Komutanlarla Tunceli Cemevi'nde

TUNCELİ

ELİNDE oklava benzeri sopa bulunan pos bıyıklı kişi, sağ elini kalbinin üzerine koyup başını hafifçe eğerek bizi karşılıyor.

İkinci kattaki geniş salona giriyoruz.

Kadınlar, erkekler, çocuklar duvar çevresine sıralanmışlar.

Kapının tam karşısında, minderlerle seki haline getirilmiş uzun postta, pos bıyıklı iki kişi ve bir genç oturuyor.

Önlerinde de iki saz.

Hacıbektaş Veli üzerine bilimsel çalışmalar yapan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Alemdar Yalçın, bu kişileri tanımlıyor:

‘‘Sağda, pir makamında oturan Mahmut Dede. Solda mürşit makamında oturan Uzun Mehmet Dede. Genç olan zakir; deyişleri sazla çalıp söyleyecek.

Bizi karşılayan faraşçıydı, diğeri gözcü, ortada duran da meydancı..’’

ALLAH ZEVAL VERMESİN

Selam verip biz de duvarın köşesindeki minderlere ilişiyoruz.

Yeniçeri bıyıklı iki dede gelip yanımıza oturuyor.

Biri salonu gözüyle tararken, hizamızda sıralanmış kısa saç kesimli erkek gruba odaklanıp kalıyor.

Kolunu dirsek hizasından kaldırıp uzun bıyıklarını sıvazlarken, o kişileri salonda görmüş olmanın sevincini yanındaki dedeyle paylaşıyor:

‘‘Bak komutanlarımız da gelmiş, sağolsunlar. Allah zeval vermesin.’’

Merak edip, işaret ettiği kişilerin kim olduğunu soruyoruz.

Göğsünü hafiçe ileri doğru itip şöyle diyor:

‘‘Genelkurmay Kurmay Başkanımız ve emrindeki komutanları...’’

Doğan Haber Ajansı muhabiri arkadaşımız Ferit Demir düzeltiyor:

‘‘4. Komando Tugayı Kurmay Başkanımız Yarbay Fatih Musa Çınar. Yanındakinin biri binbaşı, diğerleri yüzbaşı.’’

VALİ DE CEMDE

Bu sırada Tunceli Valisi Mustafa Erkal ve eşi Gülhan Erkal kapıda görünüyor. Alçakgönüllü bir tavırla kenara geçip oturuyorlar.

Bakıyorum, salonun yarısını biz doldurmuşuz.

Biz derken; Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün düzenlediği Yerel Medya semineri dolayısıyla Tunceli'de bulunan gazeteciler, üniversite öğretim üyeleri ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü bürokratları.

Pir makamındaki Mahmut Dede, şu cümlelerle söze giriyor:

‘‘Cemimiz başlayacak. Eğer aramızda küskünler ve dargılar varsa cem başlamaz. Küskünlüğünü, dargınlığını gizleyenler bir daha ceme alınmaz, koyunu koyunumuza, sütü sütümüze katıştırılmaz. Varsa çıksın söylesin.’’

DARGIN, KÜSKÜN VAR MI?

Hepimiz birbirimize bakıyoruz. Faraşçı ve meydancı çevreyi tarıyor, bir kez de onlar çağrı yapıyor... Kimse çıkmıyor.

Mahmut Dede, Bektaşi-Alevi deyişleri ‘‘Gülbang’’larla ceme başlıyor.

Ardından çırağa geliyor ve üzerindeki üç mum törenle yakılıyor.

Mahmut Dede, ‘‘İşte yıllardır üzerinde yalan koparılan mum olayı budur’’ diye açıklama getiriyor...

Gülbanglar ve Kuran'dan ayetleri saz çalarak Türkçe söylüyor.

Ağzından çıkan her ‘‘Allah, Muhammed Mustafa, Ali, Hüseyin, Hasan’’ kelimesinden sonra salondan ‘‘Allah, Allah’’ sesleri yükseliyor.

Zakirin başlangıçtaki sinirli hali geçiyor, sazı eline alıp yanık sesiyle ‘‘turnalar’’ deyişine başlayınca salondakiler coşuyor.

Önce ihtiyarlar, ardından gençler semah dönmeye başlıyor.

Süpürgecinin duaları toplaması ve ‘‘lokma’’ dağıtımıyla cem son buluyor.

Dışarı çıkarken vali ve komutanlar salondakilerle sarılıp vedalaşıyor.

Yaşlılar ise onların sırtlarını sıvazlayıp, arkalarından dualar ediyor.

Tunceli'de iki yıla yakın zamandır tek olay olmamış.

Şehir içindeki polis kontrolleri kaldırılmış.

93 bin olan nüfusunun 40 bini asker, polis ve kamu görevlilerinden oluşan kentte, toplumsal barış yerleşmeye başlanmış.

Yöre halkının değerleriyle bütünleşilmesi, huzuru ve sükûneti de getirmiş.
Yazarın Tüm Yazıları