Yoksul bir Yahudi ve daha yoksul bir İtalyan

Güncelleme Tarihi:

Yoksul bir Yahudi ve daha yoksul bir İtalyan
Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2017 16:51

Yaşlı bakkal Morris ile genç tezgâhtarı Frank’in dolaşıp kördüğüm olan yaşamlarını anlatıyor ‘Çırak’. Birbirine hiç benzemeyen bu iki adamın tek ortak noktasıysa daha iyi bir kaderi hak ettiklerine dair inançları...

Haberin Devamı

Yazarın “Bir bakkal dükkanında kim kahraman olabilirdi ki?” diye sormasına aldanmayın. “Bir kuruş kazansa delik cebine koymayı beceremeyen” bakkal Morris Bober masal kahramanı gibi saf, dürüst ve merhametli. Tezgâhtarı Frank Alpine “Gözleri açlıkla dolu, acınacak bir adam” olsa da başlarda Dickens’ın yetim erkeklerini andırıyor. Sonlara doğruysa aşk uğruna müthiş bir irade göstererek değişen Martin Eden’in boğulduğu derin suları kulaçlıyor.
“Yoksulluk kademeleri değişiklikten sayılmazsa, kaderini hiç değiştirememiş” Morris’in hayattaki en büyük sıçrayışı, Çar’ın ordusunun elinden kurtulup ABD’ye kaçmak. Evlenmek için eczacılık eğitimini bırakıyor ve çok şey umduğu Amerika’dan maalesef pek az şey elde ediyor. “Ne kadar çok çalışırsa eline o kadar az geçen” bakkal, kaçınılmaz bir şekilde sürekli yoksullaşıyor. Morris 60 yaşında 30 yaşındakinden daha az şeye sahip bir adam. Oğlu Ephraim’in erken ölümü de bu bahtsızlık tablosuna kopkoyu bir renk daha ekliyor.
“Kaybolmuş gençliğinin hüzünlü hatıralarıyla dolu saatlerin ölü ağırlığını korkuyla beklediği” bakkalın üst katında karısı İda, kızı Helen ve kiracılarıyla yaşıyor Morris. Ömrü birkaç kat arasında tükeniyor, çok mecbur kalmadıkça sokağın köşesini bile dönmüyor. Kitabın bir başka kahramanı da yakaladığını bırakmayan bir kabirden farksız “kan emici, bunaltıcı dükkan”. Hemen dibinde açılan bir Alman’ın ışıltılı marketi Morris’in kâbusu oluyor. Tam kurtuldum derken, yerine açılan iki Norveçli ortağın promosyon saçan dükkanı dertlerine dert katıyor.
Dilenci kılıklı, kimsesiz ve evsiz Frank tam o sıralarda karşısına çıkıyor. Bakkalda karın tokluğuna çalışmak için “Bu tecrübeye ihtiyacım var” diye yalvar yakar oluyor. Zira yaşadığı yıllara kanıt göstermeye muhtaç. “Dürüst davranma konusunda kendine hararetli öğütler veren” bu genç ‘İtalyaner’, bakkalla ailesine şans getirdiğine inanıyor. Üstelik Morris’i de inandırıyor. Evin güzel, akıllı ama kasvetli kızı Helen, Frank’i olasılıklarla dolu bulup merak etmeye başlayınca başlangıçtaki tiksintisi, anne-babasının en korktuğu şeye, aşka dönüşüyor. Her sayfaya sinen “Daha kötü bir şeyin kıyısında duran bir huzursuzluk” hissi bu gariban aşkın da yakasına yapışıyor. Zavallı Frank, “mutlu bir son yerine kötü bir kokuyla kalakalıyor”. Gayretkeş iyimserliği hızla bir ızdıraba dönüşüyor.
İsmi Saul Bellow ve Philip Roth gibilerle aynı hizaya yazılan Bernard Malamud, kahramanı gibi Rus Yahudisi. 50’lerin New York’undaki bir kenar mahallenin “boğazına takılan” azınlığı anlatırkenki üslubu eşsiz: Bir Yahudi kadar içeriden, iyi bir yazar kadar soğukkanlı ve hümanist bir insan kadar sevecen...
Pulitzer ödüllü Malamud’un 1986’daki ölümünden 29 yıl önce yazdığı ‘Çırak’ın bir başka fazileti de kazık soruları incitmeden sorması: Herkese güvenmek tembellik midir? İyi kalplilik zayıflık mıdır? Her işi ters gidenler beceriksiz midir? Gezgin serseriler her zaman bela mı getirir?

Haberin Devamı

ÇIRAK

Yoksul bir Yahudi ve daha yoksul bir İtalyan

Bernard Malamud
Çeviren: Seda Çıngay Mellor
Kafka Kitap, 2017
351 sayfa, 22 TL.

 

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!