Mağdurun yanında olmalıyız

Güncelleme Tarihi:

Mağdurun yanında olmalıyız
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 12, 2014 00:12

“HAYAT yakan tesadüf” haberinde, eşcinsel bir polisi dövüp cüzdanını alan, çıplak fotoğraflarını çeken, ikisi üniversite öğrencisi olan üç kişinin yakalanıp mahkûm olmalarının öyküsü anlatılıyordu.

Haberin Devamı

28 Nisan’da yayımlanan bu haberin başlığı ve olaya yaklaşımı, Mahmut Özkan adlı okuru çok kızdırmış. Özkan, üslubunu onaylamamakla birlikte, eleştirisini dikkate değer bulduğum bir mail gönderdi:
“Polis memurunu gaspeden ‘hükümlü’leri neredeyse masum birer melek ilan eden yazınız habercilik ilkenizin ürünü galiba. ‘Habersiz’ diye bahsederek hüküm giyen insanları mahkemenin yargılayamadığını mı iddia ediyorsunuz? Polisin cinsel tercihi sizi neden bu kadar ilgilendiriyor da saldırıyorsunuz?”
Haberin başlığında vurgulandığı gibi bir “tesadüf” var gerçekten olayda. Genç polis, cinsel kimliğinin açığa çıkmaması ve bir kez daha zarar görmemek için kendisine bu eziyeti yapanları şikâyet edememiş. Ama bu üç genç, içlerinden Olcay Tutal’ın benzer bir şiddete maruz bıraktığı bir eşcinselin şikâyeti üzerine yakalanmış; arama yapılırken evlerinde bulunan bir CD’de, eşcinsel polis M.Ç.’nin olay günü çekilen görüntüleri olduğu fark edilmiş. Cinsel kimliği açığa çıkan polis, meslekten atılmış. Başlıktaki “hayat yakan tesadüf” bu aslında. Dolayısıyla bu haberde polisin cinsel yönelimini yazmamak düşünülemezdi.
Fakat maalesef haberin başlığı, spot ve giriş bölümü okununca, o “tesadüf”ün eşcinsel polisle birlikte üç saldırganın da hayatını yaktığı anlamı çıkıyor. Zaten haber de üç saldırganın öyküsü üzerine kurulmuş. Halbuki doğrudan eşcinsel polis memurunun yaşadığı travmatik durum üzerinden bir haber girişi yapılsa ve haber de onun yaşadıkları üzerinden yazılsaydı, okurun “o saldırganların masum gösterildiği” eleştirisine haklılık kazandırılmamış olurdu. Kaldı ki, spotta “her şeyden habersiz” olarak nitelenen iki genç, arkadaşları Olcay Tutal ile birlikte genç polisi dövmüş, kimlik kartlarını gaspetmiş, çıplak görüntülerini çekmiş, tehdit etmişler. Dahası mahkeme üçüne de aynı cezayı vermiş. Şimdi bir gazeteci, o saldırganların ikisini masum gösterebilir mi? Sanırım hiçbir gazeteci böyle bir yetkiyi kendinde göremez.
Haberi yazan Eyüp Serbest ve İstanbul Haber Müdürü Celal Korkut ile görüştüm; haberin ilk haline de ulaştım. Meğer Serbest’in yazdığı haberin başlığı ve girişi genç polisin yaşadıkları ve onun mağduriyeti üzerine kurulmuş. Ne yazık ki editör, başlık ve haberin girişini üçüncü sayfaya koyarken epey farklılaştırmış. Oysa bir editörün, üzerinde bu kadar ciddi değişiklik yaptığı haberin son halini gönderip, muhabirin ya da şefinin görüşünü alması gerekirdi. Fakat sorun sadece haberin sunumunda değil. Haberin yazımında da problemler var. Bu üç saldırganın adlarının kodlanarak yazılması da korunmak istendikleri havasını güçlendiriyor. Hemen her haberde yargı sürecinde insanların adını açıkça yazarken bu haberde hüküm giymiş saldırganların isimlerini kodlamanın gerekçesi açıklanmaya muhtaç!
Haberin dili de sorunlu. “... soruşturma sonucu, gayriahlaki yaşantısı nedeniyle M.Ç. meslekten atıldı” diye yazılmış. Böylece eşcinsel ilişki, “gayriahlaki yaşantı” olarak nitelendirilmiş. Eşcinsellik, cinsel bir yönelim ve biz gazetecilerin bunu yargılamaya, ahlaksızlık olarak nitelendirmeye hakkı yok. O cümlede “nedeniyle” yerine “gerekçesiyle” denilse ya da bu cümle tırnak içine alınsa hem bu ifadenin Emniyet’e ait olduğu vurgulanmış olur hem de gazeteci olarak bu nitelendirmeyle aramıza mesafe koymuş olurduk.
Keşke bu haberin yanlışları, nadir görülen örnekler olsaydı. Ne yazık ki, Türkiye’de, polisiye haberlerde sık rastlanan temel bir gazetecilik yanlışı ile karşı karşıyayız. Gazeteci, suçluların değil, şiddet görenlerin, mağdurların yanında olmalı; onları korumalı. Her zaman, her koşulda, her haberde...

Haberin Devamı

Temizlik kadın işi!

Haberin Devamı

BÜLENT Çelik adlı erkek okurdan tepki geldiğinde e-gazetenin gece yayına konulduğu ilk saatlerdi. “Bu gazeteye kadınlardan (haklı olarak) çok tepki gelmiştir” diyordu mail’inde...
Merakla açıp baktım 3 Mayıs Cumartesi günü gazeteyle birlikte verilen “Bahar Temizliği” ekine. Dört sayfalık gazetede bir tek erkek fotoğrafı yoktu! Bunun karşılığında tam 17 kadın fotoğrafı kullanılmıştı; tümünde de kadınlar evi süpürüyor, bulaşık yıkıyor, cam siliyor, temizlik yapıyordu. Ev temizliği salt kadın işi olarak sunulmakla kalmıyor, ilk sayfanın altına konulan bir notla, kadınlar temizlik yapmanın “faydası” (!) konusunda ikna edilmeye çalışılıyordu:
“Yaptığınız aktivitelere bağlı olarak ev temizliği yaparken saatte 300 kalori yakabilir ve temizlik yaparak da güzel bir vücuda sahip olabilirsiniz.”
Elbette üzerinde “Bu bir ilan gazetesidir” notu bulunan bir eke, ilan verenlerin görüş ve beklentilerinin yansıması doğal. Ancak eğer içinde Kelebek yazarı Yonca Tokbaş’ın da yazısı varsa, böyle bir yayının Hürriyet’in yayın ilkelerine ve editoryal çizgisine aykırı olmaması gerekir.
Hürriyet, kadın haklarına, kadına yönelik şiddete ve temel olarak da kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığına karşı bir gazete. Halbuki bu ekte yapılan düpedüz kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığı. Kadının toplumsal rolünü, temizlik ve ev işlerine indirgeyip, erkekleri bu tür işlerden muaf tutuyor.
Ders kitaplarını inceleyen sosyolog Doç. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ders kitaplarında çizilen “kahvaltı masasında evin eşit bireyi olarak oturan anne” figürünün zaman içinde “sürekli turşu-reçel kuran hizmetkâr anneye dönüştüğünü” saptamıştı. Zamanla biraz düzelme olsa da ders kitaplarında kadın hâlâ bilgiyle, üretmekle ilgisi olmayan, ev işleri ve yemek yapmakla ömür tüketen, uysal bir figür.
Maalesef “Bahar Temizliği” eki de bu anlayışın uzantısı olmuştu. Fakat kadın okurlardan hiç tepki gelmedi. Bilemiyorum, ekin bu niteliği dikkatlerini çekti de yazmaya değer mi bulmadılar, yoksa fark etmediler mi? Eğer fark etmedilerse daha da üzücü bir durum bu...

Haberin Devamı

Okurdan kısa kısa

Süleyman İşcanlı: 28 Nisan’da, “Via Amerika” başlıklı yazıda “Türkiye’nin ilk Outlet’inin Via Port” olduğu iddia ediliyor. Normal bir yazı mı yoksa reklam mı bilemem. Ancak Torunlar Grubu’nun Antalya-Alanya yolu, Havaalanı kavşağında yaptığı Deepo Outlet, Via’dan en az beş yıl önce açıldı.
NOT: Evet, Deepo 2004 yılında açılmış; Via ise 2008’de faaliyete geçmiş.
Mehmet Çağlayan: 4 Mayıs’ta Hürriyet’in ilk sayfasında Afganistan’daki heyelanda 2700 kişinin çamur altında kalması haberi sadece iki sütundu. 2700 kişinin feci şekilde can vermesinin haber değeri sadece iki sütun mudur? Ve ilk sayfanın en büyük haberi İstanbul Fikirtepe’de bir vatandaşın evini kentsel dönüşüm için müteahhide vermeyip direnmesi haberi yanında bu kadar önemsiz midir? İnsan hayatından daha değerli bir şey olmayacağı inancıyla soruyorum.
Kemal Karaçalı: Yağmur Atacan’ın arabasını kurşunlayanın yakalanması haberini 7 Mayıs’ta “Kadın kız meselesi dedi ama” başlığıyla verdiniz. Ne demek “kadın kız meselesi”? Hem saldırganın saçma sapan savunmasını meşrulaştırıyor, hem de çağdışı kalmış bir tanımı canlandırıyorsunuz.
Mahmut Karakul: 9 Mayıs’ta Tansu Çiller haberinin başlığı, “Hırsızları adi suçlu”! Adi suçlu ne demek? Suçun adisi, kalitelisi mi olur? Öğretmek bana düşer mi bilmem ama benim bildiğim ona “adi” değil “adli suç” derler.
Erkan Erfidan: İnternette çıkan “Apandisiti patlayan kadın hastaneden kovuldu” gibi haberlerin daha iyi araştırılarak, daha dikkatli hazırlanması gerek. Biz doktorların şiddete maruz kalmasında etkenlerden biri de bu tür haberler.
Suphi Bediz: 6 Mayıs’taki haberinize göre, Stockholm’den havalanan THY uçağına bomba ihbarı yapılmış. Atatürk Havalimanı’na saat 04.55’te acil inen uçakta yapılan aramada ihbarın asılsız olduğu anlaşılmış. Tarifeye göre uçağın zaten 04.55’te Atatürk Havalimanı’na inmesi gerekiyordu. Bu inişin nesi acil ve zorunlu anlayamadım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!