Kızdırmayın, Başbakan’ı ararım!

19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin açılışına Fatih Akın’ın “Cenneteki Çöplük” adlı belgeseli damga vurdu.

Haberin Devamı

Akın, 5 Ekim’de vizyona girecek olan filminin Türkiye prömiyeri için Adana’yı seçmiş.
“Cennetteki Çöplük”, Altın Koza için gayet iyi oldu, festivale kan ve renk kattığını söylemem gerek.
Fatih Akın’ın Adana’ya ilk gelişiymiş.
Yılmaz Güney ve sinemasını beğendiği için Adana’yı da çok sevdiğini söyledi.
Bildiğiniz gibi Yılmaz Güney Adana’da büyümüş, yetişmiş bir sinemacı, daha sonraki yıllarında Adana’yı unutmadı ve birçok filmine konu etti. Hatta Adana’da Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştığı da biliniyor.
Fatih Akın’ın bendeki yeri başkadır, bunun en önemli nedenlerinden biri de sağlam bir karakterinin olması, doğallığı ve kimsenin hakkını yemeyişidir.
Akın, “Cennetteki Çöplük” konusunda da Sezar’ın hakkını teslim etti ve Adana’daki söyleşilerde yanından ayırmadığı kameraman Bünyamin Seyrekbasan’ı filmin en iyi görüntülerinin mimarı olarak ilan etti.
“Cennetteki Çöplük”ün 5 yıllık çekimleri boyunca Akın’ın Almanya’da olduğu zamanlarda Seyrekbasan yapmış çekimleri.
Özellikle de kendi Almanya’dayken gelişen ani olayları onun kamerası görüntülemiş.
“Cennetteki Çöplük”, Cannes’daki gösteriminin ardından Adana’da da büyük ilgi gördü. Hatta salona tahmin edilenden fazla izleyici gelince ayakta kalanlar ve izleyemeden gidenler oldu.
98 dakikalık bu belgesel, Fatih Akın’ın dedesinin memleketinin, Trabzon yakınlarındaki Çamburnu köyü halkının 2007 yılında beldelerine kurulan çöp depolama merkezine karşı verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
Kanunlara rağmen yerleşim ve çay ekim yerlerinin yanıbaşına kurulan çöplüğün insana, yeşile, masmavi akan suya yaptıklarını görüyoruz filmde.
Çevreyle birlikte kirlenmiş hissediyoruz kendimizi.
Çöplerimizin doğaya zulmüne şahit oldukça kendimize kızıyoruz aslında.
Köylülerden biri çaresiz kalınca “Bende Recep Tayyip Erdoğan’ın telefonu var, bak şimdi ararım” deyiveriyor.
Kim bilir belki de “Cennetteki Çöplük” üst makamlara yazılan bir mektuptur, bir telefondur, bir haykırıştır.
Çevreyi, doğayı koruyalım, daha fazla mahvetmeyelim diye.

Haberin Devamı

Ajda Pekkan olmak

Haberin Devamı

Salı gecesi Turkcell Kuruçeşme Arena’da Ajda Pekkan olarak, Ajda Pekkan ile birlikte sahnedeydim.
Pekkan, “Benzemez Kimse Sana” programında yaptığım Ajda Pekkan taklidini çok beğenmiş. “Arena konserimde sahnede birlikte olur muyuz, iki Ajda yan yana?” dedi.
Olmaz mıyız!
Konser gecesi Derya Ergün’ün sihirli makyajı sayesinde bir kez daha Ajda Pekkan’a dönüştüm. “Yakar Geçerim”i Süperstar’la birlikte söyledik.
Ajda Pekkan olarak sahneye çıktıktan sonra şöyle bir düşündüm, Ajda Pekkan olmak ne demekti acaba?
Evet, Ajda Pekkan olmak.
Ben diyeyim 100, siz diyin 200 kişiye iş imkanı sağlamak, onlara ekmek vermek, ailelerini geçindirmektir.
Pek çok kişinin birleşip sırtlarında taşıyamayacakları sorumlulukları almaktır.
Her daim güzel, bakımlı olmak için hayatın kimi zevklerinden, yan gelip yatmaktan, tıka basa yemekten, yüzükoyun uyumaktan bile vazgeçmektir.
Doğru şarkıyı bulmak için stüdyolarda sabahlamak, oldu olmadı diye kabuslar yaşamaktır.
Birkaç gerçek dostun dışında güvenebileceği kimseyi bulamamaktır.
Bütün gözler üstünde olsa da yalnız kalmaktır aslında.
Durduğu an düşeceğini bilmek ve son nefesine kadar kanat çırpmaya devam etmektir.
Ama tüm bunlar bir yana, milyonların koşulsuz sevgisini içinde hissetmek ve bu mutluluktan güç alarak yaşamaktır.
Bir geceliğine süperstar şapkası taktığımda anladım ki; Ajda Pekkan olmak zordur ama çok da güzeldir.

Haberin Devamı

N’ayır, n’olamaz!

49. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde Onur Ödülü alacaklar arasında Necip Sarıcı da var. Yeşilçam’ın ses teknisyenlerinden olan Sarıcı, Lale Film’in de sahibi.
Müthiş arşivinden çıkan “Filmlerde Kaybolan Sesler ve Şarkılar” adlı belgeseli bundan iki yıl önce İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.
Altın Portakal’ın açılışında ödülünü alırken anılarından, arşivinden bir şeyler paylaşır mı bilmiyorum, ben dayanamayıp birkaç tanesini buraya yazdım:
- Öztürk Serengil sinemada kendi sesini hiç kullanmadı. Onu Mücap Ofluoğlu konuşuyordu. O çok tutulan ‘yaşşeee’leri Mücap’a aittir aslında. Ancak Mücap bin lira yerine iki bin lira isteyince, işi Sadettin Erbil’e verdiler. Filmler tutmayınca Mücap’tan özür dilendi, istenilen para verildi.
- Abdurrahman Palay’ın yorgunluktan çıkardığı n’ayır, n’olamaz sesleri, Cüneyt Arkın’la özdeşleşmişti. Palay, günde 12 saat dublaj yapıyordu.

Yazarın Tüm Yazıları