Komşu müziği

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ev tavanı mı, ciğer zarı mı belli değil tepemdeki her bir şeyi streo yayından izliyorum, kadın akşam yedi sularında dönüyor, kapıyı içeriden tekrar kilitliyor, tuvalet sifonunu çekiyor, hemen her zaman başka kadınların bıraktığı mesajları telesekreterden dinler dinlemez de piyano başına oturuyor.

Zaman kuş misali geçiyor, işte yeni eve taşınalı dört ay bitti. İyi kötü de yerleştim sayılır. Fakat zerre kadar ısınamadım. Eskisi gözümde tütüyor.

Burada kendimi misafir, daha doğrusu sığıntı gibi hissediyorum.

Ne alışkanlık edinebildim, ne de gerçek anlamda şahsi damga vurabildim.

Sanki büyükçene bir otel odasının madeni kişisizliğinde yaşıyorum...

* * *

Üstelik bu dairenin müthiş bir kusuru var ki çıldırmamak işten değil.

Müteahhidin hırsızlığından mıdır, yoksa kullanılan malzemenin entipüflüğünden midir nedir bilemiyorum, ses mahremiyeti hak getire !

Yukarıda iğne düşse tavanımda, sağ bitişikte çorap giyilse salonumda, sol komşuda radyo mırıldansa odamda yankılanıyor.

Çekilen sifon, açılan duş, çıkılan asansör, çalınan zil de cabası.

Cümbür cemaat ve maaile yuvarlanıp gidiyormuşuz gibi...

Benim gibi ne kimseye milim bulaşan, ne de, velev ki pasif biçimde olsun, kimsenin bana bulaşmasına izin veren bir şahıs açısından durum çok vahim.

* * *

Ben diğerlerini duyuyorsam tabii ki diğerleri de beni duyuyordur.

Dolayısıyla, artık diken üstünde yaşıyorum.

Müzik mi dinleyeceğim, şu sıralar Axelle Red'e merak salmışım kimi ne ilgilendirir, hoparlörleri tamamen kapatıp sırf kulaklıkları kullanıyorum.

Canım patlıcan tavanın yanında sarmısaklı yoğurt mu çekti, mide zevklerimi ifşa etmek niyetinde değilim, havanı beze sarıp bin bir itinayla dövüyorum.

Hatta ayıptır söylemesi, tuvalete gittiğimde, aşağıdaki komşu yanlış bir prostat teşhisi koyar diye çişimi bile korka korka yapıyorum.

Refakatçi aşklarını ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim !

Böyle giderse ya garsonyer tutacağım ya da manastıra papaz yazılacağım.

* * *

Üstelik, bütün bu mahremiyet kaygılarının ötesinde ben konsantrasyon açısından da sessizliğe çok düşkünümdür.

Tamam şehirlerin dışında asla yaşayamayacak birisi olarak otomobillerin korna ve insanların hayhuy bağırtılarına mutlak ihtiyacım var ama, bunların etrafımda olduğunu ve onlara hemen ulaşabileceğimi bilmeli, fakat istediğim anda kendimi derhal tecrit edebilmek lüksünü ve marjını koruyabilmeliyim.

Nitekim, yazı yazarken hiç bir şey duymamam gerektiğinden kulaklarıma daima özel tıkaçlar yerleştiririm. Ha keza, ciddi şeyler okurken de...

Ama plastik köpükten bir tampon işte, bir müddet sonra baş ağrısı yapıyor.

Gece gündüz ve üstelik kendi evimde deli danalar gibi dolanacak değilim.

Bilgisayar başından veya bilgiçlik cildinden kalktığımda çıkartıp atıyorum.

Atıyorum, atıyorum da bu sefer piyano dinlemek zorunda kalıyorum...

* * *

Dediğim gibi karakterim böyle ben kimseyle, hele hele apartman ahalisiyle öyle kolayından yüz göz olmam ve kibar ama mesafeli bir selamlaşma fazlasıyla yeter, bu yüzden yukarıdaki komşu hakkında çok kısıtlı bilgiye sahibim.

İlk taşındığımda mutfak tavanında sızıntı vardı ve uyarmak için çıktığımda bir defa o zaman gördüm, başka ses duymadığıma göre de her halde tek başına ikamet ediyordur, üst katta yaşını başını almış akça pakça bir hatun yaşıyor.

Anlattım, ev tavanı mı, ciğer zarı mı belli değil tepemdeki her bir şeyi streo yayından izliyorum, kadın akşam yedi sularında dönüyor, kapıyı içeriden tekrar kilitliyor, tuvalet sifonunu çekiyor, hemen her zaman başka kadınların bıraktığı mesajları telesekreterden dinler dinlemez de piyano başına oturuyor.

Sakın, ‘iyi, bedavadan konser’ veya ‘şükret, azılı çocuk tepinmesi yok’ türü bir yorum cümlesi getirmeyin, maazallah bütün cinlerim başıma üşüşür !

Klavye paralıyor diye hatunun piyanist olduğunu söyleyen kim ?

Ellisinden sonra kendisinde Rubinstein parmakları mı keşfetti nedir, ilk üç ay boyunca Claude Debussy'nin ‘Bergama Süiti’ni tıngırdatmaya çalıştı.

Her akşam saat yedi, yukarıda kilit, helada sifon, telesekreterde anons ve hayda, ‘Suit’in ilk ‘Prelüd’ünde fos notalar benim tavan sıvalarını döküyor.

Oynatacağım. Radyoyu, televizyonu açıyorum fakat kulağım yine orada.

‘Prelüd’ icrasını biraz hakkıyla öğrenip ‘Menuet’e dahi geçemedi ki modern Fransızlardan Şopen'e tornistan fikri nasıl zuhur etti anlayabilmiş değilim, şu sıralar ‘Valsler’le meşgulüz !.. Son bir aydır onlarla ‘el yapıyoruz’ !..

Eli kırılasıca, hadi musiki iğfalinde hürsün diyelim, peki ne hakla benim kulağımın ırzına geçiyorsun ? Hangi selahiyetle mahremime tecavüz ediyorsun ?

Şeytan hışımla yukarı fırla, kapıyı tekmele, klavyeyi hepten sök ve öyle çalınmaz böyle çalınır diyerek tuşları hatun kişiye teker teker yuttur diyor.

* * *

Yapacağım, yapacağım...

Kendime duvarları ses geçirmez ve mahremine tecavüz edilmez yeni bir daire bulayım, burayı terketmeden önce yukarıdaki kadına allahaısmarladık diyeceğim.

Debussy ‘Prelüd’ünün ve Şopen ‘Vals’inin partisyonunu çiğ çiğ yedireceğim.

Komşu hatırından bana ne, şöyle başımı sokacak yeni yer bulayım da...

Yazarın Tüm Yazıları