Köfteci

Küreselleşme, ‘Amerikan rüyası’, ketçaplı kıyma, yumuşak francala, aseptize tezgah falan iyi, hoş, güzel de, belki alışılmış damak tadı ve belki ‘dönekliğe’ rağmen bilinçaltı şartlanma, hamburger bana göre değil.Malumunuz, dünyanın en meşhur alafranga köftecisi seksen dokuz yaşında vefat etti. Tahmin ederim ki kimi kastettiğimi anladınız. Hani şu 1940 yılında kardeşi Maurice'yle birlikte Kaliforniya'da ilk hamburgerci dükkanını açarak ‘fast food’ denilen hızlı tıkınma yöntemini icad eden ama gözü pek parada olmadığı için de kasası gayet tıkırında işleyen firmayı ellili yıllar ortasında ‘milk shake’ ismi verilen o ‘çalkala süt’ makinası tamircilerinden birisine satan Richard McDonald's'ı kastediyorum.Bu ünlü Yeni Dünya köftecilerinden şimdi 111 ülkede tam 23 bin adet var.Çin'den Maçin'e ve Patagonya'dan Çemişgezek'e, sarıya boyalı ‘M’ amblemi yine o pek meşhur soda şişesiyle birlikte hem küreselleşmenin öncü alamet-i farikası addediliyor, hem de ‘Amerikan rüyası’nın simgesi olarak algılanıyor.Her kim ki ketçaplı sandviçten ısırıyor, o biraz dünya vatandaşı oluyor.İşte söz konusu McDonald's'ın kurucusu vefat etti. Toprağı bol olsun...* * *EFENDİM biliyorsunuz, şükür artık yirmi seneye yakın bir süredir alnımda medar-ı iftihar olarak taşıdığım ‘dönek’ sıfatından dolayı bendeniz ne küreselleşmeye beddua savuruyorum, ne ‘Amerikan rüyası’na garezim var, ne de hamburgerlere karşı özel bir hasmanelik besliyorum.Tersine, belirli noktalarda eleştirsem bile ‘global köy’ hedefi bana göre insanlık ütopyasında önemli bir aşama oluşturuyor. Dolayısıyla, McDonald's olgusunu salt damak tadlarının standartlaşması olarak değil, aynı zamanda ve özellikle de diğer taamların yaygınlaşması oranında, halkları ve gustoları birbirlerine harmanlayan sosyolojik faktörlerin genel yelpazesi çerçevesinde değerlendiriyorum.‘Amerikan rüyası’ ise modern efsanelere sonsuz bir zenginlik katıyor. Andy Warhol fırçasıyla resmedilmiş ‘pop art’ bir sandviç imajı veya James Dean otomobilinden ısmarlanmış ‘drive in’ bir tepsi muhteviyatı, bunlar hayatımızın estetik ve kültürel boyutlarını yeni düşlerle genişletiyor.Ama ne var ki ben yine de bir türlü hamburger yiyemiyorum.* * *KUŞKUSUZ, eğer açlıktan imanım gevremişse ve ortalıkta da başka bir şey gözükmüyorsa sarı ‘M’den alamet-i farika taşıyan ve strerilize edilmiş bir hastane laboratuvarını andıran tezgah önünde kıymalı ekmek istediğim oluyor.Üstelik, analarının eşref saatine rastlar da sevgili oğullarıma ayda yılda bir ve o da yalnız tek bir hafta sonu için kavuşabilirsem, cumartesi öğlenleri soluğu derhal McDonald's'da alıyoruz.Artık yavaş yavaş delikanlı çağa gelmelerine ve adam gibi bir lokantada hünkar beğendi çatallayacak ölçüde yontulmalarına rağmen sinemaya gitmeden önce mutlaka orada tıkınmak istiyorlar.Babayım ve boynum kıldan ince, adını sanını bilmediğim alengirli soslarla bezenmiş etli francalaları masaya yığıyorlar. Bin bir iştahla mideye gümbürdetiyorlar. Sonra tekrar sıraya girip tekrar geyiriyorlar.O sırada ben diyet cins sıvı içerek çocuklarıma ve etrafa bakıyorum. Daha atmışlı yılların en başında Beyoğlu'nda bizim usul hamburger yapan ‘Atlantik Büfe’yi düşünüyorum. Amerikan marka dükkan 1989 Budapeşte'sinde ilk açıldığı gün Tuna şehri ahalisinin oraya nasıl üşüştüğünü hatırlıyorum.Ama McDonald's'ın modern efsanesinde modern bir baba olmaya çalışsam dahi kendim bir şey yemiyorum. Bekliyorum ki sinema çıkışında köfteciye gidelim.Çünkü ben köfteciyim... * * *N'APİM, öyleyim ! Küreselleşme, ‘Amerikan rüyası’, ketçaplı kıyma, yumuşak francala, aseptize tezgah falan iyi, hoş, güzel de, belki işte alışılmış damak tadı ve belki işte ‘dönekliğe’ rağmen bilinçaltı şartlanma, hamburger bana söylemiyor.Hiç mi hiç söylemiyor ve de asla ve asla köftenin yerini tutmuyor.Seksen dokuz yaşında vefat eden ‘Dick Amca’nın Kaliforniya taamı bendenizi sosyolojik, kültürel ve estetik boyutlar dışında zerre kadar ilgilendirmiyor.Artık Fatma Abla'mın halis Trakya kıvırcığından sayfiye mangalında yaptığı ızgarası mı olur; Annemin gayet kıvamında bir salçayla pişirdiği ekşilisi mi olur; sınıf arkadaşımın sefertasından çıkan kurusu mu olur; Karaköy İskelesi karşısında piyazlısı mı olur; ‘keklikçi’ mermisinin Saraybosna'sında can havliyle atıştırılan Rumelisi mi olur; yoksa geç meyhane dönüşünün dumanına Hisarüstü dumanında karışan tükürüğü mü olur, lamı cimi yok ben köfteciyim.Su katılmamış ve öz be öz bir köfteciyim.Seksen dokuz yaşında vefat eden ‘Dick Amca’nın hamburgerlerini kemal-i afiyetle yiyenleri asla eleştirmiyorum ama bana yine de bizim usul köfte.At bir bibuçuk, piyazı da sirkeli gelsin !
Yazarın Tüm Yazıları