok arkadaşları olacak, onlarla dertleşecek, eğlenecekler. Ama sadece bir tane anne ve babası olacak. Nasıl ki arkadaşıyla anne ya da babası gibi iletişim kuramaz, ebeveynleriyle de arkadaş ilişkisi olmamalı. Bu elbette bizden bir şeyler saklaması gerektiği anlamına gelmiyor. Sadece arkadaşları ile paylaşabildiği detayları bizimle paylaşmasını doğru bulmuyorum. Arada bir sınır olmalı. Bana göre arkadaş arkadaştır, ebeveyn de ebeveyn. İki kavram birbirine karıştırılmamalı.

ARKADAŞ OLMAK DEMEK SINIRLARI KALDIRMAK DEMEK DEĞİL Kİ… Oğuz F. (43)

Benim beş yaşında bir oğlum var. Ben baba olduğumda 38 yaşındaydım. Eşim ise doğum yaptığında 33 yaşındaydı. Evleneli dört sene olmuştu ve çocuk fikrine ancak dört yılda tam anlamıyla ikna olmuştuk. Çünkü çocuk yetiştirmenin ne kadar hassas bir süreç olduğunun farkındaydık. İkimizin de bu konudaki fikri aynıydı; çocuğumuz bizden korkmamalı, hiçbir şeyi saklama gereği duymamalıydı. Onun hayatında önemli ne varsa bilmeli, yanında olmalıydık. Çünkü öbür türlüsü ebeveynlik değil, anne baba ile iletişim kuramamaktı bize göre. Ben çocukluğumda da gençliğimde de ne annemle ne de babamla bir şey paylaşamadım. Evlendim, 43 yaşıma geldim durum değişmedi. Onlara göre anne babadan arkadaş olmazdı, çocuklar biraz korkmalı, çekinmeliydi ki saygısızlık etmesin. Ama saygının korkuyla bir ilgisi yok ki.

Çocuklara saygıyı, onlara saygı göstererek öğretebiliriz ancak. Saygı sadece yaşı büyüklere gösterilen bir şey değil, olamaz. Eğer bu çocukla arkadaş olmak ise evet biz oğlumuz ile arkadaşız. Ama aynı zamanda ebeveyniz de. Onun başına bir şey geldiğinde, üzüldüğünde, sevindiğinde, yardıma ihtiyaç duyduğunda, âşık olduğunda, kalbi kırıldığında geleceği ilk insanlar anne ve babası olarak bizler olmalıyız. Ebeveynlikte arkadaş olma kavramı demek sınırların ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Elbette arkadaşlarıyla paylaşmak isteyip bize anlatmak istemeyeceği şeyler de olacak, olmalı. Bu da çok normal. Ama anlatmak istediğim şey şu; kendi istediği için anne-babasıyla paylaşmıyorsa sorun yok. Eğer bizden çekiniyor da paylaşmıyor ise orada bir sorun var demektir.

‘ARKADAŞ GİBİ’ DAVRANIYORMUŞ, SONRADAN ÖĞRENDİK Buse Ö. (31)

Annem ablam ve benimle hep arkadaş olduğunu, ona her şeyimizi anlatabileceğimizi söylerdi. Biz de aşık olduğumuzda, üzüldüğümüzde, bir arkadaşımızla tartıştığımızda ya da başımıza ne gelirse ilk anneme anlatırdık. Bir dönem ablamın sevgilisi oldu ve anneme söyledi. Annem her zamanki tavrı ile sakince dinledi. Birkaç ay böyle devam etti. Hiçbir şey sormuyor, ablamın anlatmasını bekliyordu. Ablam ise olağandışı bir şey olmadığı için anneme ilişkisiyle ilgili bir bilgi vermiyordu. Sonuçta adını sanını biliyordu. Eğer erkek arkadaşı ile görüşecekse onun da bilgisini verirdi. Ama sanırım annem daha fazlasını öğrenmek istiyordu çünkü bir gün onu ablamın çantasını kurcalarken buldum. Ne yaptığını sorduğumda yakalandığı için çok utandı ve beni geçiştirmek için ilaç aradığını söyledi.

Yazının Devamını Oku

Tam 34 yıl boyunca doktorlar bile ona inanmadı, en sonunda tedavisi olmayan bir hastalık teşhisi kondu

5 Mart 2024
Doktorları 34 yıldır kronik ağrı ve yorgunluğunun sebebinin ‘kafasının içinde’ olduğunu söylediler. Fakat gerçek bambaşkaydı: Phillippa Lee’yi tekerlekli sandalyeye mahkûm eden genetik bir rahatsızlığı olduğu ortaya çıktı.

“Otuz dört yıl. Bu süre boyunca çeşitli doktorlara gidip geldim ve uyluklarımdan geçen acı verici 'elektrik akımları', bacaklarımdaki kas güçsüzlüğü, işitme kaybı, sürekli yorgunluk ve ağrı dahil sayısız semptomlarım düzenli olarak önemsizleştirildi veya göz ardı edildi” diyen Lee’de zaman geçtikçe dışarı dahi çıkmak istemeyecek kadar kötüleşen irritabl bağırsak sendromu da gelişti.

Tüm bunlara rağmen doktorlar, Lee’nin yaşadığı gerçek dışı semptomların anksiyete ve depresyondan kaynaklandığını, hatta tüm bunları ‘hayal ettiği’ ya da abarttığını ima etti.

DOĞUM YAPINCA SEMPTOMLAR KÖTÜLEŞTİ, 28 YAŞINA GELDİĞİNDE İŞİTME CİHAZI KULLANMAYA BAŞLADI

“Gittiğim doktorlar bana ihtiyacım olan tek şeyin başımın rahatlatıcı bir şekilde okşanması olduğunu ima ediyordu. Hatta 30'lu yaşlarımın başındayken bir kadın doktor ‘Hiç büyümeyi düşündünüz mü?’ bile dedi” diyen Phillippa Lee ilk belirtileri ergenlik döneminde yaşamaya başladığını anlattı:

“Gençlik yıllarımda bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyordum, ancak 21 yaşında kızıma hamile kaldığımda belim, boynum ve bacaklarımda ciddi ağrılar olmaya başladı; bu ağrılar genellikle uykumu engelleyecek kadar kötüydü. Doğum yaptıktan sonra semptomlarım daha da kötüleşti. Ne zaman egzersiz yapsam şiddetli kas krampları geçiriyor, baygınlık hissediyor ya da grip benzeri semptomlar yaşıyordum.

Bir yazar olarak sürekli yorgun hissettiğim, kronik ağrılar ve beyin sisi yaşadığım için işim de kötü etkileniyordu. Henüz 30 yaşıma gelmemiş olmama rağmen işitme duyum zayıflıyordu. Bu da kendimi yalnız ve hüsrana uğramış hissetmeme neden oluyordu. 28 yaşıma geldiğimde işitme cihazına ihtiyacım vardı. Ama yine de her doktor randevusunda geçiştiriliyordum.”

'KENDİMİ SAHTEKÂR GİBİ HİSSETTİM, KEŞKE O DOKTORU İHBAR ETSEYDİM'

Lee, “2013 yılında, yağmur ormanlarında yapılacaklar listesinde yer alan bir yürüyüşe çıkmak üzere Hawaii'deydim. Orada çekilmiş bikinili bir fotoğrafımda sol baldırım sağ baldırıma kıyasla küçülmüş görünüyordu. Fotoğrafta fark ettikten sonra aile hekimim ile görüştüm. Bu kez o da endişeli görünüyordu. MR çektirmemi ve bir nöroloğa görünmemi istedi. Ben de dediklerini yaptım. Odasına girdiğimde nörolog masasının arkasında buyurgan bir şekilde oturuyordu, bir tıp öğrencisi de odanın arka tarafında geziniyordu” dedi ve ekledi:

Yazının Devamını Oku