Kötüler iz bırakır

"SİNEMA tarihinin en kötü karakteri seçildi" haberini (Hürriyet, Çarşamba, 20 Eylül 2006) okurken, birden şöyle düşündüm:

İnsanların belleğinde kötüler iz bırakıyor.

Acaba sitede, "Sinema Tarihinin En İyi Karakteri" sorulsaydı, bu kadar katılım olur muydu, asla.

Çünkü insanoğlunun, kötü yanı daha ağır mı basıyor? Ya da kötülükler unutulmuyor, iyilikler silinip gidiyor mu?

Listeye baktığımda, en kötü seçiminde Batı ile bizim aramızdaki bir farka dikkat ettim.

Fark bireysellikte. Seçimde iki kavram karışmış, kötülük ve zalimlik.

Yabancı filmlerden seçilenler, kötülüğü temsil edenler, bizim tanıdığımız kahramanlar, belli bir filmdeki rolleriyle bu soruşturmada yer alıyorlar.

Türk kötülerine gelince...

İki ad var: Nuri Alço (tüm filmleri), Erol Taş (tüm filmleri).

Türk sineması için yanıtını bulamadığım dağınık sorular kafamı karıştırdı.

Ne mi?

* * *

DEMEK Kİ
seyircinin belleğinde iki addan belli bir film kalmamış. Şu filmdeki kötü adam rolü unutulmaz, diyemiyoruz. Diyemediğimiz sürece, bizdeki bireysellik kavramının gerçekleşmediği yargısına varabiliriz.

Acaba Türk sineması, sıradan, akılda kalmayacak, iz bırakmayacak káğıttan kötü adamlar mı yaratıyor, daha doğrusu karakter yaratamıyor mu?

Kötü adamlar inandırıcı değil mi?

"Tüm filmleri" tanımı da bana bazı kişilerin müzik konusundaki soruya verdikleri yanıtı hatırlattı.

"Hangi tür müziği seversiniz" diye sorduğunuzda, "İyi olan hepsini" cevabını alırsınız. Bu yanıt üç garipliği de bir arada taşıyor.

Hiç müzik dinlemiyor, çok kötü müzikler dinlediği için itiraftan çekiniyor, ya da gerçekten ne çalınırsa, ne söylenirse, seçmeden dinliyor.

Polisiye romanlardan hatırladığımız, kurbanlardan çok canilerdir.

İyi tiplerin kaçını biliyoruz?

Bu soruşturmanın sinemadan edebiyata geçirilmesini bekliyorum.

Türk ve dünya edebiyatındaki kötülerin de bir listesi çıkarılsa... Bir tür edebiyat yarışması sayılabilir.

Kötülük üzerine ne okudum sorusu, sizin bu seçime bakış açınızı, yaklaşımınızı belirleyecektir.

Sanırım bu listeyi hazırlayacaklar mutlaka Georges Bataille’ın Edebiyat ve Kötülük’ünü okumalıdırlar.

Çünkü Bataille, "Edebiyatın masum olmadığını, suçlu olduğunu öne sürüyor".

Edebiyatı kötülükten ayırmayan sekiz yazarı anlatıyor bize; Bronte’yi, Baudelaire’i, Michelet’yi, Blake’i, Sade’ı, Proust’u, Kafka’yı ve Genet’yi.

* * *

SIRADAN
kötülük kavramı, en kötüyü seçme dürtüsü aslında, bilincimizin, ruhumuzun derinindeki kara kutudan sızar.

Bence herkesin bir Pandora’nın Kutusu vardır.

Kimimiz bunu teşhir etmeden duramayız, kimimiz de en gizli, açılmaz bir çekmecede saklarız.
Yazarın Tüm Yazıları