‘Yaşanmışlıkları karakterlere paylaştırdım’

Güncelleme Tarihi:

‘Yaşanmışlıkları karakterlere paylaştırdım’
Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 2019 15:50

Canol Balkaya, ilk romanı ‘Kompartıman’da sevdiklerine mektuplar bırakan ve son dileğinin ‘bir tren yolculuğu’ olduğunu belirten kanser hastası bir adamın hüzünlü hikâyesini anlatıyor. 80’lerin kaotik atmosferiyle örülü romanı Balkaya’yla konuştuk.

Haberin Devamı

Arka kapak yazısında da belirtildiği gibi ‘Kompartıman’, melankolik bir roman. Anlatılan hikâyenin hüzünlü olmasından kaynaklanıyor bu tabii... Ama sizin dil ve üslubunuza da yansıyor bu melankolik hava. Sözcük tercihleriniz, karakter diyalogları... Biraz bunun üzerine konuşalım isterim.
Karakterleri oluştururken onları mutlaka bir veya birkaç kişiyi örnek alarak ve o kişilerin eylemlerini göz önünde bulundurarak oluşturmaya çalıştım. Gerçeğe ne kadar yaklaşabilirsem karakterler de o kadar gerçek olacaklardı. Her karakter geliştikçe kendi kendisini oluşturduğu kanaatindeyim. Kendisini oluşturan karakter, kendi dilini ve duruşunu ortaya koyuyor. ‘Kompartıman’, karakterlerin dışında aynı zamanda bir anlatıcısı da olan bir roman. Anlatıcının dilini, sözcüklerini seçerken biraz olaylar, biraz da hangi karakteri anlattığıyla paralel ilerledi.

Haberin Devamı

Hikâyenin ortaya çıkışı nasıl oldu? Yaşanmışlıklar ve tanıklıklar olsa gerek... Yazma sürecinizi ve metnin kitaplaşma sürecini biraz anlatır mısınız?
Yer yer yaşanmışlıklar var. Ama sadece benim yaşanmışlıklarım dışında, çevremde özellikle o sevimsiz geçmişe şahit olan tanıdıklarımın tanıklıkları ve yaşadıkları var. Yaşanmışlıkları harmanlarken karakterlere paylaştırdım. Sanırım, bu paylaştırmadan en çok Musa karakteri yararlandı. Yazma süreci kendi kendisini geliştirdi. Bir senaryo olarak başladım, ilerledikçe aslında metnin bir romana daha uygun bir yapısı olduğuna karar verdim. Edebî bir formun ona daha çok yakıştığını düşündüm.

Ana karakter Musa, kanser hastası bir adam. Sevdiklerine mektuplar bırakıyor ve onlardan ölmeden önce son bir şey istiyor: Bir tren yolculuğu... Kitabı okurken Musa’nın neden böyle bir şey istediğini, arkasında yatan temel motivasyonu anlıyoruz ama sizin aklınıza bu düşünce nereden geldi? Bir adamın kendi cenaze törenini organize etmesi enteresan...
Açıkçası bir kişinin kendi cenaze törenini organize etmesi fikri bir yakınımın kaybıyla gelişti. Kendisi ölüme yakınlaştıkça kendi ölümünü ve yapılması gerekenleri sıralamaya başlamıştı. Biz ne kadar reddetsek de ortada bir gerçek vardı. Sanırım bu gerçeğe mahkûm olanlar daha cesaretli. Geride kalanlarsa daha endişeli. Musa biraz geride kalanlarla tamamlamak istedi kendi yolculuğunu, bu olumlu ya da olumsuz anlamda hayatından geçen herkesi kapsadı.

Haberin Devamı

Her gittiğiniz ülkeden Albet Camus’nun ‘Yabancı’larını (o ülkenin kendi dilinde) edinmek gibi bir alışkanlığınız varmış. ‘Yabancı’nın kişisel tarihinizdeki yeri nedir?
Mösyö Meursault, Albert Camus’nün yarattığı müthiş bir karakter... ‘Yabancı’, aslında ayrıksı bir bireyin önce hukuk tarafından, ardından da toplumdaki yargılanışını anlatır. Meursault, hayat denilen gerçeklik karşısında çaresiz kalır ve hayatı anlamlandıramaz. Bundan kaynaklı ayrıksı görülen biridir. Öte yandan bence Meursault’nün sevme şeklini yargılıyordu o mahkeme ve ait olduğu topluluk. Çünkü Meursault, onlar gibi sevmiyordu. Onlar, Meursault’nün toplumdaki kendine has şekillenmesini yargılıyorlardı. Bundan dolayı, Yabancı sanırım hep hayatımın bir parçası olarak kalacak.
Başka dillere gelince; Amerika’da bir arkadaşımda Fransızcasıyla karşılaşmıştım, heyecanla bana vermesini istemiştim. Ardından İngilizcesi, Ermenicesi, Boşnakçası derken başka başka dillerden yayımlanmış onlarca ‘Yabancı’ romanım oldu. Ardından Türkçe çevirilerini incelerken Reşat Nuri Güntekin’in çevirisiyle karşılaştım. Sanırım benim kıymetlim, Reşat Nuri çevirisi.

Haberin Devamı

Yeni dönem Türkiye edebiyatından takip ettiğiniz yazarları merak ediyorum. İsim vermeseniz bile son dönemdeki edebiyat anlayışı ve yazarlarla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
İsim vermekten onur duyarım. Murat Uyurkulak’ın kelime hazinesine, Orhan Pamuk’un asla kendisi ve geçmişinden kurtulamayışına hayranlık duyarım, iki yazarı da büyük bir heyecanla takip ederim. Son dönemde Yalçın Tosun’u ilgiyle takip etmeye başladım. Çocuk evreninin derinliklerini ve detaylarını muazzam irdeliyor. Yaşadığımız dönemde sansüre en az yakalanan, inatla yoluna devam eden tek üretim aracımız edebiyat kaldı elimizde. Bence edebiyat, kaotik dönemlerde bize kendimizin gerçeklerini hatırlatıyor.

Haberin Devamı

Siz aynı zamanda sinemacı kimliğinizle de biliniyorsunuz. Pek çok kısa ve uzun metraj filmin yapımcılığını üstlendiniz. Sinemayla edebiyatı nasıl ilişkilendirirsiniz?
Kulağa biraz klişe gibi gelecek ama edebiyat olmadan sinema olamaz... Her şey yazmakla başlıyor ve elinizde iyi bir metin ve bu metnin senaryoya dönüşme potansiyeli varsa zaten o sinema filmi gerçekleşir. Edebiyat ile başlayan daha sonra sinema filmine dönüştürülen işlerden nadiren memnun kalınır. Ama eğer, romanın doğasına ve ruhuna zarar vermeden özenli bir uyarlama çıkarsa karşımıza işte o zaman muhteşem bir uyum oluşur. Kitaptaki tadı yakalayan, enfes bir sinema filmi çıkar ortaya.

Haberin Devamı

‘Yaşanmışlıkları karakterlere paylaştırdım’

Kompartıman
Canol Balkaya
İletişim Yayınları, 2019
220 sayfa, 28 TL.

BAKMADAN GEÇME!