Let It Be’nin çalkala haline bayıldım

Sevgili dostum Necati Özkan ‘Hoca mutlaka Vedat Sakman’ı dinlemen lazım. Biz Ankara’dan tanıyoruz. Dinlemezsen çok şey kaçırırsın’ dedi.‘Tamam sen yer ayırt, gidelim’ dedim. Geçen cumartesi gecesi Vedat Sakman’ın sahibi olduğu Chez Sakman’daydık. Nerede bu Chez Sakman diyorsunuz değil mi? Hemen söyleyeyim Chez Sakman Taksim Fransız Sokağı , Cezayir Çıkmazı’nda. Önce üst katta akşam yemeği yiyelim dedik. Küçük bir şarap dinletisi eşliğinde ‘iştah açıcı’ tarzı yiyeceklerimizi yedik. Yemeklerin lezzetinde sorun yok ama hizmet biraz sorunlu.Sanırım bizim yaşadığımız o geceye özgü bir sorundu . Bir kişi hem siparişi alıyor, hem mutfağa gidiyor yiyecekleri içecekleri hazırlıyor, hem de gelip servis yapıyordu. Hatta bir ara aynı kişi çıkıp gitar da çalacak sandım ama neyse ki o iş için başka biri varmış, daha fazla beklemekten kurtulduk. Aslında İtalyan işi aile lokantalarında bu şekilde bir hizmet anlayışı geçerlidir ama bu tür yerlerde servis aksamaz. Çünkü her şey önceden inceden inceye planlanır ve örgütlenir. Biz ne yaparız? Planlama ve örgütlemeyi bırakıp hataları eleman yığarak çözmeye çalışırız. Bu nedenle çoğu Türk lokantasında garsondan geçilmez. Bazılarında neredeyse bir masaya iki garson bile düştüğü görülür. Hani lokanta sahiplerinin imkanları olsa her masaya bir de helikopter verip havadan indirme de yapacaklar. Anlayacağınız Chez Sakman’da ‘beklemek’ bizi biraz yordu. Yiyeceğin-iceceğin keyfine varamadık. Gece 22.00 sularında bir alt kata, Sakman’ın sahne aldığı küçük ama sevimli bölüme indik. Merakla Vedat Sakman’ı ve orkestrası Artmosferi beklemeye başladık. O sırada yine sahnede birileri bir şey çalıp söylüyordu. Niye yalan söyleyeyim çok fazla dikkat etmedim. 23.00’e doğru Vedat Sakman sahne aldı. Keyfimiz müthiş yerine geldi. Sakman’ın bestesini yaptığı, sözlerini yazdığı, çok bilinen Zuhal Olcay, Leman Sam, Hümeyra şarkılarıyla kendimizden geçtik. Gençlerden oluşan, çok iyi müzik yapan bir orkestra kurmuş kendine. İki saat farklı yorumuyla bize gerçekten eşsiz bir gece yaşattı. Sevda şarkılarıyla duygulandırdı, çok da eğlendirdi. Sakman’ın ‘Let It Be’yi yorumlarken ‘Çalkala’ moduna geçip, tüm dinleyenleri kıvırmaya davet etmesini çok yaratıcı buldum. Özellikle sevgili Necati’nin bilmediğim bir yönünü keşfetmek bana ayrı bir zevk verdi. Niye güzide TV kanallarımızdan biri Necati Özkan’la yeni yılı kucaklamaz, anlamak mümkün değil. Onlar kucaklamazsa ben kucaklayacağım ona göre.Sevdiklerinizin, arkadaşlarınızın, dostlarınızın kıvırma potansiyellerini sınamak istiyorsanız Chez Sakman’da mutlaka bir gece geçirin, emin olun o gece unutamadığınız bir gece olacak. (0212 244 58 73) Not: Yer biraz küçük ve basık ama Vedat Sakman yorumuyla her şeyi unutturuyor. Zeynep Casalini ve Sinemİki albüm dinliyorum. Biri Zeynep Casalini’ye ait. Bir diğeri Sinem’e. Zeynep Casalini’nin albümü oldukça keyifli bir albüm olmuş. Şarkılar çok hareketli. Bayram havasına iyi gider. Yalnız dinlerken sürekli ‘Ben bu sesi bir yerden tanıyorum ama nerden duygusu’ hissedeceğinizi unutmayın. Bu duygu da Zeynep Casalini’nin aklına küpe olsun, şarkılarını seçerken, albümünün kapağını yaparken, şarkılarını yorumlarken var olan pop mirasından farklılaşmak zorunda olduğunu unutmamalı. Yoksa bir çırpıda tüketilir. Sinem’in albümüne gelince. Sinem’in gırtlaktan çıkardığı sesler beni çok rahatsız etti. Hiç şans veremiyorum. Tüm zamanların en başarılı Hababam’ı‘Hababam Sınıfı Merhaba’ ile başlayan ve ‘Hababam Sınıfı Askerde’ ile devam eden Hababam filmlerine sanırım ‘İkinci kuşak’ Hababam filmleri desek yeri. İkinci kuşağın ilk filmini Kartal Tibet yönetmişti. İlk filmi beğendiğimi ama daha iyi olabileceğini yazmıştım. İlk oyuncu kadrosunun aynen korunduğu ‘Hababam Sınıfı Askerde’nin yönetmeni ise Ertem Eğilmez’in oğlu Ferdi Eğilmez. Şimdi sıkı durun son söyleyeceğimi ilk baştan söylüyorum. Hababam Sınıfı Askerde bu türün tüm zamanlardaki en başarılı ve en komik örneği. Ferdi Eğilmez’i başarısı için tüm kalbimle kutluyorum. Filmde Deli Bedri (Mehmet Ali Erbil) bu kez Hababam’ı yaka paça kamyonlara bindirtiyor ve adam olmaları için askere gönderiyor. Tahmin edersiniz ki askerde Hababam adam olmamaya direniyor. İşin içine kadın binbaşı Hülya Avşar ve onun yönetimindeki kadınlardan oluşan bir birlik de sokulunca ortalık şenleniyor. Ferdi Eğilmez’in ilk başarısı senaryonun dramatik kurgusunda. Senaryonun dramatik kurgusu çok daha iyi. Konu içine yerleştirilen espriler çok daha ince, çok daha genç ve çok daha komik. İki üç sahnede az daha gülmekten katılıyordum. Örneğin, Deli Bedri’nin g-string giymiş, kıvırta kıvırta yürüdüğü sahnede gülmekten yerlere yattım. Eğilmez’in Şafak Sezer’i öne çıkarıp Mehmet Ali Erbil’in yanına başka güldürü unsurlarını da eklemesi çok yerinde olmuş. Mehmet Ali Erbil’in Deli Bedri tiplemesine zaten diyecek yok. Şafak Sezer’e de yer açılınca Hababam tadından yenmez olmuş. Hülya Avşar dahil tüm ana oyuncular kusursuz oynamışlar. Rahatsız eden, yapay kaçan hiçbir tarafları yok. Üç yan oyuncu hariç. Biri Dozer, biri Generalin Kızı, diğeri Woody Allen kılıklı doğuştan komik asker. Eğilmez sonraki filmlerde seçtiği yan oyuncuların da iyi oyunculuk vermesine dikkat etmeli.Ferdi Eğilmez’in diğer başarısı da ‘post prodüksiyon’ çalışmasında. Yeni Hababam’da kesinlikle görüntü, ses ve efekt kalitesi çok daha iyi. Eğilmez Sinefekt, Sinemaj, İmaj ve Zound firmalarıyla çalışarak izlemesi görsel açıdan da kaliteli bir film ortaya çıkarmış.Diyeceksiniz ki filmin beğenmediğin yanları yok mu? Var, olmaz olur mu. Senaryo çok daha komik olabilirmiş. Örneğin niye kışlayı çok tanımlayan ve komikliğin hasının yapılabileceği bir hamam sahnesi senaryoya eklenmemiş. En büyük eleştirim de final sahnesine. Hababam sınıfı filmlerinde ses eşlemesinin doğru yapıldığı bir ‘gösteri’ sahnesi bugüne kadar göremedim. Bu kadar iyi bir Hababam filmi çıkaran Ferdi Eğilmez de, Hababamlıların türkü söylediği, Rus askerlerinin taklidini yaptıkları sahnelerde ağız oynamasıyla sesi bir türlü eşleyememiş. Ne olur Hababam filmlerinde ‘gösteri’ sahnelerine çok özen gösterin. Bu sahneler bu türün en can alıcı sahneleri ve daha komik ve etkileyici olabilirler. Ne yazık ki Ferdi Eğilmez de bu sahnelerde sınıfta kaldı. Sevindiğim bir nokta Türk sinemasının pazarlamayı öğreniyor olması. Hababam Sınıfı Askerde çok doğru bir hedefe, çocuklara ve gençlere hitap ediyor. Gösterime girdiği tarih çok doğru seçilmiş. Nitekim Hababam’ın üç günde 400 bin izleyici barajını geçmesi gösterim zamanlamasının ne kadar doğru olduğunun bir göstergesi. ‘Küfürlü konuşma’ kolaycılığına kaçmadan gençleri ve çocukları eğlendiren bir film yaptığı için Ferdi Eğilmez’e tüm anne babalar ne kadar teşekkür etse az. Bu film Ferdi Eğilmez’in çok daha iyi, çok daha komik Hababam filmleri çekebileceğinin kanıtı. Eğer Eğilmez gençlerden oluşan bir senaryo grubu ile çalışmaya devam eder, hatta fokus grup çalışmalarıyla komik sahneleri test ederse Hababam Sınıfı filmleri para basan makinelere döner, bu kazanımdan da önce Türk sineması kazançlı çıkar. Hiç aklınızdan çıkarmayın, gençleri ve çocukları kazanmanın tek yolu var: Güldürmek. Ferdi Eğilmez güldürüyor. Bu çok iyi bir şey.CUMA TAKINTISIHürriyet okuru ol, Emin Çölaşan’ın gazetecilik yaşamındaki bilinmeyenleri merak etme! Bu mümkün mü? Değil. O halde ne yapıyorsunuz, hemen en yakın kitapçıya gidiyor ve Emin Çölaşan’ın Doğan Kitap’tan yeni çıkan Şu Benim Gazetecilik isimli kitabını alıyorsunuz. Önümüzde daha cumartesi-pazar var, yani bayram tatili bitmedi, hemen kitaba yumuluyor, Çölaşan’ın gazetecilik denizinde, onun yelkeniyle küçük ama şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Özetle, önümüzdeki iki gün Çölaşan’ın yeni kitabına takıyoruz. Kısa sürede, kolayca okunuyor. Zevkli ve keyifli bir bayram tatili diliyorum. Cuma AlıntısıDoğru olduğunu kalben hissettiğiniz şeyi yapınız. Çünkü ne yapsanız tenkit edileceksiniz; yapsanız da lanetlerler, yapmasanız da!’ (Elenor Roosvelt)
Yazarın Tüm Yazıları